Yeni Zelanda’da Cuma namazı için gittikleri Al Noor ve Linwood camilerinde (bir üst akıl tarafından yetiştirilip kullanıldığına kuşku bulunmayan) kanı bozuk katil Brenton TARRANT tarafından 50 kardeşimizin şehit edilmesinden sonra; ABD ve AB ülkeleri ile İslam’a yapılan her ihanetin seyircileri Mısır, Suudi Arabistan ve BAE olaya sıradan bir adi vak’a gibi yaklaşırlarken Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern'in İslam düşmanlarına ve -ne yazık ki- İslam’ın ruhundan uzak Müslüman geçinenlere örnek olacak bir tavır sergiledi.
Meclis'te Kur-an-ı Kerim okutması, 'Selamünaleyküm' diyerek konuşmaya başlaması, empati yaparak başörtüsü takması anlamlıydı.
Ama en anlamlısı olayın başından itibaren Müslümanların acılarını samimi bir şekilde paylaşmasıydı.
Herkesi kucaklayan bu tavrı nedeni ile kendisine 'Ulusun annesi' denmeye başlanması bu samimi davranışlarının kendi toplumunda da karşılık bulduğunu gösteriyor.
Ama diğer taraftan terör örgütlerinin artık yadırgamadığımız “sıra sende” tehditlerine muhatap oluyor.
Yeni Zelandalıları ve Müslüman toplulukları kederlendiren terör saldırısının nasıl geçekleştiği konusunda haklı sorular sorulduğunu hatırlatan Ardern, Christchurch'teki Al Noor ve Linwood camilerine yapılan saldırısının Kraliyet Soruşturma Komisyonunca araştırılarak "Kurulan Kraliyet Soruşturma Komisyonu saldırıyı önlemek için neler yapılabileceğini veya yapılması gerektiğini inceleyeceklerini” belirtti.
Birleşik Krallık'ın Kraliçesi II. Elizabeth, ayrıca İngiliz Milletler Topluluğu'nun Başkanı ve aralarında Yeni Zelanda’nın da bulunduğu 15 devletin de kraliçesi.
Bağımsızlıklarını kazanmasına rağmen Kraliçe II. Elizabeth, halen bu ülkelerin de kraliçesi. İngiliz Milletler Topluluğu'nun Başkanı olarak kabul edilen Kraliçe bu ülkelere temsilci olarak Genel Vali atıyor. Siyasi bir figür olmasına rağmen Genel Vali, emekli olmuş eski politikacılar veya diğer seçkin isimler arasından o ülkenin Başbakanının tavsiyesiyle İngiltere Kraliçesi tarafından atanıyor. Avam Kamarası ve Senato'nun çıkardığı kararnamelere kraliyet onayını sağlayan Genel Vali, devlet belgelerini imzalamak, parlamento toplantılarını resmen açıp kapatmak ve seçimler öncesi parlamentoyu feshetmek gibi görevlere sahip.
Yeni Zelanda İngiliz Milletler Topluluğu üyesi olmasına rağmen Başbakan Jacinda Ardern; İslam ve Müslüman düşmanlığı tescilli ahlaksız İngiliz medyasında iddia edildiği üzere bu alçakça katliamı ruh sağlığı bozuk birisinin işlediği adi bir cinayet gibi değerlendirmedi.
Saldırının bir terör saldırısı olduğunu üstüne basa basa vurguladı.
Daha da ileri giderek “o katilin adını ağzıma almayacağım” diyerek ondan terörist diye bahsetti.
Bakın olayın ardından sıcağa sıcağına yaptığı açıklama ne kadar samimi.
“Bu gece evlerinizde beni dinliyor ve böyle bir şeyin burada nasıl olabildiği sorusuna cevap arıyorsanız, biliniz ki biz Yeni Zelanda olarak nefret ehline güvenli bir liman teşkil ettiğimiz için hedef alınmadık. Bu eylem için seçilmemizin sebebi ırkçılığın kabul gördüğü ve aşırılığın barınabildiği bir yer olmamız değil. Tam aksine; öyle olmayışımızdan ötürü seçildik bu eylem için. Çünkü biz çeşitliliği, iyiliği, merhameti temsil ediyoruz; değerlerimizi paylaşanlara yurt, ihtiyaç duyanlara sığınak oluyoruz. Ve sizi temin ederim ki bu değerler bu saldırıyla sarsılmayacak ve sarsılamaz. Biz, 200’den fazla etnisitenin bulunduğu, 160 lisanın konuşulduğu bir ülkeyiz ve bununla iftihar ediyoruz. Bu çeşitlilik içinde ortak değerler paylaşıyoruz. Ve şimdi -bu gece- öne çıkan ortak değerimiz, bu trajediden etkilenen topluluğa şefkatimiz ve desteğimizdir; ikincisi, bunu yapan kimselerin ideolojisini mümkün olan en kuvvetli şekilde kınamaktır. (Kınadıklarımıza) Onlara diyoruz ki: Siz bizi seçmiş olabilirsiniz; ama biz sizi külliyen ret ve mahkûm ediyoruz.”
