Adam (sözün gelişi) tam bir suç makinası.
Cinayete teşebbüs dahil 12 sabıkası olan bu alçak kapalı cezaevinden açık cezaevine naklediliyor.
1 Aralık 2019 tarihinde firar ediyor.
Ve masum bir evlat olan Ceren ÖZDEMİR’i takip ederek evinin önünde hunharca katlediyor.
İfadesinde söyledikleri ise kan dondurucu.
“Hapisten çıktığımda (yani firar ettiğinde) kafamda birimlerini öldürmek vardı. Gözüme birilerini kestirmiştim. Ancak bir bıçak darbesiyle öldürebileceğim kişiler aradım. Ceren ÖZDEMİR’i hiç tanımıyorum. Zıpkın almayı düşündüm. Bıçak çaldım. Daha fazla kişiyi öldürmek için tabanca bulmaya çalıştım ama param olmadığı için yapamadım. Olay günü Süleyman FELEK caddesi üzerinde kızı gördüm. Takip ettim. Evinin önüne geldiğimizde montumun cebindeki bıçağı çıkartarak koluma soktum. Amacım kızı öldürüp çantasını almaktı. Bu sırada kız kapı ziline bastı. Üst katın camından bir kadının baktığını gördüm. Kapı açılınca kız içeri girdi. Ben de arkasından Bakar mısınız? Burada Metin diye biri oturuyor mu? dedim. Bana dönmesiyle birlikte sıcağı rastgele iki defa sapladım. Koşarak evden uzaklaştım. Sabah kendime yeni avlar aradım ama bulamadım.”
O zaman şu iki soruyu soralım.
Bir; katil sadece iyi halli hükümlülerin cezalarının bitimine az bir süre kala açık cezaevine nakledilmesi uygulamasından nasıl yararlandı?..
İki; daha önce firar ettiği halde neden yine açık cezaevine konuldu?..
Ortada açık bir ihmal var.
Ordu C. Başsavcılığınca yapılan açıklamaya göre; “açık ceza infaz kurumları firara karşı engelleri ve dış güvenlik görevlisi bulunmayan kurumlar” olduğuna göre, gözü dönmüş bu cani hangi inceleme ve değerlendirmelerden sonra elini kolunu sallaya sallaya kaçsın diye açık ceza infaz kurumuna gönderildi.
Bu işlemi kim yaptıysa hesabı sorulmalıdır.
Hiçbir can, bu kadar kolay böyle azgın katillerin insafına bırakılmamalıdır.
Nitekim Adalet Bakanlığı da bu konuyla ilgili olarak soruşturma başlatıldığını açıkladı.
Cezaların amacı caydırıcılıktır.
Caydırmayan ceza teşvik eder.
Bu kadar pervasızca suçlar/cinayetler işlenmesinin bir nedeni de ne yazık ki budur.
Cezaların yetersizliği o kadar açıktır ki suç işlemeyi kafalarına koyanlar “arslanlar gibi gidip yatmaktan ve çıktıktan sonra da yarım bıraktıkları işleri (cinayetleri) tamamlamaktan” söz edebilmektedirler.
Ceren ÖZDEMİR’in katledilmesinden sonra bile sosyal medyada benzer cinayet işleyecekleri tehdidinde bulunan psikopatların varlığı ürkütücü değil mi?.
Gerçekten pişman olan ve bunu davranışlarıyla da belli eden suçluların cezalarını çektikten sonra topluma kazandırılmaları esastır.
Ancak; burada gözden kaçırılmaması gereken nokta; suç işleme eğilimi olan, pişmanlık duymayan ve sabıkası kabarık suçluların, tekrar suç işlemelerini engelleyecek tedbirler almaktır.
Bu kişilerle ilgili kriminolojik, tıbbi ve sosyal hiçbir inceleme ve değerlendirme yapmadan daha rahat edecekleri açık ceza infaz kurumuna nakledilmeleri onlara adeta ödül olmaktadır.
