Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın yayınladığı Sosyal Medya Raporuyla; Facebook, Twitter, Instagram, Youtube, Tiktok gibi mecralarda ırkçılık, cinsellik, din düşmanlığı, terör örgütleri destekçiliği ve yalan haberlerin yoğun bir şekilde yer aldığı ortaya konuldu.
Rapora yansıyan verilere göre Türkiye’de Ocak 2020 rakamlarına göre 54 milyon sosyal medya kullanıcısı bulunuyor. Ülkemizde sosyal medya kullanıcılarının sayısı Nisan 2019-Ocak 2020 arasında 2.2 milyon (%4,2) artış gösterdi. Türkiye’de sosyal medya erişim oranı ise yüzde 64.
Raporda yer alan veri toplama kuruluşu Statista istatistiklerine göre; sosyal medyada son 3 ayda yalan haber, ırkçılık, cinsellik, din düşmanlığı gibi rahatsız edici içeriklerle karşılaşan 16-24 yaş arası gençlerin oranı %72 olarak ölçüldü.
Bulgulara göre; sosyal medyada gençlerin %52’si en az bir kez ırkçı paylaşımla karşı karşıya kalıyor.
Gençlerin yine %52’si sosyal medyada cinsel içeriklere maruz kalırken %46’sı, Facebook, Twitter, Instagram, Youtube gibi mecralarda din düşmanlığına rastladığını belirtiyor.
08/05 tarihli yazımızda da belirttiğimiz üzere Türkiye “sahte habere en çok maruz kalan ülkeler” kategorisinde yüzde 49 ile ilk sırada yer alıyor.
Terör örgütlerine karşı yurt içi ve yurt dışında yürütülen her harekatta/operasyonda, deprem, sel, yangın, pandemi gibi afetlerde sahte hesaplardan yapılan paylaşımlarla sosyal medyanın nasıl iğrenç bir provokasyon merkezine dönüştüğünü, yapılan başarılı uygulamaları itibarsızlaştırmak, halkı korku ve paniğe sevk etmek ve otoriteye karşı kışkırtmak için nasıl alçakça bir çabaya yardım ve yataklık edildiğini bizzat yaşayarak gördük.
Artık sıradan hale gelen kişilere yönelik tehdit hakaret, küfür, şantaj ve karalama kepazeliğini, çocuk istismarlarını, cinsel sapkınlıkların pervasızca sergilenmesini saymıyoruz bile.
Aktif görev hayatım boyunca sahte hesaplardan maruz kaldığım alçakça küfür, hakaret ve iftiralara hukuk içinde hiçbir şey yapamamanın üzüntüsünü yaşadım.
Sahte hesapların kime ait olduğunun tespiti için IP numarası lazım ancak özgürlükçü(!) şirketler bu numaraları vermeyince yargının eli kolu bağlanıyor.
Dijital platformlar ülkemizde hukuki muhataplık oluşturmadıklarından mağdurların sesine yıllarca kulak tıkadılar.
Türkiye’de ofis açmaya gerek görmediler ve üç beş avukatla anlaşarak vaziyeti idare etmeye çalıştılar.
Eşek yüküyle para kazandıkları halde bir kuruş vergi vermediler.
Pazarda ürününü satan köylümüzden, mahallenin mütevazi bakkalından, alın teriyle çalışan işçisinden memurundan vergi alan devlet bu platformlardan vergi alamadı.
Bu pervasız platformlar uğradıkları iftira hakaret ve tehdit için hak aramaya kalkanlara, suçluların IP numaralarını vermediler.
Mahkemeler tarafından istenilen her türlü bilgi ve belgenin verilmesi zorunlu olmasına rağmen ülkemizde ticari temsilcilikleri olmayan şirketler nasıl olsa bir şey yapamazlar düşüncesiyle mahkemeleri takmadılar.
İfade özgürlüğü yutturmacasıyla sınırsız bir suç işleme ortamı oluşturuldu.
Sonuç itibariyle mafyadan ne farkları var.
Bunlar da siber mafya..
Hükümet bu konuyla ilgili olarak 2014 yılında, Türkiye’de faaliyet gösteren sosyal ağlara müdahale ederek erişim engeli getirerek Türkiye’de mali ve hukuki muhatap kabul edilebilmeleri için temsilcilik açmaları istendi.
