Boğaziçi Üniversitesi Rektör olarak Melih BULU’nun atanması üzerine başlatılan ancak kısa bir süre sonra terör örgütlerinin kontrolü ele geçirilmesiyle masumiyetini kaybeden protestolar, arızalı tiplerin provokasyonları ile köpürtülmek istenilmiş ise de devletin etkin müdahalesi ve toplumun da destek vermemesiyle bekledikleri sonuca ulaşılmasını önledi.
Bütçesini devletin karşıladığı bir üniversiteye yasal şartları taşıyan bir ismin rektör olarak atanmasını kabul etmemek demokratik bir hak değil bozgunculuktur.
Kaldı ki daha önce iki üniversitede rektörlük yapan bir isme iş Boğaziçi’ne gelince itiraz edilmesi mandacı zihniyetin bayat ve ucuz bir “istemezük” gösterisidir.
Anlaşılan o dur ki akademisyen ve öğrenci kılıklı bir avuç soytarının kurdukları “saadet zincirinin” tekerine çomak sokulmuştur..
Bu ülkede rektör ataması ilk kez yapılmamaktadır.
Devletin 208 Üniversiteye rektör ataması sorun olmuyor da öğrenci başına en fazla para verdiği Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör ataması neden sorun oluyor?..
Bu işte bir gariplik yok mu?..
Değerli gazeteci Süleyman ÖZIŞIK’ın yazısından aşağıya aldığım birkaç örnek geçmişte rektör atamalarının nasıl yapıldığını çok iyi gösteriyor.
“Ural Akbulut, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ne rektör olarak atandı!
Bu atamanın hikmeti kısa süre sonra anlaşıldı. Ural Akbulut'un sadece CHP kökenli biri olmadığı, aynı zamanda dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın eniştesi, CHP Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar'ın ise kayınbiraderi olduğu ortaya çıktı.
Bir başka atama...
Profesör Doktor Fazıl Necdet Ardıç...
Ahmet Necdet Sezer tarafından rektör olarak atanan bir başka isimdi. Rektörlük seçimlerinde rakibinin yarısı kadar bile oy alamayan Ardıç, 367 garabeti ile ülkeye Cumhurbaşkanı seçilmesini engelleyen Sabih Kanadoğlu'nun damadıydı...
19 Mayıs Üniversitesi Rektörü Ferit Bernay.
Maliye Bakanlığı Bernay hakkında yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle kabarık bir rapor hazırladı. Dosyada yok yoktu ama Ahmet Necdet Sezer kendisine sunulan bu dosyaya rağmen CHP'nin ricasını kırmadı ve Bernay'ı rektör olarak atadı...
O zamanlar CHP'nin arka bahçesi olan YÖK soruşturma izni vermediği için Bernay işlediği yolsuzluklardan dolayı ancak 2009 yılında ceza alabildi.
Kocaeli Üniversitesi'nde ise rektörlük atamasına bile gerek duyulmadı!
CHP'li Bakan Ahmet Şener'in kızı Sezer Şener Komsuoğlu, rektörlük koltuğunu kocası olan Baki Komsuoğlu'ndan devraldı. Onayı veren isim ise yine dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer idi...
CHP'liler Melih Bulu'nun AK Parti'den milletvekili aday adayı olmasını konuşup duruyor ya hani. Koltuğu kocasından devralan Komsuoğlu o tarihe kadar bir kez DSP'den, iki kez ise CHP'den milletvekili aday adayı olmuştu”
Bunlardan başka; Yozgat Bozok Üniversitesi'ndeki seçimde en fazla oyu alan, ancak daha sonra milletvekilli adaylığı (MHP Aksaray) için istifa eden Prof. Dr. Mustafa İlbaş'ı liste dışı bırakan Sezer, 39 oydan 4'ünü alan Prof. Dr. İnci Varinli'yi rektör olarak belirledi.” (08.02.2012 Türkiye Gazetesi)
“Kastamonu Üniversitesi'ndeki seçimde en fazla oyu alan Prof. Dr. Mustafa Safran'ın yerine 50 oydan 2'sini elde eden Prof. Dr. Bahri Gökçebay rektörlüğe getirildi. Gökçebay seçimlerde kendisinden başka sadece 1 oy aldığı halde bu göreve getirilen ilk rektör olarak tarihe geçti. (Yeni Şafak 19/05/2017)
Giresun Üniversitesi'nde 25 oyla birinci olan Prof. Dr. Mehmet Tüfekçi yerine, 8 oy alan Osman Metin Öztürk'ü atandı.
