Montrö Boğazlar Sözleşmesi gündemi üzerinden milli iradeyi hedef alan, Kanal İstanbul’un durdurulmasını isteyen emekli 104 amiral geçmişteki darbelere özenerek gece yarısı sosyal medyadan darbe imalı bir bildiri yayımladılar.
15 Temmuz gecesi Deniz Kuvvetleri Komutanlığı makamında bulunan ancak Sayın Binali Yıldırım’ın ifadesiyle; “taşıdığı üniformanın gerektirdiği cesareti gösteremeyerek o gece makamını terk edip kayıplara karışan” Oramiral Bülent Bostanoğlu ve 2019 yılında Barış Pınarı harekatına yaptığı skandal açıklamada “o bölgede federatif yapı içinde Kürtler (PKK/PYD) olsun daha iyi” diyen Türker Ertürk’ün imzaladığı, Rand Raporundaki talimatlara harfiyen uygun ve ancak Türkiye düşmanlarını sevindirecek bir bildiri.
Dedikleri yapılmazsa Türkiye Cumhuriyeti tarihte örnekleri olan bunalımlı ve bakış için tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecekmiş.
Beş yıldır içeriden ve dışarıdan gelen yoğun saldırılara karşı durup istiklal ve istikbal mücadelesi verilirken ordu evlerinde keyif çatan emekliler şimdi RAND Corporation destekli risk ve tehdit analizleri yapıyorlar.
Madem bu kadar hassasiyet gösteriyorsunuz da kapısına rakı şişesi bırakan, karısının başını açıp plajda mayoyla gezdiren Fetö’cüleri neden fark edemediniz?..
Pek duyarlı tekaüt abiler; kim Möntrö anlaşmasından çıkacağız dedi ve Möntrö’den çıkmak için nasıl bir hazırlık yapıldı da bildiri yayımladınız?..
Görevde iken mavi vatanla ilgili olarak ABD, Yunanistan ve Fransa’ya karşı ne yaptınız da hangi yüzle mavi vatanı savunmaktan bahsediyorsunuz.
İlk kez mavi vatanda 103 savaş gemisi ile tatbikat yapılırken, Mavi vatanı garantiye alan Libya ile yapılan Deniz Yetki Alanları anlaşması imzalanırken, ilk kez mavi vatanda sismik/sondaj gemileri görev yaparken neredeydiniz?
Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ifadesiyle; “İnsan gerçekten hayret ediyor.”
Onlar orduevlerinde vakit geçirirken, şerefli Türk Ordusunun şerefli mensupları, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Fırat Kalkanı operasyonları hiç kimsenin tahmin etmediği kadar kısa sürede bölücü örgüte büyük zayiat verdirerek sınırdan uzaklaştırıyor, Akdeniz’deki enerji kaynaklarımızı korumak için şer cephesine meydan okuyarak ağırlığını koyuyor, rekor sayıda savaş gemisi ile tatbikatlar yapıyor, Libya’da oyun bozuyor, Karabağ’da 30 yıl işgalin sonlandırılmasına katkıda bulunuyordu.
Kısacası bu ülkenin kara, deniz ve hava kuvvetleri hak ve çıkarlarımızı yurt içinde ve yurt dışında korumak için görevini yapması tatlı su balıklarının kimyasını bozdu.
Vesayet sevdasıyla yanıp tutuşanlar gece yarısında buram buram darbe tehdidi kokan bir bildiri yayımladılar ama dem ol dem değil.
Madem çok değerli fikirleriniz var, kafanıza göre bir partiye girerek siyaset yapın, olmadı parti kurun çıkın milletin huzuruna oy isteyin.
Öyle gece yarılarında sosyal medyada bildiri yayımlayarak, parmak sallayarak, kaos tetikçiliği yaparak milli iradeye ayar verilemez.
Nitekim; Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, AFAD, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ve Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı gibi kurumlar anladıkları dilden ve demokrasiye saygısı olan herkesin duygularına tercüman olan en net cevabı verdiler.
"Biz buradayız. Devletimize, milletimize, demokrasiye ve hükümetimize sonuna kadar sadık ve bağlıyız. Sebepsiz bahane ve hezeyanlar üzerinden yapılan açıklama tam manasıyla geçmişte taşıdıkları sıfatların, devletin ve milletin verdiği şerefin farkında olmayanların demokrasiye, hukuka, devletimize ve milletimize karşı yaptıkları edepsizliktir."
