Diyarbakır’da konuşan HDP’nin sicili kabarık bir milletvekili, terör örgütü PKK’yı ve dağa katılımları destekleyen açıklamalarda bulunarak; “Bu devam edecek çünkü savaşın sebebi HDP değildir. Savaşı çıkaran zihniyet Kürt sorununu çözümsüz bırakan zihniyettir. Bu sürdüğü sürece gerillaya katılım da olacak savaş da olacak çatışmalar da…” dedi.
Gerilladan kastettiği PKK..
Yani her fırsatta korumaya ve kollamaya devam ettikleri ve elbette biat ettikleri kanlı terör örgütü.
Kendi çocukları yurt dışlarında saltanat sürerlerken garip gurabanın çocuklarının kaçırılıp terör örgütünün emrine verileceğini, masum insanların öldürülmesine ve bölücülüğe devam edileceğini söyleyen bu küstah vekil hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı.
Hatırlarsanız bu siyasi partinin yöneticileri; sırtlarını PYD ve YPG’ye yasladıklarını, PKK’nın bir terör örgütü olmadığını, operasyonlarda öldürülen PKK’lı katillerin cenazelerine katılmayan milletvekillerinin disipline sevk edileceklerini söylemişlerdi.
Diyarbakır’da güvenlik güçlerine ateş açan PKK’lı teröristlerin “ellerinden öpüyorlardı”
Gözümüzün içine baka baka “PKK kazanacak TSK kaybedecek” diyorlardı.
“YPG Fırat’ı geçecek siz de mal mal bakacaksınız” diye meydan okuyorlardı.
Çok sayıda sivil vatandaşımızın ve güvenlik görevlimizin şehit olduğu çukur ve hendek olayları ve özerklik ilanları açık bir isyan ve belirli bir bölgedeki toprakları Türkiye Cumhuriyeti devletinden kopartmak operasyonu idi.
Keza başta Yasin BÖRÜ olmak üzere 53 masum insanın vahşice katledildiği sözde Kobani eylemleri de açık bir iç savaş kışkırtıcılığı idi.
Geçmiş yıllarda görülmemiş sıklıktaki peş peşe 26 orman yangınının kendileri tarafından çıkartıldığı PKK tarafından açıklanmıştı.
Sözde sanatçı, akademisyen ve aydın bozuntularının “yok canım onlar yakmamıştır” diye arkalamaya çalıştıkları terör örgütü tarafından çıkartılan, binlerce hektarlık ormanlık alanı küle dönmesine ve milli servetin yok edilmesine neden olan bu yangınların ardından omurgasını PKK’nın oluşturduğu Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) 20’ye yakın terör eylemini üstlendi.
Eli kanlı örgüt, sabotajlara dair yazılı açıklamasında “Son günlerde adını kamuoyuna duyuran bazı oluşumların bizzat gerçekleştirdiğimiz eylemlere gölge düşürücü biçimde, emek verdiğimiz eylemlerimizi ‘üstlenici’ açıklamalar yaptığı görülmüştür. Ne amaçla bu yönteme başvurduklarını bilmemekle birlikte bu yöntemin faşizme karşı mücadelede ezilenlerin cephesine kazanç sağlamayacağını belirtmek isteriz” diyerek açık bir itirafta bulundu.
PKK’nın itiraf metninde üstlendiği saldırılar şöyle sıralandı:
*1 Temmuz: Datça’da Palmutbükü mevkiinde TV vericilerine yönelik sabotaj.
*2 Temmuz: İzmir’de Grand Otel ve çevresindeki otellere yönelik sabotaj.
*26 Temmuz: Ataköy Marina ve Pendik Marina’da lüks yatlara yönelik eylem.
*26 Temmuz: İzmir Bornova Pınarbaşı bölgesi palet üretim ve depolama tesisine saldırı.
*27 Temmuz: Bodrum’daki sürat botu eylemi.
*28 Temmuz: İstanbul Ambarlı Limanı eylemi.
*30 Temmuz Konya Beyşehir’de silah fabrikasına saldırı.
*30 ve 31 Temmuz: Denizli ve İzmir’de Adalet Bakanlığına bağlı yediemin depolarına yönelik saldırılar
*1 Ağustos: Balıkesir Ayvalık ilçesinde fabrikaya saldırı.
*4 Ağustos: Denizli organize sanayi bölgesine yönelik saldırı.
*5 Ağustos Tuzla Piyade Okulu’na saldırı.
*6 Ağustos: Üsküdar Bilim Merkezi’ne yönelik saldırı.
*6 Ağustos: Zonguldak Alaplı’da bir fabrikaya yönelik sabotaj.
*9 Ağustos: Tuzla boya üretim fabrikasına saldırı.
*10 Ağustos: İzmir Çiğli’deki sanayi bölgesine yapılan saldırı.
*10 Ağustos: Konya Akşehir’de mühimmat yüklü askeri konvoya yapılan saldırı.
