İsrailli yazar Tsvaya Greenfield, Ha'aretz gazetesinde yer alan makalesinde; Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ın 50 yıldır bekledikleri lider olduğunu belirterek, “İsrail, kendisiyle önemli bir anlaşma yapmaya razı olacak büyük bir Arap liderin gelmesi için 50 yıldır hep dua etti” ifadelerini kullandı.
Yazar, Suudi Veliaht Prens'in itibarının, Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesi olayıyla ilgilendirilip zedelenmesinin Ortadoğu'da, İran'a karşı ABD, İsrail ve Suudi Arabistan arasındaki ittifaka zarar vereceğini ve İsrail için büyük bir yıkım olacağını belirtti.
Yani İsrail’in çıkarlarına hizmet etmek kaydıyla cinayet işleyebilirsiniz demeye getiriyor.
Ne demiştik bir önceki yazımızın başlığında;
Katil Kushner’in (yani İsrail’in) kankası ise cinayet meşru mudur?..
Tsvaya Greenfield ne diyor yazısında;
Veliaht prensin itibarı Kaşıkçı’nın öldürülmesi ile ilgilendirilip itibarı zedelenmesin.
Peki zedelenirse ne olurmuş?
Onu da cevaplıyor Greenfield; İsrail için büyük bir yıkım olurmuş.
Kısaca Kaşıkçı ölmüşse ölmüştür.
Kimin niye öldürdüğünü kurcalamanın hele de bunu Prens Muhammed Bin SELMAN’la ilgilendirip itibarının zedelenmesi doğru değildir.
Tam da dediğimiz gibi sözü “katil kanka ise cinayet meşrudur”a getirmiş..
Dönelim başa.
Suudi Arabistan’da kendisinden habersiz kuş uçurtulmayan ve İsrail’in 50 yıldır gelmesi için dua ettiği Prens Bin SELMAN’dan habersiz ya da onun emir ve talimatı olmadan KAŞIKÇI’nın katledilmesi mümkün mü?..
Değil.
Cinayet öncesi ayrıntılara bakıldığında bu gerçek daha iyi anlaşılıyor.
1 Ekim'de saat 16.30'da Pazartesi günü 3 kişilik ekip tarifeli seferle İstanbul'a iniyor. bu arada Başkonsolosluktan başka ekip de Belgrad Ormanı ve Yalova'da keşif çalışmaları yapıyor. 2 Ekim'de başka ekip gelip, otele yerleşiyor.
9 kişilik üçüncü ekip de bir başka otele hareket ediyor. Toplam 15 kişilik bu ekip sabah 09.50 ile 11.00 arasında ayrı ayrı gelip buluşuyor.
15 kişilik grupta yer alan kıyafeti, gözlüğü ve sakalıyla Cemal Kaşıkçı'ya benzetilmeye çalışılan Mustafa Muhammed el-Medeni'nin, özel olarak bu iş için İstanbul'a gönderildiği ve akşam Riyad'a hareket ettiği görülüyor.
İşin ilginci Veliaht Prensi bin Selman’ın, Kaşıkçı’nın öldürülmesine ilişkin bilgiyi günlerce babası Kral Selman bin Abdülaziz’den bile saklıyor.
Madem sorumlu değil neden saklıyor?..
Bu alçakça cinayet planının sadece Prens Bin Selman tarafından yapılmadığı, muhtemelen kendisine bazı dostları(!) nın yardımcı olduğu ve bu kirli planın Türkiye’ye çamur atmak gibi bir amaç taşıdığı da söylenebilir..
Sonuç şudur.
Trump; damadı Kushner ile kankalığı ve İsrail ile seviyeli ilişkileri nedeniyle son ana kadar Selman’ı kurtarmaya çalışacaktır.
Bunun için satacakları silah tutarlarını yükselterek bir pazarlık yaptıklarını da saklamamaktadır.
Ancak bu nafile bir çabadır.
Nasıl kan görmek rüyayı bozarsa bu cinayette akıtılan kan da Trump’un/İsrail’in planlarını bozacaktır.
Çünkü Türkiye İsrail’in sponsorluğunda BAE’li Muhammed Bin ZAİD ile birlikte aleyhteki tüm kampanyaları destekleyen Muhammed Bin SELMAN’ı bu kez paçasından fena yakaladı.
Başlangıçta pek sesleri çıkmayan Avrupa ülkeleri bu cinayetten duydukları rahatsızlıklarını yüksek perdeden ifade etmeye başladılar.
Prensin ABD gibi Avrupa’ya da milyar dolarlık silah siparişleri vererek ellerindeki kanı temizlemesi pek kolay görünmüyor.
ABD ve İsrail ile kıydığı nikaha güvenerek işlediği/işlettiği cinayetin sorumluluğundan kurtulması bu kez zor.
Türkiye’nin gücünü hafife almanın ve Türkiye’ye zarar vermenin bedelini belki de saltanatı kaybetmekle ödeyecek.
Dikkat ederseniz Türkiye henüz elindeki (çok sağlam olduğunu düşündüğüm) delilleri açıklamadı.