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan açıklamada; “04/04/2021 tarihinde bazı internet siteleri ve sosyal medya mecralarında paylaşılan ve '104 amiralden Montrö bildirisi' başlığı altında yayınlandığı belirtilen açıklamayı hazırlayanlar ile varsa irtibatlı oldukları kişilerin tespiti ve yasal gereğinin takdir ve ifası amacıyla re'sen soruşturma başlatıldığı” belirtilirken öncülük eden 10 emekli amiral gözaltına alındı 4’üne de yaşları dikkate alınarak ifade vermeye gelmeleri için tebligat yapıldı.
Koruma ve lojman hizmetleri sonlandırıldı.
Savcılık açıklamasında yer alan; “açıklamayı hazırlayanlar ile varsa irtibatlı oldukları kişilerin tespiti” ifadesi çok önemli.
Acaba perde gerisinde muvazzaflar da mı var?..
Haklarında “Devletin güvenliğine karşı suç işlemek için anlaşmak” fiilinden işlem yapılan emekli amiraller anlaşılıyor ki “fikir açıklamak” palavrasıyla paçayı kurtaramayacaklar.
Her biri kurmay olan bu emekli amiraller Milletin 15 Temmuz’daki direnişini ve bir zamanlar ayaklarına çağırıp beyin yıkadıkları gibi bir yargı olmadığını da unutmuş olamazlar.
Yargıtay ve Danıştay Başkanlıklarının; Millet iradesini hedef alan hukuk ve demokrasiyle aykırı girişimleri çağrıştıran ifadelerin kabul edilemeyeceği açıklamaları demokrasi adına umut vericidir.
Bu olay kimlerin halkın iradesine saygılı olduğunu kimin olmadığını bir kez daha ortaya koymuştur.
Cumhur ittifakı bir bütün olarak ve en net şekilde bu darbe heveslilerine tepki gösterirken, “Amirallerin vatansever eleştirilerini kabul ediyorum diyen CHP Grup Başkanvekili Engin ÖZKOÇ ve “Bir tabip teğmen olarak altına imzamı atarım” diyen İyi Parti Genel Başkan Danışmanı Aytun Çıray açıkça darbeci generallerin yanında yer alırlarken, Sayın Kılıçdaroğlu; “suni günden diyerek geçiştirmeyi tercih etti.
Peki bu olanlar suni gündemse grup başkanvekiliniz niye tebrik ediyor?
Parti sözcünüz neden gözaltına alınmalarını anlamakta zorlanıyor?..
Sayın Akşener bu yapılanın zevzeklik olduğunu, bu tür zevzekler yüzünden Türkiye’nin çok şey kaybettiğini belirtti.
Peki o zaman danışmanı Aytun Çıray neden zevzeklerin bildirisine imza atarım dedi.
İyi Partili Ergün Mengü bildiriyi imzalayarak zevzeklik yaptığına göre hesap sorulmayacak mı?..
Zevzeklerle İYİ siyaset nasıl yapılacak?..
Lütfen biraz ciddiyet..
Senaryosunu Rand Corparation’un yazdığı, tekaüt amirallerin oynadığı bildiri tiyatrosunu sahneye koyanlar da sonuçlarına katlanacaklardır.
Sayın Bahçeli’nin söylediği gibi milli iradeye parmak sallayan bu hadsizlerin ibreti alem için rütbeleri sökülmelidir.
Yazımızı Uzman Çavuşlar Federasyonu Genel Başkanı Ali Tilkici’nin, son derece yerinde olan uyarısıyla bitirelim.
“Emekli 103 generalden 15 Temmuz darbe kalkışmasının yıldönümüne 103 gün kala millet iradesini hiçe sayan bir bildiri! Bilsinler ki 100 bin emekli uzman çavuş ve iki milyonluk camiası ile milletin ve devletin yanındayız. Devlete ayar vermeye kalkan, darbe düşüncesi olanın anası da ağlar çocukları da ağlar”.
Yoldan geçen birine “yelloz, aç köpek” deyin, bakalım ne oluyor?..
Mersin’de çocuk yaştan itibaren yıllarca üç öz kızına tecavüz ettiği iddia edilen Salih Dayan’ın tahliye edilmesi üzerine müşteki avukatı, "Sözün, hukukun, adaletin ve insanlığın bittiği yer şu mahkeme salonu" sözleriyle tepki gösterdi. Sapık babanın tahliye edilmesinin ardından Twitter'da kıyamet koparken kullanıcılar #SapıkBabayaAğırCeza şeklinde etiket açarak Salih Dayan'ın tutuklanmasını istedi.
H.G. (34) ile kız kardeşleri S.D. (30) ve S.D. (28) öz babaları Salih Dayan'ın yıllardır kendilerine cinsel istismarda bulunduğunu iddia ederek şikâyetçi oldular. 3 kız kardeşin şikâyeti üzerine başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alınan baba, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
İddiaları kabul etmeyen baba, kızlarının kendisinden para alabilmek için böyle bir olaya başvurduklarını savundu.