Bu rezaletlere o zaman ses çıkartmayanların bugün hukuki şartlara uygun bir atama için tepki göstermeleri tam bir ikiyüzlülük örneğidir.
Türkiye’deki bütün üniversiteler için geçerli olan ve uygulamada herhangi bir tepki ile karşılaşılmayan atama kriterlerinin Boğaziçi Üniversitesinde kabul edilmemesi; “1863 yılında bir misyonerlik okulu olarak kurulan ve bu nedenle 1971 yılına kadar başına bir Türk rektör tayin edilemeyen, 1971 yılından sonra da her ne kadar Türk Rektör atanmış olsa da “anti Türk gettosu olan okulun bir üniversiteden çok epistemik bir cemaat yapısından kurtulamamasından kaynaklanmaktadır. Bu cemaata mensup olmayan hocaları bıktırıp göndermeleri hatta Teorisi olan, Hocaların hocası Şerif Mardin’e bile tahammül edilememesi.” (Yeni Akit 15/02/2021 Mustafa Şen) üniversitede nasıl bir zihniyetin hakim olduğu konusunda bir fikir vermektedir.
15 bin öğrencisi bulunan üniversitede protestolara katılan öğrenci sayısının 300 civarında olması, haklılıklarını izah edebilecek makul gerekçeleri bulunmayan LGBT destekçisi ve terör örgütleri bağlantılı protestocuların çıplak fotoğraflarını sosyal medyada paylaşacak kadar marjinalleşmeleri, amaçlarının akademik özgürlük değil alıştıkları konforu terk etmek zorunda kalmalarının yarattığı derin travmayı göstermektedir.
Peki bu kadar yaygara kopartılan Boğaziçi Üniversitesinin akademik seviyesi ne durumda?...
Boğaziçi Üniversitesine öğrenciler %1’lik dilimden giriyorlar. İlk 100’ün 50-60 öğrencisini Boğaziçi alıyor. İlk binin de üçte ikisini Boğaziçi alıyor. Ama böylesine seçkin(!) öğrenciler alan Boğaziçi Üniversitesi dünyada 600. sıralarda. Ve öğrencilerin %1’den girdiği bir üniversitenin hocaları makalelerine ve kitaplarına atıf sırasında Türkiye’de ilk 10’da bile değiller. Dünyada en etkin akademisyenler listesinde Boğaziçi Türkiye’deki üniversiteler arasında ilk 10’da bile değildir.
Abdulkadir SELVİ’nin yazdığına göre;
“Times Higher Education sıralamasına bakıldığında Boğaziçi Üniversitesi son 5 yıldır adeta paraşütle yere çakılıyor.
2015 yılında 139. sıradayken 2021 yılındaki yeri 601-800 aralığında.
2015 yılında 139. sırada olan Boğaziçi, 2016’da iki katından fazla bir düşüş yaşamış. 2016 yılında 401-500 aralığına gerilemiş.
2017 ve 2018 yıllarında da aynı sıralamada yer alıyor. Bu durumun düzelmesini beklerken, tam aksine, Boğaziçi 2019 yılında 501-600 sıralamasına düşüyor.
2020 ve 2021 yılında da gerileme artarak devam ediyor. Türkiye’nin övünç kaynağı olan Boğaziçi 601-800 sıralamasına geriliyor.
Bir diğer uluslararası kriter olan Quacquarelli Symonds’taki sıralamada da bu gerileme çok net bir şekilde yer alıyor.
2015 yılında QS’te 399. sırada iken, 2021’de geldiği yer 651-700 aralığı oluyor.
2015 yılında dünya sıralamasında 399’da yer alan Boğaziçi, 2016’da 441-450 aralığına geriliyor.
2017’de 471-480 aralığındayken, 2018 yılında 491-500 sıralamasında yer alıyor.
2019’da 571-580 aralığında kendine yer bulan Boğaziçi, 2020 ve 2021 yıllarında ise 651-700 aralığına geriliyor”. (10.02.2021-Hürriyet Gazetesi)
LONDRA merkezli yükseköğretim derecelendirme kuruluşu Times Higher Education (THE), 92 ülkeden 1300’ün üzerinde yükseköğretim kurumunu araştırma etkisi, uluslararası görünüm, endüstri bağlantıları ile öğretim kalitesi kriterlerine göre sıralamasında dünyanın en iyisi Oxford olurken, onu California Teknoloji Enstitüsü (Caltech) ve Cambridge takip etti. Kıta Avrupası’nda en iyi sırayı 13’üncülükle İsviçre’den ETH Zürih alırken, Asya’nın lideri 23’üncülükle Çin’den Tsinghua oldu.
