“Siyasi partiler, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi görüşleri, ekonomik görüşleri, toplumsal görüşleri her siyasi parti kendisine göre yorumlar. Halkın desteğini alan siyasi parti yaşar, halkın desteğini almayan parti tarihin çöp sepetine atılır. Demokrasiyi savunuyorsak siyasi partilerin kapatılmasını bırakmalıyız”.(Kemal Kılıçdaroğlu)
Elhak doğru..
Kulağa da hoş geliyor değil mi?..
Peki mesele söylendiği kadar basit mi?..
Bir parti elleri kanlı bir örgütün siyasi uzantısı olarak faaliyet gösteriyor ve bu örgütün işlediği cinayetlere sessiz kalıyorsa, mensupları masumların katillerinin cenazelerine katılmaktan sakınca görmüyor, araçlarıyla katillere silah ve teçhizat taşıyor, yaralanan teröristleri tedavi ettiriyor ve devlet aleyhindeki her faaliyete destek veriyorsalar bu bir siyasi faaliyet olarak mı nitelenecektir?..
“Bebek katilinin heykelini dikeceğiz”, bu topraklardan defolup gideceksiniz, sırtımızı PYD/YPG’ye yaslıyoruz, PKK bir terör örgütü değildir diyenler sizce gerçekten siyasi faaliyette mi bulunuyor?..
Bugün gözümüzün içine baka baka “demokrasiyi savunuyorsak parti kapatılmasını bırakmalıyız” diyenler 2010 yılında Meclise getirilen Anayasa değişikliği paketinde parti kapatılmasının zorlaştırılmasına ilişkin maddeye destek vermediler?..
2010’daki Anayasa değişikliğinde “parti kapatma” yetkisini Meclis’e devreden madde HDP ve CHP destek vermediği için kabul edilmedi. İlk tur oylamada referandum sınırı aşılmış ve maddeye 337 kabul, 5 çekimser, 72 ret oyu çıkmıştı. Kulislerde 5 BDP’linin (HDP) çekimser oy kullandığı konuşuldu. İkinci oylamada CHP ile BDP “evet” demediği için sayı 327’de kaldı ve madde kabul edilmediği için referanduma götürülemedi.
Refah ve Fazilet Partileri kapatılırken iddianamede ne bir şiddet, ne bir cinayet ne bir bomba ne de bir silah vardı? İçi istenildiği gibi doldurulacak “laiklik karşıtı eylemler” ve vesayet odaklarının ısrarlı kapatma istekleri vardı.
Kimse o zaman demokrasiyi hatırlamadı..
Refah ve Fazilet Partileri kapatılırken demokrasinin kendisini savunma hakkı vardır diye kapatma güzellemeleri yapanların, bugün demokrasiye kasteden terör örgütüyle bağlantısını kopartmayan parti için kapatılma davası açılmasını demokrasiyle aykırı bulmaları utanç verici bir ikiyüzlülüktür.
Üç kuruşluk siyasi çıkar uğruna birileri saklamaya çalışsa da kürtlerin haklarını savunma adı altında AB ve ABD’nin taşeronluğunu yaparak binlerce cana kıymış milyarlarca lira kişi ve devlet zararına neden olmuş elleri kanlı örgütün siyasi uzantısı olduğu iddianamede ayrıntılarıyla ortaya konulmuş bir parti ve o partinin Türkiye Cumhuriyeti Devletinin istiklal ve istikbalini tehlikeye atmak için gerçekleştirdiği her biri başlı başına ihanet olan eylemler var.
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) birçok kararında, siyasi partilerin devletin ülkesi ve milleti ile bölünmezliği kuralına uymaları, ülkesi ve milleti ile birliğini ve bütünlüğünü doğrudan ya da dolaylı olarak bozacak hiçbir eylem ve propaganda faaliyetinde bulunmaması gerektiğini ifade ediliyor.
Nitekim; HDP İddianamesinde devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü zedeleyecek her türlü yazı, söz ve davranışın siyasi parti faaliyeti ya da eylemi olarak kabul edilemeyeceği belirtildi. İddianamede, HDP’nin kapatılması için ileri sürülen nedenlerle daha önce kapatılan partilere ilişkin ayrıntıya da yer verildi. Buna göre 1990 yılından bu yana HEP, ÖZDEP, DEP, HADEP, DEHAP ve DTP kapatıldı. İddianamede, “Bu partilerin devamı niteliğinde olan HDP’nin de kapatılması gerekecektir” denildi.