Mersin Kadın Platformu’nca Gazeteciler Cemiyeti’nde düzenlenen basın toplantısına katılan kardeşlerden H.G; "Altı yaşımdan 20 yaşıma kadar tacize ve tecavüze uğradım. Yıllarca şiddet uyguladı. Bunları sadece bana yapıyor sanıyordum ama kız kardeşime yaptığını da gördüm. 20 yaşlarımda iken bir sabah uyandım, koridordan ayak sesi geldiğini duydum. Yine bana geliyor zannettim. Ayak sesleri kesildi, odadan çıkıp nereye gitti diye baktım. Kardeşimin odasına girmiş, ağzını kapatmış halde tacizde bulunduğunu gördüm.
Beynimden vurulmuşa döndüm. Bunların hepsi yeni ortaya çıktı. Yaşadıklarımız psikolojimi alt üst etti. Çok fazla mağdur var, çok fazla şikayetçi var ama korktukları için üzerini kapatmaya çalışıyorlar. Bir babanın evladına yapmayacağı şeyleri yaptı bize. Bir insan evladına bunları nasıl yapabilir? Annemi hep dövüyordu ama sonradan öğrendik ki annemi erkeklere pazarlıyormuş. Biz adaletin yerini bulmasını, onun en ağır cezayı almasını istiyoruz." Dedi.
Kız kardeşlerden S.D. (30) de, "Bu yaşıma kadar evlenemedim, hep erkeklerden kaçtım. İki defa intihar girişiminde bulundum. Ben de sadece bana yaptığını sanıyordum ama herkese yapıyormuş. Annemin, ablamın gözlerinin içine bakamıyordum, utanıyordum. Annemi erkeklere pazarlamış" açıklamasında bulundu.
Mersin Kadın Platformu adına konuşan Bahar Şofer ise şunları söyledi: "Salih Dayan isimli şahsın 3 kızını uzun yıllar boyunca çocukluklarından beri istismar ettiği iddiaları vardı. Daha önceden de babaları hakkında suç duyurusunda bulunduklarını ileten kız kardeşler yine bu şikayetin sonuçsuz kalmasından, etkin bir soruşturma yürütülmemesinden kaygılılar. Şu anda ifadesi alınıp serbest bırakılan Salih Dayan, tehditlerine devam etmekte, kız kardeşlerin şikayetlerini geri alması için baskı yapmaya devam etmektedir."
Yaşanan benzer vak’alardan artık alışıldığı üzere serbest bırakılan ve hakkında yıllardır öz çocuklarına tecavüz ettiği ve eşini para karşılığı sattığı gibi son derece ağır iddialar bulunan bir baba müsveddesinin rahat duracağına inanıyor musunuz?..
Mağdurların başlarına bir şey gelirse sorumlusu kim olacaktır?..
Hani kadının beyanı esastı?..
Daha önceki şikayetler neden sonuçsuz kaldı?..
Zanlının tutuklanması için mağdurların ölmesi mi gerekiyor?..
Ardında bitmek tükenmek bilmeyen sorular bırakan bir tahliye.
Bu zihniyetle kadına karşı şiddet önlenemez hatta bırakın önlemeyi şiddeti teşvik eder.
Yargıdan çıkan ve kamu vicdanını yaralayan bu ve benzeri kararlar ne yazık ki kadına karşı şiddetin önlenmesi çabalarına zarar vermektedir.
Devlet; ŞÖNİM, Kadın Konukevleri ve KADES gibi kadına karşı şiddeti önleyici ve koruyucu uygulamaları hayata geçirirken özellikle son zamanlarda peş peşe gelen ve sayıları az olmayan kadına yönelik ağır şiddete rağmen tutuksuz yargılama ve adli kontrolle serbest bırakma kararları şiddet heveslilerini cesaretlendirmekle kalmamakta yarım bıraktıkları işi tamamlama fırsatı da vermektedir.
Bu kararlardan bazılarının sosyal medya tepkisi üzerine tutuklamaya çevrilmesi adalete olan güveni sarsmaktadır. Toplum tepkisiyle karar değişiyorsa ortada ciddiye alınması gereken bir takdir sorunu var demektir.
Peki mağduriyetini sosyal medyaya taşıyamayanlar ne olacak?
Tamam, yargı bağımsızdır ama toplumda infial yaratan, vicdanları kanatan ve adalete olan güveni sarsacak kararlar alacak kadar da sınırsız bir yetkiye sahip değildir.
