Kurulduğu günden bu yana hiçbir zaman mazlumun ve masumun hakkını savunmak ve korumak gibi bir derdi olmayan Birleşmiş Milletler gizli kapaklı yürüttüğü toplantılarla PKK’nın Suriye’deki uzantısı olduğu herkes tarafından kabul edilen Demokratik Suriye Güçlerini muhatap alarak skandal bir anlaşma imzaladı.
Bu ahlaksız ve utanç verici hamle, YPG’nin uluslararası anlamda resmen tanındığı ve muhatap olarak kabul edildiği anlamına geliyor.
PKK ise bu tanınmanın(!) karşılığında “çocuk savaşçıları kullandığını” kabul etmiş oldu.
BM Genel Sekreteri Antonio Gutteres’in silahlı çatışmalarda çocuklar konusundaki özel temsilcisi Virginia Gamba, 29 Haziran’da BM Cenevre Ofisi’nde bir araya geldiği YPG/PKK üyesi Mazlum Abdi ile örgütün “bünyesindeki çocuk savaşçıları bırakması için” eylem planına resmi törenle imza attı.
BM’den yapılan açıklamada, “DSG’nin, bu anlaşma ile çocukları savaşçı olarak kullanmamayı, bünyesindeki kız ve erkek çocuklarını belirleyerek ayırmayı ve bu konuda önlemler almayı taahhüt ettiği” bildirildi.
Özel temsilci Gamba ise “eylem planı” olarak tanımlanan anlaşmaya ilişkin, “Suriye’deki çocukların korunması için önemli bir gün ve DSG’nin şemsiyesi altında faaliyet gösteren hiçbir örgütün bundan sonra çocukları savaşçı olarak kullanmayacağına dair sürecinin başlangıcı” değerlendirmesinde bulundu.
BM Genel Sekreter Sözcüsü Stephane Dujarric anlaşmaya ilişkin yaptığı açıklamada, “Özel Temsilcinin (Örgütle) etkileşimi hiçbir şekilde herhangi bir gruba meşruiyet tanımıyor” ifadesini kullandı.
BM Cenevre Ofisi Genel Direktörünün Basın Sözcüsü Alessandra Vellucci ise skandal planın “güvenlik sebeplerinden dolayı kamuoyuna duyurulmadığını” savunarak, “Güvenlik nedeniyle sadece birkaç kişinin bu toplantıdan haberi oldu” dedi.
Açıklamada, eylem planının, “BM ve DSG arasındaki aylarca süren istişareler sonucu imzalandığı” ifade edildi.
Dışişleri Bakanlığı BM’nin, terör örgütü YPG/PKK ile anlaşma imzalamasına sert tepki göstererek; “Terörle mücadelede ön sırada bulunması gereken BM’nin, bir terör örgütüyle anlaşma yapması hiçbir şekilde izah edilemez. Bu durum aynı zamanda BM’nin terörizmle ilgili aldığı kararların bizzat BM tarafından açık bir ihlalidir.” Açıklamasında bulundu.
Kapalı kapılar ardında çevrilen dolaplara bakıldığında BM açısından yadırganacak bir durum yok.
Çünkü onlara göre AB ve ABD ve NATO’nun (elbette ki İsrail’in) çıkarlarına hizmet eden ister silahlı ister silahsız her yapılanma meşrudur ve desteklenmesi gerekir.
BM; bir yandan terör örgütü olarak tanımlanan ve fakat öte yandan (harf değişiklikleri ile farklı imiş gibi gösterilen) örgütlere karşı tavır alınsa idi bu yadırganırdı.
BM’in YPG/PKK ile aylarca oturup müzakereler yapması ve sonucunda bir anlaşma yapması; terör örgütüne meşruiyet kazandırmaktan başka bir amaca hizmet etmediğine göre bundan sonra dökülen kanlardan bizzat BM’in sorumlu olacağının da kanıtıdır.
