“Allah’a güvenmek” anlamındaki vekl kökünden türeyen tevekkül “birinin işini üstüne alma, birine güvence verme; birine işini havale etme, ona güvenme” manasına gelir. Tevekkül, “bir kimsenin kendini Allah’a teslim etmesi, rızkında ve işlerinde Allah’ı kefil bilip sadece O’na güvenmesi” demektir. (Mustafa Çağrıcı, Tevekkül, DİA, XLI, 1) Tevekkül, bir işi başarmak için çalışıp, çabalamak, sebeplere sarılıp, elinden geleni yapıp; neticeyi Allah-u Teâlâ’ya havale etmek, O’nu işinde vekil kılmak, O’nun verdiği karara da rıza göstermektir. Tevekkül her işte Allah-u Teâlâ’ya güvenmek, teslim olmaktır. Tevekkül, çalışmaksızın, tedbir almaksızın “Ne ise kaderimde o olur” diyerek boş oturmak değildir. Tevekkül, sabahleyin yuvalarından aç çıkıp akşama tok dönen kuşlar misali, çalışıp gayret ederek, rızkı verenin Allah olduğu bilinciyle yaşamaktır. İmtihan dünyasında başa gelen musibetlere sabretmek, çözümü için gayret etmek, aczi itiraf ederek Cenabı Hakka sığınıp, O’ndan yardım dilemekte tevekküldür. Hasta olan bir kişinin tedavi yollarını araştırması, ilacını kullanması, şifa veren Allah (c.c.)’ten şifa istemesi tevekküldür. Sınavda başarılı olmak isteyen bir öğrencinin, dersine çalışmadan, sorumluluklarını yapmadan, sadece dua ederek “Ben Allah’a tevekkül ediyorum” demesi tevekkül değildir. "Deveyi bağlayıp ta mı yoksa salıverip de mi Allah'a tevekkül edeyim'' diye soran kişiye, "Deveni bağla da öyle tevekkül et" (Tirmizî, Kıyame, 60) buyuran Peygamber Efendimiz (s.a.s.), tedbir almanın önemini bize nede güzel anlatmıştı.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in hayatında tevekkülün pek çok örneğini görüyoruz. Rabbine güven ve teslimiyeti tam olan Allah Resulü (s.a.s.) görev ve sorumlulukların yapardı. İslam’ı anlatmak için var gücüyle gayret etti, bu uğurda pek çok sıkıntılara maruz kaldı. Medine’ye hicret edeceğinde en üst düzeyde tedbir aldı. Öyle ki müşriklerin takibini önlemek için ters istikamette bulunan Sevr mağarasında birkaç gün kaldı. Hz. Ebu Bekir’in koyunları bu bölgede otlatılmak suretiyle, izler silinmiş koyunların sütünden istifade edilmişti. Hz. Ebu Bekir’in oğlu geceleri mağaraya gelip, olup bitenleri haber vermiştir. Mağarada bulunurken Hz. Ebu Bekir, mağaranın kapısına gelen müşriklerden endişe ederek, “Eğer şunlardan biri eğilip aşağıya bakacak olsa mutlaka bizi görür.” demişti. Hz. Peygamber (s.a.s.) ise “Üçüncüleri Allah olan iki kişi için neden telaş ediyorsun” (Buhârî, Daavât, 6; Müslim, Zikr, 56-58) buyurmuştu. Bu olay Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılmaktadır: “Siz peygambere yardımcı olmasanız da önemli değil. Nitekim inkârcılar onu, iki kişiden biri olarak yurdundan çıkardıklarında Allah ona yardım etmişti: Hani onlar mağaradaydılar; arkadaşına "Tasalanma! Allah bizimle beraberdir" diyordu…” (Tevbe, 9/40) Ayrıca mağaranın girişine bir örümcek ağını örmüş ve bir güvercin yumurtlayıp kuluçkaya yatmıştı. Hakikat şudur ki, Hz. Peygamber (s.a.s.) yolculuğa çıkarken ne örümceği ne de güvercini hesaba katmıştı. Lakin o, tüm tedbirleri alarak, Rabbi Rahimine güvenerek yola çıkmıştı. İşte iman, teslimiyet ve tevekkülün neticesini böyle görüyoruz. Allah dilerse güvercinle, örümcekle korur. Allah dilerse kuştan bir ordu ile fillerden ve insanlardan oluşan bir orduyu yok eder.
