Rize'de konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "1940'lı yıllarda dünyaya uçak ihraç eden 5 ülkeden birisiydik. Kendi tarihimize yabancılaştık. Kendi tarihimizi iyi bilmeliyiz" ifadelerini kullandı. (23/09/2021 Yeni Akit)
Katılmamak mümkün değil, elbette tarihimizi iyi bilmeliyiz ancak; sadece işimize gelen tarafları ile değil, her yönüyle iyi bilmeliyiz.
Mesela; 1940’lı yıllarda uçak ihraç eden bir ülke olduğumuzu iyi bilmemiz gerektiği gibi 1950 yılında bu fabrikaların hangi iktidar döneminde, kimin emriyle ve neden kapatıldığını da iyi bilmeliyiz ki Türkiye’nin ayağına pranga vuranlar hakkında sağlıklı değerlendirmeler yapabilelim.
Sağlıklı değerlendirme yapılmaz ve yaşananlardan ibret alınmazsa elbette tarih tekerrürden ibaret olur.
Oysa; “Tarihî olayların oluşumu açısından tarih tekerrürden ibaret olmayıp teakubdan ibarettir. Yani birbiri ardı sıra sebep-sonuç ilişkisi ile meydana gelen ve birbirini izleyen (takip eden) olayların kaydı bir "tekerrür" bilgisi değil bir "teakub" bilgisidir. Onun için tarihi olayların birinin diğerine sebep olması kendisinin de bir önceki olayın sonucu olması, her bir olayın diğerinden bağımsız meydana gelmediğini ortaya koyar.”(Prof. Dr. Ahmet Ağırakça/Fikriyat Yazıları/Tarih bir Teakubdur/12/09/2018)
Herkesin kolaylıkla ulaşabileceği açık kaynaklara bakıldığında uçak fabrikalarının kapatılma nedeninin Marshall yardımı olduğu görülür.
Marshall yardımı alabilmek için Türkiye’deki fabrikaların atıl ve kullanılamaz halde olması gerekir. Çünkü ABD’nin şartları bunlardır.
Bir ülkenin Marshall yardımı alabilmesi için üretemez halde olması ve tamamen dışarıya bağımlı olması yani sömürgeliğe razı olması gerektiğinden o dönem iş başında olan hükümet tarafından uçak fabrikaları kapatılarak Marshall yardımı için mıntıka temizliği yapılmıştır.
ABD Türkiye’yi kendine bağlamak için savaş artığı hurda askerî malzemeleri hibe ediyordu.
1941-1944 yılları arasında Türkiye’ye verilen 95 milyon dolarlık askerî hurdaların bakım ve onarımı için her yıl bütçeden 400 milyon TL kaynak ayrılıyordu.
Yani malzemelerin astarı yüzünden pahalıydı.
Bedava verildiği zannedilen bu malzemeler karşılığında ülkenin geleceğine ipotek konuluyordu.
Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Zeki Doğan, Nuri Demirağ'a şu ibretlik sözleri söylemişti: "Amerikan yardımından bedava uçak almak dururken uçak fabrikanıza sipariş verirsem yarın bu millet beni asar."
Zihniyet bu olunca fabrika kapatmanın ne kadar hayırlı bir olduğunu savunmak hatta övünmek bile mümkündür.
Marshall yardımının bir sömürgeleştirme aracı olduğu bilinmesine rağmen dönemin, siyasi/askeri bürokrasisinin bu tuzağa gönüllü yazılmaları o yıllardaki mandacı damarın ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir.
Değişmeyen gerçek şudur ki ABD hiç bir şeyi bedava vermez.
Sizin bedava olduğunu zannettiklerinizi onlar elde edebilecekleri en büyük kazançlarla alırlar.
Para almazlar ama geleceğinizi alırlar, egemenliğinizi alırlar.
Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na kadar yükselmiş bir askeri bürokratın ABD’nin bedava uçak verdiğini zannedecek kadar gaflet içinde olması ne kadar ibretlikse; bugün bir sürü ülkenin almak için sıraya girdiği İHA, SİHA ve TİHA’larla sahada ve masada dengeleri değiştiren Türkiye’den rahatsız olmak ve gelinen bu seviyeyi “damadın ürettiği şeyler” diyerek itibarsızlaştırmaya kalkmak ta o kadar ibretlik ve aşağılık bir ruh halidir.
