Türkiye’de yayımlanan gazete ve televizyonların hemen hepsinde defalarca yer almasına rağmen kendi devletine ve milletine güvenmeyenlerin pek itibar ettiği ve Türkiye’yi gammazlamak için ikide bir kapılarına koştuğu yabancı bir yayın organından özellikle alıntı yaptım.
16 Temmuz 2019 tarihli BBC News Türkçe İnternet sitesinde (Euronews Türkçe’de de benzer açıklamalar var) şu başlık yer alıyor.
“Doğu Akdeniz - AB'den Türkiye'ye yaptırım kararı: Üst düzey temaslar ve Hava Taşımacılık Anlaşması müzakereleri askıya alınacak”
Bizdeki bazılarının belki haberleri dahi yok ama adamlar Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki arama ve sondaj çalışmalarını ne kadar ciddiye almışlar ki uzun bir haber/ analiz yayımlamışlar.
Dikkat çekici ayrıntıları görmek için sabırla okumanızı önerdiğim haberin devamında ise şunlar (aynen aldım) var.
“Avrupa Birliği (AB) Dışişleri Bakanları, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki doğalgaz sondaj çalışmaları nedeniyle Ankara'ya yaptırım kararı aldı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, AB'nin kararına tepki gösterdi, "Çok da ciddiye almaya gerek yok" dedi.
Dışişleri Bakanlarının uzlaştığı önlemler kapsamında AB, Türkiye ile üst düzey temasları ve Kapsamlı Hava Taşımacılık Anlaşması müzakereleri askıya alacak, Türkiye'nin AB'den 2020'ye kadar alması öngörülen 145.8 milyon Euro'luk üyelik öncesi mali fonlarda kesintiye gidecek.
AB Türkiye'ye 2014-2020 dönemi için 4,4 milyar Euro fon ayırmıştı. Bu fonlarla desteklenen alanlar arasında demokrasi, yönetişim, hukukun üstünlüğü, temel haklar, çevre, iklim, ulaşım, enerji, rekabetçilik, inovasyon, eğitim, istihdam, sosyal politikalar, tarım, kırsal gelişim, bölgesel ve yerel işbirliği bulunuyor.
Avrupa Yatırım Bankası'ndan da Ankara'ya verilecek kredi desteğinin gözden geçirilmesi talebinde bulunulduğu belirtildi.
Dışişleri Bakanlığı, AB'nin yaptırım kararına ilk olarak yaptığı yazılı açıklamayla tepki gösterdi.
Bakanlık açıklamasında, AB Dış İlişkiler Konseyi'nin aldığı kararların 'Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon faaliyetlerini sürdürme kararlılığını etkilemeyeceği' belirtildi.
AB geçen ay yaptığı açıklamada, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki sondaj çalışmalarının "yasa dışı" olduğunu söylemiş ve çalışmaların durdurulmaması durumunda Türkiye'nin "yaptırımlarla karşı karşıya kalabileceği" uyarısında bulunmuştu.
AB, Türkiye'yi sondaj faaliyetleriyle "Kıbrıs'ın münhasır ekonomik bölgesine girmek ve egemenliğinin ihlâl etmekle" suçluyor.
Türkiye, Mayıs ayı başında Fatih sondaj gemisini adanın batısına göndermiş ve burada çalışmalara başlamıştı. Türkiye'nin ikinci sondaj gemisi Yavuz da Haziran ayı sonunda Doğu Akdeniz'e gitmek üzere demir aldı.
Dışişleri Bakanlığı'nın AB'nin yaptırım kararıyla ilgili açıklamasında şu ifadeler yer aldı:
"Bu kararlarda, Kıbrıs Adasının doğal kaynakları üzerinde eşit haklara sahip Kıbrıs Türklerinden hiç bahsedilmemesi ve Kıbrıs Türkleri yokmuş gibi hareket edilmesi, AB'nin Kıbrıs konusunda ne kadar önyargılı ve taraflı olduğunu göstermektedir.
"Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon faaliyetlerimizin, kendi kıta sahanlığımızdaki haklarımızın korunması ve Ada'nın ortak sahibi olan Kıbrıs Türklerinin Ada'nın hidrokarbon kaynakları üzerindeki eşit haklarının korunması olmak üzere iki boyutu vardır.