2020 sıralamasında bu yıl listede ilk defa yer alan Çankaya Üniversitesi, Sabancı ile birlikte 401-500 sıra bandıyla Türkiye’den en iyi temsili elde etti. Bilkent, Hacettepe ve Koç üniversiteleri 501-600; Boğaziçi, İTÜ ve ODTÜ 601-800 sıra bandında yer aldı. Sabancı Üniversitesi’nin bir önceki yılki 351-400 sıra bandındakini konumunu kaybetmesiyle, hiçbir Türk üniversitesi ilk 400’e giremedi. Listede Türkiye’den toplamda 34 yükseköğretim kurumu sıralamada yer bulurken, 11 üniversite ilk defa temsil edildi. (12.09.2019 Önder ÖNDEŞ Hürriyet)
Yukarıda yer alan bilgilere göre Boğaziçi Üniversitesi son beş yılda kelimenin tam anlamıyla dibe vurmuş.
Ortada ne övünülecek akademik bir başarı var ne de övünülecek bir yönetim.
Neden bu hale düştük diye düşünmeleri ve sorumluları protesto etmeleri gerekirken rektör istifa diye bağırmaları tam bir ikiyüzlülük ve pişkinliktir.
Devlet üniversitesi olmasına rağmen “devletten bağımsız” hareket eden bir kliğin yönettiği Boğaziçi, bütçeden öğrenci başına en çok payı alıyor.
Bütçeden 426 milyon lira alan üniversitenin 15 bin öğrencisi var. Yani Öğrenci başına düşen kaynak 27 bin lirayı aşıyor.
Oysa Türkiye’nin en eski yükseköğrenim kurumu olan İstanbul Üniversitesi’nin öğrenci başına aldığı para 3 bin 634 lira. Bu miktar Hacettepe’de 26 bin, Gazi’de 25 bin, Ankara Üniversitesi’nde 22 bin, İTÜ’de 18 bin ve Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde 2.180 Lira. (22/01/2021 Yeni Şafak)
Son olarak; Yükseköğretim Kurulunca yayımlanan "Üniversite İzleme ve Değerlendirme Genel Raporu 2020"ye göre; İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi 56,04 ile öğrenci başına düşen kitap sayısı en yüksek üniversite oldu.
Doktora programlarından en çok mezunu Gazi Üniversitesi verdi.
Uluslararası etkinlik sayısının en yüksek olduğu üniversitelerin ilk sırasında 397 etkinlik ile Hacettepe yer aldı.
Teknokent veya TTO projelerine en yüksek öğrenci katılımı Ege Üniversitesinde gerçekleşti. Atatürk Üniversitesi, en çok sosyal sorumluluk projesinin geliştirildiği üniversite oldu (22.02.2021 Takvim.)
Görüldüğü üzere Öğrenci başına en çok ödeneği alan Boğaziçi Üniversitesi gerek yurt içi ve gerekse yurt dışında yapılan kalite/başarı ölçümlerinin hiç birisinde üst sıralarında yer almıyor.
Hiçbir demokratik düzende böyle bir başıbozukluğa müsaade edilmez.
Türkiye’de toplamda 209 üniversite vardır. 131 devlet üniversitesi (11 teknik üniversite, 2 güzel sanatlar üniversitesi ve 1 yüksek teknoloji enstitüsünün yanı sıra Polis Akademisi ve Milli Savunma Üniversitesi) ve 78 vakıf üniversitesi bulunmaktadır.
Gerçeklere bakıp utanması gerekenler, kendilerine ayrıcalık tanınmasını istiyorlar.
Devlet Boğaziçi Üniversitesine en fazla ödeneği; LGBT destekçiliği, halktın dini ve milli inançlarına hakaret, terör örgütleri ile işbirliği, devlet düşmanlığı yapsınlar diye vermiyor.
Evet artık saltanat bitmiştir.
Birileri ellerini ovuşturarak; “ABD'nin Boğaziçi’ne el koymasını beklerken devlet el koymuştur.