HDP adında bir siyasi parti değil, terör örgütü PKK ve elebaşı tarafından yönetilen, örgüt amaçları doğrultusunda faaliyet gösteren bir oluşumdan söz edilen İddianamede AİHM kararlarına dikkat çekilerek İspanya’da terör örgütü ETA’nın siyasi ayağı Herri Batasuna Partisinin kapatılmasını haklı bulduğu karar emsal gösterildi.
AİHM’nin 30 Haziran 2009 tarihli Batasuna kararında; ETA’nın amaçları doğrultusunda gerçekleştirilen terör ve şiddet eylemlerinin, siyasi eylemler olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı, HDP ile ilgili “terörü lanetlemeyi bırakın tek bir eleştiri cümlesi bile kuramayan veya kurmayan” değerlendirilmesi yapılırken, Batasuna’nın kapatılmasına ilişkin mahkeme kararlarında terörün kınanmamasının dahi kapatma için yeterli bir gerekçe olduğuna dikkat çekildi.
İddianamede belirtildiği üzere “Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü zedeleyecek her türlü yazı, söz ve davranışların” pervasızca sürdürülmesi siyasi parti faaliyeti ya da eylemi olarak kabul edilemez.
Üç kuruşluk siyasi çıkar uğruna bu gerçeğin saklanmaya çalışılması demokrasiye sahip çıkmak değil bölücülerin değirmenine su taşımaktır.
Yüzde kaç oy alırsa alsın bir tek vatandaşımızın bile canına kastedilmesine seyirci kalması o partiye işlem yapılmasını gerektirirken bir değil bin değil onbin değil, öldürdüğü sivil sayısı otuz bini geçen tarihin en kanlı örgütünün siyasi uzantısı olduğu İddianamede yer alan bir partinin işlediği suçlara tahammül edilmesi demokratlık değil gaflet, delalet ve hatta hıyanettir.
Bu ülkede Google’den kes/kopyala yapıştır iddianamesi ile iktidar partisi hakkında kapatma davası açılırken demokrasi kimsenin aklına gelmiyordu.
Kayahan’ın söylediği gibi; İşlerine gelince sevdanın yolları işlerine gelmeyince kurşunlar..
İçlerinde kötülük bulunan ama kendini iyi zanneden zayıflara katıla katıla gülüyoruz…
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin “terör örgütü propagandasını yapma suçun verilen cezayı onaması üzerine Milletvekilliği düşürülen ancak Meclisi terk etmeyerek provokasyonlarını sürdüren HDP'li Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun sabah namazını kılmak için abdest almak üzereyken bulunduğu kata polislerin girdiği ve "Namaz kılayım" demesine rağmen polislerin işlem başlattığı iddia edenlerin “namaza saygı” tiyatrolarını ibretle izledik ama akşam yalanla yatıp sabah yalanla kalkanların ucuz algı numaralarını yutmadık.
Gergerlioğlu’nun gözaltına alınması ile ilgili olarak Başsavcılıkça yapılan açıklamada; “TBMM koridorlarında terör örgütü elebaşı ve terör örgütü lehine slogan atılarak, terör örgütüz propagandası yapıldığından soruşturma başlatıldığı” açıklaması meselenin abdest namazla ilgisi olmadığını bunun ucuz bir kurgu olduğunu göstermektedir.
Ezanda kulağı, namazda gözü olmayanların namaz/abdest üzerinden mağduriyet senaryoları yazabilmeleri ve bizi inandırabilmeleri için kırk fırın ekmek yemeleri lazım.
Kısaca bu iş onların boyunu aşar.
Sabah namazının hangi vakitte kılınacağından habersiz olanlar milleti de kendileri gibi aptal zannediyorlar.
Cehalet aptallıkla birleşince böyle seyrine doyum olmayan manzaralar oluşuyor.
Olay günü Ankara’da güneş saat 06.43 te doğuyor.
Gözaltı işlemi ise 6.50 de yapılıyor.
Yani o saatte namaz kılınamaz.
Sıradan bir Müslüman bilir ki güneşin doğmasından itibaren 45 dakika namaz kılınmaz.
Bu dini gerçeğe rağmen "Milletin iradesi ve vekili olan Ömer Faruk Gergerlioğlu sabah namazı için abdest alırken elbisesi ve ayakkabısını giymesine müsaade edilmeyerek darbeciler tarafından meclis basılarak rehin alınmıştır" palavrasını sıkanlar bizi güldürdüler.