"İlk boyutta, Türkiye'nin Kıbrıs meselesi çözülmeden GKRY ile deniz yetki alanlarını sınırlandırmak için görüşmelere başlaması söz konusu değildir. Zira sözde Kıbrıs Cumhuriyeti, 1963 yılından beri Kıbrıs Türklerini temsil etmediği için, bizim ve Kıbrıs Türklerinin gözünde gerçek bir devlet değildir. Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların siyasi eşitliği üzerine kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti 1963 yılında sona ermiştir. Kıbrıs meselesinin bugüne kadar çözümsüz kalmasının sebebi de Kıbrıslı Rumların 1963 yılından bu yana Kıbrıs Türklerinin siyasi eşitliğini kabul etmemesidir. Kıbrıs Rum Yönetimi'nin muhatabı Türkiye değil, KKTC'dir. AB'nin bu gerçekleri kabul etmeden, Kıbrıs Türklerini azınlık olarak değil, Kıbrıs Adası'nın ortak sahibi olarak görmeden, Kıbrıs meselesini anlaması ve yapıcı bir katkıda bulunması mümkün değildir.
"İkinci boyutta bir çözüm bulunması ise ancak Kıbrıs Türklerinin haklarının garanti altına alınması ile mümkün olabilir. Bu bağlamda, Kıbrıs Türklerinin, 13 Temmuz 2019 tarihinde yaptığı ve ülkemizin de tam destek verdiği kapsamlı işbirliği önerisi çözüm için önemli bir fırsat teşkil etmektedir.
"AB'nin bu fırsatı değerlendirmek ve hidrokarbon kaynakları konusunda Ada'daki iki tarafı bir araya gelmeye teşvik etmek yerine, Türkiye aleyhinde kararlar almaya yönelmesi etkisiz, gerçeklikten kopuk ve yapıcı olmayan bir hareket tarzıdır.
"Ülkemiz hem kendi haklarını hem de Kıbrıslı Türklerin haklarını bundan önce olduğu gibi bundan sonra da kararlılıkla korumaya devam edecek, bu yöndeki faaliyetlerini daha da arttıracaktır. Bu hususta Kıbrıs Türklerine verdiği sözleri 26 Nisan 2004'ten beri tutmayan AB'nin bize söyleyeceği bir sözü de yoktur.
"Bu kararların, 15 Temmuz hain darbe girişiminin üçüncü yıldönümü gibi Türk halkı için çok önemli bir günde alınmış olması da manidardır."
Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Barış Burcu, Avrupa Birliği'nin Akdeniz'deki doğalgaz çalışmaları nedeniyle Türkiye'ye karşı yaptırım kararı almasına, "Sorunun çözümüne katkı koymayan, adil olmayan, kabul edilemez bir durumdur" diyerek tepki gösterdi.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın 'Ada'daki gerginliği düşürmek için Rumlara doğalgazda ortak komite kurma önerisi yaptığını hatırlatan Burcu, "Cumhurbaşkanımızın bu önerisi, adamız ve etrafımızdaki coğrafyayı, aynı zamanda enerji çeşitliliği ve güvenliği bakımından alternatifler arayan AB'yi de rahatlatacak bir öneridir. Önerilerimiz henüz karşı tarafın değerlendirmesine açık bir durumdayken, beklentimiz AB'nin Rum Yönetimine bu önerilerimizi ciddiyetle ele alıp değerlendirmesini telkin etmesi yönündeydi. Bunu yapmayıp tam tersi olarak AB'nin Türkiye'ye karşı bazı yaptırım kararları alması sorunun çözümüne katkı koymayan, adil olmayan, kabul edilemez bir durumdur" dedi.
Son dönemde giderek artan gerginliğin geçmişi, 2000'li yılların başına, yani Doğu Akdeniz'de zengin doğalgaz kaynaklarının yer aldığına ilişkin bilimsel öngörülerin ortaya çıkmaya başladığı döneme dayanıyor.
Kıbrıs Cumhuriyeti, 2002'den itibaren Doğu Akdeniz'de başta Mısır olmak üzere diğer kıyıdaş ülkeler Lübnan, Suriye ve İsrail ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmaları yapmaya başladı.