Bu sözler bağlı olduğu Milletler topluluğunun patronu İngilizlerin ve genel olarak Batı’nın olaya bakış ve değerlendirmesi ile taban tabana zıt.
Olayla ilgili olarak yeni Zelanda İstihbarat Teşkilatı ve diğer güvenlik birimlerinin ihmali bulunmakla birlikte "Bizim planımız yeni Zelanda'nın güvenli ve böyle bir şeyin hiç bir zaman bir daha tekrarlanmamasını sağlamak." Diyen Jacinda Ardern’in samimi ve iyiniyetli olduğunu düşünüyorum.
Ülkemizde her konuda suçlayıcı bir dil kullanan muhalefet anlayışına rağmen Yeni Zelanda'da ana muhalefette bulunan Ulusal Parti lideri Simon Bridges, suçlama yapmadan güvenlik ve istihbarat teşkilatlarının Kraliyet Soruşturma Komisyonu tarafından soruşturulmasına destek verdiklerini açıklayarak böylesine hassas bir konuda gerçeğin ortaya çıkmasından yana tavır koyması da dikkatlerden kaçmadı.
Saldırıdan sonra ortaya çıkan bir video kayıtta; silahlı teröristin, saldırı düzenlemek için gittiği caminin girişinde karşılaştığı ilk Müslümanın, o alçağa samimi bir şekilde “Merhaba kardeşim” dediği görülüyor.
Merhaba’nın karşılığında aldığı cevap ise “kurşunlar” oluyor.
Şimdi dönelim ülkemize.
Bu yürek yakan cinayetlerin ardından bir Cuma günü ülkemizde de böyle bir temizlik(!) yapılmasını isteyecek kadar kin ve nefret dolu hainlerle aynı havayı soluyoruz.
İnsan desek insan değil.
Hayvan desek hiçbir hayvan bu kadar vahşi değil.
Ölüm Allah’ın emri.
Kime ne zaman ve nasıl geleceğini en iyi Allah bilir.
Ve elbette Allah sadece Müslümanların değil masum insanların öldürülmelerinden zevk alanlar için de bir hesap görecektir.
Bakalım ölümden zevk alan kanalizasyon artıklarının sonları nasıl olacak?..
Kendisine “kardeşim” diye hitap edeni alçakça kurşunlamak için nasıl bir kin biriktirmek gerek?..
Daha da acı olanı Müslümanlar “kardeşim” diye hitap ettikleri katil tarafından öldürülmesine rağmen, % 99’u Müslüman olan ülkemizde kimileri bu alçak katili kınamak yerine “Müslümanların kendilerini sorgulamaları gerektiğinden” bahsetmesidir.
Esas kendilerini sorgulaması gerekenler bu sözleri söyleyenlerdir.
Eğer; DAEŞ, El Kaide gibi terör örgütlerinin eylemleri kastedilerek bu ifadeler kullanılmışsa burada daha da büyük bir sorumsuzluk söz konusudur.
Çünkü bu terör örgütleri ABD tarafından bizzat kurulup, çıkarları doğrultusunda kullanılan örgütlerdir.
Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa postallarla çiğnenirken, Filistin’de gencecik çocuklar, kadınlar alçakça katledilirken, Myenmar’da en vahşi yöntemlerle Müslüman katliamı yapılırken hiçbir tepki göstermeyen (proje) örgütlerin İslamiyetle ilgisi olabilir mi?..
ABD ve batı ağzıyla Müslümanları terörle suçlamak en hafif tabirle ciddiyetsizliktir.
Elli kardeşimizin şehit edildiği bir terör saldırısı bu tür ciddiyetsiz değerlendirmelere konu olmamalıydı.
İnsanın bilmediği ve vakıf olmadığı konularda susması konuşmasından daha hayırlıdır.
İşte tam da bu nedenle Bir Hristiyan olmasına rağmen olayın başından itibaren gösterdiği samimi, ve sağduyulu davranışlarla Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern saygıyı hak etmiştir.
Hiç eğip bükmeden, saklamadan, kılıf bulmadan teröriste terörist, katile katil demiştir.
Hazreti Ali “Gerçeği, insanların ölçüleri ile değil; insanları, gerçeğin ölçüsü ile tanı” diye buyurmuş.
Goethe; “İnsanın yalnızca gerçeğin ne olduğunu bilmesi yeterli değildir; doğruyu istemesi ve yapması da gereklidir.” Diyor.
Biz de Jacinda Ardern’i sadece gerçeğin ölçüsüyle değil, doğruyu istemesi ve yapması ile tanıdık.
Keşke herkes Jacinda Ardern gibi gerçeği bilip doğru olanı yapsaydı.