Çok ilginç günlerden geçiyoruz.
İnsanlık, insan hakları konusunda yıllardan beri kafamızı ütüleyenlerin, sabıkalarına rağmen hesap sormaya kalkanların kirli çamaşırları birer ikişer ortaya dökülüyor.
Bu pislikleri temizlemeye –Ayşe teyzenin Ace’si dahil- hiçbir deterjanın gücü yetmez.
Dökülüyor ne kelime fışkırıyor.
Fok balıklarının, pandaların, balinaların neslinin yok olmasını önlemek için çırpınanların; insanların ve insanlığın ölümünü dizi seyreder gibi seyrettiklerine tanık oluyoruz.
Değil bir, bin Aylan bebeğin cesedi kıyıya vursa, bunların merhamete gelmeleri mümkün değil. Çünkü bunlarda insanlık dibe vurmuş.
O zaman geriye tek bir çare kalıyor.
Açacaksın kapıları, istedikleri ülkede yaşama ve seyahat etme özgürlüklerini kullanmak isteyen göçmenleri bindireceksin otobüslere getirip sınır kapısından salacaksın Avrupa’ya., Göstereceksin Hanya’yı Konya’yı....
Suriye’de DAİŞ’le mücadele adı altında günlerdir sivillerin üzerlerine bombalar bırakılıyor.
Kimsenin DAİŞ’le mücadele etiği filan yok.
Zaten DAİŞ denilen örgüt de onların beslemesi.
Dünyanın, Birleşmiş milletler denilen zavallı örgütün gözleri önünde siviller katlediliyor.
Bugüne kadar kullanılmamış tahrip gücü en ağır bombalar siviller üzerinde deneniyor.
Savaş suçlarının en ağırı işleniyor.
Kimsenin umurunda değil.
Kimyasal silah kullanımını kırmızı çizgi kabul edenler, bugün pembe rujlarla ayna karşısına geçiyorlar.
Cenevre’de çözüm adı altında tiyatro oynanıyor.
Tiyatro dediğime bakmayın, resmen kan ticareti yapılıyor.
Çakallarla oturulan sofradan tok kalkmak mümkün mü?..
Rusya ve İran desteğindeki ESED katliamlara devam ederken bırakın çözüm bulmayı, şimdiden Suriye’nin paylaşma derdine düşen ABD ve AB sevinçten göbek atıyor.
Çünkü hem Müslüman kanı dökülüyor, hem de petrol kaynakları üzerinde söz sahibi olunuyor..
Bu kan ne kadar çok dökülürse onlar için o kadar makbul.
Suriye’de kanın dökülmesine ses çıkartmayanlar, ahlaksızlıkta zirve yaparak bu katliamdan kaçanların sığınmaları için Türkiye’nin kapılarını açması gerektiğini söylüyorlar.
BM Cenevre Ofisinde düzenlenen basın toplantısında konuşan Mülteciler Yüksek komiserliği sözcüsü William Spindler, hem Birleşmiş Milletlerin ve hem de ABD ile AB’nin hiçbir görev ve sorumluluğunu yerine getirmediğini görmezden gelerek “Türkiye Suriyelilerin sınırdan giriş yapmasına izin veriyor ama diğer taraftan da birçok insana engel oluyor” diyerek Türkiye’nin muhtemel yeni bir göç dalgasında da sınırlarını açması gerektiği çağırısında bulunuyor.
İnsan suretinde olmalarına rağmen, İnsanlıktan nasip almamış ucubelere iyi bir örnek teşkil eden bu ve bunun gibi –mallar- var oldukça ne yazık ki onbinlerce masum, yurtlarından topraklarından çıkmak zorunda kalarak ya yollarda ya denizlerde ölmeye devam edecek ya da yaşanmaz hale gelen vatanlarında tepelerine bırakılan bombalarla dünyadan kopacaklardır.
Türkiye’ye sınırlarını aç diyenler, çok daha kolay olan “sivilleri öldürmeyin” kararlılığını gösteremiyorlar?..
Çünkü toprakları boşaltılan Suriye’nin butikleştirilmesi işlerine geliyor.
Çünkü Türkiye’ye insan göçü işlerine geliyor.
Bütün dünya bir araya gelse ve kararlılık gösterse Rusya ve bugünlerde batının yatağından çıkmayan ve Cumhurbaşkanı Papa’dan dua isteyen İran Suriye’de barınabilirler mi?
Çin’den Hollanda’ya kadar Suriye ile uzaktan yakından ilgisi olmayanların Suriye topraklarında ve semalarında ne işleri var?.
Suriye’de fink atıp leşten parça kapma peşinde olanlar, Suriye topraklarında yeni harita çiziminde söz sahibi olmak uğruna her türlü ahlaki değeri ayaklar altına alıp terör örgüleri ile işbirliği yaparak insanları yurtlarından sürenler, sonra da utanmadan bu insanlara kapılarınızı açın diyorlar.
