Babasının memuriyeti nedeniyle 6 yaşında Çankırı’dan ayrılan, yaz tatillerini Eldivan ve Çankırı’da geçiren Hülya Sezgin ‘in Çankırı hasreti yıllar boyu hiç dinmedi. 29 Eylül-1 Ekim 2019 tarihlerinde “Türk Dünyası Çankırı Resim Çalıştayı”nın Çankırı’da gerçekleşmesini sağlamak Hülya Sezgin’i dünyanın en mutlu insanı yaptı. Çalıştayı önceki yıllarda Çankırı’da gerçekleştirmek için mesafe kat eden ancak son anda Çankırı yöneticileri tarafından iptal edilmesi ile hayal kırıklığı yaşayan Hülya Sezgin yılmadı… İçindeki hasret bir türlü dinmeyen Sezgin azmetti, uğraştı, didindi sonunda başararak çalıştayı Çankırı’da gerçekleştirdi. Ressam Hülya Sezgin ile Çankırı’dan ayrılış öncesi sohbetimizde Çankırı’yı, sanatın evrensel gücünü konuştuk. YEŞİL ÇANKIRI “Çankırı, çocukluğumda benim gözümde yeşil, güzel, çok modern bir şehirdi. Bunu nereden çıkartıyorum… Yaşım küçük olmasına rağmen her akşam rahmetli babam bizi çay bahçesine götürürdü. O zamanlar açık hava çay bahçeleri vardı, yeşildi. Büyük bahçeli evimiz tren yoluna yakın, altından çay geçiyordu. Bu gelişimde Çankırı’ya girerken kurak, çıplak toprakla karşılaştım. O beni üzdü. Benim zamanındaki Çankırı yeşildi, yeşil yok olmuş… Doğal güzelliklerimiz hâlâ var, hâlâ elden kaçmış değil .”“Yine o dönemde kadınlar çok moderndi. Altmışlı yılların modern kadın çizgisinde giyiniyorlardı. Filanca öğretmen hanım dediğin zaman gayet şık döpiyesli, topuklu ayakkabılı öyle hanımlardı… O görüntüler yok olmuş… O da beni üzüyor… Kurtuluş Savaşında büyük yararlılık gösteren, Atatürk’ün çizgisinde, önemli il Çankırı’mız biraz geriye gitmiş, tabiri caizse Araplaşmaya başlamış gibi… Atatürk Cumhuriyeti, bütün İslam Cumhuriyetlerinin örneğiydi. Avrupa’ya bakan yüzüydük. Böyle görmek beni üzdü. “SANATIN DİLİ YOK “Sosyal medya artık çok etkin, binlerce kişiye ulaşıyorsunuz. Yurtiçi, yurtdışı dünyaya açık bir pencere. Orada yazdığınız yorumlar, paylaşımları herkes okuyor, kimin nereden okuduğunu bilemiyorsunuz. Benim bu çalıştayı (Türk Dünyası Çankırı Resim Çalıştayı) yapacağımın bilgileri paylaşıldığı zaman ‘nasıl cesaret !’diyenler de olmuş. O da beni üzenlerden. Ne demek, nasıl cesaret! Biz sanat yapıyoruz, sanatla insan güzelleşir, doğruları görür, mutlu olur, sanat birleştirir siyaset ayrıştırır.” “Ben uluslar arası platformda on bir çalıştay yaptım ama Çankırı’mda hiç yapamadım. ‘Çankırı’ma niye yapamıyorum?’ Benim yıllardır özlemle yapmak istediğim bir şeydi. İstanbul’ da Beylikdüzü’nde, İzmir’de, Bodrum’da, Marmariste, Aydın Karacasu, İzmir Güzelbahçe’ de çok farklı şeyler yaptım. Yüzelliye yakın yurtiçi, yurtdışı karma sergilere katıldım, onaltı kez yurt dışına festivalle davetli gittim, Türkiye’nin değişik yerlerinde kırk- ellinin üzerinde festivale katıldım. Macaristan’da Türk Dünyası Çalıştayı’na davetli olarak beş kez bulundum. Macarlar Türkleri çok seviyor. Evinde Türk bayrağı asılı dostlarım var, o kadar Türk dostular. O, şimdi beni seven, gönlünde Türk olan birisi benim için yabancı değildir, gavur değildir. Benim Gürcistan’da ‘kardeşim’ dediğim insanlar var. ‘Kapımız açık, her zaman eşini de al gel’ diyorlar. Azerbaycan Bakü’deki dostlarımın eşiyle, çocuklarıyla sosyal medya aracıyla sürekli konuşuyorum, ‘n’olur gel Hülya Abla, n’olur gel Hülya Abla’ diyorlar. Nahçivana üç kere gittim. Orada Ressamlar Birliği Başkanı aynı zamanda milletvekili. Ressamlar Birliği Kültür Bakanlığına bağlı bir birim, bizdeki dernekler gibi değil. ‘Hülya abla’ diyorlar başka bir şey demiyorlar, her yıl yaptıkları festivale beni davet ediyorlar. Ben diyorum ki ‘Benim yerime bir başkası gelsin, görsün’, ‘Hayır, sensiz olmaz!’ diyorlar. Kosova’da benim evlerim var, kardeş bildiklerim var, Makedonya’da var, Sırbistan’da var. Sırbistan’da Sırp belediye başkanı muhteşem bir insan. Facebook’tan kardeşiz. ‘Her zaman gel ‘ diyor. ‘Ben burada başkanım, evde hanım başkan’ diyor. Beden diliyle yarı Türkçe Google aracılığıyla sohbet ediyoruz. Yani sanatın birleştirici yüzü, sanatın dili olmuyor.”