Son zamanlarda adli kontrol şartıyla serbest bırakılıp kamuoyu tepkisi üzerine gerçekleşen tutuklama vak’larından da anlaşıldığı kadarıyla bazı kararlar ve uygulamalar toplum vicdanında kabul görmemektedir.
Nitekim; Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit GÜL katıldığı bir sempozyumda; “….yargısal süreçlerde de mağdur tarafın ve kamuoyunun adalet duygusunu incitmeyecek karamlar çıkmasının milletin beklentisi olduğunu, zalimce cinayetlerin ardından görülen davalarda somut ve hukuki temelli tatmin edici gerekçelere dayanmayan -iyi hal- gibi soyut değerlendirmelerle canilere ceza indirimi yapılması vicdanları yaralamaktadır. Elbette yargı mercileri kendi takdirlerini vermektedir, ancak verilen her kararın ma’şeri vicdanda ve toplum nezdinde yeni yaralar açmayan, yaraları kapatan bir karar olması, gerekçeye dayanması da milletimizin beklentisidir” diyerek bu gerçeği açık bir biçimde dile getirmiştir.
Firar ettiğinde bir bıçak darbesiyle öldürebileceği kişiler aradığını, daha fazla kişiyi öldürmek için tabanca bulmaya çalıştığını ama parası olmadığı için alamadığını söyleyen bir psikopatı böyle kolaylıkla açık ceza infaz kurumuna alırsanız sonuç maalesef “cinayet” olur.
Bundan sonra yapılacak hiçbir şey Ceren’i geri getirmeyecek.
Ne kadar ağır ceza verilirse verilsin ailesinin acısı dinmeyecek.
Ama başka Ceren’lerin hayatlarını kurtarabilecek adımlar atılabilir.
Bunun da ilk şartı bilerek isteyerek ve canavarca hisle cinayet işleyenlerin idam edilmeleridir.
Kimse kusura bakmasın, “Avrupa’da idam yokmuş, idam cezası insanlığa aykırıdır, AB ilkeleriyle bağdaşmıyor” laflarının hepsi birer palavradan ibarettir.
Ağzımızla kuş tutsak dahi alınmayacağımız Avrupa Birliği’nin ilkeleri/masalları bizi ilgilendirmiyor.
Her masum evladın hunharca öldürülmesinin ardından aynı şeyleri söylüyoruz.
“Suçlu hak ettiği en ağır cezayı alacaktır.”
Nitekim Ceren ÖZDEMİR’in hunharca öldürülmesiyle ilgili olarak Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt SELÇUK; “...açılacak dava süreçlerine müdahil olacağız, amacımız katilin en ağır cezayı alması yönündedir” açıklaması yapmış.
En ağır cezayı alsa ne olacak?
Bu alçağı vergilerimizle hapiste besleyeceğiz.
Niye?..
Mecbur muyuz?..
Ceren’i katleden bu katil kendisini yakalayan iki polisi de bıçakla yaraladı.
Fırsat bulsa onları da öldürecekti.
Bu millet böyle alçakları beslemek zorunda mı?..
Acilen ne yapıp edip Anayasa değişikliği yapılarak bilerek, tasarlayarak ve canavarca hislerle cinayet işleyenlere, mümkün olan en kısa sürede -hızlandırılmış- yargılama yapılarak suçu sabit ise idam cezası verilmeli ve uygulanmalıdır.
Bu ülkede düzmece iddialarla başbakan ve bakanlar asılmıştır.
Yine bu ülkede idama gönderilen rahmetli Menderes’e prostat muayenesi yapılacak kadar adaletin canına okunmuştur.
Hal böyle olunca gözü dönmüş katillere zerre kadar acınmamalıdır.
Ceren’in babası Yılmaz Özdemir, idama karşı olduklarını ama bu tür vakalarda idam cezasının gerektiğini belirterek, "Yarın yine bunları topluma bırakacaklar. Açığa alacaklar, açıktan yine kaçacaklar. Ben gül gibi çocuğumu 20 yıldır yetiştirmiştim. Bunun kararını artık devlet büyükleri verecek. Bizim sorumluluğumuzda değil. Bu problemi büyüklerimiz çözecek. Ben çocuklarımı yetiştirmek için 35 senedir garsonluk yapıyorum Bize düşen vatana millete faydalı çocuklar yetiştirmek. Ben de onu yaptım zaten. Başka da elimden bir şey gelmez" derken haksız mı?..
