Seçildiği günden beri hizmet yerine skandallarla gündeme gelen, işçi çıkartmayacağım diye noter imzalı senet vermesine ve Kur’an-ı Kerim’i öperek göreve başlamasına rağmen ilk icraatı işçi çıkartmak olan, İl’inde yaşayan yabancı uyruklulara suyu on kat daha pahalı satmak için karar çıkartan Bolu’nun ırkçı belediye Başkanı Tanju Özcan katıldığı Youtube programında anlattığı anısında(!); “Bir açılış yapıyoruz Bolu’da acelem de var. Bir tesettürlü kadın geldi Tanju bey bir konuda konuşabilir miyiz dedi. Ben de hemen Ankara’ya dönmem lazım. Özel değilse burada konuşabilir misiniz? dedim. Sıkıntı yok dedi. Benim bebeğim yok. Bana yardımcı olur musunuz? dedi. Hanımefendi ben size nasıl yardımcı olabilirim dedim. Meğer kadın tüp bebek tedavisi istiyormuş. Tabi öyle konuya girince çevremdekiler de gülüyor. Benim böyle çok anım var.” diyerek iğrenç bir imada bulundu.
Çocuğu olmadığı için kendisinden yardım isteyen ve tesettürlü olduğunu özellikle vurguladığı kadına; “hanımefendi ben size o konuda nasıl yardımcı olabilirim?” dediğini imalı bir ifade ile pis pis gülerek anlatmasına rağmen, ne partisinin kadın milletvekilleri, ne de kadın politikalarından sorumlu genel başkan yardımcısı, Özcan’ın utanç verici açıklamaları ile ilgili tek bir söz söyleyemediler.
Hakkını yemeyelim, sadece Yerel Yönetimlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun A.A. na verdiği demeçte; “Özcan’ın kadına yönelik düşüncesini yansıtan bu hareketini “kabul edilemez” bulduğunu açıkladı ama partisinin bu konuda bir disiplin soruşturması açmadığını duyurdu.
Ayrıca; Torun’a göre Özcan’ın şahsi düşüncesi partiyi asla bağlamazmış, zaten Özcan orada espri yapmaya çalışıyormuş ama toplumun değerlerine aykırı veya toplumun hassasiyetlerini rencide eden hiçbir davranışı kabul etmemeleri mümkün değilmiş.
Yani çevir kazı yanmasın.
Ha ne oldu, baktılar ki bu edepsizliği zehirlenmiş sosyolojiye yedirseler de kamuoyunda umduklarından daha fazla tepkiye neden olup gündemde kalmaya devam edince; “kendi hatasını anlayarak kamuoyundan özür dilediği dikkate alınarak uyarılması talebiyle MYK’da oy birliği ile Yüksek Disiplin Kuruluna sevkine karar verildi.
Yani mecburiyetten ve usulen sevk, gerekçe ise bir kadın hemşerisi hakkında yaptığı “yakışıksız açıklamalar”.
Oysa yakışıksız açıklamalar yapılalı bir haftadan fazla bir süre geçti.
Açıklama gündeme geldiğinde disipline sevkine gerek görülmedi de neden bir hafta sonra gerek görüldü?.
Aslında disiplin filan düşünülmeden, “kişisel açıklamasıdır partiyi bağlamaz” deyip geçiştirilecekti.
Zaten Tanju Özcan’da buna güveniyordu.
Ama mesele kontrollerinden çıktı ve yalanlarla oluşturmaya çalıştıkları suni gündemi geri plana itti.
Şimdi Yüksek Disiplin Kurulu Tanju Özcan’ı uyararak, bakın parti olarak gereken yaptırımı uyguladık diyecekler, Tanju Özcan’da “Zaten özür diledim ama bir daha böyle yakışıksız sözler söylemeyeceğim diyerek mesele kapatılacak.
Çünkü Cumhurbaşkanlığı seçimleri için bugün aşağıladıkları tesettürlülerin de oylarına ihtiyaçları var.
Yoksa bir kadının çocuk sahibi olmak için belediye başkanından yardım istemesinin cinsel ima ve pis bir gülüyle anı diye anlatılması umurlarında değil.
Kendi mahallelerinden olunca taciz, tecavüz, şiddet, aşağılama ve hakareti görmek istemiyorlar.
Gerekçeleri de hazır.
Ya hak etmiştir ya kuyruğunu sallamıştır ya tahrik etmiştir ya espri yapmıştır ya komplo kurulmuştur ya da kişisel düşüncedir partiyi bağlamaz.