Türkiye geçen dört yıl içinde 3 milyona yakın göçmene kapılarını açtı.
Harcadığı para 10 milyar Avroyu geçti.
Avrupa 3 milyar dolar verip bu işi bize yıkmak istiyor ve birkaç övücü söz söyleyip Türkiye’den daha fazla fedakarlık bekliyor.
Oysa AB kriz sırasında; kurtarmak için Yunanistan’a 400 milyar avro vermişti.
Öyle üç beş milyar avro verip bu işin içinden sıyrılamazlar.
Şu anda yaklaşık 200 bin civarındaki göçmene ev sahipliği yapmaktan aciz olanlar bir de utanmadan göçmenlerin paralarına ve değerli eşyalarına el koyuyorlar.
Yani sinekten yağ çıkartmaya çalışıyorlar.
Kimi kaçıklar “öldürelim gitsin” derken, medeni Avrupa’da göçmenler soğuktan, açlıktan ve hayvan gibi tıkıldıkları otobüslerde havasızlıktan ölüyorlar.
Bazı Avrupa ülkeleri sınırlara jiletli tel örgüler çekiyor.
Bazıları bileklik takmayanlara yemek vermezken, kimileri de artık Müslüman sığınmacı kabul etmeme kararı veriyor.
Göçmenlere gelince elleri titreyenler Türkiye düşmanlarına silah verirken cömertlik tanımına engin bir açılım getiriyorlar.
Türkiye’ye akıl veren ABD Türkiye’nin düşmanı PYD’ye uçak dolusu silah gönderiyor.
Sur'da güvenlik güçlerinin, sıkışan teröristlere dağıtmak için getirildiği sırada iki ayrı operasyonda ele geçirdiği silahlar PYD'nin çıktı. Yapılan incelemede Rus yapımı bir Biksi makineli tüfeğin daha hiç kullanılmadığı, 2015 model el bombalarının da ABD, Almanya ve Fransa'nın DAEŞ'le mücadele adı altında PYD'ye gönderdiği bombalar olduğu belirlendi.
Yetmiyor ABD dışişleri bakanlığı sözcüsü John Kirby gözümüzün içine baka baka “PYD’yi terör örgütü olarak görmüyoruz” diyor.
Yetmiyor; ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mart TONER PYD’yi terör örgütü olarak görmediklerini tekrarlıyor.
ABD, Haseke'de zirai uçaklar için kullanılan bir pisti genişletip kargo uçaklarının inişini sağladığı havalimanı üzerinden silah teslimatına devam etti. Geçen hafta (Şubat ayı başları) 7 kargo uçağı bu piste inerken silahların birçoğunun PKK'ya gittiği anlaşıldı. Sur ve Cizre'de öldürülen PKK'lıların üzerinden çıkan ABD yapımı silahların bu silah teslimatını "Terzi" kod adlı bir teröristin gerçekleştirdiği bilgisine ulaşıldı. İstihbarat kaynaklarına göre McGurk ile görüşen teröristlerin takibi sonucu 'Hayalet' olarak da bilinen "Terzi" kod adlı teröriste ulaşıldı. Elde edilen bilgilere göre McGurk organizasyonunda Haseke'ye inen kargo uçaklarından silahları Terzi teslim alıyordu. Terzi daha sonra bu silahların bir kısmını Polat Can'ın da bulunduğu PYD'ye iletirken silahların geri kalanı doğrudan PKK'ya gönderiliyordu. ABD-PKK arasındaki silah alışverişinin anahtar ismi Terzi'nin yakalanması için düğmeye basıldı. Bir grup Bordo Bereli, Musul'da olduğu belirlenen Terzi'yi almak için sızma yaptı. Musul'da nefes kesen bir operasyonla Terzi paketlendi, Türkiye’ye getirilerek sorguya alındı. PYD ve PKK'nın bu operasyon üzerine şoke oldular.
Türkiye PKK’ya vurdukça PYD’den ve ABD sözcülerinden açıklama gelmesi sizce tesadüfü olabilir mi?..
“Bir zamanlar maziye bak ne kadar şendik” diyenler o eski günleri arıyor olabilirler.
Artık gelenin geçenin yanağından makas aldığı eski Türkiye yok.
Hatırlarsanız bir zamanlar El Kaide’ de ABD için terör örgütü değildi.
Ne zaman ki El Kaide ABD’yi ve çıkarlarını vurdu o zaman terör örgütü oldu.
Batı kullandığı örgütlere terör örgütü demiyor.
Savaş, cihat, direniş, din, iman kılıflarıyla piyasa sürdüğü terör örgütleri son kullanım tarihlerini doldurunca bu kez yenilerini sürüme sokuyor.
