Bağımsızlığımızı yok etmek için iç ve dış düşmanların tam bir mutabakat ve işbirliği içinde saldırılarını sürdürdükleri zorlu günleri yaşıyoruz.
Çok sık dillendirilen; “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur gerçeğiyle” olanca çıplaklığıyla bir kez yüz yüzeyiz.
Son üç yıldır değişik vesilelerle uygulamaya konulan “diz çöktürme” ve arkasından işgal operasyonu, her yenilginin ardından daha alçakça ve daha acımasız örnekleriyle sürdürülmeye çalışılıyor.
Yenilgiler hainleri yıldırmıyor.
Kucaklarından inmedikleri üst aklın teşvik, destek ve azmettirmesiyle ihanet 15 Temmuz’da zirve yaptı.
15 Temmuz sonrası toplumda kenetlenme, bağımsızlığımızı korumak için gösterilen milli duruş hainleri kısa bir süre şaşırtsa da ara verir gibi oldukları terör nöbetini devralarak Diyarbakır, Van, Elazığ ve Gaziantep’te yeni katliamlara giriştiler.
13 yaşındaki bebeleri canlı bomba olarak piyasaya sürdüler, bebeleri katlettiler.
Belli ki “başta üst akıl olmak üzere”15 Temmuz’da sonuç alacaklarına çok inanıyorlardı.
Onlar için 15 Temmuz “altın vuruş” olarak planlanmıştı
Ama ummadıkları halk direnişi karşısında şaşıran terör koalisyonu, zaman kaybetmeden yazılan yeni senaryoları oynamaya başladı.
Artık bilmemiz gereken yalın gerçek şu.
Bu yaşananları terör olayları olarak tanımlarsak, yanılırız.
Yaşanılanlar, işgal yolunda meşru olan her şeydir.
Bazı tatlı su balıkları alay etseler de bir üst akıl (ki kim olduğunu aklını kullanan herkes biliyor) yazıyor, birer yağlı kemikle kucakların oturttuğu figüranları da oynuyor.
Dikkat ederseniz saldırılar artık doğrudan sivil halka yapılıyor.
Kah yoldan geçen masumlar kah bir düğün evinin davetlileri alçakça terörün kurbanı oluyorlar.
Ölenlerin sayısı ne kadar çok olursa o kadar mutlu oluyorlar.
Yerine göre PKK, yerine göre DAEŞ, yerine göre PYD ve diğer taşeron terör örgütleri.
Vardiya ile çalışıyorlar.
Amaç Türkiye’yi önce yönetilemez bir ülke getirip sonra boynuna geçirdikleri tasma ile diledikleri gibi yönetmek ya da bu şekilde yöneteceklerine inandıkları hainleri işbaşına getirmek.
Sonrası çorap söküğü gibi gelecek zaten.
Peki.. nasıl oluyor da sıradan vatandaşın; bakkalın, şoförün, tamircinin, hatta kendi halinde bir ev kadının gördüğü bu açık ihaneti, general olmuş, öğretim üyesi olmuş, iş adamı olmuş, yüksek bürokrat olmuş, daha doğrusu para, makam ve statü sahibi olmuş binlerce insan görememiş ya da göremiyor?...
Sebebi çok açık.
Tankın üzerinden kendisine kurşun sıkan askere; “nasıl olsa mermin bitecek sen düşün” diyebilen, gözünü kırpmadan tankın önüne yatabilen, şerefli bir Türk kadını ve anne olarak sadece elindeki bayrağıyla üç dört tankın arasında darbeci bozuntularına meydan okuyan, şehit olmadım diye üzülen, komutanının verdiği emri hiç itirazsız yerine getirip darbeci alçağı alnının ortasından vuran vatan evlatlarının ortak noktası, vatana ve milli iradeye sahip çıkmaktır. Değerini gördükleri ve farkına vardıkları demokrasiye, kısacası emanetlerine yani seçtiklerine sahip çıkmaktır.
İşte hainlerin en çok yanıldıkları nokta da budur.
Kendileri alçakça emanete hıyanet ederlerken millet emanetine hıyanet etmedi.
Tankla, topla tüfekle, uçakla, helikopterle daha önce olduğu gibi halkın seçtiklerini kuzu kuzu kendilerine teslim edeceğini zannettiler.
Öylesine küstah ve öylesine katil ruhluydular ki sadece öldürmekten medet umdular.
Öldürmekle yıldırabileceklerini, korkutabileceklerini zannettiler.
Vatan hizmeti için askerlik yapan evlatlara, annelerine, ailelerine arkadaşlarına “gözünüzün kırpmadan sıkın yoksa biz size sıkarız” diye emir verdiler.
Halk istiklali ve istikbali için ölüme meydan okurken onların ölümden ödleri koptu.
Ömer HALİSDEMİR isimli aslan hain alçağı alnının ortasından vurup öldürdü.
Öldürdüklerini zannettikleri Ömer HALİSDEMİR gönlünde zerre kadar vatan sevgisi olan herkesin kalbinde ebediyen yaşarken darbeci alçak öldü.
Öldürmekten korkmayan ama ölmekten korkan hainler birer birer teslim oldular.
İnandıkları bir şey olmadığı için ölümü göze alamadılar.
Ölümü göze alanlar kazandı onlar kaybetti.
Ama onların ihaneti ve alçaklığı yüzünden ateş düşen ocaklarda çok masum canlar yandı.
