AB Komşuluk Politikası ve Genişleme müzakerelerinden sorumlu üyesi Johannes Hahn ile AB Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır arasında yapılan telefon görüşmesinden sonra yapılan açıklamada; AB Türkiye’nin terörün her türlüsünden korunma ve tepki verme hakkını tanıyor denilerek DAEŞ terör örgütü olarak vurgulanmakla birlikte, PKK’ya vurgu yapılmadığı ve teröre karşı orantılı cevap verilmesi gerektiği belirtilmiş.
Orantılı cevap.
Nasıl olacak bu?
Hainler ambulansa/hastaneye ateş açıyor, itfaiye yangına gitmesin diye yola çukur kazıyor, elektrik direklerini deviriyor, Tırları yakıyor, baraj inşaatında çalışan iş makinelerini yakıyor, yollara mayın döşüyor. Buna verilecek cevabın orantısı nasıl olacak?
Doğru orantı mı olacak? ters orantı mı?
Karekökü de alınacak mı?
Sinüsü kosinüsü de hesaplanacak mı?
Bunu AB’ mi hesaplayacak?
AB müktesebatında bir orantı formülü var mı?
Yok.
O zaman orantıdan kastedilen ne?
Önceki yıllarda dağlar taşlar vuruluyordu, dolayısıyla bombalamaların kimseye bir zararı(!) yoktu.
Ama şimdi hainler nokta atışıyla vuruluyor.
Rahatsızlığın sebebi; perde gerisinden her türlü desteği verdikleri, şımarttıkları ve kışkırttıkları bölücülerin/hainlerin vurulması karşısında bir şey yapamamaları.
Bir şeyler yapmış olmak için de orantıdan bahsediyorlar.
Yani vurun da öldürmeyin diyorlar.
Yine eskisi gibi dağları taşları bombalayın da cici çocuklara zayiat vermeyin diyorlar.
Mehmetçik vurunca deviriyor. Turşu satan Nasreddin Hocanın eşeğinin kafasına vurduğunda arkadan gelen gaz sesine bakıp “ben nereye vurdum ses nereden çıktı” demesi gibi Mehmetçik elleri kanlı, gözleri dönmüş katillere vuruyor, ses entellerden, dantellerden, doğan görünümlü şahinlerden, paralellerden, AB’den Brüksel’den geliyor..
Son bir yılda altı binden fazla çocuğun ailelerinden kopartılarak dağa götürdükleri söyleniyor. Acılı analar feryat ediyor. Sağır vicdanlar duymuyor. Üstelik bu acılı analara hakaret ediyorlar. Bay Johannes Hahn dağa kaçırılan-giden değil kaçırılan- çocuklar için nasıl bir orantı hesabı yapıyor acaba?
Ya da Johannes Hahn’un umurunda mı bebelerin ellerine silah verilip ölüme gönderilmesi?
12 yaşındaki çocuğun eline silah verilerek ölüm makinasına dönüştürülmesi hangi akılla açıklanabilir? Buna daha ne kadar göz yumulabilir?
Sonradan kıvırsalar da kirli olduklarını kabul ettikleri-hem kirli hem kalleş- eylemlerine daha ne kadar sessiz kalınabilir?
ESED katili yıllardır kimyasal silah demedi varil bombası demedi masumların üzerine yağdırdı. Yüzbinleri aşan masum öldü. Kırmızı çizgi olduğu söylenen Esed’in kimyasal silah kullanımında bile dansözlere taş çıkartacak bir kıvraklıkla geri adım atıldı. Ne AB’den ne de diğer medeni ülkelerden; orantılı müdahale çağrısı gelmedi.
Mısır’ın çadır tiyatrosundan bozma cunta uşağı mahkemelerinden çıkan idam kararlarını toplarsanız, Kahire’den Brüksel’e yol olur. Ama AB’den bir orantı uyarısı gelmedi.
7X24 süregelen cinayetlerinde Filistinli kadınlar, yaşlılar, bebeler öldürülürken İsrail’e orantılı davranması uyarısı gelmedi.
