“Cennette reyyan adında bir kapı vardır ki, buradan kıyamet gününde sadece oruç tutanlar cennete gireceklerdir.” (Müslim, Sıyâm, 166) buyurmuştu Allah Resulü (s.a.s.). Bu müjdeye nail olmak için orucu tanımak, anlamak gerekir. Müminin gayesi Allah’ın rızasını kazanmaktır; bu gaye ve hedef uğrunda mümin, dünya hayatını şekillendirir. Bu menzile ulaşmada, her an ve mekânı fırsat ve ganimet bilir. Ramazan ve oruç bu manada önemli bir vasıta ve fırsattır.
Oruç kelimesi, sözlükte “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak” anlamına gelen Arapça savmın (sıyâm), Farsça karşılığı olan rûze kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Savm ve sıyâm ile türevleri Kur’ân-ı Kerîm’de on üç yerde geçmektedir. (Ali İhsan Yitik, Oruç, DİA, İstanbul, 2007, XXXIII/414) Oruç, tan yerinin ağarmasından güneşin batmasına kadar ibadet niyetiyle yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmayı ifade eder.
Oruç, Rabbimizin “Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” (Bakara, 2/183) emrine itaat ve teslimiyettir. “Allah'a karşı gelmekten sakınmanız için” ayetinden anlaşıldığı üzere orucun gayesi, takvadır. Takva ise, kullukta bilinç, şuur ve işi iyi yapma halidir. Görevi kulluk olan kişinin, kulluğunu iyi yapması, yaptığı işin farkında olmasıdır, takva. Hâsılı takva, her işi Allah’ın rızası için yapma niyeti ve bilincidir. Takva, kişinin kendini günahlardan koruması, uzaklaştırmasıdır.
Oruç, “Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin” (Bakara, 2/185) Rahmani davete icabettir. Farz olan orucun vakti, Ramazan’dır. Hasta, yolcu, hamile, emzikli, kadınların özel durumları, yaşlılık sebebi ile oruca güç yetirememe dışında, oruç tutmamanın bir mazereti yoktur. Mazeretsiz oruç tutmamak, Ramazan’ın ve orucun bütün maddi ve manevi bereket ve feyzinden mahrum kalmaya, Allah’ın rahmetinden uzaklaşmaya, günahlarının bağışlanmasını ve reyyan kapısından cennete girmenin ayrıcalığını kaçırmaya sebeptir. “Kim faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, İman, 28; Müslim, Salâtü’l-Müsafirîn, 13) “Oruç hariç, Âdemoğlunun her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, onun ödülünü ben vereceğim.” (Buhârî, Sıyâm, 9) müjdelerinden mahrum olmaya vesiledir. Rahmet ayı Ramazan, oruçsuz olmaz. Oruç, bu ayın güzelliği, süsü, zineti, şerefi, izzetidir. Mazeretsiz oruç tutmamak, kişinin kalbinin kararmasına, mühürlenmesine ve duyarsızlaşmaya götürür.
Zekâtla mal nasıl arınıyor ve zekât zengin ile fakir arasında bir köprü oluyorsa, oruçla da vücut arınmakta ve oruç beden ile ruh arasında manevi bir köprü kurmaktadır. Allah Resulü (s.a.s.) Efendimiz “Her şeyin zekâtı vardır, vücudun zekâtı da oruçtur.” (İbn Mace, Sıyam, 44) buyurmuştur. Oruç nefsi emare ile nefsi mutmainne, mide ile kalp, madde ile mana arasında bir köprüdür. Orucun vücuda birçok faydası vardır. Bir ay boyunca sindirim sistemi dinlenmekte, vücuttaki zararlı maddeler, toksinler atılmakta ve böylece vücutta yenilenme olmaktadır. Ayrıca oruç, genel manada bütün vücudun bir şükrüdür. Rızık veren, hayatı ihsan eden Cenab-ı Hakk’a, verdiği nimetlere, bedene, sağlık, sıhhat ve ömür ihsanına şükürdür oruç.
“Oruç kalkandır. Biriniz oruçlu iken çirkin, kötü ve kaba söz söylemesin, bağırıp çağırmasın, kavga etmesin. Birisi kendisine söver ya da çatarsa ona ‘ben oruçluyum’ desin” (Müslim, Sıyâm, 163; Buhârî, Savm, 9) buyurmuştu Allah Resulü (s.a.s.). Kalkan kişiyi nasıl savaşta korursa, nefisle olan mücadelede nefsin arzu ve isteklerine karşı öyle koruyacaktır oruç. Oruç, kişi ile günahlar arasında bir kalkan gibi durmalıdır. Günah bataklığına düşme durumunda onu çekmelidir. “Kim yalan sözü ve yalan ile iş yapmayı bırakmazsa Allah’ın onun yemesini ve içmesini terk etmesine ihtiyacı yoktur” (Buhari, Savm, 8) “Nice oruç tutanlar vardır ki onların oruçtan nasipleri sadece aç (ve susuz) kalmalarıdır. Nice geceleri namaz kılanlar vardır ki onların namazdan nasipleri sadece uykusuz kalmaktır.” (İbn Mace, Sıyam, 21) buyuran Resul-i Ekrem (s.a.s.) Efendimiz, diyetle oruç arasında bir farka dikkat çekmektedir. Gerçek manada tutulan oruç, asla pasif ve etkisiz kalamaz. Oruç, nefsin ve hevânın önüne set gibi durup, meşru olmayan istekleri reddetmelidir.
Oruç, bir eğitimdir. Her şeyden müstağni olan Allah-u Teâlâ, kulunun orucuna ihtiyacı yoktur. Kulun, oruca ihtiyacı vardır. Oruç hem bedeni hem de ruhu terbiye etmektedir. Belki de oruçla en çok sabır öğrenilmektedir. “Oruç, sabrın yarısıdır.” (Tirmizî, Deavât, 87; İbn Mace, Sıyam, 44) hadisi bu hakikate tercüman olmaktadır. Hayatı sabır ile şükür arasında geçen müslüman, halinden ve başına gelenlerden şikâyet etmezken, kendisine verilene de razı olur. Yine sabır bize leziz yemekler ve soğuk su karşısında el uzatmamayı öğretmiştir. Haram karşısında gözlerin kapatılması gerektiğini bize öğreten yine sabırdır. Ve Rabbimiz va’d etmiştir: “Sabredenlere mükâfatları elbette hesapsız olarak verilir.” (Zümer, 39/10)
Orucumuz, bizi haramlardan ve günahlardan tutsun. Orucumuz, fıska, fücura, her türlü kötülüğe kalkan olsun. Orucumuz, bizim takva azığımız olsun. Orucumuz, ağız kokumuzu Allah katında miskten daha değerli kılsın. Orucumuz, ahlakımızı güzelleştirsin. Orucumuz, her türlü iyiliğe köprü olsun. Tutsun orucumuz elimizden, açsın cennetin reyyan kapısını. Ve Rabbimiz buyursun: “Ey huzur içinde olan nefis! ﴾27﴿ Sen O'ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön! ﴾28﴿ (İyi) kullarımın arasına gir.﴾29﴿ Cennetime gir.” (Fecr, 89/ 27-30) Rabbim orucun hakikatini anlayan kullarından eylesin bizleri.