Yaşadığı acının büyüklüğüne rağmen gösterdiği olgunluğa saygı duymamak mümkün değil.
Can alan, can vereceğini bilmelidir.
Bu kadar basit.
Bakın ABD’ de idam var.
Biz de niye yok?..
Ayrıca kimde idam olup olmadığı bizi ilgilendirmiyor.
Biz kendimize bakıyoruz.
Kravat takıp takım elbise giyenlere iyi halden indirim yapıyoruz.
12 yaşındaki çocuğun tahrikinden ve rızasından dolayı indirim yapıyoruz.
Bizatihi aşağılık bir eylem ve doğası gereği travmaya neden olan tecavüzün, ruh beden sağlığının bozup bozmadığı anlamak için adli tıp raporu isteyerek mağduru bir kez daha mağdur ediyoruz.
Suçlulara bu kadar konfor sağlanırsa elbette cinsel saldırı ve cinayetler önlenemez.
İnanın bizdeki öküzlerin konforu Hindistan’daki ineklerde yok.
Anayasa değişikliği için Meclisteki partilerin uzlaşması gerekiyor.
Yarından tezi yok, Siyasi Partilerin aralarındaki görüş ayrılıklarını bir yana bırakarak toplumun vicdanını kanatan bu cinayetleri işleyenlere idam cezası verilmesi için ortak bir noktada buluşmaları şarttır.
“Ama”, “fakat”, “yani”, şimdi şöyle”, “aslında” gibi dolambaçlı yollara sapmadan mümkün olan en kısa sürede değişiklik metni hazırlanmalı ve Cumhurbaşkanının onayına sunulmalıdır.
İdamın; üzerinde mutabık kalınacak suçlar için geri getirilmesi, inanın toplumda büyük bir memnuniyet uyandıracak ve acılı ailelerin de yüreklerine su serpilecektir.
Bu nedenle sayın milletvekillerinin basına açıklama yaparak cinayetleri kınamaktan daha öte uzlaşıp acilen bu katillerin idam edilmelerini sağlayacak Anayasa değişikliğini yapmalarını bekliyoruz.
Görelim bakalım kim ne kadar samimi..
Bu arada kimse bize insan hakları masalı filan okumasın.
İnsan olmayanın hakkı da yoktur.
Öldürmek için av arayacak kadar gözü dönenlerin idam edilmeleri kadar toplumu memnun edecek bir uygulama da yoktur.
Yorumsuz
Yukarıdaki yazıyı hazırlarken aşağıdaki haber dikkatimi çekti.
“Sosyal paylaşım uygulaması Twitter üzerinde 'Kâfir Profesör (@kafir_prof)' adında hesap açıp gerek dini değerlere gerekse de devlet büyüklerine yönelik eleştiri sınırlarını aşan aşağılayıcı paylaşımlar yaptığı tespit edilen Antalya Cumhuriyet Savcısı Ekrem H. açığa alındı.
Antalya Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü, şikayet üzerine yapılan inceleme paylaşımların yapıldığı cep telefonunu tespit etti. Telefonun Antalya Cumhuriyet Savcısı Ekrem H. üzerine kayıtlı olduğu belirlendi. Bunun üzerine savcının bilgisayar ve cep telefonu gibi dijital eşyalar incelenmeye alındı.
Hakimler ve Savcılar Birinci Dairesi'nin soruşturma izni ile şüpheli savcı hakkında Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı adli soruşturma başlattı. Soruşturmayı yürüten Hakimler ve Savcılar Kurulu İkinci Dairesi, hazırlanan müfettiş raporu doğrultusunda Ekrem H.'yi tedbiren açığa aldı.” ( Sabah 12 Aralık)
Devletin maaş verdiği savcı bunu yaparsa sıradan insanlara ne diyeceğiz?...