*10 Ağustos: Hatay Reyhanlı’da askeri mühimmat deposuna yapılan sabotaj.
*12 Ağustos: İzmir-Bornova’daki konteyner üretimi yapan fabrikaya yapılan saldırı.
Ve en son olarak Diyarbakır Kulp’un Ağaçkorur köyü mevkiinde odun toplamaya giden köylülerin bulunduğu araca PKK tarafından uzaktan kumandalı el yapımı patlayıcıyla (EYP) düzenlenen saldırıda 7 vatandaşımız şehit olurken 10 vatandaşımız da yaralanmıştı.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından saldırının ardından başlatılan soruşturma HDP üzerinde yoğunlaştı. Bölge halkı, saldırıdan kısa süre önce HDP’li Kulp Belediyesi’ne ait araçların bölgede çalışma yaptığını ifade etti. Kanlı saldırıyla ilgili soruşturma kapsamında HDP’li Kulp Belediyesi eş başkanı tutuklandı, Kulp İlçe Başkanı ve belediye Fen İşleri Müdürü Şener Aktaş gözaltına alındı.
Buraya kadar aktardıklarımız çok yakın geçmişte yaşanan gerçeklerden sadece bir kaçı..
Kandilin siyasi uzantıları ile açık/gizli işbirliği yapan, bu işbirliğini bildiği halde yokmuş gibi davranan, parti kuracağız diye ortalığa dökülüp bu uzantılara ve ardındakilere mavi boncuk dağıtmakla oy alabileceklerini zanneden gafillerin de gördüğü ancak siyasal çıkar/kin ve nefret uğruna görmezden geldiği gerçekler.
Stratejik Derinliğin(!) stratejik sefilliğe dönüştüğü, dünün bebecanlarının bu gün babacan rolleri kestiği, ilke değer ve inancın, “yeter ki çıkarlarıma hizmet etsin mutabakatına” kurban edildiği, mavi boncuk dağıtma ve şirinliğin deneyim/bilgelik olarak nitelendiği, bitpazarlarına nurların yağdığı ibret verici günler yaşıyoruz.
Ortada gözünü kırpmadan cinayet işleyen eli kanlı bölücü bir terör örgütü var mı?
Var.
Peki bu örgüt bir parti tarafından korunup kollanıyor hatta destekleniyor mu?..
Evet.
Değerli gazeteci Nedim Şener’in deyimiyle “PKK ofis açamayacağı için HDP’yi kullandığı” ve örgüte çocuklarının bizzat bu parti aracılığı ile kaçırıldığı ya da zorla götürüldüğü evlat acısıyla yanan annelerin feryatlarından ve teslim olan ya da yakalanan teröristlerin itiraflarından anlaşılmıyor mu?
Anlaşılıyor.
Hal böyle olmasına rağmen; tanık olduğumuz öldürme/yakma/yıkma/zarar verme eylemlerini gerçekleştiren, ABD, AB ve NATO tarafından verilen gizli/açık destekle ülkemizi bölmeyi amaçlayan terör örgütünün hamiliğini her fırsatta üstlenen ve toz kondurmayan bir siyasi yapıya gösterilen sabrı/toleransı anlamakta zorlanıyoruz.
Gelin, Anayasa ve Siyasi Partiler Kanununda Partilerin sorumlulukları ve yapamayacakları faaliyetler ile kapatılma gerekçelerine ilişkin maddeleri birlikte okuyalım.