Biz zannediyorduk ki ülkemizin sınırları korunuyor.
Meğerse Kilis’e füze atmaları için koordinatları veren bir üniformaları alçakmış.
Daha önce Kilis ve Şanlıurfa’ya seken mermiler düşerken, alnının ortasından vurulan hain geldikten sonra Kilis’e 80 den fazla roket atılmış, 22 masum insanımız can vermiş.
Hatta Başbakan Yardımcısı Yalçın AKDOĞAN Kilis Valiliğindeki iken binanın 50 metre yakınına roket düşmüştü.
Anlaşılıyor ki Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin Bakanının bulunduğu binanın koordinatlarını yine üniformaları hainler vermiş.
Boş arazilere top atışları yapılmış.
Bu milletin vergileriyle alınan mühimmatlarla dağlar taşlar dövülmüş..
Meğer; şu kadar DAEŞ’li bu kadar PKK’lı etkisiz hale getirildi haberleri sallamaymış.
Dünya kadar terörist etkisiz hale getiriliyor, dünya kadar mühimmat yakalanıyor ama saldırılar hiç bitmiyordu.
Farkında mısınız? 15 Temmuz’dan bu yana Kilis’e füze atılmıyor.
Çünkü DAEŞ’e koordinatlar verilmiyor.
DAEŞ Gaziantep’in Suriye sınırındaki Karkamış İlçesinde Türk Bayrağının 30 metre ilerisindeki Suriye gümrük binasına siyah paçavra asmış, üniformaları hainlerin gözünün önünde sınıra hendek kazıp mayın döşemişti. Ama o dönemin mülki amirlerinin “vur” emrine rağmen o paçavraya ve hendeklere müdahale edilmeyerek devlet aciz gösterilmeye çalışılmıştı.
Bu rezalete müdahale etmeyen üniformalı hain de darbeci çıkmış.
Bu nasıl bir alçaklık ve ihanettir anlamak ta anlatmak ta mümkün değil.
Darbecinin adına kayıtlı Ankara’da 17 katlı 10, 18 katlı 3, 25 katlı beş apartman ve onlarca arsa ve çeşitli bankalarda 21 ayrı hesabı var ve bu adam kendine teslim edilen emanete/üniformaya ihanet ediyor.
Derdin neydi lan ?..
Paraysa para, saltanatsa saltanat..
Gözünüzü toprak doyursun..
Daha ne istediniz bu asil milletten.
Mardin’de teröristlerden temizlendi denilen binalara askerimizi gönderip 70 den fazla şehit vermemize neden olan 2. Ordu komutanı ihanetten tutuklu.
Bu nasıl bir insandır ki emrindeki vatan evlatlarını bile bile ölüme gönderiyor.
Ne Allahtan korkuyor ne kuldan utanıyor..
Tükürseniz tükürüğe yazık olacak alçaklara bu devlet sınırlarını emanet etmiş.
Sınırdan geçen canlı bombaların ellerini kollarını sallayarak nasıl Başkente nasıl Genelkurmay Kavşağına gelebildikleri, bomba yüklü araçların neden fark edilemediği şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Tunceli’de geçen yıl istihbarat çalışmaları sonucunda 150 PKK’lının kaldığı 19 hedef saptanıyor.
Malatya Erhaç ve Diyarbakır 8. Ana Jet üssünden kalkan savaş uçakları güya Munzur ve Pülümür vadisi ve merkez Çiçekli köyü yakınlarındaki kamp ve sığınaklara bomba yağdırıyor.
Çok sayıda teröristin etkisiz hamle getirildiği söyleniyor.
Şimdi anlaşılıyor ki bu hava harekatları sırasında tek bir hedefe isabet olmadığı gibi PKK’nın tek bir kaybı da yok.
Tek bir kaybı olmadığı için de yıkım faaliyetlerini ara vermeden sürdürüyor.
Devlet düşmanları ile işbirliği yapıp onlara atacakları bombaları dağlara taşlara bırakan darbeci alçaklar iş Meclisin, Emniyet Müdürlüğü’nün Özel Harekat Müdürlüğü’nün, Jandarma Komutanlığı’nın, ellerinde bayraklarından başka bir şey olmayan masum vatandaşların bombalanmasına gelince görevlerini nasıl büyük bir titizlikle yaptıklarını gördük.
O zaman bu ihanet ve alçaklığın cezası da o kadar ağır olmalıdır.
Akıllarını kullanmayan ve hastalıklı bir yapının yağlı kemiği uğruna ihanette sınır tanımayan alçaklara acınmamalıdır.
Bu kadar alçaklıktan sonraki pişmanlığın anlamı yoktur.
Bu saatten sonraki pişmanlık olsa olsa paçayı kurtarmak için firavun pişmanlığı olur.
Firavun pişmanlığının hiçbir anlamı olmadığı, yaptıklarının burunlarından fitil fitil getirilmesiyle gösterilmelidir.
Kendi uzantılarının gerçekleştirdiği ölümler karşısında sesi soluğu çıkmayıp, kendine yakın gördüklerinin ölülerini dert edinen çatlak sesli siyasetçi bozuntularına rağmen bir olmanın ve birlik olmanın gücünü keşfetmiş bu asil millet alçakların cezalandırılmasını sabırsızlıkla beklemektedir.
Ve elbette çatlak sesli ölü sevicilere sıranın geleceği günü de..