Ancak Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru sonucu tüm fizik kuralları altüst edilerek adeta ışık hızıyla verilen kararla erişim engeli kaldırıldı.
Hukuku tanımaz bu platformların en güçlü dayanağı Anayasa Mahkemesi tarafından verilen tüm zamanların bu en hızlı kararı oldu..
Hükümet “gelin Türkiye’de bir temsilcilik açın ve hukuki muhataplık oluşturun”, vergi kaçırmayın ve yargının istediği bilgileri zamanında verin” diyor.
Ama Anayasa Mahkemesi aldığı kararla; vergi vermeseniz de ofis açmasanız da olur, yeter ki siz faaliyet gösterin de nasıl gösterirseniz gösterin dercesine sosyal medya platformlarını cesaretlendiriyor.
Dönemin Cumhurbaşkanının; Anayasa Mahkemesi’nin Twitter yasağını kaldırmasına biz gazeteciler çok sevindik. Siz nasıl karşıladınız? sorusuna verdiği cevap ibretliktir.
“Benim için sürpriz değil. Benim söylediğim şeylerdi. Yeni çıkan internet yasasının amacı zaten bütünü kapatmamak, sadece URL denilen o sayfayı kapatmaktı. Ama iki gereksiz müdahale oldu; onları düzeltmelerini istedim, düzelttiler. Önemli olan Anayasa Mahkemesi’nin oybirliği ile aldığı karar. Sonunda hukukun üstünlüğü bu memlekette ispatlanır. En yüce mahkeme, Anayasa Mahkemesi bir zamanlar siyasi kararlar verirdi. Memnuniyetle görüyorum ki 17 üyenin 10’unu ben atadım, ikisini direkt atadım.17 üye, siyasi düşünceleri farklı, fakat bazı önemli kararlar oybirliği ile çıkıyor. Evrensel hukuku esas alarak karar veriyorlar. Bu, mahkemeye güveni artırır. Benim çok gurur duyduğum bir olaydır.”
Cumhurbaşkanının, bir ABD şirketinin; ofis açmadan, ticari muhataplık oluşturmadan, mahkemelerin istediği bilgileri ve belgeleri aylarca göndermeden, bir kuruş vergi vermeden ve ülkemizin hukukunu takmadan faaliyet göstermesine yol verilmesini evrensel hukuk cilasıyla parlatarak gurur duyulacak bir olay olarak nitelemesiyle cesaret bulan sosyal medya platformlarının önünde bir engel kalmamıştı.
Önemli olan Türkiye’nin hukuku değil onların ticari prensipleriydi.
Bu platformlar olmazsa ifade özgürlüğü de olmazdı.
Madem ifade özgürlüğü gibi kutsal(!) bir amaca hizmet ediyorlardı vergi vermeseler de olurdu...
Ofis açmasalar da olurdu.
Mahkemeleri takmasalar da olurdu.
Yeter ki ifade özgürlüğü engellenmesindi..
6 yıldır bu pervasızlık artarak devam etti.
Bu platformların faydalarına odaklanılıp sosyolojik etkilerin göz ardı edilmesi işlenen suçların görmezden gelinmesine sebep oldu. Gelinen noktada bu platformlar başta terör örgütleri olmak üzere ideolojik yapılanmaların propaganda aracına dönüştü.
Oysa gerçek hayatta suç sayılan her davranış ve fiil sanal dünyada da suçtur. Toplumsal infiale yol açacak, gerçekleşmemiş bir olayı gerçekleşmiş gibi yaymak, çarpıtmak, iftira atmak, suç teşkil edecek görselleri yayınlamak hukuki olarak cezai yaptırım gerektirdiği halde tehditten hakarete, kişisel verilerin ele geçirilmesinden özel hayatın gizliliğini ihlale, halkı kin ve düşmanlığa sevk etmekten suç ve suçluyu övmeye kadar çok sayıda suç sosyal ağlar üzerinden pervasızca işlenir hale geldi.
Atılan bir Tweet’in altına yüzlerce hakaret içeren yorum yapılıyor. Bütün bunlar sahte hesaplar, sahte profil fotoğraflarıyla yapılıyor. Kamu otoritesi bu tür hesapların tespit edilmesi ve engellenmesini talep ettiğinde ise sosyal medya platformlarının umurunda bile olmuyor.
