Bir virüsün nasıl ezberleri bozduğunu, maskeleri nasıl indirdiğini, yıllardır inanılan/inanılması istenilen doğruların(!) ne kadar büyük bir yalan ve palavra olduğunu ibretle gördüğümüz olağanüstü günleri yaşıyoruz.
İşte bu nedenle, dünyanın ağır bedeller ödeyerek geçiştireceği bu sürecin ardından hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Daha düne kadar parmaklarını sallayarak küstahlık yapanların, kendilerine biat etmeyenleri yaptırım tehdidiyle diz çöktürmeye çalışanların da bir virüs karşısında nasıl diz çöktüklerini gördük.
Burunlarından kıl aldırmıyorlardı.
Virüs onlara bir şey yapamaz zannediyorlardı.
Ama artık onlara da yaptırım uygulanıyor.
Artık eskisi gibi racon kesemeyecekler.
Eziklerin ve mandacıların düne kadar bize örnek gösterdikleri birçok ülkede Korona virüs hastaları için yeterli solunum cihazı, sağlık personelini koruyacak ekipman bulmakta sıkıntı yaşanıyor.
Korona virüs salgınıyla birlikte maskeler ülkeler için ulusal güvenlik sorunu halini alınca, gizli servisler ve ordular da olaya dahil oldu.
ABD, Almanya, İsrail, İtalya, Yunanistan, Tunus ve Kenya’dan gizli servislerin adının karıştığı maske operasyonları haberleri gelmeye başladı.
Almanya ve İtalya, Yunanistan’ın tıbbi malzemelerine el koyarken, Çekya, Çin’in İtalya’ya göndermek istediği ve ülkede bir depoda bulunan maske ve solunum cihazlarının ülkeden çıkmasına izin vermedi.
Tunus Ticaret Bakanı Muhammed el Museylini, Avrupa ülkelerinin tıbbi ekipmanları çaldığını, ülkesine tıbbi alkol taşıyan bir gemiye de İtalya tarafından el konulduğunu açıkladı.
Gördünüz mü o hayranlık duyulan batılıları?
İş kendilerine dokununca nasıl hırsızlığı bile meşrulaştırmışlar.
Kimsenin kimseye yardım ettiği yok, yardım edecek hali de yok.
Adına birlik denilen (AB) sahte oluşumun, sadece çıkar paylaşımı olduğu nasıl da ortaya çıkıverdi.
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen; “Korona virüse karşı üye ülkelerin kendi başına hareket ettiğini yardımlaşmadan uzak olduğunu” söyleyerek bu gerçeği itiraf etti.
İşte bu açık riyakarlık nedeniyle; Haziran 2018-Eylül 2019 tarihleri arasında İtalya’da Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığı görevi yapan Matteo Salvini, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Birliği (AB) İtalya'da yaşanan ölümlere kayıtsız almak suçladı ve "AB’den nefret ediyor ve tiksiniyorum. Birlikten ziyade, yılanlar ve çakallar mağarası. Önce virüsü yeneceğiz, sonra dönüp AB’yi düşüneceğiz. Gerekirse teşekkür etmeden ayrılacağız" ifadelerini kullandı.
AB ve NATO üyesi İtalya’nın Korona virüs salgını karşısında tek başına bırakılması üzerine, Rusya’nın gönderdiği yardım malzemelerini taşıyan Rus ordusuna ait araçların sokaklarda görülmesi, İtalya’nın çaresizliğinin hafızalara kazınan görüntüsünü oluşturdu.
İtalyan halkı AB'nin bayrağını yakarak tepki gösterdi.
Daha düne kadar AB’ye toz kondurmayan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da “Birlik’in sütunlarının sallantıda olduğunu, bu krizden başarısızlıkla çıkılması durumunda AB’nin geleceğinin olmayabileceğini” dile getirdi.
Macron “Schengen’in (serbest dolaşım) ölmesi demek, Birlik’in temel değerinin ortadan kalkması anlamına gelir” diye konuştu.
6 yıldır Rusya’ya silah satışı yapılmaz, Rusya’nın petrol ve doğalgaz sektörlerinde kullanılan bazı teknolojileri AB ülkelerinden alması kısıtlanır, Rus bankaları Avrupa’da finans sektöründen dışlanır ve ticaret ve yatırımlara yönelik de pek çok yaptırım uygulanırken Macron, AB’nin böylesine kötü ilişkiler içinde bulunduğu Rusya ile Fransa lideri olarak telefonla görüşerek işbirliği için diyalog kurmak zorunda kaldı..
Fransa’nın; AB’nin Almanya’dan sonra en güçlü ülkesi kimliğiyle bizzat AB tarafından dışlanan bir ülkeyle temas kurması, sadece AB normlarının ne derece sallantıda olduğunu göstermekle kalmıyor, AB’nin bir varlık paylaşımı örgütü olduğunu da ortaya koyuyor.