Türkiye ise bu anlaşmaların Kıbrıs Türkleri ve Türkiye'nin haklarını çiğnediği gerekçesiyle konuyu BM'ye taşıdı ve kendi münhasır ekonomik bölge haritalarını BM nezdinde onaylattı.
Türkiye'nin BM nezdinde itirazlarına rağmen Kıbrıs, 2007'nin başında 13 adet arama sahası ilan etti ve büyük petrol şirketlerine ruhsat verme aşamasına geçti. Buna karşılık olarak Türkiye, Doğu Akdeniz'de kendi ekonomik bölgesinde Kuzey Kıbrıs'ta adanın kuzeyi ve doğusunda belirlediği bölgelerde TPAO'ya arama ruhsatları verdi.
Kıbrıs'ın 13 parselinden 1, 4, 5, 6 ve 7 no'lu parsellerin bir bölümü, Türkiye'nin TPAO'ya ruhsat verdiği bloklarla kesişiyor. 3 no'lu parsel ise Kuzey Kıbrıs'ın TPAO'ya verdiği ayrıcalıklı alan ile çakışıyor.
Türkiye-Kıbrıs arasındaki gerginliğin boyutu, 2010'dan itibaren Doğu Akdeniz'de zengin hidrokarbon yataklarının keşfedilmesi ve uluslararası büyük enerji şirketlerinin bölgeye akın etmesiyle birlikte daha da arttı.
Türkiye'nin Kıbrıs'ın bu hamlesine yanıtı gecikmedi. İlk sondaj gemisi Fatih'i Türk savaş gemilerinin korumasında Akdeniz'e çıkaran Türkiye, kendi kıta sahanlığında kalan bölgelerde doğalgaz arama faaliyetlerine başladı. Ardından da ikinci sondaj gemisi Yavuz'u bölgeye gönderdi.”
Açıklama; bu ülkede yaşayıp ta gelişmelerden bihaber “her şeyi bildiklerini sananları” utandıracak kadar ayrıntılı
Google’dan arama yapmayı bilen herkesin ulaşabileceği bu ayrıntılı bilgiler herhangi bir Türk basın ve yayın organından değil, BBC News Türkçe’den..
Görüldüğü üzere önyargılı BBC News bile Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetleriyle ilgili gelişmeleri ve Türkiye’nin tezlerini kendilerinden beklenmeyecek derecede objektif ve ayrıntılı bir şekilde ortaya koymuşlar.
Yani Türkiye Doğu Akdeniz’de VAR demişler..
Haberden sonraki gelişmeleri de biz ekleyelim.
İlk olarak Barbaros Hayreddin Paşa sismik arama gemisi Nisan 2017’de Doğu Akdeniz’e gönderen Türkiye 2019’un başından itibaren bölgedeki faaliyetlerini yoğunlaştırdı.
Türkiye ilk sondaj gemisi Fatih’i geçen Mayıs ayının başında adanın batısına gönderdi.
Bundan sonra ikinci hamle Haziran ayının sonunda Yavuz Sondaj gemisinin gönderilmesiyle geldi.
Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerine karşı yaptırım uygulama kararını vermesini ardından ise Oruç Reis sismik araştırma gemisi Akdeniz’e doğru yola çıktı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu AB yaptırımlarıyla ilgili “Eğer Türkiye'ye yönelik böyle kararlar alırsanız, faaliyetlerimizi artıracağız, 4. gemiyi de en kısa zamanda göndereceğiz" diye konuşmuştu.
Gündemi takip etmeye çalışan mütevazi bir köşe yazarı olarak biz de 29.6.2019 tarihinde Doğruyol’da “Bugün Doğu Akdeniz'de haklarımızı gasp edenlere sessiz kalanların yarın konuşmaya hakları yoktur” başlığıyla yayımlanan yazımızda Doğu Akdeniz’deki kararlı ve istikrarlı sondaj ve arama çalışmalarını değerlendirerek TBMM’deki dört partinin (PKK’nın siyasi ayağı olan malum partinin ülkenin hayrına hiç bir faaliyette bulunmayacağını biliyorduk) Devletin Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz arama çalışmalarına destek veren bir açıklama yapmamalarını eleştirmiştik.