PYD; PKK’nın Suriye kolu, PKK terör örgütü ama her ne hikmetse PYD terör örgütü değil.
PKK’nın İran kolu PJAK yüzlerce idamla yok edildi ses seda yok. Ama terör örgütü dedikleri PKK’ye PYD üzerinden silah ve mühimmat desteğine devam.
Bunun da adı Stratejik Ortaklık(mış).
Başlarım böyle ortaklığa.
Alsınlar başlarına çaprsınlar.
Güneydoğudaki son operasyonlarda ele geçen silahların ve mühimmatın önemli bir kısmının ABD’nin PYD’ye verdiği silahlar olması ve bu silahlarla askerlerimizin polislerimizin şehit edilmeleri katilin; en az PKK kadar ABD olduğunu da göstermektedir.
Paris’te ya da Avrupa’da herhangi bir şehirde -kurgu olduğuna kuşku duymadığım- bir terör olayı meydana geldiğinde militanların/katillerin Türkiye’den gelmiş olabilecekleri iddiası hiçbir araştırma yapılmadan ortaya atılıp insanların buna inanmaları ve Türkiye’nin zihinlerde mahkum edilmesi amaçlanırken, müttefik denilen hainlerin silahları ile vatan evlatları katledilmektedir.
Evet her şehidimizin kanından, ABD’nin de kaçamayacağı kadar büyük sorumluluğu ve ahlaksızlığı vardır.
Belki de ABD İncirlikten kalkan uçakları ile PYD’ye silah gönderiyordur kim bilir?..
Artık bu ikiyüzlülüğe bir son vermek gerekir.
Ya müttefiksin ya düşman.
İkisi bir arada olmaz.
ABD Başkanı Barack Obama'nın DAEŞ ile Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk, Kobani'ye gitti. Fransız ve İngiliz yetkililerle beraber Suriye Demokratik Güçleri'ni ziyaret etti. İçinde çok sayıda PYD ve YPG üyesinin bulunduğu grupla uzunca toplantılar yapan McGurk, aynı zamanda bölgede birçok isimle temasta bulundu.
McGurk'ün teması, üst düzey bir ABD'li yetkilinin Suriye topraklarına yaptığı ilk ziyaret olarak kayıtlara geçti.
Türkiye'nin ABD'ye ısrarla direttiği 'PYD ile PKK aynı terör örgütüdür' tezi de bu ziyaretler sırasında ispatlandı.
McGurk, kendisini Rojava Ordusu Komutanı olarak tanıtan Polat Can'a bir ödül verirken, karşılığında YPG armalı bir plaket bile aldı.
Ancak Polat Can'ın aynı zamanda Kandil kamplarında eğitim gören ve Türkiye'deki terör saldırılarında bizzat yer alan bir PKK'lı terörist olduğu ortaya çıktı.
Türkiye’ye ısrarla DAİŞ’e destek veriyor iftirası atan ve buna inanılması için her türlü dalavereyi çeviren iç ve dış beslemelerin bu manzara karşısında “ötmemeleri” suçüstü yakalanmalarından olsa gerek.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve konsoloslarının terör örgütleri uzantıları ile gizli açık görüşmeleri, ülke aleyhine her faaliyete verdikleri aleni destekleri ve ülkemiz hakkındaki değerlendirmede bulunurken kullandıkları küstah ve üstenci dile dikkat ederseniz müttefik denilenlerin düşman olduğunu fark etmekte zorlanmazsınız.
Bir taraftan insani ve vicdani sorumluluk, bir taraftan ekonomik imkanlar ölçüsünde mazlumun yanında yer alan ülkemizin artık çığırından çıkan bu sorunla tek başına mücadele etmesi gerçekten çok zor.
O zaman geriye bir tek yol kalıyor.
Açalım kapıları isteyen göçmen istediği yere gitsin deyip serbest bırakalım.
Kim ne yapacaksa yapsın görelim bakalım.
Çünkü ABD ve AB ancak kendi dillerinden konuşlunca anlıyorlar.
Mademki Esed katilinin varlığına göz yumuyorlar, mademki masum insanların bombalanmasına ses çıkartmıyorlar, onların bu basiretsizlikleri nedeniyle topraklarını terk eden masum göçmenleri bu “cici beylerin” ülkelerine gönderelim.
Konforlarını/ezberlerini bozalım.
Bize verdikleri akılları kendileri kullansınlar da görelim.
Hatta Türkiye 3 milyar avroyu AB ülkelerine versin göçmenlere onlar kapılarını açsınlar.
Artık bu ülkeyi Angelina Jolie’nin övgüleriyle oyalayamayacaklarını gösterelim.
başlarına geleceği en iyi gören ve önlem alma telaşına düşen Merkel’i bile itibarsızlaştırmaya çalışan ve alay edenlere; turpun sadece elle değil belle de çıkartıldığını göstermenin zamanı gelmiştir.