13-14 Ekim 2000'de Fransa'da gerçekleşen AB zirvesinde devlet ve hükümet başkanlarının bilgisine sunularak kabul gören ve 7/8 Aralık 2000 tarihinde Nice Zirvesinde onaylanan Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesinde yer alan;
“Avrupa halkları, aralarında daha yakın bir birlik oluşturmak için ortak değerlere dayalı barışçı bir geleceği paylaşmaya kararlıdır.
Ruhani ve manevi mirasının bilincinde olan Birlik, bölünmez ve evrensel değerler olan insan onuru, özgürlük, eşitlik ve dayanışma değerleri üzerine inşa edilmiştir. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkelerine dayanmaktadır. Birlik vatandaşlığını tesis ederek ve bir özgürlük, güvenlik ve adalet bölgesi oluşturarak bireyi, faaliyetlerinin merkezine yerleştirir.
Birlik, bu ortak değerlerin korunması ve geliştirilmesine katkıda bulunurken Avrupa halklarının kültürleri ve geleneklerinin çeşitliliği yanı sıra Üye Devletlerin ulusal kimlikleri ve bunların ulusal, bölgesel ve yerel düzeylerdeki kendi kamu makamlarının düzenlenmesine saygı gösterir. Dengeli ve sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etmeye çalışır ve insanların, eşyaların, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımını ve yerleşme özgürlüğünü sağlar.
Bu amaçla, toplum, sosyal ilerleme, bilimsel ve teknolojik gelişmeler ışığında temel hak ve özgürlüklerin bir Bildirge de daha açık bir şekilde ortaya konulması yoluyla bu hak ve özgürlüklerin korunmasının güçlendirilmesi gerekmektedir.
Bu haklardan yararlanılması, öteki kişiler, insanlık ve gelecekteki kuşaklar konusunda sorumluluklar ve görevleri beraberinde getirmektedir”
İfadelerinin ne kadar içi boş ve kuyruklu birer yalan olduğu bugün daha iyi anlaşılıyor.
“Karşıdan baktım yeşil türbe yanına vardım tövbe estağfurullah tövbe” atasözümüz kendilerine ne kadar da yakışıyor.
Bu durumda yıllardır girmek için mücadele verdiğimiz ancak sürekli aşağılanarak kapıda bekletildiğimiz, darbecilere ve teröristlere açık destek veren iç işlerimize burunlarını sokan, kerameti kendinden menkul bir virüsle un ufak olup dağılan AB denilen beş para etmez ve hiçbir işe yaramaz örgüte üye olmaktan vazgeçtiğimizi açıklamanın tam zamanıdır.
Dayattıkları bütün şartları yerine getirsek bile tek tek her üye devlet tarafından yapılacak referandumla üyeliğimizin kabul edilmesi gibi asla gerçekleşmeyecek bir şarta rağmen bu dandik örgüte üyelikte ısrar etmek hele de bu tabloyu gördükten abesle iştigaldir.
Bizim kültürümüzde düşene tekme atılmaz.
Ama düşüklüğü tescillenmişlere tekme atmak için gelen fırsat ta geri çevrilmemelidir.
Anlayacakları dilden söyleyecek olursak;
“Plug in the handle, everybody is in their own way”
Yani; “tak sepeti koluna herkes kendi yoluna”..
Hıyanet olarak da en önde yalan gelir.( Hz.Ebubekir)
Devlet; bir yandan Korona virüs ile mücadele ederken, diğer yandan da büyük bir bölümü Fetö ve PKK ile bağlantılı olduğu açıklanan hesaplardan; karpuz kadar kafalarındaki çekirdeği kadar beyinleriyle halkta korku ve paniğe yol açmak ve kamu düzeninin bozulmasını amaçlayan kanalizasyon farelerinin yalan ve iftiralarına inanan kuş beyinlileri ikna etmek zorunda kalıyor ve enerjisini boşa harcıyor.
Bu yalanlardan en kullanılanı; “Türkiye’nin yoğun bakım kapasitesi yetersiz”.
Oysa; Türkiye’de her 100 bin kişiye düşen yoğun bakım yatak sayısı 40.
Bu oran İtalya’da 12.5, Almanya’da 29.2, ABD’de 34.7, Fransa’da 11.6, İngiltere’de 6.6. Avrupa Birliği ortalaması ise 11.5.
Bir diğer yalan hastanelerde sağlık personeli için koruyucu malzeme (eldiven, maske vb.) yok.