Zorla kaçırdığı binlerce çocuğu ölüme gönderen, yüzlerce kadına işkence ve tecavüz ederek öldüren eli kanlı bir örgütle üstelik kapalı kapılar ardında yapılan görüşmeler sonucunda anlaşmaya varıldığını duyurmak BM’lerin düştüğü rezil ve utanç verici durumu bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Ne ilke kalmıştır ne değer?..
Fahişeden ahlak dersi almak ne kadar doğru ise BM’nin terör örgütünden eylemlerinde çocukları kullanmamasını beklemesi de o kadar doğrudur.
Bizzat ABD’nin başına ödül koyduğu PKK’lı Cemil BAYIK’a Washington Post’ta yazı yazdırılır ve terör örgütleri ile kapalı kapılar ardında anlaşmalar yapılırken bundan böyle BM’den ABD’den gelecek terörle mücadelede işbirliği laflarının hiçbir kıymeti olmadığını biliyoruz.
Onların desteği olmadan hiç bir terör örgütü ayakta kalamaz.
Besledikleri terörün kendilerine döndüğü ve canlarının yandığı günleri inşallah görürüz.
Peki BM/ABD/AB/NATO destekledi diye biz terörle mücadeleyi bırakacak mıyız?..
Elbette hayır.
Özellikle son bir yıldır nasıl inlerinde vurdu isek bundan sonra da vurmaya devam edeceğiz.
Libya’da arkasına körfez ülkeleri ile bazı Avrupa ülkelerinin desteğini alan Hafter denilen soysuzun göçmen kamplarını bombalayarak 53 masum göçmeni öldürmesini bile kınayamayan
BM denilen rezil örgütün beş paralık itibarı olmadığını, desteklediği elleri kanlı katilleri birer birer ortadan kaldırarak göstereceğiz.
Bu arada Hafter demişken hatırlatmakta fayda var.
Libya’da meşru yönetime karşı özellikle Mısır, BAE ve Suudi Arabistan tarafından desteklenen ve silah yardımlı yapılarak devleti ele geçirmesi için çaba gösterilen bu beslemenin adamları Libya’da çalışan 6 Türk’ü tutuklamışlar bununla da yetinmeyerek Türk gemilerinin hedef olduğu tehdidini savurmuşlardı.
Elbette kıçını pış pışlayan abilerine güvenmişti.
Ama bu 6 vatandaşımız serbest bırakılmadığı takdirde tüm Hafter güçlerinin meşru hedef haline geleceği söylendikten sonra 6 vatandaşımızı serbest bırakmak zorunda kaldılar.
Zeytindalı ve Fırat Kalkanı harekatları, Türkiye’nin kafasına koyduğu zaman neler yapabileceğinin en yeni örnekleridir.
Ne Hafter zibidisinin ne de abilerinin gözü yemedi..
Bu arada FETÖ’cü bir hainin yayın yönetmenliğini yaptığı bir site üzerinden; Libya’da gizli görevde olduklarını iddia ettikleri aralarında TSK’de görevli Generallerin de olduğu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kimlik bilgileri ve resimleri paylaşılarak onların açık hedef haline getirilmesi, kimlerin kimlerle birlikte olduğunu ve adları ne olursa olsun tüm terör örgütlerinin Türkiye karşıtlığında nasıl bir arayla geldiklerini açıkça ortaya koymuştur.
Bu rezil tablo gün gibi ortada iken göremeyen ve hala laf ebeliği yapanların iyi niyetinden söz edilemez.
Gelelim sadede.
BM şunu demiş, bunu demiş, şununla görüşmüş bununla antlaşma imzalamış bizi ilgilendirmez.
Türkiye’nin hak ve çıkarlarına uymayan hiçbir oldubitti’ye göz yumacak, hiçbir terör örgütüne acıyacak halimiz yok.
Teröriste acırsanız acınacak hale gelirsiniz.
Eflatun Cesaret’i; “tehIike karşısında akIın ve zekânın kullanıIması” olarak tanımlıyor.
Adları ne olursa olsun tüm terör örgütleri istiklalimizi ve istikbalimizi “uşaklıklarını yaptıkları birileri adına” tehdit etmektedirler.