Baktılar ki durum biraz karışık alırlar bir istifa dilekçesi işi bitirirler.
Tıpkı Erzurum’da partide görevli çaycı kadını taciz eden il başkanını istifa ettirdikleri gibi.
Ekmeğinin derdindeki kadına “çok hoşuna gittiğini ve birlikte olmak” istediğini söyleyen başkanın ses kayıtları Youtube’a düşünceye kadar sorun yoktu.
Ama taşınması güç rezalet ortaya çıkınca harekete geçildi..
“Genç kadın maruz kaldığı tacizi Erzurum Başkan Yardımcısı İbrahim Hepoğlu’na aktardı. Ses kayıtlarını da vererek durumun Genel merkeze iletilmesini istedi. Hepoğlu’nun kayıtları Ankara’ya gönderip göndermediği bilinmezken konu dolaylı yoldan Genel merkeze ulaştı. Bu arada tacizci il başkanı, işten ayrılan kadına aracılar gönderdi ve para teklif etti. Olumsuz cevap alınca da “şehri terk et” diyerek tehdit etti. Geri adım atmayan kadın Savcılığa verdiği Savcılığa şikayet dilekçesi ekinde ses kayıtlarını da sundu”. (Yeni Şafak 07/09).
Adam hem suçlu hem güçlü.
Sanki şehir kendisine aitmiş gibi “terket” diye tehdit ediyor.
“Yaşamhak projesi” kapsamında kadına karşı şiddete son iddiasıyla Türkiye’yi dolaşan kadın milletvekilleri bu yaşananlar karşısında suskun.
Pardon ama siz hangi şiddeti önleyeceksiniz?
Demokrat amca da Katar’lı öğrencilerin Türk Üniversitelerine sınavsız alınacakları kuyruklu yalanını dillendirmekte gösterdiği ısrar ve kararlılığı bu gerçekler karşısında göster(e)miyor?..
Neden yumruğunu masaya vurmuyor.?..
Kadın tesettürlü olunca annelik gibi en masum talebi ile ilgili olarak cinsel imada bulunulabilir, dalga geçilebilir, aşağılanabilir mi?
Kadın, ekmeğinin derdinde bir çaycı olunca, kendisinden hoşlanan il başkanı ile birlikte olmak zorunda mı?..
Adalar Belediyesinin 2020 yılı gelir gider kesin hesabı ve taşınır kesin hesabında tutarsızlık olduğu için ret oyu veren (diğer iki üye ihraç edilmedi uyarıldı, neden acaba?) İBB ve Adalar Belediyesi Meclis Üyesi Mehmet Dündar Tıraş’ın partiden ihraç edilmesi için talimat veren demokrat amca, kırdığı cevizler kırkı geçen Bolu Belediye Başkanının uyarılmasını yeterli buluyor..
Hesaplarda tutarsızlık var diyen meclis üyesine ihraç, Tanju Özcan’a günler sonra mecburiyetten uyarma, partide çaycı olarak çalışmasına rağmen sigorta yaptırmamak için “gönüllü olarak çalışıyorum” diye belge imzalatılan kadını taciz ve tehdit eden Erzurum İl Başkanına da istifa et.
Çok güzel hareketler bunlar.
Aman bozulmasın dondurucuya koyun da ileride lazım olur.
Normal yollardan çocuk sahibi olamayan bir kadının son derece masumane duygularla tüp bebek gibi tıbbi yöntemle çocuk sahibi olabilmek için şehrin emini olduğunu düşündüğü belediye başkanından yardım talebinde bulunmasını imalı, küstah bir dille ve pis pis sırıtarak (etrafındakilerin pis pis gülüşmelerine şaşırmıyoruz) kamuoyu ile paylaşmaktan çekinmeyen belediye başkanının uyarmayla geçiştirilmesi, bu çirkinliği fazla önemsemedikleri anlamına gelmiyor mu?..
Bu ikiyüzlü tavır yaşanan olaydan çok daha vahimdir.
Tanju Özcan’ın açıklamasındaki “tesettürlü bir kadın” vurgusu, bilinçaltındaki kötü düşüncenin ve kötülüğün yansımasıdır ve malum zihniyetin eline fırsat geçtiğinde daha neler yapabileceklerinin de göstergesidir.
Aslında şaşırmadığımız bu kurumsal kayıtsızlık “bizden değilse bize ne” nin de en açık göstergesidir.
Günler sonra mecburiyetten Tanju Özcan uyarılması talebiyle Yüksek disiplin Kurulu’a sevk edildi ama tesettürlü olduğu için Parti Meclisine alınan ve bunun kendisi için bir gurur vesilesi olduğunu söyleyen Sevgi Kılıç neden ağzını açmıyor?..
