Geçen Ramazan Kadir Gecesi sonrasında sevgili kardeşlerim Adil ve Metin ile birlikte rahmetli (Recep) amcamın cenazesine katılmak için Korgun’a gittiğimizde arabada Çankırı Lisesinin iz bırakan Hocalarından konuşurken söz Kimya Hocası Sevim (ALPKAYA) ‘ya gelince Metin, Sevim hocanın rahmetli olduğu söyledi.
Ben yaşı ilerlemiş olsa da hayatta olduğunu düşünüyordum.
Günlük iş yoğunluğu içinde öldüğü haberini kaçırmışım.
Uzun yıllar Çankırı’nın en popüler iki eczanesinden biri olan (diğeri USLU Eczanesi idi) Sevinç Eczanesinin sahibi ile kardeş olduklarını hatırlıyorum.
Sevim Hoca Çankırı Lisesi tarihinde adı altın harflerle yazılacak efsane hocalardan birisi idi.
Sözleri ve davranışları ile tam bir model olan Sevim Hoca, herkesin saygı duyduğu, değer verdiği bir insandı.
Derslerini büyük bir ciddiyetle anlatır, anlaşılmayan konuları tekrar eder, dersin bir dakikasını bile boş geçirmezdi.
Çok bilgili bir hoca idi. İsteseydi çok rahat Üniversite hocalığı yapabilirdi ancak o muhtemelen lise öğrencilerine daha yararlı olacağını düşünmüştü.
Hiç bir öğrenci onun dersini kaynatmaya yönelik bir davranışta bulunmazdı, bulunamazdı.
Çünkü buna fırsat vermezdi.
Zaten öğrenciler de bunu göze alamazdı.
Otoriterdi ama bunu bağırıp çağırarak, öğrenciyi disipline göndermekle tehdit ederek yapmazdı.
Gözleriyle otoritesini kurardı.
Gözlerine baktığımızda ne demek istediğini anlardık
Onun nöbetçi olduğu günler koridorlarda asla gürültü olmazdı.
Koridorlardaki sessizlikten Sevim Hoca’nın nöbetçi olduğu anlaşılırdı.
Öğrencilerden de Sevim Hoca’ya karşı hissedilen bir saygı vardı.
Ders zili çalar çalmaz sınıfa girer, yine zil çalar çalmaz elindeki tebeşiri bırakırdı. Ne dersinden bir dakika taviz verir ne de öğrencinin teneffüsünden bir dakikayı alırdı.
Öğrencisi olduğum yıllarda hiçbir arkadaşıma karşı kaba davrandığını ve hakaret ifadesi kullandığını hatırlamıyorum.
Onu hiç gülerken görmedim ama çok hoş bir tebessümü vardı.
Mezun olduğum 1970 yılında lise son sınıfta bitirme sınavları yapılıyordu..
Edebiyat bölümleri için; Fen grubundan Cebir, Fizik ve Kimya, öbür gruptan da Felsefe Mantık ve Sanat Tarihi derslerinden birisi seçilerek sınava girmek zorunlu idi.
Sevim Hocanın dersini sevdirmesi ve mükemmel bir öğretici olması nedeniyle bitirme sınavlarında seçtiğim Kimya’dan 10 alarak mezun olmuştum. İlgi alanım olmayan bir dersten en yüksek notu alacak kadar başarılı olmak ancak Sevim Hoca’nın mükemmelliği ile açıklanabilirdi.
Bir hocanın; bir dersi öğrencilerine nasıl sevdirebileceğinin en güzel kanıtıydı Sevim hoca.
Hangi yıl olduğunu tam hatırlayamıyorum ama 1969 ya da 1970 yılında 1 Nisan ilk ders Sevim Hoca’nın olduğundan ona 1 Nisan şakası yapmaya karar verdik.
Yani disiplinli, prensipli ve saygı duyulan bir hocaya şaka yapmayı düşünebilmiştik.
Sabah erkenden gelip ders olmayan boş bir sınıf bulduk. Kendi sınıfımızı gösteren tabelayı da o yeni bulduğumuz sınıfın kapısının yanına astık. Böylece Sevim Hoca sınıfı aramak zorunda kalacağından biz de hem dersi kaynatmış hem de 1 Nisan Şakası yapmış olacaktık.
Sınıfa girdikten sonra hangi arkadaşımız olduğunu hatırlamıyorum bir öğrenci getirdiği sabunu tahtaya sürüp tebeşirle yazı yazılamayacak kadar kayganlaştırdıktan sonra Sevim Hocayı beklemeye başladık.
15-20 dakikalık bir gecikme ile Sevim Hoca sınıfa geldi. Yüz hatlarından kızdığı anlaşılsa da bunu sözle ifade etmedi.
Hiçbir şey olmamış gibi kitaplarını kürsüye bırakıp dersini anlatmaya başladı. Bu arada eline aldığı tebeşirle tahtaya formüller yazmak istedi ama tahta sabunlu olduğundan tebeşir yazmıyordu.
Birkaç kez denedi yine yazamayınca sinirlenerek;
“Siz ne yaptığınızı zannediyorsunuz, hadi sınıfı değiştirdiniz tamam da tahta sabunlamak da neyin nesi toplayın defterlerinizi kitaplarınızı kendi sınıfımıza gidiyoruz” dedi.
Doğrusu biz Sevim Hoca’dan daha sert bir tepki bekliyorduk ama bizi boş olan kendi sınıfımıza götürüp dersine orada devam edeceğine ihtimal vermemiştik.
Bütün sınıf gönülsüz de olsa malzemelerimizi toplayıp kendi sınıfımıza çıktık.
Kısa süreli bir yerleşmeden sonra Sevim Hoca hemen derse başladı ve yanılmıyorsam ilk defa o ders bitiş zili çalmasına rağmen bizi teneffüse çıkarmayarak kaynattığımız süreyi geri aldı.
Ama yaptığımız şakayı da olgunlukla karşılayarak bunu bir gurur meselesi haline dönüştürmedi. Siz kim oluyorsunuz da bana şaka yapıyorsunuz demedi. Bundan dolayı hiçbirimizi aşağılamadı, hiç birimize kin tutmadı ve hiç birimizi disipline göndermekle, yazılı da kazık soru sormakla tehdit etmedi.
Aradan geçen bunca seneye rağmen Sevim Hoca’nın bu olgunluğunu hiç unutmadım.
Öğrencilerine sürekli parmak sallayan, en küçük bir yanlışlarında onları disipline göndermek ve okuldan atmakla tehdit eden bazı öğretmenleri gördükten sonra Sevim Hoca’nın ciddi ve otoriter görünümünün altında nasıl olgun bir kişilik yattığını şimdi daha iyi anlıyorum.
Bizim 45 sene önce yaptığımız bu şakayı günümüz öğrencileri yapsınlar bakalım başlarına ne işler geliyor.
Baş döndüren siyasi, ekonomik, teknolojik gelişmeler içinde kaybolup gitmemesi ve kayda girmesi için Sevim Hocamla ilgili tarihe not düşmek istedim.
Hoca denilen kişide bulunması gereken bütün olumlu özellikleri taşıyan, öğrencisi olmaktan gurur duyduğum her şeyiyle tam bir örnek olan Sevim Hocama bir kez daha Allahtan rahmet diliyorum.