Gergerlioğlu milletin iradesi ile seçilmiştir ama yargının hükmü ile de vekilliği sona ermiştir.
PKK destekçileri yargılandıklarında aldıkları ceza geçersiz mi oluyor?..
Ya da cezalar sadece sıradan vatandaşlar için mi geçerli?..
PKK’yı savunan, destekleyen ve toz kondurmayan hiç kimse abdest namaz palavrası okumasın.
Maûn Suresi 4-7 Ayetlerde; “Vay haline o namaz kılanların ki, Onlar namazlarının özünden uzaktırlar. Onlar halka gösteriş yaparlar. Hayra da engel olurlar.” Denilerek Allah katında değeri olmayan namazlardan bahsedilmektedir.
İslam’dan önce cahiliye döneminde de namaz diye bir ibadet vardı. Ancak müşriklerin kıldığı namaz; ruhtan yoksun, huzur ve edepten uzak, düzensiz bir ibadet şekli idi.
251 insanımızı şehit eden alçakların elebaşı darbeci papaz da namaz kılıyordu.
Ayet, hadis okuyup salya sümük ağlıyorlardı.
Namaz kılmak kimseye suç işleme özgürlüğü vermez.
15 Temmuz gecesi camilerden okunan salalara dayanamayıp minarelere ateş eden, susturamadıkları imamları/müezzinleri darbeden, hakaret eden zihniyetin temsilcileri bugün bir provokatörün abdest/namaz palavrası üzerinden mağduriyet masalı okuyorlar.
Ufak atın civcivler de yutsun..
Onlar balık hafızalı olabilir ama biz değiliz.
PKK’nın cami düşmanlıklarından aktardığımız şu örneklere bakın, namaz şovunda ne kadar samimiyetsiz olduklarını görün..
Başta Başbağlar ve Susa olmak üzere birçok cami katliamına imza atan PKK, silah ve bombalarla camileri hedef alırken, siyasi uzantıları da ya imar planlarında ibadethaneye yer vermedi ya da yapımına başlanan cami ve Kur’an kurslarının yapımını engelledi.
Diyarbakır’da belediye olarak halkın parasıyla kiliseleri onararak Batı’ya şirinlik gösterilerinde bulunan aynı zihniyet söz konusu cami, medrese Kur’an kursu gibi İslami değerler olunca engellemek için her yola başvurdu.
PKK, 90’lı yıllarda birçok camiye bombalı saldırıda bulunurken 6-8 Ekim olaylarında cami ve medreseleri hedef aldı. Çukur olaylarında da kimi yerlerde de camilerin altını sığınak ve uyuşturucu deposu olarak kullandı.
PKK, 1992 Haziran’ında Diyarbakır’ın Silvan ilçesine bağlı Susa (Yolaç) köyü camini basarak cami cemaatini kurşuna dizdi.
Sivas olaylarından 3 gün sonra Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyünü basan PKK'liler, önce örgüt propagandası yapıp İslam düşmanlıklarını ortaya koydu, daha sonra aralarında köy imamının da bulunduğu halkı kurşuna dizen gözü dönmüş caniler, köy camisini de ateşe verdi.
PKK, uzun yıllar Başbağlar katliamını inkar ederken siyasi uzantıları ise kınama mesajları yayınladı. Ancak yargılaması sırasında konuşan Öcalan, Başbağlar katliamının "Doktor Baran" kod adlı örgütün yerel sorumlularından biri tarafından düzenlendiğini açıklayarak PKK’nin saldırıdaki rolünü itiraf etmişti.
7 Ağustos 1993 yılında Diyarbakır Ulu Camiyi hedef alan PKK’li saldırganlar yatsı namazı çıkışı cami önünde oturan cemaate bombalı saldırı düzenledi. Saldırıda cami cemaatinden bir kişi şehit oldu, çok sayıda kişi yaralandı.
22 Ocak 2016 yılında, Diyarbakır Ulu Camiyi hedef alan PKK tarafından cami yakınlarına bırakılan bomba son anda fark edildi. Cuma çıkışı patlatılması planlanan bomba fark edilince cumadan çıkan cemaat, camide bekletilerek bomba etkisiz hale getirildi. PKK bombası fark edilmeseydi o gün camiden çıkan yüzlerce kişi hayatını kaybedebilirdi.
Aynı dönemde Fiskaya semtinde bulunan Ferit Köşk Camii'ni de hedef alan PKK, bu sefer cemaatin camiden çıkmasını beklemeyerek bombasını yatsı namazı kılan cemaatin üzerine attı.