Türkiye bu büyük tehlike karşısında devlet aklını ve zekasını yani cesaretini kullanarak mücadeleye devam etmektedir, edecektir.
Atatürk’ün söylediği gibi “muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda” fazlasıyla mevcuttur.
“Benim de ailemin de sosyal medyası yok”.
Hepimiz sosyal medyanın ailelere ve aile hayatına ne kadar büyük zarar verdiğini eminim okumuşuzdur bir yerlerde.
Çocukların ellerinde sürekli cep telefonuyla ilgilendiği, İnstagram’da bir sayfadan diğerine geçtiği ve dikkat dağınıklığı yaşadıkları bir dönemden geçiyoruz. Belki de bu nedenle kendi ailemin belli bir düzende yaşamını sürdürüyor olmasına ayrı bir önem veriyorum.
Günümüzde gençlerin ve çocukların karşılıklı bir iletişimi sürdüremediğini görüyorum. Ailelerin bu durumda çok dikkatli olmaları gerektiğini düşünüyorum.
Benim de ailemin de sosyal medyası yok. Ev de cep telefonlarımızla vakit geçirmiyoruz. Onun yerine birbirimizle sohbet ediyoruz ve eğlenceli oyunlar oynuyoruz. O anların ne kadar kıymetli olduğunu tarif edemem.
Programım ne kadar yoğun olursa olsun çocuklarım için evde yemek yapmaya özem gösteriyorum. Çünkü onlar bir gün hayatlarında geriye dönüp o anları düşünecekler. Benim yaptığım yemeklerin nasıl koktuğunu hatırlamaları ve yemek yaparken beraber geçirdiğimiz anlar çok kıymetli..
Sizce altına imzamızı atabileceğimiz bu özlediğimiz ve gerçeği bire bir yansıtan sözleri kim söylemiş olabilir?..
Bu doğru, isabetli ve karakter yansıtan sözleri söyleyen ne bir sosyolog, ne bir bilim adamı, ne de inzivaya çekilmiş sıradan bir insan.
Fazla merakta bırakmadan açıklayayım.
Sinema dünyasının tüm zamanlarının en iyi gişe hasılatını elde eden Titanic (1997) Filminin başrol oyuncusu ve “The Reader” ile (2009) En İyi kadın Oyuncu Oscar Ödülünü alan 2012 yılında evlenen ve üç çocuğu ile sade ve gözlerden uzak bir hayat yaşayan İngiliz Kadın Oyuncu Kate Winslet (Sabah Gazetesi 30.06.2019) İdil DEMİREL ile yaptığı röportajda bu ifadeleri kullanmış.
Demek ki bir insan hem meşhur ve zengin, hem sosyal medya hesabı ve cep telefonu bağımlısı olmayan, hem evde çocuklarına yemek yapabilen ve hep birlikte oturup sohbet edebilen, hem gözlerden uzak, sakin ve mütevazi bir hayat yaşayan örnek bir kişi olabiliyormuş?..
Bırakın ünlüleri bizdeki ünsüzlerin bile bir çoğunun kibrinden tafrasından geçilmiyor.
Düzgün aile yaşantısı olan parmakla gösteriliyor.
Ekranlara ve gazete sayfalarına her gün bir rezalet düşüyor.
İhanet, şiddet, gösteriş ve reklam uğruna kepazelikler diz boyu.
Sosyal medyada bir “tık”lanma uğruna yapılmadık akla hayale gelmeyen edepsizlikler sanki normalmiş gibi gösteriliyor.
Katıldığı cenazenin tabutuna sarılarak sosyal medyada yayımlayacağı uygun pozu verince “çek” diyenler ne yazık ki ülkemizde sanatçı diye geçiniyor.
Sosyal medyanın kirli galerilerinde her türlü değer yok olup giderken ve meşhur olmak için her yol mübah görülürken Katei Winslet gibi saygı duyulacak özelliklere sahip sanatçıların varlığı ümit verici.
Keşke onun söylediklerini bir Türk Sanatçı söyleseydi…