Çünkü onlar ifade özgürlüğünün gurur duyulması(!) gereken yegane(!) temsilcileri.
Varsınlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin hukukunu tanımasınlar(!)...
O kadarcık kusur kadı kızında da bulunur.
Ceza Hukukçusu Prof. Dr. Ersan Şen'in ifadeleriyle; “Twitter, Facebook, Instagram gibi uluslararası sosyal medya uygulamaları Türkiye Cumhuriyet Devleti’ni tanımıyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının taleplerini kendi politikalarımız var diyerek, mesela benim adıma açılmış sahte hesabı kapatmıyor.” Bu çaresizliğin önüne geçmek için ya uluslararası bir sözleşme atfedilmeli ya da Twitter, Facebook ve Instagram gibi sosyal ağlar Türkiye Cumhuriyeti’nde temsilcilik açmaya davet edilmelidir”...
Tehlikeyi geç de olsa fark eden Türkiye, Nisan 2020’de ilk adımı attı. Ancak torba yasa teklifi ile gündeme gelen sosyal medya düzenlemesi-nedendir bilinmez- daha yasalaşmadan torbadan çıkarıldı.
Oysa söz konusu düzenleme ile sosyal ağlara hukuka aykırı içeriğin kaldırılması veya içeriğe erişimin engellenmesi için Türkiye’de temsilci bulundurma zorunluluğu getiriliyordu. Temsilci atamayı reddeden sosyal ağlara erişim engellenecekti. Düzenleme ile sosyal ağ sağlayıcıları Türkiye’deki kullanıcı verilerini Türkiye’de barındırmakla yükümlü olacaktı. Kanunlara uymayanlara ise ağır cezalar getiriliyordu.
İfade özgürlüğü yutturmacasıyla isteyen herkese küfür, hakaret, tehdit ve aşağılamada bulunma ama hiçbir yaptırıma uğramama garantisi verilerek azgınlığın haddi aştığı bu günlere gelindi.
Yazılı ve görsel medyada suç oluşturan ifadeler sosyal medyada “ne yapalım şirket IP numarası vermiyor ki işlem yapalım” acizliğine dönüştü.
Suç işlemek hiçbir zaman bu kadar cazip ve özendirici olmamıştı.
Bu ülkenin kurallara uyan dürüst vatandaşları linç edildi, ne namusları kaldı ne şerefleri.
Kundaktaki bebelere, mezardaki analara en ağır küfür ve hakaretler edildi.
Kimsenin gıkı çıkmadı.
Ama bunlar önemli değildi..
Ne de olsa ifade özgürlüğü(!) vardı ve bu çok önemliydi.
Ancak en son yaşanan utanç verici paylaşımların ardından bu ülkede Cumhurbaşkanı dahil hiç kimsenin sosyal medya karşısında güvende olmadığı anlaşıldı.
Devlet bu hukuksuzluğa dur demek, Ali kesen baş kıran pervasızlığıyla faaliyetlerini sürdüren bu siber zorbalara anladığı dilden konuşarak, masum vatandaşlarının hak ve hukukunu korumak için düğmeye bastı.
ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, Japonya ve Fransa nefret suçları, terör ve dezenformasyon nitelikli içeriklerin derhal kaldırılmasını öngören düzenlemeler yaptılar.
Fransa suç teşkil eden içeriklerin 60 dakika içinde kaldırılmasını zorunlu kılan kural koydu.
ABD sosyal medya platformlarının üçüncü kişiler tarafından yapılan paylaşımlardan hukuken sorumlu tutu.
Onlar yapıca hukukun gereği oluyor da biz yapınca neden ifade özgürlüğünü önlemek oluyor?...
Yasaklamanın çözüm olmadığını biliyoruz.
Yasak ilgiyi arttırır.
Lamı cimi yok, dijital platformlar yasaklanmamalı ancak asla başıboş bırakılmamalıdırlar. Türkiye’de muhataplık tesis etmeleri, suç işlendiğinde istenilen bilgileri anında vermeleri, yargı kararı ile içerikleri kaldırmaları ve ülke güvenliğinin tehdit eden, gerçek dışı, terör örgütlerine hizmet eden paylaşımlar için hesap vermelerinin sağlanması için gerekli hukuki düzenlemelerin derhal yapılması şarttır.