Çukur olaylarında PKK birçok camiyi tahrip ederek, ibadete kapattı, sığınak ve uyuşturucu deposu olarak kullandı.
Diyarbakır’da bulunan tarihi Dört Ayaklı Minare ile Kurşunlu cami Kur’an sahifeleri yırtılıp ortalığa saçılırken, mihrap ve minber tahrip edildi, infilak ettirilen patlayıcı ve mermiler nedeniyle cami kullanılmaz hale geldi.
PKK’liler tarafından üs olarak kullanılan Savaş Mahallesinde bulunan Hacı Hamid Camii tamamen yıkıldı.
PKK’nın eylemleri nedeniyle Diyarbakır Sur’da 8; Silvan’da 3; Şırnak Merkezde 14; Silopi’de 9; Cizre’de 52; Nusaybin’de 18; Derik’te 3; Dargeçit’te 1; olmak üzere 108 cami yaşanan çatışmalarda tahrip edildi, hasar gördü ya da tamamen yıkıldı.
Van Merkezde; Sabır Kur’an Kursu ateşe verildi. Kevenli Toki Kur’an Kursu yakıldı (600 adet kuran nüshası içinde yandı) ve Şerefiye mahallesinde inşaat halindeki Kuran kursuna saldırı yapılarak inşaat bekçisi öldürüldü
Kimi camilerin minare veya hoparlörlerinde ise İslam’a hakaretler içeren PKK propagandası yapan şarkı, marş ve konuşmalar dinletilip İslam’ın kutsallarıyla hakaretler edildi.
Öte yandan "Sivil Cuma" adıyla halk camilerden uzaklaştırılmaya çalışılarak bu eylemlerde "Ya Allah bismillah seroke me Öcalan" şeklinde skandal sloganlar atıldı. ( Bu bilgiler İlkha Haber Sitesinde yer alan 17/07/2019 tarihli” pkk ve siyasi uzantılarının cami düşmanlığı yeni değil” başlıklı yazıdan derlenmiştir.)
PKK’lı militanların namaz ve namaz kılanlarla dalga geçtikleri görüntüleri de unutmadık.
Kanlı örgütün İslam ve cami düşmanlığı bu kadar açıkken Gergerlioğlu’nun provokasyonlarını sürdürdüğü TBMM’den namazını kılması için abdest almasına fırsat bile verilmeden çıkartıldı iddiası ancak içlerinde kötülük bulunan zayıf insanların inanacağı kuyruklu bir yalandır.
Bakın Nietzsche bunlar için ne demiş;
“Ne çok gülmüşümdür, içinde binlerce kötülük bulunan ama kendini iyi biri zanneden zayıflara”.
Cumhuriyetin Savcısı bunu yapar mı?..
Twitter'da açtığı "@ HOHMUSTESARI", "Sayın Müsteşar" rumuzlu hesap üzerinden trollük yaparak AK Partili üst düzey isimlere küfür ve hakaret yağdıran ve HSK tarafından açığa alınan Samsun Cumhuriyet Savcısı Özcan Muhammed Gündüz hakkında "Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret" ve "İftira" suçu kapsamında 2 yıldan 6 yıl 4 aya kadar hapis cezası istendi. İddianame, Samsun Ağır Ceza Mahkemesi'nce oy birliği ile kabul edildi. Gündüz, 3 Mayıs 2021 günü Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargı önüne çıkacak.
Soruşturma birimleri ve bilirkişiler tarafından trol hesabını kendisine ait cep telefonu ve numarasından kullandığı tespit edilen Gündüz hakkındaki dosyanın İstanbul'dan Samsun'a yetkisizlikle gönderildiği, Gündüz'ün bu gelişme üzerine 4 Ocak'ta apar topar cep telefonunu yenilediği ortaya çıktı. Gündüz, ifadesinde uzun zamandır söz konusu numarayı kullandığını, çocuğunun telefonunu suya düşürmesi nedeniyle bozulan telefonu yerine, yeni telefon aldığını öne sürdü.
Anahtar nerede? Suya düştü. Su nerede? İnek içti. İnek nerede? Dağa kaçtı. Dağ nerede? Yandı bitti kül oldu.
Bu masala inanacak bir aptal var mı?,,
Kendisine Cumhuriyetin Savcısı olmak gibi bir onur verilen bir kişinin içler acısı hali ibretliktir.
Yazacak çok şey vardır ama en iyisi yargının vereceği kararı beklemektir.