Anayasa madde 68/4; “Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez.” |
Anayasa Madde 69; “Bir siyasi partinin tüzüğü ve programının 68 inci Maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı bulunması halinde temelli kapatma kararı verilir. Bir siyasi partinin 68 inci Maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi halinde karar verilir. Bir siyasî parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır……..” 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu Madde 79; Siyasi partiler: a )Türkiye Cumhuriyetinin, milletlerarası hukuk alanında bağımsızlık ve eşitlik ilkesine dayanan hukuki ve siyasi varlığını ortadan kaldırmak yahut milletlerarası hukuk gereğince münhasıran Türkiye Cumhuriyetinin yetkili olduğu hususlara diğer devletlerin, milletlerarası kuruluşların ve yabancı gerçek ve tüzelkişilerin karışmasını sağlamak amacını güdemezler ve bu amaçlara yönelik faaliyette bulunamazlar. b)(Mülga : 12/8/1999 – 4445/25 md.) c)(Değişik : 12/8/1999 – 4445/13 md.) Yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan, Türk uyruğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden herhangi bir suretle, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak yardım kabul edemezler, bunlardan emir alamazlar ve bunların Türkiye’nin bağımsızlığı ve ülke bütünlüğü aleyhindeki karar ve faaliyetlerine katılamazlar. Madde 80- Siyasi partiler, Türkiye Cumhuriyetinin dayandığı Devletin tekliği ilkesini değiştirmek amacını güdemezler ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar. Madde 81- Siyasi partiler : a) Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde milli veya dini kültür veya mezhep veya ırk veya dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunu ileri süremezler. b) Türk dilinden veya kültüründen başka dil ve kültürleri korumak, geliştirmek veya yaymak yoluyla Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde azınlıklar yaratarak millet bütünlüğünün bozulması amacını güdemezler ve bu yolda faaliyette bulunamazlar. c) Tüzük ve programlarının yazımı ve yayınlanmasında, kongrelerinde, açık veya kapalı salon toplantılarında, mitinglerinde, propagandalarında Türkçe’den başka dil kullanamazlar; Türkçe’den başka dillerde yazılmış pankartlar, levhalar, plaklar, ses ve görüntü bantları, broşür ve beyannameler kullanamaz ve dağıtamazlar; bu eylem ve işlemlerin başkaları tarafından da yapılmasına kayıtsız kalamazlar. Ancak, tüzük ve programlarının kanunla yasaklanmış diller dışındaki yabancı bir dile çevrilmesi mümkündür. Madde 82- Siyasi partiler, bölünmez bir bütün olan ülkede, bölgecilik veya ırkçılık amacını güdemezler ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar. Madde 83- Siyasi partiler, herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu prensibine aykırı amaç güdemez ve faaliyette bulunamazlar. Arife tarif gerekmez, her şey açık açık anlatılmasına rağmen Anayasa ve Siyasal Partiler Kanununda belirtilen yasakları çiğneyen, terör örgütü ile organik bağını gizlemeyen, mensuplarının söz ve davranışları ile de terör örgütünün amaçlarına hizmet eden bir siyasi parti (elbette hukuki prosedüre uygun olarak) hakkında işlem yapılması için daha ne yapmaları lazım?.. Kadın, çocuk, yaşlı demeden ve gözünü kırpmadan cinayet işleyen, ormanları yaktığını, fabrikalara, limanlara, sanayi tesislerine yaptığı sabotajları gizlemeyen, milli servete zarar vermek için her yolu meşru gören, masum çocukları zorla ailelerinin elinden alarak ABD ve İsrail’in çıkarları uğruna ölümlerine neden olan bir terör örgütü çile organik bağları olduğunu gizlemeyen bir siyasi partinin TBMM’de temsil edilmesi ve onunla siyasal rant devşirmeye dayalı gizli/açık ittifaklar ve işbirliği yapılması, Anayasa ve Kanunlarda belirtilen yaptırımlardan muaf olduğu anlamına gelmez. Hiçbir kimsenin/örgütün suç işleme imtiyazı yoktur. Demokratik tolerans demokrasiye saygılı olanlara gösterilir. Bölücülüğü gözümüzün içine sokarak yapanlara ve bundan hiç pişmanlık duymayanlara hukukun uygulanmaması demokratik tolerans değil demokrasinin de sonunu getirebilecek bir zaafiyettir. “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa'ya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim” diyerek göreve başlayan milletvekillerinin ve partilerinin devletin varlığı ve bağımsızlığı ile vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmak için silaha başvuran ve her türlü ahlaksız yöntemi mübah gören terör örgütünün hamiliğine soyunmaları asla affedilemez. İspanya örneğinde (silah kullanılmadığı halde) olduğu gibi hiçbir gelişmiş demokraside bölücülük ve bölücülere destek vermek anlayışla karşılanmaz. “Efendim şu anda ittifak yapıyoruz, beraber iyi sallıyoruz, sayelerinde iyi de kazanıyoruz, onlar da meşru siyaset yapıyor, kendimizi onlardan ayrı düşünmüyoruz, her yer Amed, onları kucaklıyoruz” diyerek bölücülerin değirmenine su taşıyan oportünistlere(*) ve bunca olan bitene rağmen ittifak hatırına hiçbir şey yokmuş gibi davranıp devleti suçlayan gafillere rağmen, sahada PKK’ya karşı tarihin en başarılı mücadelesini veren devletimizin bu mücadelesini engellemeye ve terör örgütüne can suyu olmaya devam eden siyasi yapılanmaya geç bile kalan hukuki sürecin başlatılacağına inanmak istiyoruz. Çünkü kanunlar okunmak için değil ( herkese eşit olarak) uygulanmak için vardır. Aksi takdirde iş Honore de BALZAC’ın dediğine varır. ”Bugün ki kanunlar; büyük sineklerin delip geçtiği, küçüklerin de takılıp kaldığı bir örümcek ağı gibidir.” __________________________________________________________________________ (*) Oportünizm; İlkelerini ya da doğacak sonuçları göz ardı ederek, çıkarlarına uygun düşecek biçimde anın koşullarına göre davranma, fırsatçılık. Bir kimsenin, kısa vadeli menfaatler için savunduğunu iddia ettiği düşünce ve tutumlara ters düşen davranışlarda bulunmasıdır |
|