Allah Resulü (s.a.s.) Medine’de müşriklerin saldırılarına karşı tüm tedbirini almıştı. Bedir de ordusunu hazırlamıştı. Sayıları azdı belki ama, iman ve teslimiyetleri tam idi. Elbette dua da etmişti. Bedir de “Allahım! Eğer sen bir avuç müslümanı helak edersen sana ibadet eden bulunmayacaktır.” diyerek niyaz da bulunmuştu. Hz. Peygamber (s.a.s.) şunu yapmadı; Medine de oturup “Ya Rabbi! Helak eyle düşmanlarını” diyebilirdi, ama demedi. Uhut’da, Hendek’de, Mekke’nin fethinde tüm tedbirleri almıştı.
İnsanın, kudreti sonsuz, yüce bir varlığa sığınması, yardım istediğinde yardımın geleceğini umması, insana tarifi mümkün olmayan bir huzur ve emniyet verir. Hz. İbrahim as.“Ateşe atıldığı zaman son sözü:“Allah bana yeter, o ne güzel vekildir” (Buhârî, Tefsîrû sûre (3), 13) diyerek teslimiyet göstermişti. Cenabı Hak ise “Ey ateş! İbrahim için serin ve zararsız ol!” (Enbiya, 21/69) buyurmak suretiyle Peygamberine yardım etmişti. Allah dilerse ateş, yakmaz olur.
Tevekkülü doğru anlamalıyız. Üzerimize düşen görev ve sorumlulukları yapıp, var gücümüzle çalıştıktan sonra “Hasbünallahü ve ni’mel vekil” “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” (Ali İmran, 3/173) diyerek sonsuz kudret ve ilim sahibi Yüce Rabbimizden işimizin kolay ve hayırla tamam olmasını dilemeliyiz. Rızkımız aramalı, çalışmalı, sebeplere sarılmalı ve “Bismillâh, Allah’a inandım, O’na dayandım, O’na tevekkül ettim; güç kuvvet yalnız O’nundur” derse Allah onu en hayırlı şekilde rızıklandıracak ve kötülüklerden koruyacaktır.” (İbn Hanbel, I, 66;. Ebû Dâvûd, Edeb, 103; İbn Mâce, Dua, 18) hadisi şerifini de unutmamalı.
Tevekkül, kişinin ruh sağlığını da olumlu etkiler. Tevekkül eden kimse, az kaygılı, sabırlı ve güçlüdür. Üzerine düşen görev ve sorumlulukları yapmıştır. Kişi gerekli sebeplere ve tedbirlere başvurduktan sonra sonucun istemediği şekilde çıkması durumunda, takdiri ilâhînin öyle tecelli ettiğini düşünür, kendisini veya başkasını suçlamaz. Böylece kişide iyimser ruh hali hakim olup, moral çöküntüsü olmaz.
Ayet ve hadis-i şeriflerde: “Kim Allah'a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah emrini yerine getirendir. Allah her şeye bir ölçü koymuştur.” (Talak 65/3) “Eğer yüz çevirirlerse de ki: "Bana Allah yeter. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. Ben ancak O'na tevekkül ettim. O, yüce Arşın sahibidir.” (Enfal, 8/2) “Eğer siz Allah’a hakkıyla tevekkül etmiş olsaydınız o kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırırdı. Görmez misiniz ki kuşlar sabahleyin yuvalarından aç çıkıyorlar da akşamleyin karınları tok olarak dönüyorlar.” (Tirmizî, Zühd, 33; İbn Mace, Zühd, 14)
Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde tevekkül, müminlere ait temel bir sıfat olarak geçmektedir. Ancak bu kavram iyi anlaşılması gereken bir bilgi ve amel işidir. Sabahları yuvalarından aç olarak çıkıp akşam tok olarak yuvalarına dönen kuşların kanat çırpması, araması misali çalışmak, gayret edilmelidir. Bununla birlikte rızkı ve her şeyi verenin Allah olduğu unutulmamalıdır.