ÖZÜMÜZÜ KAYBETMEYELİMBenim Anadolu insanım, Çankırı’m da konuksever, insancıl, yardımsever. Devrez çayına gittiğimizde manzarayı seyrederken ATV motorla sakallı bir dede geldi. Aynı Noel baba gibi. Bizi görünce durdu. Biz ona hayretle bakıyoruz… Dağın tepesinde yaşlı bir amca güler yüzle, sevecenlikle o da bize bakıyor. Sonra sohbette başladık. ‘Siz ne yapıyorsunuz? diye sorduk. Dede ‘aluçla kuşburnu topladığını’ söyledi. Dede, o yaşta saatlerce, ellerine diken batarak toparladığı yarım kova aluç ve kızılcığı ‘alın yavrularım, alın kızlarım’ diye ikram etti. Biz hepimiz orada gönül bolluğunu, misafirperverliği, insanlığı, konuğunu kendinden üstün tutma özelliğini gördük. Bunların hala yaşıyor olması beni mutlu ediyor. İnsanlığımızı yitirmemişiz. Ama eğer ki biz Araplaşırsak, insanlığımız onlara dönebilir. Biz özümüzü kaybetmemeliyiz.”ÇANKIRI SANAT TARİHİNE GEÇTİ “Bu güne kadar burada Çankırı Karatekin Üniversitesi var, Güzel Sanatlar Lisesi var ve onun dışında akademisyen Çankırılı ressam, saygı değer büyüklerimiz var. Fakat bugüne kadar böyle bireysel profesyonel ressamlarla, uluslararası anlamda hiçbir çalıştay yapılmamış. Ben emekli bankacıyım. Çankırılı bir ressam olarak çalıştayı Çankırı’da yapmak için on yıldır emek veriyorum, sonun da Vâkıfın (Çankırı Vakfı) sayesinde başardım. Mustafa Can’ın ( Çankırı Vakfı başkanı ) emeği büyük . Her istediğimi itiraz etmeden, alternatif sunmadan,’ tamam abla’ diyerek, hatta biraz maddi sıkıntılarla, cebinden harcayarak bu işi halletti. “ “Bu çalıştayla sanat tarihine geçtik. Bu çok önemli virajdır. Çankırı’nın sanat tarihine geçmesi iki iki daha dört. Kimse ağzını açmasın! Madem profesördün, madem akademisyendin, madem arkanda koskoca Çankırı Karatekin Üniversitesi var,’ niye yapmadın?’ İddia ediyorum, Çankırı sanat tarihine geçti. “SANATIN DİĞER YÜZÜ “Güzel şeyler yaparsan mutlu olursun, mutlu olduğun zaman eşine iyi davranırsın, çocuklarına iyi davranırsın, çevrene iyi davranırsın ve o güzel enerjiyle güzel şeyler yaparsın, ülke daha ileriye gider. Bazı insanlara çok basit gibi gelir ama bu gerçekten böyledir. Sanat bunda çok büyük rol oynar. Ben emekli bankacıyım. Bankacılık zor bir meslek. Emekli oluncaya kadar resim ve sanatla ilgilendim. 30-40 yıl önce bana insanlar ‘karnı açken sanat mı kaldı’ deseler, ‘hele bir dursun ‘derdim. Ama öyle değil. Sanatın dolaylı olarak çok büyük etkisi olduğunu kendim yaşayarak biliyorum. Benim oğlum bir takım yanlış insanlarla karşılaştı, avukatı dolandırdı. İzmir’de bugünün beşyüz, altıyüz, yediyüz bin liraya kuramayacağınız en büyük spor salonlarının birinin sahibiydi ve battı. Evime hacizler geldi. Benim için o kadar büyük bir acı ki bu, ben resimle atlattım. Ben resimle hayata tutundum, eşim ve çocuklarım da ayakta durdu. Yaşadıklarım basit bir şey değil, insanlar bunalıma girer intihar eder, ben resimle sağlam durduğum için onlar da toparladı, ‘sanat nasıl bir şey diyorsun?’ işte cevabı.DUYGULARI YAŞAMAK“Ben özellikle yok olmaya başlayan evlerimizi, Anadolu’muzun mimarisini, çocuk oyunlarını, kültürümüzü, insanımızı resim ediyorum. Çünkü bunlar yok oluyorlar. O çocuk oyunları, tablolarını seyrederken ‘Hülya hanım siz resimlerinizin içine girip yaşıyorsunuz’ diyorlar. Oraya baktığı zaman kimi çocukluğunu hatırlıyor, kimi annesini, kimi babasını, kimi köyünü, kimi ağını bağını… Yani bu duyguları yaşatmak güzel. Duygular yaşamak insana sağlık olarak dönüyor. O da önemli. Sanatın sağlığa da katkısı var.”
KÜLTÜR-SANAT
10 Ekim 2019 - 07:25
SANATIN EVRENSEL GÜCÜ
Ressam Hülya Sezgin ile Çankırı’dan ayrılış öncesi sohbetimizde Çankırı’yı, sanatın evrensel gücünü konuştuk.
KÜLTÜR-SANAT
10 Ekim 2019 - 07:25