Aziz Türk Milleti; iç ve dış düşmanların sonucunu ellerini ovuşturarak bekledikleri, öncesinde her türlü etkileme ve yönlendirmeyi yaptıkları bir seçimi daha üstün sağduyu ve olgunluğu ile gerçekleştirmeyi başardı.
Sonuçlarla ilgili ayrıntı ve parti bazlı değerlendirmelere girecek değilim. Bu benim üstüme vazife olmadığı gibi, zaten seçimin kaybedeni de yok (!).
Herkesin gördüğü ve bildiği gerçekleri yok sayarak, görmezden gelerek “acımadı ki acımadı ki” nakaratları atan, hala kendilerinin vazgeçilmez olduğunu zannederek hakaretler yağdıran, halk aptaldır, bu halk inektir, sandığa giderken beyninizi de götürün, halkın iradesine saygı duymuyorum gibi zeka geriliği ötesindeki “su katılmamış bir mallık” örneği sergileyenlere ne söylense faydasız.
Ama söylenmesi gereken bazı şeyler var.
Seçim bizim seçimimiz, ülke bizim ülkemiz olmasına rağmen bu seçimlerde yabancı medya açık açık kimlere oy verilmesi kimlere verilmemesi konusunda pervasızca yayınlar yaptı ve ne yazık ki bu ülke vatandaşları olan kimileri de bu ahlaksız ve önyargılı yayınlara çanak tutarak bundan medet umdu.
Biz Almanya’da, İngiltere’de, Fransa’da, Amerika’da kime oy verilecek kime verilmeyecek karışıyor muyuz?.
Karışsak bile bizi adam yerine koyarlar mı?
Beş ay önce kulak çeken seçmen de aynı beş ay sonra ödüllendiren de seçmen de.
Beş ay önce verdiği kararı alkışlıyorsunuz da beş ay sonra verdiği karara neden saygı duymuyorsunuz?
Neden biz nerede yanlış yaptık demiyor ve neden suçu hep halk ta arıyorsunuz?
Neden halkın tercihine ve kararına saygı duymuyorsunuz?.
Bu basiret denilen şey eğitimle diplomayla, statüyle elde edilmiyor.
Aydınım diye kasılan, hiç utanmadan sıkılmadan bu ülkeyi Amerika’ya Nato’ya İngiltere’ye şikayet eden, Obama’dan medet uman, ne olur darbe yapsınlar diye sabah akşam dua eden, kapısına dayanan göçmenlerin yol açacağı sorunlardan korkup çözüm için ülkemize Gelen Almanya Başbakanı Merkel’e “sakın gelme” diye mektup yazan “yerli mallarına inat” halk, ne zaman kime ne ceza keseceğini ne zaman kime ne kredi vereceğini inanılmaz basiretiyle gerçekten çok iyi hesaplıyor.
Kendisini yönetmekten aciz öz yönetimcilere, hendekçilere, sırtlarını teröristlere yaslayanlara, cinayetlerden katliamlardan medet umanlara, tabutçulara, ölü sevicilere deeline fırsat geçtiğinde Osmanlı tokadını patlatıyor.
Farkındaysanız halkın tokadını yiyenler kolay kolay kendilerine gelemiyor.
Halk tokatlamaktan bıktı ama bazıları tokat yemekten bıkmadılar.
Eh siz de bu ense halkta da bu tokatlama yeteneği oldukça daha çok dayak yiyeceksiniz demektir.
Demokrasiye inanıyorsanız halka inanacaksınız.
Hocanın dediği gibi kazan doğurunca inanıyorsanız kazan ölünce de inanacaksınız.
Ama bu ülkede yönetime talip olanlar halk destek verince göğe çıkartıyor, aynı halk destek vermeyince kusuru kendinde aramak yerine halkı aşağılıyor.
Böyle yapa yapa güvenirlikleri kalmayan öz eleştiri yapamayan ve halka hakaret ederek siyaset yaptıklarını zannedenlerin artık öğrenmeleri gereken bir gerçek var.
