11 sene önce, en meslek hayatının en verimli çağındaki iken kaybetmiştik onu…
Namı diğer Baba İsmail’den bahsediyorum.
Çankırı’nın yetiştirdiği en çalışkan, en dürüst, en namuslu ve en adil idarecilerden birisi olana Baba İsmail’den.
Uzun yıllar Çankırı Yetiştirme Yurdu Müdürlüğü yaptıktan sonra geldiği İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü görevini yürütmekte tansiyonu olmasına rağmen ciddiye almayıp işini sağlığının önünde tutarak görev başında iken geçirdiği beyin kanaması nedeniyle kaldırıldığı Gülhane Askeri Tıp Akademisinde iki gün sonra hayatını kaybetmişti.
Yine çok genç yaşta kaybettiğimiz Çankırı sevdalısı Kemal Ali Gül (herkes Alikemal derdi) gibi İsmail ÖZDEMİR de Çankırı Lisesi’nden sınıf arkadaşımdı.
Her ikisi de lisenin güreş takımında idi.
Her ikisi de güçlü kuvvetli ve çelebi idiler.
Hani şimdilerde 7 güzel adam deniliyor ya…
Bunlar da iki güzel adamdı.
İsmail ÖZDEMİR bir ara gönderildiği Trabzon dışında bildiğim kadarıyla meslek hayatının büyük bir bölümünü Çankırı’da sürdürdü.
Kimsenin siyasi görüşüne, inancına, aidiyetine bakmadı.
İhtiyacı olan herkesin yardımına koştu ve annesinin ak sütü gibi helal olan “Baba” lakabını fazlasıyla hak etti.
Şimdi Yapraklı’nın Ayseki köyündeki mezarında ebedi uykusunda olan ve hiç unutmadığım sevgili kardeşimi bir kez daha hatırlatmak istedim.
Garibi, fakiri, dulu, yetimi engelliyi her fırsatta gözeten ve destek olan “Baba İsmail” şu anda kendi adıyla hizmet vermekte olduğu Huzurevini inşa etmek için, bu amaçla kurulmuş dernekle birlikte çok büyük gayretler sarf etmişti.
Tam yoluna koydum diye rahatladığı işlerde sorun çıkınca hiç üşenmeden Ankara’ya gelir, sorunu çözünceye kadar da peşini bırakmazdı.
O dönem SHÇEK Genel Müdürlüğü tarafından çıkartılan her zorluğu inatla sabırla aştı. Dernek yönetimindeki arkadaşları ve dönemin Valisi ile birlikte yürüttükleri işbirliği neticesinde bu gün insanların girmek için sıraya girdikleri Huzurevini hizmete açtı.
“ Çankırı’da Huzurevine ne gerek var. Kimse oraya anasını babasını vermez. Boşuna uğraşıyorsunuz” diyen “geleceği göremeyen basiretsizlere” çok üzülüyordu.
Çoluğu, çocuğu olmayan ya da gurbette olduğu için ana babasına bakamayan Çankırılıların yaşlılarına yine Çankırı’da hizmet vermek için huzurevi yapılmasının zorunlu olduğuna inanıyordu.
Belki dün huzurevine ne gerek var diyenlerin yakınları bugün İsmail Özdemir Huzurevinde kendi topraklarında hizmet almanın mutluluğunu yaşıyorlar.
O, ileriyi gören bir bürokrattı.
Bir dünya görüşü vardı ama her dünya görüşündeki insanları kucaklayan asil bir karaktere sahipti.
İş takibi için Ankara’ya geleceği zaman Çankırı’dan yola çıkmadan önce telefonla arayarak bir isteğimiz olup olmadığını sorardı.
Mevsimine göre, biber domates gibi sebzeler getirir ve hiç eli boş gelmezdi.
Bir gün yine telefon ederek yola çıktığını yerimizde olup olmadığımızı sorduğunda “kuzu yiyoruz” seni de bekliyoruz demiştik. Kendi aramızda simite kuzu diyorduk.
Rahmetli geldi baktı ki; masamızın üzerinde birer tane simit, onu bekliyoruz .
“Hani kuzu yiyordunuz” dedi.
“Simit, memurun kuzusudur” dedik.
“Siz Ankara’da sefil oluyorsunuz. Çankırı’ya gelin sizin için kuzu keseceğim” dedi.
