Her insan kendisi ve sorumlu olduğu kişilerin ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmalı, başkasına muhtaç olmadan yaşamaya gayret etmelidir. Bununla birlikte toplumda bir engeli sebebiyle çalışamayanların, geliri ihtiyacını karşılamayanların, yoksulların, ihtiyaç sahiplerinin bulunduğu bir gerçektir. İmkânı olanların bu tür ihtiyaç sahiplerine yardım etmesi, destek olması dini bir görev, toplumsal bir sorumluluktur. Rabbimiz “İyilik ve takvâ hususunda yardımlaşın…” (Maide, 5/2) buyurmaktadır. Ayette geçen “birr” lafzı iman, ibadet ve ahlâka ilişkin bütün iyilikleri ifade eden bir terimdir. İmam Mâtürîdî bu ayeti tefsir ederken “birr, bütün hayırların en tam şekli, takvâ ise bütün şerlerin terk edilmesi ve bir daha yapılmamasıdır” şeklinde tarif etmiştir. (bk. Ali Toksarı, Birr, DİA, 6/204-205) Bir diğer ayet-i kerime de buyrulmaktadır ki: “Onlardan Allah’ın izniyle hayırlarda öne geçenler vardır. İşte bu büyük lütuftur.” (Fatır, 35/ 32) Hayırda yarışmak, önde olmak yüce bir ahlaki erdemdir.
Sahabe, Peygamber Efendimizi (s.a.s.) anlatırken: “Allah Resulü (s.a.s.) insanların en cömerdi idi. En cömert olduğu anlar ise Ramazanda Cebrail (as.)’ın kendisiyle buluştuğu zamanlardı. Cebrail (as.) Ramazan’ın her gecesinde onunla buluşur ve onunla Kur’an’ı müzakere ederdi. İşte bu sebeple Resulüllah (s.a.s.) hayırda rahmet yüklü rüzgârdan daha cömertti.” (Buhari, Bed’ul-vahy, 1) Müminler ilahi rahmete kavuşmak için Ramazan ayında hususen zekâtlarını vermeye çalışırlar. Ramazana has bir ibadet olan sadaka-ı fıtır (fitre) ise, insan olarak yaratılmanın ve Ramazan orucunu tutup bayrama ulaşmanın bir şükrü olarak; dinen zengin olup Ramazan ayının sonuna yetişen müslümanın, belirli kimselere vermesi vacip olan bir sadakadır.(bk. Zekat Sıkça Sorular, DİB, 37) Fıtır sadakası bayramdan önce verilerek ihtiyaç sahipleri sevindirilmeli, bayramın sevincinin ve neşesinin hep birlikte yaşanmasına vesile olunmalıdır.
Hz. Aişe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimizin (s.a.s.) hanımları bir koyun kesmişlerdi. Resulüllah (s.a.s.) “Koyundan ne kadarı kaldı?” diye sordu. Hz. Aişe’de “Sadece kürek kemiği bölgesi kaldı. Gerisini dağıttık.” deyince; Resulüllah (s.a.s.): “Küreğinden başka hepsi bize (sevap) olarak kaldı.” (Tirmizi, Kıyame, 33) buyurdu. Verdiklerimiz, paylaştıklarımız, ikram ettiklerimiz bizimle kalıp, ahiret yurdunda azığımız olacaktır. İhtiyaç sahiplerini gözettiğimiz zaman bizde gözetileceğiz. İkram ettiğimiz de bize de ikram olunacaktır. “Size ancak zayıflarınız sebebiyle yardım ediliyor ve rızık veriliyor değil mi?” (Buhari, Cihad, 76) Hadisi şerif ilahi lütuf ve ikrama nail olmanın bir yolunu göstermektedir.
Sahabeden Abdullah b. Ömer (r.anhüma) anlatıyor: “Yedi ev vardı, hepsi de yoksuldu. Birisi bu evlerden birine bir koyun kellesi hediye etmişti. Ev sahibi, komşusunun daha muhtaç olduğunu düşünerek kelleyi diğer komşuya gönderdi. İkinci komşu da aynı düşünceyle kelleyi üçüncü komşuya gönderdi. Bu şekilde kelle yedi ev arasında dolaştıktan sonra tekrar ilk hediye edildiği eve gönderildi.” (Hâkim, II, 526) Her biri kendisinin de ihtiyacı olduğu halde komşusunun daha çok ihtiyaç sahibi olduğunu düşünerek böyle davranmışlardı. Bu anlatılan olayda yardımlaşmanın daha bir üst ahlakı olan isar anlatılmaktadır. İsar, kendisi ihtiyaç sahibi olmakla birlikte, başkasını kendisine tercih edebilmektir. “Onlardan önce bu yurda yerleşmiş ve gönülden inanmış olanlar, kendilerine göç edip gelenleri severler, onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar; ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin bencilliğinden korunmayı başarırsa işte kurtuluşa erecekler onlardır.” (Haşr, 59/9) Rabbimiz bu ayet-i kerimede Medineli ensarı övmektedir. Ensar ki Mekkeli Müslümanlara evlerini, gönüllerini açarak, onlarla kardeş olarak, mallarını paylaşarak bu övgüye ulaşmıştır.
Rabbimiz “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.” (Al-i İmran, 3/92) buyurmaktadır. Vermek, verirken sevdiği, değer verdiği şeylerden harcayabilmek kişinin dünyaya olan düşkünlüğünü, mal biriktirmeye olan hırsını, cimrilik hastalığını bitirecektir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.), cennet kapılarından birinin “sadaka kapısı” olduğunu bildirmiştir. (Müslim, Zekât, 85) Bu kapıdan zekat, sadaka verenler, Allah yolunda harcayanlar, hayır sahipleri girecektir. Ayeti kerimede birbirine yardımcı olanların, paylaşanların mükafatı müjdelenmektedir: “Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık olarak hayra sarfedenler için rableri nezdinde ecirleri vardır; onlar için ne korku olacak ne de üzüleceklerdir.” (Bakara, 2/274) Peygamber Efendimiz de (s.a.s.): “Kul, din kardeşine yardımcı olduğu sürece Allah da onun yardımcısı olur.” (İbn Hanbel, 2/252) buyurmuştur. Paylaşarak, yardımlaşarak geçici dünya malını ahiret yurduna taşıyabiliriz. İnşallah Cennetin Reyyan kapısı oruç açıldığı gibi, Sadaka kapısı hayır, hasenatımız ve yardımlarımızla açılacaktır. Rabbim yardımlarımızı, hayrımızı kabul eylesin.