Nitekim 18 Temmuz 2019 da TBMM'de grubu bulunan (tahmin ettiğimiz gibi malum parti katılmadı) 4 siyasi parti, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler Konsey Toplantısı Sonuç Bildirgesi'nde açıklanan Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de petrol, doğal gaz aramasını durdurmaya yönelik yaptırım kararını, yayımladığı bildiriyle tel’in etti.
TBMM Genel Kurulunda, 11. Kalkınma Planı görüşmeleri sürerken AK Parti Grup Başkanvekili Mehmet Muş, CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay ve İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan'ın imzasıyla ortak bildiri yayımlandı.
Bildiride, "Bizler TBMM'de grubu bulunan siyasi partiler olarak Doğu Akdeniz bölgesi hidrokarbon kaynaklarının paylaşımı konusunda, bir oldu bittiye getirerek Kıbrıs Türkü'nün ve Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası hukuk temelindeki meşru hak ve çıkarlarını görmezlikten gelme, yok sayma, hesaba katmama yönündeki tüm girişimleri, hesapları şiddetle telin ediyor, bu yönde siyaset yürüten çevrelerin politikalarına her hal ve şartta karşı olduğumuzu en açık ifade ile ortaya koyuyoruz." ifadeleri yer aldı.
Avrupa Birliği Dış İlişkiler Konseyi Toplantısı Sonuç Bildirgesi'nde açıklanan yaptırımların, "uluslararası hukuka aykırı ve kabul edilemez" bulunduğu belirtilen bildiride, şunlar kaydedildi:
"Avrupa Birliği'ni bu konuda uluslararası hukuka riayet ederek adil, hakkaniyetli ve tarafsız bir tutum sergilemeye davet ediyoruz. Kıbrıs Rum tarafının tek taraflı hidrokarbon faaliyetlerine yasa dışı olarak dahil ettiği uluslararası petrol şirketlerinin ve bu konuda Rum tarafına destek veren ülkelerin yürüttüğü tüm süreçler ve faaliyetlerde Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin hak ve çıkarlarını yok sayma yönündeki girişimlerin sahipleri bilmelidirler ki çabaları beyhudedir, uluslararası hukuka aykırıdır, bölgenin toplumsal ve politik gerçekliği ile derin bir çelişki içindedir. Bu anlamda devletimizin Doğu Akdeniz'de hidrokarbon arama çalışmalarını sürdürmesini doğru ve yerinde buluyoruz."
Türkiye'nin ve KKTC'nin, hiçbir baskıya boyun eğmeksizin uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru haklarını koruyacak kudrete sahip olduğunun bilinmesi gerektiği vurgulanan bildiride, "Devletimizin Doğu Akdeniz bölgesinde adalet ve hakkaniyet temelinde bir paylaşımının sağlanmasını esas alan ve bu çerçevede milletimizin hak ve menfaatlerini korumak hedefli olarak yürüttüğü her politik girişimi, aldığı her tedbiri, attığı her adımı sonuna kadar desteklediğimizi, her hal ve şartta bu ortak duruşumuzun kararlılıkla devam edeceğini aziz milletimize ve dünya kamuoyuna bildiririz." değerlendirmesine yer verildi.
TBMM Başkanvekili Levent Gök, bildirinin okunmasının ardından yaptığı konuşmada, "Tanınmayan bir KKTC ama AB tarafından her koşulda desteklenen bir Rum tarafı gerçeğiyle karşı karşıyayız." dedi.
Kıbrıs Adası'nın denizinde, adada yaşayan 400 bine yakın Türk vatandaşı ile Kıbrıslı Türklerin garantörü olan Türkiye Cumhuriyeti'nin hak ve menfaatleri olduğunu belirten Gök, "Komşu olmayan ülkelerin petrol aradığı bir yerde Kıbrıslı Türklere ya da Türkiye Cumhuriyeti'ne 'Niye petrol arıyorsun?' diye kimse karışamaz. Bu, bizim en doğal hakkımızdır. Hele hele BM çerçevesinde bir planı kabul etme noktasında kararlılığını ve cesaretini gösteren bir topluma bu sözler asla söylenemez." diye konuştu.
Her şey ne kadar açık değil mi?.