Onun davetiyle defalarca Çankırı’ya gittik. Kuzuyu biz kestirmedik ama her seferinde bir kuzudan daha fazla ikram yaptı.
Doyduk deyip sofradan kalkmaya niyetlenenleri oturtur “Tüney’i geçince benim kurallarım başlar. “Ben Ankara’ya aç adam göndermem, gelmek sizin gitmek benim elimde” derdi.
Bazen biz bir şeyler almaya kalktığımızda, esnafa kaş göz ederek bizden para aldırtmazdı.
Sadece bize değil herkese karşı eli açıktı ve cömertti.
Mezarını ziyaret ettikten sonra uğradığımız babası; evlerinin bahçesine elma ağacı diktiğinde “oğlum kim yiyecek her taraf ağaç” dediğini, onunda “bir yiyen bulunur” diyerek cevap verdiğini hatırlatarak kopardığı elmaları “bakın bunlar sizin kısmetinizmiş” diyerek ve ağlayarak bize ikram etmişti.
Çankırı’ya her geldiğimizde ne yapar eder bizi huzurevi inşaatına götürerek heyecanla yapılan işleri anlatır gösterirdi.
Huzurevi için ömrünü verdiğini ve çok yorulduğunu söylerdi.
Yüce Allah ta onun bu konudaki gayretlerini takdir etmiş olmalı ki; ömrümü verdim dediği huzurevine ismi verildi.
Yanlış hatırlamıyorsam Pazar günü idi. Ankara’dan getirilen cenazesi namaz için Ulucami’ye götürülmeden önce Valilik önünde bir tören yapıldı.
İsmail ÖZDEMİR’in bu huzurevi için yaptıklarını en iyi bilen dönemin Valisi ağlayarak “Bizi bırakıp nereye gidiyorsun baba İsmail, hani daha yapacak işlerimiz vardı” diye başladığı duygu dolu konuşmasının devamında emeklerini, hizmetlerinin katkılarının karşılığı olarak Huzurevi’nin adının İsmail ÖZDEMİR Huzurevi olması için gerekeni yapacağını müjdelemişti.
Gerçekten de dediğini yaptı ve rahmetli arkadaşımın ömrünü verdiğini söylediği huzurevine onun ismi verildi.
Kader ne garip, ömrünü verdiği huzurevi ismini almıştı.
Demek ki hiçbir hizmet ve hiçbir iyiniyetli gayret karşılıksız kalmıyormuş.
Ölmeden önce Ankara’ya son geldiğinde yine aceleyle bazı evrakları takip edeceğini söyleyerek bir bardak çayımızı bile içememiş ve bizi hafta sonu Çankırı’ya beklediğini söyleyerek hepimize her zamankinden çok farklı, çok sıkı ve uzun süreli sarılmıştı.
O gün bunun nedenini anlayamamıştık.
Sonradan anladık ki, bu son veda imiş.
Tabutuna kapanıp “bizi bırakıp nereye gidiyorsun baba. Bize kim ekmek verecek kim aş verecek” diyen ağlayan onlarca insan görmüştüm.
Bunlar gördüklerimiz, bildiklerimiz. Ya bir de görmediklerimiz, bilmediklerimiz.
O kadar çok insana yardımcı oldu, o kadar çok insanın derdiyle dertlendi ki hem Allah’ın ve hem de kullarının rızasını kazandı. Muhtemeldir ki; bu kazandıklarıyla şu an ruhu huzur içindedir.
Hayat fani, ölüm gerçek. O da her fani gibi göç etti.
Gönül isterdi ki bu “baba ve güzel” adam Çankırı’ya daha çok hizmet etsin.
Ama Yaradan’ın takdirine boyun eğmek zorundayız.
BABA İSMAİL ve onun gibi yiğitlere Çankırı ve Çankırılının her zaman ihtiyacı vardır.
Gençlerimize “Baba İsmail” ve onun gibi değerler tanıtılmalı ve unutturulmamalıdır.
Çalışkan, dürüst ve namuslu kardeşim “Baba İsmail’in” isminin Huzurevi ile birlikte yaşamasını ve günümüz bürokratlarının da onun hakkın ve halkın rızasını amaçlayan örnek uygulamalarından ders almalarını diliyorum.
Unutulmasın ki torpille müdür, amir, şef, başkan olunur ama torpille “BABA” olunmaz.