Medikal sektörünün çatı kuruluşu olan SEİS'in Başkanı Metin Demir şunları söylüyor ( Zafer ŞAHİN 28.03. tarihli Takvim Gazetesi);
-Türkiye'de ventilatör (solunum cihazı) ve koruyucu malzeme (maske) konusunda hiçbir sıkıntı yok.
-Virüs daha Türkiye'ye girmeden Şubat ayında Sağlık Bakanlığı ile görüşmelere başladık. Bakanlığın talimatıyla N95 ve bazı maske türlerinde 'Önce Türkiye' diyerek ihracatı durdurduk.
- Bugün (27.03) itibariyle 11 milyon adet üç katlı maske, 40 milyon adet eldiven, 750 bin adet tulum, 740 bin adet N95 maske, 140 bin adet gözlük ve 120 bin adet önlük olmak üzere toplam 52 milyon 750 bin adet koruyucu tıbbi malzemeyi Sağlık Bakanlığı'na teslim ettik.
Buna ilaveten yerli üreticilere destek ve teşvik verilerek yerli solunum cihazı üretiminin arttırılması için sözleşmeler imzalandı ve Sağlık Bakanlığı tarafından verilen 5000 cihazın ilk parti teslimatı 15 Nisan’da yapılacak.
Bir başka yalan; “açıklanandan çok daha fazla ölüm var ama gizleniyor, sadece Ankara Dışkapı Hastanesi’nde 104 vatandaş Korona virüs sebebiyle hayatını kaybetti”.
İletişim imkanlarının bu kadar güçlü olduğu, kötü örnek bulmak için kıçını yırtanların hiç te az olmadığı bir ortamda ölü sayısını saklamak mümkün mü?
Madem fazla ölüm var tek tek isimlerini açıklarsınız olur biter.
Aslında istedikleri fazla ölüm olması, sayı arttıkça neredeyse göbek atacaklar.
İdlib’te şehit olan askerlerimizin sayısının da Elazığ/Malatya depreminde ölen vatandaşlarımızın sayılarının da çok fazla olduğunu ama saklandığını iddia etmişlerdi.
Rahmetli babaannem böyleleri için köpek “ürü”dükçe yalan söylüyorlar derdi.
Bize örnek olarak gösterilen ülkelerin hepsinden daha iyi durumda olmamıza rağmen bu yalanların ısrarla söylenmesi ve bu yalanlara ısrarla inanılması ancak vatan hainliği ile açıklanabilir.
Tespit edilen bu hainlere asla acınmamalı, alacakları hapis cezaları ertelenmemeli, tutuklanmaları yerine yargılama süresince korona virüs tedavisi yapılan yoğun bakım ünitelerinde çalışma zorunluluğu getirilmelidir.
Belki böylece; bizzat yaşayarak gerçeği öğrenmeleri ve hem de bir işe yaramaları sağlanabilir.
Toprak, nankör bir adamdan daha kötü bir şey yetiştirmez. (Ausonius)
Korona virüs salgını sonrasında yurt dışından Bolu’ya gelen yaklaşık 500 kişi, 14 gün boyunca karantina altında tutulacakları Hayreddin Tokadi Kız Yurdu'na yerleştirildi. Karantina altındaki Mehmet Nuri B. isimli bir genç Türkiye Cumhuriyeti'ne buraya yazmaktan utandığım ağır bir küfür etti. Konuşmasının sosyal medyada bir anda yayılması üzerine Bolu Ülkü Ocakları Başkanı İsmail Akgül, beraberindeki bir grupla karantina altındaki yurdun önüne giderek tepki gösterdi.
Yaşanan olayların ardından Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı konuyla ilgili soruşturma başlatıldığını duyurdu.
Devlet dünyanın masrafını yaparak seni ülkene getirsin.
Hastalık bulaştırma riskini önlemek için yiyeceğini, içeceğini bedava verip seni 14 gün misafir etsin.
Sen kalk hiç yüzün kızarmadan Türkiye Cumhuriyetine küfür et.
Devlet böylelerini bir de masraf edip yurt dışına okumaya göndermiş.
Böyle alçaklar okusa ne olur okumasa ne olur?
Yazıklar olsun..
O küfrü kendisine aynen iade ediyoruz.
Bir köpeğe bile kuru ekmek verdiğinizde memnuniyetini kuyruk sallayarak gösterirken, köpek kadar olamayan bu nankörlerin, gübresi bile işe yarayan bir öküz kadar topluma yararı olmayan bu terbiyesizlerin yurt dışında eğitim hakkı iptal edilmeli, yapılan masraflar da kuruşuna kadar alınmalı ve bir daha devlet imkanları ile yurt dışı eğitim hakkı tanımamalıdır.
Gözlerimizin ve derimizin rengi ne olursa olsun gözyaşlarımızın rengi aynıdır.