Beyler halk mal değil..
Hiçbir falso ve hiçbir olumlu davranış onun gözünden kaçmıyor.
İki; halk korkmuyor.
Elindeki mührün kıymetini biliyor.
Her türlü korkutmaya rağmen dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde görülmemiş yüksek bir katılımla sandığa gidip oyunu kullanıyor.
Kendi adına ahkam kesen ünlü ünsüz anketçilere nanik yapıyor.
Bilmiyorsan bu çoku git mektebinde oku diyor.
Ekranda sallayanları halk seçimde sallıyor.
Halk kendisini adam yerine koymayanı affetmiyor.
Kimin eli kemin cebinde, kim çakma kim gerçek görüyor.
Sosyal medyada her yazılanın doğru olmadığını, kendisine gaz vermeye kalkanların ne mal olduğunu, karar vericinin kendisi olduğunu biliyor.
Sizin anlayacağınız halk kolay kolay dolmuşa binmiyor.
Filanca dua/beddua etti, fişmekanca twitter’de yazdı bu iş tamamdır diyen adanmış/aldanmış ruhlara itibar etmiyor.
Aklını, vicdanını, sağduyusunu kullanıyor.
Seçim öncesi tabloyu bir gözünüzün önüne getirin.
Beraber ne güzel sallıyorlardı değil mi?
Halkın verdiği krediyi ebedi sanan kimileri bülbül gibi şakıyordu.
Bakın; sonuçta yapılamaz, güvenlik yok denilen bir seçim hem de bir bayram havasında yapıldı.
En kritik olduğu iddia edilen bölgelerde bile yüksek katılım oldu.
Halk tehdide pabuç bırakmadı.
Hani bu yerleşim bölgelerinde seçim yapılamazdı?
Hani seçim güvenliği yoktu?
İşte o yüzden terör örgütünün çulsuz militanları halk bize destek vermiyor diye zırlıyor.
Bu seçimde kazananın bir sonraki seçimi de kazanacağı garanti olmadığı gibi, bu seçimi kaybedenlerin bir sonraki dahaki seçimde de kaybedecekleri kesin değildir.
Zaferler de hezimetler de ebedi değildir.
Olaya bu açıdan bakılarak eleştiri yapılırsa demokrasi kazanır. Ülke kazanır. Siyasetçi kazanır.
Bunun yerine bahane uydurmaya, sesini yükseltip hain aramaya kalkan, halkı aptal yerine koymaya kalkan kaybeder.
Fikirleri, görüşleri, tüzüğü ve programı ne olursa olsun, beğenelim beğenmeyelim meşru bir siyasi yapılanma içinde iktidar mücadelesi yapanları eleştirsek te yok sayamayız.
Çünkü siyasi partiler demokrasilerin vazgeçilmez unsurlarıdır.
Zaten halk ta beğenmediğine faturayı sandıkta kesiyor. Burada bir sorun yok.
Ama bukalemun gibi renkten renge girerek meşru ve açık siyaset yapmayıp iktidarı sandık dışında ele geçirmek için her türlü gayrimeşru yönteme başvuran çetelere fırsat verilmemeli ve iktidar olmak için bu çetelerle işbirliği yapılmamalıdır.
Nitekim bu işbirlikçilerin hazin sonlarını ibretle gördük..
İşte bu bağlamda kapağında “2 Kasım iç savaş başlangıç tarihi” yazan (ve bu gerekçeyle toplatılan) bir derginin yaptığının basın/fikir özgürlüğü ile açıklanamayacak kadar düşmanca bir davranış olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
Bu düşmanlığın, öz yönetim ilan edenlerin, hendekçilerin, masum halka kurşun yağdıran, trafoları, vericileri patlatanların düşmanlığından ne farkı var?.
Bu fikir özgürlüğü mü?.