Açıklamadı ama muhataplarına bunların ne kadar sağlam olduğunu gösterdi ki Suud Televizyonu Kaşıkçı’nın konsolosluk içinde çıkan kavgada öldürüldüğü itiraf etmek zorunda kaldı.
4 Ekimde Türk yetkililer Kaşıkçı’nın konsolosluk binasında olduğunu açıklarken Muhammed Bin Selman 5 Ekim’de “Kaşıkçı konsoloslukta değil” diyordu.
6 Ekim; Suudi Arabistan’ın palyaço kılıklı İstanbul Konsolosu Muhammed El Uteybi Reuters haber ajansını binaya davet ederek boş dolap ve çekmeceleri gösteriyor; bakın Kaşıkçı burada yok. Arka kapıdan çıkmış olabilir, biz de onu arıyoruz diyerek salağa yatıyordu..
8 Ekim: Suudi Arabistan’ın Washington büyükelçisi Prens Halid Bin Selman; Kaşıkçı’nın Konsoloslukta öldürüldüğü iddiaları yalan ve mesnetsiz.
10 Ekim Suud rejimine yakın El Arabiya Gazetesi; “Riyad’a karşı yalanlarla örülü bir medya kampanyası yürütülüyor.
11 Ekim El Arabiya; Riyad’dan giden 15 Suudi turistik gezi için oradaydı.
Çüş be..
Yalan olur da bu kadar kuyruklusu olur mu birader?..
Turistik gezi için gelenler 5 günlük rezervasyon yaptırmalarına rağmen toplam 17 saat Türkiye’de kalıyorlar.
Ne biçim bir turistik gezi ki Kapalıçarşı’dan aldıkları valiz dışında Konsolosluk binasından başka bir yere gitmiyorlar.
Hadi hepsini anladık da Adli Tıp Uzmanının, dublörün turistik gezide ne işleri var.
Rahmetlinin elbiselerini giyip binadan çıkış görüntüsü verip Sultanahmet meydanına gitmek ve sonra o elbiseleri çıkartıp çöpe atmak.
Kaşıkçı Konsolosluktan çıktı ama Türkiye onu yok etti diyebilmenin en alçak hali değil de nedir?..
15 kişi turistik geziye değil Prens Bin SELMAN‘ın talimatıyla vahşi infaza geldiler ve işlerini bitirip apar topar geri döndüler.
Bunlar herkesi kendileri gibi “mal” zannediyorlar galiba.
12 Ekim; İçişleri Bakanı Prens Abdülaziz Bin Suud; hükümetimize karşı temelsiz iddialarla örülü kampanya yürütülüyor.
17 Ekim; Adalet Bakanı Abdullah Bir Muhammed; Asılsız suçlamalar ülkemizi bildiği yoldan döndüremeyecek.
19 Ekim Suud Devlet Televizyonu; Kaşıkçı Konsolosluk içinde çıkan kavga sonucunda öldürüldü.
Sen günlerce peş peşe yalanlar söyle sonra da kalk tükürdüğünü yala.
Gelelim can alıcı soruya; Kaşıkçı madem arbedede öldürüldü o zaman cesedi nerede?..
Öldüğünü kabul edenlerin bu soruya cevap vermeleri gerekiyor.
İnfaz ekibini tutuklamakla, hiç utanmadan ve sıkılmadan Kaşıkçı ailesine başsağlığı dilemekle bu işin içinden çıkamazlar.
Hele hele dostlar alışverişte görsün kabilinden Suudi Arabistan’da yapılacak düzmece bir yargılamadan da hiçbir sonuç çıkmaz.
Belki de yargılamaya gerek kalmadan infaz ekibi (ki bunlardan Teğmen Meşal Saad El Bostani'nin, Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da şüpheli bir trafik kazasında öldüğü açıklandı) intihar eder dosya kapanır.
Bu saatten sonra hiç bir güç Muhammed Bin SELMAN’ın ellerindeki kanı temizleyemez.
Ne Kushner ile kankalığı ne de İsrail’in 50 yıldır beklediği reformcu lider bozuntusu olması artık bir işe yaramaz.
Çünkü bu kanın bulaştığı kimse iflah olmaz.
Kaşıkçı’nın katledilmesi başlı başına alçakça bir olay olmakla birlikte belki de gelecek 50 yıl Suudi Arabistan’ı yönetebilecek bir katilin defterinin dürülmesine yol açabilecek.
Mısırlı araştırmacı yazar Mustafa ZAHRAN; "Türkiye'nin Kaşıkçı meselesindeki istikrarlı tutumu Mısır'ın da içinde yer aldığı Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden (BAE) oluşan Körfez ortaklığını sarsmıştır. 'Körfez ortaklığı' Kaşıkçı meselesinden sonra eskisi gibi olmayacaktır. Muhammed bin Selman tarafından yönlendirilen Türkiye aleyhtarı medya da bu süreçte başarısız olmuştur" diyerek gelişmeleri özetlemiştir.
Türkiye düşmanı çakma reformcu katil Selman’ın ellerine kelepçe vurulacak günleri de görürüz inşallah.