Tahminen yedi sene kadar önceydi. Dönemin Genel Müdürü arayarak acele makamına gelmemi söyledi.
Konunun ne olduğunu sorduğumda; Çankırı’da yapılan bir müfettiş soruşturması sonucunda ceza kesilenmüteahhit ile birlikte iki siyasetçinin de odasında olduğunu ifade etti.
Genel Müdürün odasına girdiğimde hararetli bir tartışma yaşandığını gördüm.
Müteahhit daha önce bana da gelip görüştüğünden, kendisini tanımıştım ama diğer iki siyasetçiyi tanımıyordum.
Genel Müdür konuyla ilgili kısa bir açıklama yapmamı istedi.
Özetle müteahhidin almış olduğu bir ceza nedeniyle bu ihaleye girmemesi gerekirken girdiğini, ancak ihale süresinin tamamlanmasına birkaç ay kaldığından ihalenin iptali yerine o günkü mevzuat uyarınca belirli bir hesaplama sonucunda elde edilen tutarı ödemesi gerektiğini, bizim bu konuda bir takdir yetkimizin olmadığını, bunun mevzuat hükmü olduğunu söyledim.
Yanındaki iki siyasi, müteahhitten daha ısrarlı bir şekilde ortada bir haksızlık olduğunu ve müteahhidin mağdur edildiğini söyleyerek cezanın iptal edilmesini istiyorlardı.
Çankırı’nın sorunları ile uğraşmak yerine bir müteahhide kesilen cezanın kaldırılması konusundaki azim ve kararlılıkları gözlerimi yaşartmıştı!
Bunlardan birisi konuşurken el kol hareketleri yapacak kadar kendisini kaybedince, Genel Müdür kendisini uyardı. Uyarıdan sonra bu sefer beni suçlayıcı ifadeler kullanmaya başlayınca bu kez Genel Müdür muhatabın kendisi olduğunu, odasında kendisine bağlı bir bürokratla bu şekilde konuşamayacağını sert bir ses tonuyla söyledi.
Odada, buz gibi bir hava esmişti.
Çankırılılar; Çankırılı bir bürokrata hukuka uygun bir iş yapmasından dolayı saldırırken Genel Müdür buna tepki göstermişti.
Sonuçta Genel Müdür yapılan işin mevzuata uygun ve doğru olduğunu ve söz konusu cezanın iptal edilmeyeceğini, isterseler mahkemeye gidebileceklerini söyleyerek görüşmeyi sonlandırdı.
Onlar çıktıktan sonra Genel Müdür; “Nedir senin hemşehrilerinin bu hali, başka işleri güçleri yok mu?” dedi.
Cevap veremedim.
Çankırı’ya yatırım yapılması için değil, bir müteahhide kesilen cezanın iptali için aslanlar gibi(!) mücadele ediyorlardı
Mevzuata aykırı bir uygulama vardı ve o uygulama nedeniyle bir müteahhide ceza kesilmişti.
Hepsi buydu.
Ben Genel müdürün tavrından sonra konunun kapandığını zannediyordum ki, ertesi gün bu kez Bakanlıktan arayarak benden bilgi notu istediler.
Her şey apaçık ortada ve yapılan işlem her yönüyle hukuka uygun iken, bu kez de Bakana gidilip şikâyet edilmiştim.
Bakan; daha önce de ifade ettiğim gibi Cumhuriyet tarihinin en başarısız Bakanı olan Selma Aliye Kavaf idi.
Göreve geldiği günden itibaren sebebini bilemediğim bir kin ve nefretle görevden alınmam için her yolu deneyen bu bakanın yetersiz ve fakat militan bir danışmanı benim teftiş kurulu başkanı olarak müteahhide haksızlık yaptığımı sanıyordu.
Çankırılı hemşehrilerim de beni suçlayarak, bu militan danışmandan destek ve yardım bekliyorlardı…
Yani devletin hak ve menfaatlerini koruyan bürokratın korunması gerekirken müteahhide kesilen cezanın nedeni yada hesabı soruluyordu.
Danışman anlama özürlü olmasına rağmen, yazdığımız bir bilgi notunu gönderdik. Birkaç toplantıda bu konuyu gündeme getirerek müteahhide haksızlık yaptığımı söylemiş.
Ama arkanıza ne kadar siyasi takarsanız takın, haksızsanız ilelebet destek bulamazsınız.
Nitekim bir süre sonra bu hızlı takibin arkası kesildi ve konu kapandı.
Hâlbuki ortada haksız bir işlem yapıldığına inanılıyor ise yapılacak tek şey idari yargıya dava açmaktı. Ama dava açıldığı zaman mahkemeye siyasi götürülüp baskı yapılamadığı için verilecek karar garanti değildi. Mahkemeden bilgi notu istenemezdi, Bakanın kifayetsiz danışmanları hâkime“bu adamı mağdur etmeyin!” diye emir de veremezdi.
Anlatmak istediğim şey şu. Çankırılı iki siyasi Çankırı’nın bir derdine derman olmak için değil, kanuna aykırı durumu nedeniyle ceza kesilen bir müteahhide destek olmak ve bürokrasi üzerinde kurdukları baskıyla bu cezayı kaldırtmak için işlerini güçlerini bırakarak Ankara’ya gelmişlerdi.
Sonuçta Ankara bürokrasisi bu işgüzar siyasilere bekledikleri desteği vermemiş ve geldikleri gibi Çankırı’ya geri dönmüşlerdi.
Şimdi durup dururken, bunları neden anlattım.
Seçimlere az bir süre kaldı.
Eğer seçtiklerinizin hizmetlerinden memnun değilseniz, hizmet edeceklerine inandıklarınızı seçeceksiniz.
Yukarıdaki örnekte anlattığım gibi müteahhit cezasını kaldırmak için değil Çankırı için Ankara’ya koşanları/koşacakları, Çankırı ve Çankırılının derdini dert edinenleri seçeceksiniz.
Kimsenin, kimseye üstünlüğü yoktur.
Üstünlük Çankırı’ya ve Çankırılıya hizmettedir.
Körükörüne seçtikleriniz parmaklarını gözünüze soktuklarında; sızlanmanızın anlamı yoktur.
Rahmetli Prof. Dr.Ayhan Songar’ınPSİKİYATRİ PSİKOBİYOLOJİ VE RUH HASTALIKLARI isimlikitabında okuduğum şiirinde bir şizofren şöyle diyordu:
Baktım ki kezban elden gidiyor
Baktım ki işin sonu kötü
Deh dedim aklımın eşeğine
Usulünce yürü...
Yani işin sonunun kötü olmasını istemiyor iseniz, usulünce yürüyeceksiniz.
Ya da kendi düşen ağlamaz…