1950 yılında kanun çıkartılarak uçak üretimi durdurulan bu ülke parasını vermesine rağmen alamadığı ileri teknoloji ürünlerini kendi mühendislerinin ve teknik elemanlarının çabalarıyla artık kendisi üretiyor, pazarlıyor ve gelir elde ediyor.
Görmüyor musunuz? Fransa elindeki Afrika pazarını Türkiye’ye kaptırdığı için nasıl deliye döndü?..
Le Monde Gazetesinde yazılan bir makalede; Afrika’daki etkisini genişletme çabası içinde olan Ankara’nın Fransa’nın imajını bozduğu yazılıyor.
Almanya’sı, ABD’i, İngiltere’si, Hollanda’sı, Kanada’sı, İspanya’sı, İtalya’sı ve diğerleri başta İHA, SİHA ve TİHA’lar olmak üzere ikide bir ambargo uygulayıp vermediklerinden daha kalitelisinin yapılmasından neden rahatsızlar?...
Önceden; “adamlar yapıyor abi, biz beceremiyoruz” diye üzülüyorduk.
Şimdi daha iyisini yapıyoruz, satıyoruz ve de göstere göstere imaj bozuyoruz.
Bu büyük başarıyı takdirle karşılamak yerine itibarsızlaştırmaya çalışmak tarihi bilmemektir.
“Almanya’da mühendislik okuyan Vecihi HÜRKUŞ 27 Şubat 1939‘da tayyare makine mühendisliği diplomasıyla dönmüş ama “İki yılda uçak mühendisi olunmaz” gerekçesiyle diploması kabul edilmemişti.
“Nuri Demirağ ilk yıl Nu.D.36’yı, iki yıl sonunda da çift motorlu millî yolcu uçağı olan Nu.D.38’i üretir. Kolaylıkla “bombardıman uçağı” na dönüştürülebilen bu uçaklar, Amerika’da üretilenlere fark atar niteliktedir. Nu.D.38 uçakları, 1944 yılında “Dünya Havacılığı Yolcu Uçakları A Sınıfı’na alınarak kalitesi tescillenir.
Türklerin kendi uçağını yapması hatta ihraç etmesi, Amerika açısından, yeni “rakip”ten çok daha “derin” bir problemdir ve bu derin problemin çözümünü;“ ‘Zenginliği başını döndürdü. Havaalanını istimlak edin. Uçakları sattırmayın” emrini veren İsmet İnönü Şef sağlamıştır. ([email protected]/Uçak Fabrikalarını Kimin Kapattığını Soran Kılıçdaroğlu’na Cevaplar/ 31 Ağustos 2020).
Sonuç olarak; çok iyi bilinmesi gereken tarihi gerçek şudur.
ABD bedava verdiği için uçak fabrikası ve diğer fabrikalar 15 Mart 1950'de çıkartılan bir Kanunla kapatılmıştır.
15 Mart 1950 de CHP iktidardadır, Şemsettin Günaltay Başbakan ve İsmet İnönü de Cumhurbaşkanıdır.
Tek parti diktatörlüğünün ülkeye vurduğu son darbelerden biri de bu kanundur.
Gerçekleri ve sorumluları saklayarak tarihi iyi bilmek mümkün değildir.
Tarihi iyi bilmek istiyorsanız gerçeklerle yüzleşmekten korkmayacak ve düşünmeden konuşmayacaksınız.
Albert Einstein’ın dediği gibi; “Düşünmek zor iştir. Bu yüzden pek az insan yapar.”
İşte bu nedenle; düşünmeden konuşmanın, konuştuktan sonra düşünmeye mahkûm olmak gibi bir ağır cezası vardır.
Kimseye görünmeden Genel Merkeze giren maskeli kişiler mi bu işleri yaptırıyorlar?:.
PKK'ya yakın olan ve kapatılan IMC TV'de, 2015 yılında katıldığı bir programda Anayasa değişikliğine ilişkin açıklamalarda bulunan Kemal Kılıçdaroğlu Anayasa’nın 1. ve 3.maddelerinin değiştirilebileceğini ifade etmişti.
İnternette kolayca erişebileceğiniz bu programın video kaydından da görülebileceği üzere;
Gazeteci: 1 ve 3. maddeler değişir mi?
Kılıçdaroğlu: Tabi, söyledik biz bunları...