Amerikan polisi kameraların gözü önünde siyah -sadece siyah- olduğu için gözünü kırpmadan kendi vatandaşlarını öldürürken süt dökmüş kedi olanların Türkiye söz konusu olunca orantıdan bahsetmeleri manidar değil mi?
Ağzı olan konuşsun da bir; her söz ağızdan çıkmıyor iki; biz nereye vuruyoruz ses -dikkat söz değil ses - nereden geliyor.
Kirli ittifak suçüstü yakalanıyor çünkü.
Yıllardır din adına konuşup millete din dersi veren ve fakat bunu aslında iktidar hırsıyla yaptıkları ortaya çıkan –anavatanlarının Amerika olduğunu bizzat kendilerinin ifade ettiği-allamelerden birisi buyurmuşlar.
İki polis öldürüldü diye operasyon mu yapılırmış?
Elbette yapılır. Eğer iki polisimiz yataklarında uyuyor iken enselerinden vurularak öldürülüyor ve bunun bir misilleme olduğu gerine gerine açıklanıyor ise devlet denilen her yapılanma bu namertliğin hesabını sorar.
Bankamatikten para çeken sivil giysili askerimiz hamile eşinin yanında alçakça katlediliyor ise devlet bunun hesabını sorar.
Ambulansın önünü kesip hastaya müdahale eden hemşireyi kaçıran lağım farelerine devlet bunun hesabını sorar.
Ve elbette hepimizin gözü önünde cereyan eden alçakça saldırılara rağmen katillere özel ve duygusal bir yakınlık besleyen, katile katil diyemeyip görevinin yapan devlete ve güvenlik güçlerine laf söylemeye kalkan hainlere de devlet bunun hesabını sorar.
Masum siviller katledilirken seslerini çıkartmayıp/çıkartamayıp, uçakların attıkları bombaların sivillerin yaşadığı bölgeye düştüğü yalanını söyleyen, dünün salyalı sümüklü din bezirganlarına da devlet bunun hesabını sorar.
Bu; katile katil, teröriste terörist diyememek riyakarlığı, kiralık beyin kullanan kıblesini şaşıranlar için normal görünse de vatandaşın gözünden kaçmıyor?
Fırıldak bile bu kadar hızlı dönmüyor.
Tamam, bırakıldığınız yerde otluyorsunuz anladık ama milleti de kendiniz gibi fırıldak zannetmeyin.
Katır bile bir çukura iki kez düşmez.
Modacı olduğu iddia edilen birisi “hala şehit diyorlar. b.k yoluna gitti niyazi lafını bilmiyorlar Bir devlet cinayet işlemek istediğinde kendine daima vatan adını takar" tweetleri atmış.
Edepsizliğin, onursuzluğun ete kemiğe bürünmüş hali olan bu tipler b… yollarından geldiklerinden herkesi de kendileri gibi zannediyorlar.
Eskiler boşuna söylememişler “b.ktan olan terazinin tezekten olur dirhemi”
Gezi kalkışmasındaki artistlikleriyle yaranmaya çalıştığı cenahtan aferin alan ve ilahiyatçı olduğu iddia edilen birisi de “Viski yudumlamak, ‘şehit kanı’ yudumlamaktan evladır” buyurmuş.
Şehit kanını kim yudumluyor, kim kimi niçin şehit ediyor. Açıklama yok. İlahiyatçı ya salla gitsin.
Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil el Arabi, Türkiye'nin Kuzey Irak'ta PKK'ya yönelik gerçekleştirdiği hava operasyonlarını kınamış.
Ne işe yaradığını kimsenin bilmediği bir birliğin ateş olsa cürmü kadar yer yakacak, zurnanın son deliği hükmündeki sekreterinin de ağzı var ve o da konuşmuş.
Ağzı olan konuşuyor anladık da…
Arslanlar(!) niye miyavlıyor, minik fareler niçin kükrüyor(!) onu anlayamadık…