Kargaları bile güldürdü…
HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan, partisinin PKK ile olan ilişkisine dair Deutsche Welle'de Nevşin Mengü'ye; "Yok! "Çok açık ve net olarak söylüyorum ki, bunu bütün izleyicilerimiz duysunlar, bizim PKK ile herhangi bir ilişkimiz, bir irtibatımız yoktur. Bu söz konusu da olamaz zaten. Böyle bir irtibata böyle bir ilişkiye neden gerek duyalım." Demişti.
Oysa bırakın örgütle irtibatta olan diğer partili arkadaşlarını, kendisi terör örgütünün merkezi Kandil'e HDP Eş Genel Başkanı sıfatıyla ziyaretler gerçekleştirip örgütün sözde elebaşlarından Cemil Bayık ile yan yana olan bir karesini 23 Ocak 2015’de Twitter hesabından gülücük işaretiyle yayımladığı "Bir Kandil fotosu da benden olsun :)" cümlesiyle paylaşmıştı.
Aynı Pervin Buldan, PKK'nın, Gara'da katlettiği 13 vatandaşımızı kaçırdığı zaman AK Parti Milletvekili Öznur Çalık'a "Biraz misafir edip bırakacaklar" derken herhalde Kandil’deki kuşlarla görüşerek cevap vermemişti.
Sözleri kargaları bile güldürdü ama biz gülmedik..
Çünkü; "Kendinizi onun yerine koyduğunuzda, mutlaka yalan söylemek zorunda kalacağınızı bildiğiniz birinin size doğruyu söylediğine inanmak çok zordur." (Henry Louis Mencken)
Fezlekeler kabul edilirse ABD çok kızarmış..
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, bir televizyon kanalında yaptığı açıklamada; fezlekelerin Meclise gelmesine karşı çıkarak "Hele hele ABD ve ABD'de yeni gelişen siyasal eğilimler Türkiye bakımından çok daha ağır sonuçlara yol açabilecek bir ortam yaratır. Bunun sonuçları sadece siyasal olmaz. Ekonomi bakımından da dış politika bakımından da ağır sonuçları olur." Diyerek ABD üzerinden açık açık Türkiye’yi tehdit etti.
Kendileri açısından şaşırmadık mı?.
Elbette hayır.
Türkiye’nin iç hukuk sistemini ilgilendiren bir uygulamadan ABD’ye ne?..
Biden başkan seçildi diye Türkiye ne yapacağını ABD’ye mi danışacak?..
Sanki fezlekeler reddedilince ABD rahat mı duracak?...
Sarı öküzü bir kez vermeye görün, arkası çorap söküğü gibi gelir.
Türkiye’de her dediklerine evet diyecek, söz dinleyen ve ABD çıkarlarını gözetecek kukla bir yönetim istediklerini kaç kere dile getirdiler.
İçeride kendilerinden demokratik katkı bekleyen muhiplerinin varlığından haberdarlar.
En son Fetö eliyle yaptırmaya kalktığı darbeyi püskürten Türkiye’ye karşı gözü dönmüş kalleş ve düşmanca uygulamalarını sürdüren, güneyimizde PYD/YPG’ye TIR’lar dolusu silah göndererek PKK ile ilişkilerini artık saklamaya gerek görmeyecek kadar pervasız davranan, GARA’da besledikleri PKK’nın yaptığı katliamı bile ancak belgeler gözlerine sokulduktan lütfen kabul etmek zorunda kalan, 15 Temmuz darbe girişiminin baş sorumlusu Fetö’yü teslim etmeyen, Türkiye’nin parasını ödediği F 35’leri gasp eden, Türkiye’ye parası karşılığı vermediği silahları PKK/PYD’ye hibe eden, satmadığı hava savunma sistemleri yerine S-400 alımı nedeniyle kudurup iki de bir yaptırım tehdidinde bulunan, ekonomik dengeleri bozmak için her türlü ahlaksızlığı yapan ABD’nin yapacağı başka ne kaldı?
Ayrıca ABD’de seçimler garsonları ve sosları değiştirir.
Menü aynıdır.
Bir ABD’li senatör söylese gülüp geçeceğimiz sözleri; “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacaklarına namusları ve şerefleri üzerine yemin eden, “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” Diyen Atatürk’ün kurduğu partiden bir Türk Milletvekili söylüyor.
Sizce bu normal mi?..