Stüdyoda bulunanlardan birisi, araya girerek, "Anayasa'da değişir mi?" diye sordu. Kılıçdaroğlu, "Evet, Anayasayı da değiştirelim." dedi. Aynı kişi bu sefer, "1 ve 3. maddeleri de değişir mi?" sorusunu yöneltti. Kılıçdaroğlu bu soruya da, "Tabi, söyledik bütün bunları. Buyrun gelin, bunların hepsini yapalım." ifadeleri ile karşılık vermişti.
Partisince Zübeyde Hanım Sosyal Tesisi'nde düzenlenen, Muhtarlar ve Kanaat Önderleri Buluşması'nda konuşan Sayın Kılıçdaroğlu; “İlk 4 madde, zaten değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen maddeler, bunlar da tartışılıyor son günlerde ama o tartışmaların tamamı yapay. Hiç kimse ilk dört maddeye dokunamaz. İlk dört maddenin teminatı, Türkiye Cumhuriyeti'nin şerefli vatandaşlarıdır. Bunu herkesin bilmesini istiyorum"(TRT Haber 13 Ekim 2021) dedi.
Grup toplantısında yeni anayasa çağrısını yineleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilk 4 maddenin tartışmaya kapalı olduğunu ifade ederek "Bu maddeleri değiştirmek CHP'nin kurumsal iradesi midir? Kılıçdaroğlu'nun isteği midir?" diye sormuş, bu soruya Cumhurbaşkanlığı YİK üyesi İsmail Kahraman'ın çıkışı üzerinden yanıt veren Kılıçdaroğlu, "AK Parti'nin ileri gelenleri 'Anayasanın ilk dört maddesinin değişmesini' talep ediyor; Erdoğan, benim söylediğimi zannediyor" demişti.
Cumhurbaşkanı ilk dört maddenin tartışmaya kapalı olduğunu belirttiğine göre İsmail Karaman’ın görüşlerinin hiçbir kıymet-i harbiyesi yok.
Ancak IMC TV’deki programda Genel Başkan sıfatıyla kullandığı ifadeler Sayın Kılıçdaroğlu’nun şahsi görüşü olarak değerlendirilemez.
Kaldı ki bizzat (o dönem İyi Parti Milletvekili) Ümit ÖZDAĞ tarafından açıklanıp belgeleri daha sonra yayımlandığı üzere aslında Anayasa’nın ilk dört maddesini kimlerin değiştirmek istediğini her ne kadar inkâr etseler de ortaya dökülen taslaktan gayet iyi anlıyoruz.
Hadi gelin “ iyi bilmek” adına yakın tarihe ait bazı gerçekleri hatırlatalım.
CHP, İYİ Parti, SP ve HDP arasındaki Anayasa mesaisi 13 Ocak 2018'de yapıldı. 16 Şubat 2018'de ise toplantıların nasıl gerçekleştirileceğini ilişkin yol haritası hazırlanarak madde madde kayıt altına alındı. Yol haritasında toplantıların gizli olarak 2 haftada bir yapılması ve 3 ayda tamamlanması kararlaştırıldı.
Yapılan çalışmalarda belirlenen ortak ilkelerin 4 parti liderinin katıldığı bir toplantı ile örtülü veya açık olarak paylaşılması kararlaştırıldı. Bu yol haritası çerçevesinde yürüyen görüşmeler 7 Mayıs 2018'de sonlandı. Görüşmelerin ardından "Uzmanların katılımıyla CHP-HDP-İYİ Parti ve SP temsilcileri tarafından hazırlanan çerçeve metin" başlığı ile bir metin kaleme alındı.
Taslakta Anayasa'nın başlangıç metninde yer alan "Eşsiz kahraman Atatürk" gibi ifadelerin çıkarılması istendi. Taslakta "Başlangıç herhangi bir kişi kurum ya da değere meşruiyet kazandırmaktan uzak olmadır" ifadesi kullanıldı.
Taslakta, mevcut Anayasa'da değiştirilemez denilen ilk 3 maddede yapılan değişiklikler dikkat çekiyor.
İkinci maddede yer alan "Atatürk milliyetçiliğine bağlı" ifadesi taslakta bulunmuyor.
Üçüncü maddedeki "Devletin dili Türkçe'dir" yerine "Resmi dili Türkçe'dir" ifadesi önerilerek çok dilliliğe kapı aralanıyor..
Taslakta 'üniter yapının korunacağı' iddia edilse de yerel yönetimlere federatif yönetimlerde olabilecek yetkiler istendi, ayrıca 'yerel meclis' anlamına gelebilecek konseyler kurulması önerildi.