Hatay Valiliği'nden yapılan yazılı açıklamada; "Vatandaşların salgın nedeniyle evlerinde geçirdiği bu sıkıntılı süreci fırsata çevirmeye çalışan bazı provokatörlerin sosyal medya hesaplarından yaydıkları 'Hatay’ın Defne, Samandağ, Arsuz ilçelerinde Alevilerin nüfusunu azaltmak için gizli örgütler devlet izniyle virüs bulaşmış kişileri Hatay’ın ilçelerine göndermeye başladı. Milletvekillerimiz gizli yayılan haberi Meclis’te konuşulmak üzere acilen toplantıya çağırdı. Arkadaşlar durum ciddi lütfen bu haberi hemen yayalım. Her yerde paylaşalım. Ailenize çevrenize akrabalarınıza hemen haber verin. Şu an hastaneler dolmak üzere ve virüs birçok Alevi vatandaşımıza bulaştı bile. Ne olur hemen yayalım..." şeklinde yapılan yalan haber hakkında yasal işlem başlatılmıştır. Devletimizin sağladığı huzur ve güven ortamında herkes kendi inancını özgür bir şekil de yaşamaktadır. Bu zor günlerde halkımızı ayırmaya galeyana getirmeye çalışan provokatörlere geçmişte olduğu gibi şimdide izin verilmeyecektir." Denildi.
Bölücülüğün ve ihanetin geldiği noktayı görüyor musunuz?..
Askerimize polisimize, masum insanlarımıza kurşun sıkan katillerden ne farkları var?..
İşin daha da acısı bu alçaklığa inanan kullanışlı aptallar/mallar var aramızda.
Böylesine hain ve böylesine aptallarla birlikte yaşamak gerçekten çok zor.
Demek ki devlette biraz zafiyet olsa akbabaların hepsi dört bir koldan saldıracaklar.
Dayanışmanın en üst seviyede olması gereken böyle kritik günlerde bile bölücük/ayrımcılık yaparak korku ve panik yaratmayı amaçlayan provokatörlerin cezalandırılmaları yetmez.
Ayrıca teşhir edilerek tükürülecek suratların kimlere ait olduğunu bilmek en doğal hakkımız.
Olmadı sayın Erbaş, bu yapılan olmadı..
Geçen Cuma (27/03) Beştepe Millet Camiinde az sayıda kişinin katılımıyla Cuma Namazı kılındı.
Herkese “evde kal” çağrısı yapılırken, ülkedeki bütün camilerde vakit ve Cuma Namazları bizzat Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açıkladığı gerekçelerle kılınmazken, Beştepe'deki Camide, sadece özel davetlilerin katıldıkları bir Cuma namazı kılınması doğru olmamakla kalmamış vicdanları da sızlatmıştır.
Davetliler özel olunca virüs bulaşmıyor mu?
Bu davetlilere Cuma namazı kılma imtiyazı kim tarafından hangi gerekçelerle verildi?..
Hani “ya hep ya hiç”tik?..
Milyonlarca insan camisiz ve Cuma’sız buruk günlerin hüznünü yüreğinde taşırken bir avuç insana ayrımcılık yapılması yüce dinimizin ilkeleri ile de bağdaşmamaktadır.
Lütfen başkalarından beklediğiniz hassasiyeti önce siz gösterin.
Vatanlarına(!) borcunu ödemek isteyenlere işte fırsat…
ABD Dışişleri Bakanlığı yetişmiş uzman açığı nedeni ile yurt dışından doktor ve sağlık personeli alınacağını duyurdu. Doktor ve sağlık çalışanı arayışı nedeni ile meslek grupları için vize kolaylığı sağladığını duyuran ABD Dışişleri Bakanlığının Konsolosluk İşleri Birimi tarafından "Profesyonel uzman tıp personeli için vize güncellemesi" adı altında bir bildiri yayınlandı. Birim, bildiri ile ABD’de çalışmak isteyen doktor ve sağlık çalışanlarını en yakın ABD Büyükelçiliği’ne başvurmaları istenildi.
Yaşadığımız ihanetin büyüklüğünden habersiz olup biteni bir tiyatro olduğunu zanneden kimileri, Korona virüs ile mücadeleyi fırsat bilip KHK ile görevlerinden uzaklaştırılan FETÖ’cü doktorların tekrar göreve çağırılmasını istiyorlardı ya..
İşte onlara fırsat..
Kendi ifadeleriyle ABD zaten onların anavatanları değil mi?..
Böylece hem vatanlarına(!) hizmet borcunu ödemiş olurlar.
Hem de Pennsylvania’dan takdir(!) ve teşekkür(!) alırlar..
7/24 canla başla çalışan sağlık ordumuz bize yeter, Allah hepsinden razı olsun.