Sadece anne olmak için yardım isteyen bir kadına yapılan böyle ahlaksız bir imadan, bırakın tesettürlü olmasını, bir kadın olarak hiç rahatsız olmadı mı?
Susarak bu rezaleti onaylamış olan Sevgi Kılıç’ın Parti Meclisinde ne işi var?..
O empati yap(a)mayacak ise kim yapacak?..
Ya Partinin16 Kadın Milletvekili ve Kadın Kolları Başkanı Aylin Nazlıaka!..
Onlar neden susuyor?..
Hani Nazlıaka kadın cinayetlerini durdurmak ve kadına yönelik şiddet konusunda farkındalık oluşturmak için “Yaşamhak Projesinin” ismini taşıyan isimli otobüsle il il gezerek kız kardeşlerinin haklarını arayacaktı?..
Haziran ayının son haftasında Tokat’ta bir düğün salonunda düzenlenen programda yaptığı konuşmada da ağzından bal damlıyordu.
Dünyayı saran Koronavirüs aşısı gibi şiddetin de aşısının bulunduğunu belirten Nazlıaka, “Nedir o? Sevgi. Şiddetin asıl aşısı eşitlik. Diğer bireyi kendinize eşit gördüğünüz takdirde zaten ona şiddet uygulamazsınız. Ama kadını toplunun öznesi değil nesnesi gibi görürseniz, kadını iki cinsiyetten biri değil ikinci cinsiyet olarak tariflersiniz, kadını adete eşya, mal gibi konumlandırırsanız, işte o zaman ona şiddet uygularsınız, o zaman kendinizde şiddet uygulama hakkını bulursanız. Onun için öncelikle zihinsel dönüşüm” ifadelerini kullanmıştı.
Peki nerede şiddetin aşısı olan sevgi?..
Konuştuğunda kulağa hoş gelen sevgi, anlayış ve zihinsel dönüşüm, aşağılanan kadın tesettürlü ya da çaycı, aşağılayan ya da taciz eden partilisi olunca devreye girmiyor mu?..
Kadın tesettürlü/çaycı olunca tacizi hak etmiş mi oluyor?....
Bu utanç verici davranışlar karşısında tavır gösterilmeyecekse Yaşamhak projesi ne işe yarayacak? Kadın kadını anlamaz ise kim anlayacak?..
Tanju Özcan zehirlenmiş sosyolojinin dışından gösterilen tepkiler üzerine; “bu anlattıklarımdan üzüntü duyan kadınlar varsa, onlardan da özür dilemek bana düşüyor” diyerek laf cambazlığı yapıyor.
Oysa Aynı Tanju Özcan; 13/08/2020 tarihinde eşinin Belediye binasına girerken fotoğrafını çeken bir gazeteciyi hedef alarak (meraklısı Google’a bakarsa görür) yaptığı konuşmada aynen şunları söylüyordu.
“Bu tip çukur adamlar sizlerle ilgili de bu tip haberler yapabilir. Bugün bu haberlere suç duyurusunda bulunmaz, tepki göstermez iseniz sizin de başınızsa gelebilir. Herkese çağrım var; bu çukur adamlarla ilgili suç duyurusunda bulunun”.
Tanju Özcan’ın eşinin Belediye binasına girerken resmini çeken bir gazeteci çukur adam ise elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin; anne olmak isteyen bir kadının masum yardım talebini “hanımefendi ben size o konuda nasıl yardımcı olabilirim?” diyerek cinsel ima ile ve pis bir gülüşle anlatan nedir?..
Kadını her söz ve davranışından cinsel anlam çıkartılacak bir “haz” aracı olarak görenler kendilerini de bir kadının dünyaya getirdiğini unutmamalıdırlar.
Kendi eşleri/anneleri-kızları ne kadar değerli ise başkalarının eşleri/anneleri, kızları da o kadar değerlidir.
İster tesettürlü olsun ister olmasın, anne olmak gibi son derece masum bir amaç için yardım isteyen her kadın saygıdeğerdir ve ona yardımcı olmak insan olmanın gereğidir.
Tesettürlü ya da tesettürsüz, kadına yönelik, taciz, şiddet, aşağılama ve hakaret ne kadar utanç verici ise görmezden gelmek te en az bu davranışları yapmak kadar utanç vericidir.
Gerisi hiç bir kıymeti olmayan masallardan ibarettir.
Bu arada bir soru da Bolu seçmenine..