Tıpkı TÜRGEV Yönetim Kurulu Başkanı Fatmanur Altun'a yönelik "İslam'la ilgileri yok bu aç köpeklerin" diye hakaret eden sanık hakkında mahkemenin 'ifade özgürlüğü' gerekçesiyle beraat kararı vermesi gibi.
İstanbul 16. Asliye Ceza Mahkemesi kararında; "Söz konusu ifadenin somut bir olgu isnadı olmayıp değer yargısı açıklaması olduğu belirlenmiş, bu değer yargısı açıklamasının belli düzeyde olgusal temel içerdiği anlaşılmaktadır. Değer yargısı açıklamasını dile getiren sanığın ifade özgürlüğünün korunması gerekliliğinin, katılanın şeref ve itibarına yapılan müdahalenin cezalandırılmasından ağır bastığı..." ifadeleri yer aldı.
Fatmanur Altun; İstanbul 16. Asliye Ceza Mahkemesi'nin kararını değerlendirdi ve "'İslam’la ilgileri yok bu aç köpeklerin' ifadesi hakaret değilmiş. Ayrıca bu ifadenin 'olgusal temeli' varmış. Yani 'deney/gözlemle doğrulanabilecek kadar doğru' bir ifade imiş. 'Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya' Söyleyecek başkaca da söz bulamıyorum. Çok ama çok üzgünüm" dedi.
Bırakın olguyu, isnadı, değer yargısını, hakaret edenin ifade özgürlüğü masallarını bu sözler değil bu kararı veren hakime yoldan geçen sıradan bir vatandaşa söylenseydi sonuç ne olurdu.?.
Arabasını yanlış yere park eden bir hakime not yazan bir vatandaşın, sırası olmadığı halde halı saha tahsis edilmedi diye bir başka vatandaşın nasıl apar topar göz altına alındıklarını unutmuş değiliz.
AKP İstanbul Milletvekili Ravza Kavakçı Kan, Ağustos 2019'da kendisine sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla hakaret ettiği gerekçesiyle Anadolu 58. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanan sanık M.S. hakkında beraat kararı verildi.
Gerekçeli kararda; ‘yelloz’ kelimesinin kelime anlamlarına yer verilerek, anlamları itibariyle incelendiğinde argo nitelikli sözlerin, katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edecek boyutta olmadığı belirtilerek, hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı kaydedildi.
Öte yandan paylaşımdaki ‘köpek’ sözlerine ilişkin, “Köpeklerin havlayarak kendilerini ifade ettikleri, bir insana aslan, kaplan dendiğinde hakaret iddiasının mevcut olmadığı, köpek dendiğinde hakaret iddiası mevcut olsa da köpeklerin de diğer hayvanlardan farkının bulunmadığı, köpeklerin zaman zaman evimizde bizimle yaşayan, deprem gibi doğal afetlerde hayat kurtaran, uyuşturucu maddelerde suç ve suçluyla mücadele esnasında yardımcı olan sevimli dostlarımız olduğu” ifadelerine yer verilerek, köpek demenin hakaret kabul edilmesi halinde köpeklere de hakaret edilmiş olabileceği kaydedildi.
Aklın, mantığın ve hukukun sınırları zorlanarak kişilere köpek demenin köpeklere hakaret olduğu şeklinde ideolojik ve marjinal bir yorumun mahkeme kararına gerekçe yapılması düşündürücüdür.
Bu durumda eşek te yüklerimizi taşıdığı ve gözleri çok güzel bir hayvan olduğu için eşek demek, ayı en çok oyuncak yapılan hayvan olduğu için ayı demek, inek süt verdiği için, öküz gücünden faydalanıldığı için yararlı hayvanlar olduklarından inek ve öküz demek te hakaret olmaz.
Yavşak bit yavrusu demek, minik mi minik kime ne zararı olur yavşak demek te suç olmaz..
Eee geriye ne kaldı?...
Böyle kararlara saygı duyulur mu?
Bunlar karar değil ideolojik önyargılardır..
Hakimler önyargı ve ideolojilerine göre değil hukuk ve vicdana göre karar vermek zorundadırlar.
Yoldan geçen birine “ yelloz, aç köpek” deyin bakalım ne oluyor?..
Teşekkür ederim güzel abim gel seni bir öpeyim mi diyor, yoksa “köpek sensin lan” diyerek burnunuzun üzerine bir yumruk mu indiriyor?..
Lütfen hukuku önyargılarınıza kurban etmeyin...
Bakın kadına karşı şiddetten başladık yine yargıya geldik.
Sübjektif/ideolojik yargıları hüküm olarak sunan değil, hak ve adaletin güvencesi olduğunu gösteren bir yargı anlayışına ihtiyacımız var.
Yargıyı hukuk dışı yapılardan ayıran temel özellik budur.