Bu ülkede katılımın %86 ya vardığı bir seçimde tek parti iktidarına imkan veren bir sonuç neden iç savaş sebebi olacak?.
Seçmenin yarısının oyunu alarak bir partinin iktidar olması niçin iç savaş sebebi oluyor?.
Bu açıkça demokrasinin köküne dinamit koymaktır.
Bu açık bir kışkırtmadır.
Tamam; bu ülkenin büyük gazetelerinden birinde yazan ve aynı zaman da hukukçu da olan bir yazar dahi hiç utanmadan iç savaş tehlikesinden söz etmişti.
Üzerlerine gelen lokomotifi tünelin çıkış ışığı sanacak kadar kıt görüşlü çakma aydınlardan bazıları da aynı lafı gevelediler ama sonuç ta bunlar Cihangir’da, Nişantaşında, Şişli’deki kutsal(!)mekanlarında bu zırvaları yumurtladıklarından ve iç savaşı adam yerine koymadıkları halktan beklediklerinden kimse onları iplemedi.
Ama bunlar seçimden önce söylendi, yazıldı ve çizildi.
Belki de iç savaşa neden olacak bir seçim sonucu beklendi.
Adam yerine koymadıkları halktan iç savaş beklemek bu ülkenin besleme aydınlarının rüyası olsa da bir yayın organının; en uç muhaliflerin bile zorlanarak ta olsa kabullendikleri bir seçim sonucunun ardından bunun bir iç savaş nedeni olduğunu kapak yapması elbette suçtur ve fakat bir o kadar da ihanettir, düşmanlıktır.,
Ve de dilin altındaki bakladır.
Benim dediğim sonuç çıkmadı hadi iç savaşa.
Sen kimsin?.
Niye ortaya çıkıp meşru siyaset yapmıyor ve niye hep birilerinin koltuğunun altında geziniyorsun?.
Yargı elbette bu hadsizliğin ve hainliğin hesabını soracaktır.
Bu ülkede kardeşi kardeşi düşürmek isteyenlere, siyasi karşıtlık uğruna teröriste güzellemeler yapanlara, katile katil diyemeyenlere, görevi başında şehit edilen rahmetli savcımız Mehmet Selim KİRAZ’ın katillerine bile katil diyemeyenlere, sabah akşam birileri ölsün diye beddua edenlere, çamur at izi kalsın diyerek sürekli yalan söyleyen ve iftira atanlara, iç savaş çıksın da nasıl çıkarsa çıksın diye her türlü kumpas ve ahlaksızlığı yapanlara elbette müsamaha gösterilemez/gösterilmemelidir.
Sabahın saat beşinde yaka paça gözaltına alınan insanların sahte ve düzmece delillerle yıllarca yargılandıkları, bazılarının intihar etmelerine neden olunduğu ve itibarsızlaştırmak için her türlü yalan ve iftiranın pervasızca atıldığı, namuslarına şereflerine dil uzatıldığı, milyonlarca insanın hukuksuz ve keyfi gerekçelerle özel hayatlarına varıncaya kadar dinlenildiği, Türk Milleti adına karar vermeleri gereken yargıçların hukuku çiğneyip kürsüleri bir tehdit/ şantaj/himmet toplama aracı olarak kullandıkları (ve yakayı ele verince çareyi kaçmakta buldukları), hükümeti terör örgütleriyle işbirliği yapıyor diye göstermek için MİT TIR’larını durdurarak görevli personele silah doğrultacak kadar gözlerinin döndüğü bir dönemde bile mazlumların ve mağdurların iç savaş sözünü ağızlarına almadıkları bu ülkede halkın hür iradesinin hiçbir tartışmaya yer vermeyecek kadar açık bir şekilde tecelli ettiği bir seçimin ardından bunun iç savaş nedene olacağını söylemek ve yazmak basın özgürlüğü değil hainliktir.
Atatürk ne güzel söylemiş;
Vatana İhanetin nedeni olmaz
Er ya da geç bedeli olur.