Yahu arkadaşlar bu adamı seçmek için çok mu aradınız?...
Dertleri hizmet olmayanların, yapacakları sadece küfürdür...
Adı; Alim Karaca.
Fethiye Belediye Başkanı imiş.
Lokman Hekim Fethiye Belediye Spor’un kötü yönetildiğini söyleyerek kendisini eleştiren Serkan Yılmaz isimli vatandaşa 27 Ağustos’ta telefon açarak 12,5 dakika konuşuyor ve tam 68 kez küfür ediyor.
Elbette bu küfürbazlığının hesabını mahkemede verecek. Bakalım orada küfür ederken gösterdiği rahatlığı gösterebilecek mi? yoksa Asena’ya taş mı çıkartacak?...
Kendilerinin eleştirilemeyeceğini zannedenler belediye başkanlığı yapamaz.
Vatandaş eleştirisinde haksız ise hukuki gereği yapılır değil ise teşekkür edilip yanlışlık düzeltilir. Normal bir insana yakışan budur.
Küfür ve hakaret etmeden sadece spor kulübünün kötü yönetildiğini söyleyen Serkan Yılmaz’a 12,5 dakikada 68 küfürlük müthiş bir performans sergileyen belediye başkanını eleştirmek bile bu kadar ağır hakaretlere ve davanı geri çek tehditlerine neden olurken; “Beni özgürce eleştirin ve korkmayın diye sizden oy istiyorum”(Sözcü 26/03/2021) diyen Demokrat amcaya nasıl/neden güvenelim?..
Spor kulübünün iyi yönetilmediği eleştirisi 68 küfürle karşılık buluyorsa, “ülke iyi yönetilmiyor” eleştirisinin kaç küfre bedel olduğunu varın siz düşünün..
Gidince görürsün…
Cihat Tamer adındaki tiyatrocu Ferhan Şensoy’un cenaze töreninde sahneye çıkarak; “70 senedir bu ülkeyi din bağımlısı hükümetler yönetiyor. Ama ona rağmen 70 senedir inadına tiyatro yapıyoruz. Ferhan da 70 sene tiyatro yaptı. O şimdi Rasim abisine kavuştu, Münir abisine, Erol abisine kavuştu. Hep birlikte orada bir meyhanede kafayı çekiyorlardır.” Diyerek bir cenaze töreninde olmaması gereken saygısız bir davranışta bulundu..
Belki ayık olmadığı için farkına varamasa da 70 yıldır ülkeyi din bağımlısı hükümetler değil halkın seçtiği hükümetler yönetiyor.
Kendilerinin galiba haberleri yok; egemenliğin kayıtsız şartsız halkta olduğu yönetim şekline demokrasi deniliyor.
Halk iradesine saygısızlığına rağmen 70 yıldır tiyatro yapması da şikayetçi olduğu dinci hükümetlerin adına tiyatro dediği şeyi yapmasına fırsat verdiğini göstermektedir..
Hazret madem dincilere rağmen tiyatro yapıyor, tiyatrosu için (ikinci Bahar) Dinci hükümetin Kültür Bakanlığından neden destek alıyor?..
Neden ona göre, dincilerin yönettiği Başakşehir ve Aksaray belediyelerinin desteği ile oyununu sahneliyor ve neden dincilerin yönettiği Zeytinburnu ve Kayseri belediyelerinin sahnelerini kullanıyor?..
Tabut başında masal okuma Cihat Efendi, Neyin inadı ?.
O senin inat dediğin para olmasın sakın.
Bırak inadına soslu kahramanlık numaralarını da ekmeğimi tiyatrodan kazanıyorum de.
Sen ve senin gibilerin inanmadığı ve dalga geçtiği öbür dünyada meyhane ve rakı sofraları olmadığını gidince görürsün.
Yalnız dürüst isen ayık olduğun bir zaman; “öldüğümde cenazemi camiden kaldırmayın, namaz filan da kılmayın” diye bir dilekçe ver..
İstersen tabutuna rakı döküp meyhaneden kaldırsınlar cenazeni istersen tiyatrodan, tercih senin.
Hayatta iken inkar et, dalga geç. Öldükten sonra “er kişi niyetine”, “nasıl bilirdiniz”?..…
Yok öyle yağma.
Ve bir soru;
Kültür Bakanlığı, Başakşehir, Zeytinburnu, Aksaray ve Kayseri Belediyeleri..
Dine ve inanca saygısız bu adamda ne buldunuz ki desteklediniz?...
Sizden destek alıp size hakaret etmesi hiç zorunuza gitmiyor mu?..