Ayrıca sırtımızdan kazandıkları paranın vergisini de kuruşuna kadar vermelidirler.
Dijital Hizmet Vergisi Kanununa göre Türkiye’de elde edilen hasılatı 20 milyon liradan ve dünyadaki hasılatı 750 milyon avro veya muadili yabancı para karşılığı lira cinsi tutarından fazla olanlar % 7,5 vergi vermekle yükümlü olmasına rağmen, bu şirketlerin Türkiye’de bir şirketi olmadığı ve de gelirlerini yurt dışı (İrlanda gibi) üzerinden faturalandırdıkları için vergi ödemekten kurtuluyorlar.
Bakın ifade özgürlüğünün hatırına ne fedakarlıklara (yani soygunlara) katlanıyoruz..
Kimse “sosyal medyama dokunmayın” kolaycılığı ile hukuk tanımaz bu şirketlerin savunmasını yapmasın.
Sosyal medyaya dokunulmasın ama onlar namusumuza, şerefimize, cüzdanımıza, güvenliğimize dokunmaya devam etsinler.
Klozetin bile kabul etmeyeceği pislikte küfür ve hakaretleri yapacaksın ama hesap vermeyeceksin..
Bu mu ifade özgürlüğü?....
Yok öyle yağma.
Böyle bir başıboşluk Dingo’nun ahırında bile yok..
Hesap açıyorsan TC. kimlik numaranla açacaksın ve suç işlediğinde yakana yapışılacağını bileceksin.
Terör örgütleri tarafından açılan sahte hesaplarla kişilerin ve ülkemizin güvenliği yerle bir edilecek biz de ifade özgürlüğü palavrası ile buna ses çıkartmayacağız öyle mi?..
Sosyal medyanın nasıl alçakça bir provokasyon alanına dönüştüğünü gezi kalkışmasında, 15 Temmuz darbe girişiminde yaşayarak gördük.
Gerçek hayatta suç olan her fiil dijital platformda da suçtur.
Gerçek hayatta sahte isimle şirket kurabiliyor musun?.
Gerçek hayatta sahte isimle banka hesabı açtırabiliyor musun?.
Kargomuzu almak için kimlik numarasını veriyoruz.
Kimlik numaramızı vermeden otobüs bileti bile alamıyoruz.
O halde neden kimlik numarasını doğrulatarak sosyal medyada hesap açılmıyor?..
Herkes gerçek kimliği ile hesap açsın da görelim o zaman el mi yaman bey mi yaman?..
ABD’li şirketlere bilgi verirken sakınca yok ama kimlik numarası ile hesap açmak sakıncalı.. Niye?
Meclis tatile girmeden önce çıkartılması planlanan yasada; hıza karşı hızlı cevap, Türkiye’de muhatap ve ceza kanunlarının sosyal medya için de geçerli olması esaslarının benimsenmesi yasaklama değil diğer batılı ülkelerde olduğu gibi kontrol altına alma amacı taşındığını göstermektedir.
Sahte hesaplardan yapılacak paylaşımlardan medet uman, geleceğini trollerin performansına bağlayan kalibresi düşük ucuz figürlerin bu düzenlemeyi yasaklama gibi sunmaya çalışmalarını yadırgamıyoruz.
Kimse dijital platformların sorumsuzluğunu, “çocuklarımız ödevlerinde yararlanıyorlar, dizi seyrediyoruz masumluğu” ile meşrulaştırmaya çalışmasın.
Her ne kadar içimizde bu şirketlerin kendi hukuklarını dayatmalarından gurur duyanlar olsa da milyonlarca mağdur, sosyal medyanın kontrol altına alınmasını ve ceza almama garantili suç işleme özgürlüğüne son verilmesini dört gözle beklemektedir.
Sosyal medyada dünyada en çok yalan habere maruz kalan ülke olan Türkiye Cumhuriyeti kiralık trollerin parmağında oynatacakları sıradan bir devlet değildir, olmadığını göstermenin de tam zamanıdır.