Peygamber Efendimiz (s.a.s)’e, ilk inen ayetlerin okumak, bilgi ve ilim elde etmekle ilgili olması son derece anlamlıdır. (Alak, 96, 1-5) İlim, bilgisizliğin zıddıdır. Rabbimiz “Allah'a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar derin saygı duyarlar” (Fatır, 35/28) buyurarak ilim ehlini övmektedir. Bir diğer ayeti kerime de “De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 39/9) buyrulmuştur. Rabbimiz, Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in şöyle dua etmesini istemiştir: “Rabbim! İlmimi arttır, de.” (Taha, 20/114) İlmin artırılması, geliştirilmesi ve sonraki nesillere ulaştırılması gerekmektedir. Medeniyetin gelişmesi ilimle olacaktır.
İlim sabırla elde edilir, bir alanda uzmanlaşmak için çaba ve gayret sarf etmek gerekir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de ilim elde etmek için nice insanlar yolculuğa çıkmakta, başka şehirlere hatta ülkelere gitmektedirler. Faydalı, meşru ilimler için çıkılan yolculuk sahibini cennete götürmeye vesiledir. Çekilen meşakkatler kişiyi bilgi ve tecrübe sahibi yapmakta aynı zamanda uhrevi bazı mükâfatlara da ulaştırmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.): “Kim ilim için yola çıkarsa Allah ona cennete giden yolu kolaylaştırır. Melekler, hoşnutluklarından dolayı ilim talebesine kanatlarını serer. Denizdeki balıklara varıncaya kadar yer ve gök ehli âlim kişinin bağışlanması için Allah’a yakarır. Âlimin, abide (ibadet edene) üstünlüğü, (parlaklık, görünürlük ve güzellik bakımından) ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Kuşkusuz âlimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler miras olarak ne altın ne de gümüş bırakmışlardır; onların bıraktıkları yegâne miras ilimdir. Dolayısıyla kim onu alırsa büyük bir pay almış olur” (Tirmizî, İlim, 19).
Kişinin ömür sermayesi ölümle birlikte bitmekte, ahirette kendisine fayda verecek amelleri kazanma imkânı sona ermektedir. Resûlullah (s.a.s.) Efendimiz öldükten sonrada kişinin amel defterini kapatmayacak şeyleri haber vermektedir: “İnsan ölünce üç şey dışında ameli kesilir: Sadaka-i câriye (faydası kesintisiz sürüp giden sadaka), faydalanılan ilim ve kendisine dua eden hayırlı evlat” (Müslim, Vasiyyet, 14). Âlim geride bir ilim, eser bırakmış ise, o ilimle faydalanıldığı, eserinden istifade edildiği, okunduğu müddetçe amel defteri kapanmaz. Öğretmenin yetiştirdiği öğrenci de âlimin geride bıraktığı eser gibi düşünülebilir.
Allah Resulü (s.a.s.) Medine’ye teşrif ettikten sonra, ilk olarak Mescid-i Nebevî’yi inşa etti. Mescitle birlikte mescidin güney tarafında, giriş kısmında kimsesiz ve fakir sahâbîlerin barınması için bir gölgelik yaptırıldı. Suffe adı verilen bu bölümde, Mekkeli muhacirler, İslâm’ı kabul edip Medine’ye gelen yoksul, bekâr ve yakını bulunmayan sahâbîler burada kalmışlardı. Çeşitli zamanlarda Suffe de kalanların toplam sayısının 400’e ulaştığı olmuştur. (Mustafa Baktır, Suffe, DİA). Peygamber Efendimiz (s.a.s.) eğitim faaliyetlerini mescidinden yürütmüş, Mescidin suffe bölümünü bir çeşit yatılı eğitim merkezine çevirmişti. Hem Medine hem de dışarıdan gelen pek çok sahabe Resulüllah Efendimizden eğitimlerini buradan almışlardı. Suffe’de bizzat Peygamber Efendimiz (s.a.s.) öğretmen olmuş, bazı sahabeleri öğretmen olarak görevlendirmiş, Suffe ashabının masraflarının çoğunu kendisi karşılamış, ashabını da destek olması noktasında teşvik etmiştir. Asrı Saadette Mescidi Nebevi hayatın kalbi ve bir ilim merkezi olmuştur.
Bir gün Resûlullah (s.a.s.), mescidde halka olmuş biri ilimle diğeri ibadetle meşgul olan iki gruba rastlar ve şöyle buyurur: “İkisi de hayır üzeredir. Ama biri, diğerinden daha üstündür. Bir kısmı Allah’a dua ediyor ve ondan bir şey istiyorlar. Allah onlara isterse verir, isterse vermez. Diğerleri ise, dini anlamaya ve ilim öğrenmeye çalışıyorlar ve bilmeyene öğretiyorlar. Bunlar daha üstündür.” dedikten sonra “Şüphe yok ki, ben de sadece bir öğretici olarak gönderildim.” diyerek ilim öğrenenlerin yanlarına oturmuştur. (Dârimî, Mukaddime, 32). Bu hadisi şerif ibadetin önemsiz olduğu anlamında olmayıp, ilmin ve ilim sahibinin önemine vurgu yapmaktadır. İman ve ibadet için de bilgi gerekmektedir. Kişi, imanın ne olduğunu ve nasıl ibadet edeceğini ilimle öğrenir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in görevi tebliğ yani vahiy yoluyla aldığı bilgiyi insanlara ulaştırmak, bu bilgiyi açıklamak (teybin) ve yaşayarak göstermekti (temsil). 23 yıllık peygamberliği döneminde Resûlullah (s.a.s.) Efendimiz bu görevi ifa etmiş, sahabesini eğitmiş, cahiliye gibi bataklık bir dönemden asrı saadet gibi model bir toplum inşa etmişti.
Bugün camilerimizi ilim, hikmet ve irfan merkezi haline getirmeliyiz yeniden. Kur’an vahyinin ışığında, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in sünnetinin rehberliğinde ile yolumuzu aydınlatmalıyız. İbadet için geldiğimiz camilerimize ilim ve hikmet için de gelmeli, hadis, tefsir, fıkıh, siyer gibi ders halkaları oluşturmalı, İslam’ı en güzel şekilde anlamaya ve yaşamaya çalışmalıyız. 1986 yılından beri 1-7 Ekim tarihleri Camiler ve Din Görevlileri Haftası olarak idrak edilmektedir. Bu yıl da hafta içerisinde “Cami ve ilim” konusu üzerinde durulacaktır.
Rabbim bizleri ilim, irfan sahibi, kalbi camiye bağlı kullarından eylesin.