"Merkezi yönetimin yetkileri daraltılmalı, yerel yönetimler güçlendirilmeli. Bölge ve belediye yönetimlerinde yetkiler siyasi partilerin ve bağımsızların aldıkları oy oranında temsil edildikleri konseylerde toplanmalıdır" ifadeleri yer aldı.
İdari bölgesel yönetim başlığında sisteme daha da açıklık getirilerek "… Bu bakımdan Türkiye'nin sayıları 2 ila 5 il arasında değişen idari birimleri kapsayacak şekilde 20-25 bölgeye ayrılarak yerinden yönetim birimleri oluşturulmalı" ifadelerine yer verildi.
Ayrıca Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı belgesindeki bazı maddelere Türkiye tarafından koyulan şerhlerin kaldırılması istendi.
Bilindiği üzere Türkiye bu maddelere 'federatif sisteme kapı araladığı' gerekçesiyle şerh koymuştu.
Anayasa'ya madde konularak terör suçuna bulaşan başkanların görevden alınmalarının da önlenmesi düşünüldü.
Taslakta inanç özgürlüğü adı altında yer alan bölümde ateistlik, agnostiklik, pasifistlik gibi inanç ve felsefi görüşlere Anayasa'da atıf istendi.
Vatandaşlık tanımı maddesinde ise "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür" ifadesinde de değişiklik önerildi. "Türk devleti" ifadesinin yerine "Türkiye devleti" ifadesi tavsiye edildi.
Meraklısı daha fazla ayrıntının yer aldığı bu raporu internetten arar bulur.
Şimdi soru şu.
İlk 4 madde zaten değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen maddeler ve bu maddelerle ilgili tartışmaların tamamı yapaysa, neden gizil kapaklı komisyonlar kurulup değişiklik taslakları hazırlandı ve neden PKK’ya yakın IMC TV’de değişiklik yapılabileceğine dair ifadeler kullanıldı?
Dostlara mesaj mı verildi?
Yoksa kimseye görünmeden parti Genel Merkezine giren maskeli kişiler mi bu işleri yaptırıyorlar?:.
Utanmamak kadar utanç verici bir şey yoktur…
CHP eski milletvekili ve GercekGundem.com’un kurucusu Barış Yarkadaş; Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu’nun kızı Aslı İrem Çavuşoğlu’nun düğün törenine ait olduğunu iddia ettiği bir videoyu paylaşarak, düğün töreni için gelen takıların göz kamaştırdığını, bu videonun AKP’li yöneticiler ve bakanların nasıl bir ihtişam içinde yaşadıklarını göstermesi açısından yeterli olduğunu yazdı, besleme ve fondaş medya bu paylaşımın üzerine balıklama atlayıp tadını çıkaracak ve Barış Yarkadaş da “bakın nasıl da ifşa ettim” diyerek ellerini ovuşturup takipçilerinden gelecek beğenileri beklerken hiç ummadıkları bir şey oldu.
Gökhan Sipahioğlu; “Beyefendi siz normal misiniz? yalan paylaşmışsınız, farkında mısınız? boş konuşmayı bence bırak, düğün benim. CHP Alanya İlçe Başkan yardımcısıyım ben” diyerek Yarkadaş’ın yalanı deşifre edip suratına çarpmakla kalmadı dava açacağını da söyledi.
Bu şoktan sonra Barış Yarkadaş ve ondan alıntı yapan fondaş/besleme medya ışık hızıyla paylaşımı sildiler.
CHP Alanya İlçe Başkanı Gökhan Sipahioğlu’nu dürüst davranarak hem düğünün kendisine ait olduğunu açıkladığı hem de bir müfteriye dersini verdiği için kutlamak gerek.
Bir düğünde gelen takılar düğün sahibinin ihtişam içinde yaşaması ile ilgili değil; geliri, çevresi, toplumdaki yeri ve itibarı ile ilgilidir.
Bu nedenle de hiç kimseyi ilgilendirmez.
Ama bir düğünde gelen takıları bile siyasi kimliklere göre değerlendirip kendilerinden olmayanları için ihtişam içinde yaşamanın göstergesi olarak sunanlar, bu örnekte olduğu gibi o takılar kendileri ile aynı siyasi görüşten olanlar için geldiğinde işte böyle gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi apışıp kalırlar.
Paylaşımı apar topar silmek (zorunda kalmak) ikiyüzlülüklerini ortadan kaldırmıyor.
Saint Augustinus ne güzel söylemiş;
Utanmamak kadar utanç verici bir şey yoktur.