Bırakın siyasetçiyi, unvan ve statüsü ne olursa olsun okuması yazması olan ve biraz da gündemi takip eden herkesin anlayabileceği, görebileceği kadar net olan gerçek şu.
TÜRKİYE DOĞU AKDENİZ’DE VAR…
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de sondaj ve arama çalışmaları yaptığı ve bunun da (kimilerinin biat ettiği) azgın batıyı ne kadar rahatsız ettiği kabak gibi ortada..
Türkiye Doğu Akdeniz’de Petrol ve Doğalgaz arama çalışmalarına o kadar ciddi bir şekilde devam ediyor ki bundan rahatsız olan AB tehdit diliyle yaptırım uygulayacağını söylüyor, Türkiye’de “yemişim senin yaptırımını” diyerek sondaj ve arama faaliyetlerine devam ediyor.
Mecliste yer alan 4 siyasi parti ortak bir açıklama yaparak “ devletimizin Doğu Akdeniz'de hidrokarbon arama çalışmalarını sürdürmesini doğru ve yerinde buluyoruz." diyor ama bir sayın genel başkan (kendi partisinin de katıldığı açıklamalara rağmen) kalkıp;
“Doğu Akdeniz’de zengin petrol yatakları var, doğal gaz yatakları var. Amerika orada, Yunanistan orada, Kıbrıs Rum Yönetimi orada, Mısır orada., Katar orada. Hepsi orada. Bir tek devlet yok. Türkiye!. Niye yok?. Başarılı bir dış politika güdüyorlar sözde Niye yok?.. Hangi gerekçeyle yok?..” diyebiliyor.
Sayın genel başkana bir kez de biz hatırlatalım.
Hani sizin “Doğu Akdeniz’de yok” dediğiniz Türkiye var ya.
İşte o Türkiye; Fatih, Yavuz, Barbaros ve Oruç Reis gemileri ve onları koruyan deniz kuvvetleri ve üzerlerinden vızır vızır uçup dosta güven düşmana korku salan hava kuvvetleri ile adeta meydan okuyarak Doğu Akdeniz’de hak ve çıkarlarından zerre taviz vermeden aramaya devam ediyor.
Ne AB’yi takıyor, ne ABD’ni..
Savaşı göze alacak kadar da kararlı olduğunu herkese gösteriyor..
Batı kaynaklı haberlere göre de çok zengin bir rezerv bulduğu söyleniyor.
İnşallah bulmuşuzdur.
Bulunacak doğal zenginlik hükümetin değil ülkenindir.
Duymayanlar için bir de ben hatırlatayım.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Doğu Akdeniz’deki sondaj ve arama gemilerinde görevli personel hakkında tutuklama kararı çıkarttı.
Türkiye de “sıkıyorsa hadi gelin tutuklayın” dilerek rest çekti.
Ne Güney Kıbrıs Rum kesiminin ne de abilerinin paçası sıkmadı.
Sayın başkan; Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de varlığının kanıtlanması için başka ne gerekiyor?..
İlla savaş mı çıkartmamız lazım?..
Lütfen aklımızla alay etmeyin.
O gemilerde gecelerini gündüzlerine katarak çalışan görevlilerimize, onları koruyan askerlerimize ve alınan kararı cesaretle uygulayan Bakanlarımıza ve Hükümete haksızlık etmeyin.
Hangi gerekçeyle bu sözleri söylediğinizi bilmiyoruz ama herkesin gördüğünü görmüyorsanız bu bizim sorunumuz değildir.
Elbette hükümetin her yaptığını desteklemek zorunda değilsiniz.
Yanlış ve hata varsa eleştirmek en doğal hakkınız hatta göreviniz.
Ama böylesine somut ve milli çıkarların söz konusu olduğu bir olayda bile görünen gerçekleri yok saymak yerine keşke hiç konuşmasaydınız daha anlamlı olurdu.
Ben istediğimi söylemekte özgürüm isteyen inanır isteyen inanmaz diyorsanız, her şeyi apaçık gördüğümüz için biz zaten size inanmadık.
Takdir elbette sizin ama Doğu Akdeniz’deki gemilerimize yapacağınız kısa bir ziyaret hem gerçeği yerinde görmenizi sağlar ve hem de o gemilerde görevli personele moral olurdu.