Fransa'da Arap ve Müslüman Dünyası Çalışmaları Enstitüsü (IREMAM) Araştırma Direktörü siyaset bilimci François Burgat, Fikir özgürlüğü adı altında Peygamberimize (sav) hakaret içeren karikatürler yayımlayan Charlie Hebdo dergisinin geçmişi ile ilgili Twitter mesajında; “Macron'un, Charlie Hebdo'nun İslam Peygamberi Hazreti Muhammed ile ilgili karikatürlerine karşı çıkanların artık Cumhuriyet'te yaşayamayacağı görüşünün eski zamanların yansıması olduğunu, Charlie Hebdo'nun ilk yayın hayatına başladığında "Hara Kiri" olarak adlandırıldığını ve bu ismiyle uyumlu karikatürler yayımladığını, Hara Kiri'nin dönemin Fransa Cumhurbaşkanı General De Gaulle’ün ölümüne dair bir karikatür yayımlaması üzerine Fransız yargısının Kasım 1970'te derginin yayın hayatına son vererek "Hara Kiri" isminin kullanılmasını da yasakladığını” belirtti.
Dergi ekibinin Fransız yargısının General De Gaulle'ün ismine verdikleri kutsallığı kırmak ve yasağı bozmak için yeni kurdukları dergiye "Charlie" adını verdiklerini aktaran Burgat, "Hara Kiri'nin De Gaulle'e küfretmesini yasaklayan aynı Fransız devleti, bugün Charlie'nin Müslümanların Peygamberine hakaretini teşvik ettiğini belirterek, "Ve şimdiki Fransız Cumhurbaşkanı (Emmanuel Macron), bana söyler misin o zaman (De Gaulle'e küfredilirken) neden ifade özgürlüğünü savunmuyorduk?" diye sordu.
Evet, De Gaulle’e yapılan hakaret ve küfürlerin ifade özgürlüğü olmadığını ortaya koyan Fransız yargısı, alemlere rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamberimize yapılan hakaretlere karşı öküzün trene baktığı gibi bakıyor.
Yıllardır okullarımızda medeniyetin beşiği olarak öğretilen Fransa’nın güdük ve zıpçıktı Cumhurbaşkanı Macron sadece hakaretlere seyirci kalmıyor, Peygamberimizin şahsında tüm Müslümanlara aşağılamaya yönelik karikatürlerin kamu binalarının cephelerine yansıtılarak kin ve nefretin yaygınlaştırılması ve başta Fransa olmak üzere Avrupa’nın Müslümanlar için yaşanılmaz bir yer olmasını hedefliyor.
Gerçekleşmesi asla mümkün olmayacak Avrupa Birliği maceramızda bizi Avrupa değerleri, insan hakları, din, inanç ve ifade özgürlüğü masallarıyla oyalayan ancak ülkelerinde yabancılar ve özellikle Müslümanlar için bu hakları fazla gören Avrupa’nın başta Macron olmak üzere “güdük”leri bu iki yüzlü ve ahlaksız tavırlarını saklama gereği duymadıklarını Müslümanlara ve onun şanlı Peygamberine yönelik hakaretlerle açıkça ortaya koymuşlardır.
Fransız düşünür Michel Onfray, Independent Türkçe'den Sinan Baykent'e yaptığı açıklamalarda; "500 sayfalık Décadence başlıklı eserinde 2000 yıllık bir tarihin, sona ermeye yaklaşan Yahudi-Hristiyanlık tarihinin, seyrini anlattığını, Medeniyetlerinin çöktüğünü, zira zamanını doldurduğunu, 2000 yılın, ölmek için iyi bir yaş olduğunu, dolayısıyla da medeniyetlerinin" son evre"sini idrâk ettiklerini açıkça ifade etmiştir.
Batı hayranları tarafından tarih kitaplarında kaldığı zannedilen haçlı zihniyeti aslında hiç sona ermemiş ancak kullanışlı saf/salak Müslümanları(!) ürkütmemek adına çeşitli kılıflarla diri tutularak günümüze kadar sürdürülmüştür.
Bir dönem Yahudilere reva görülen zulüm artık Müslümanlara uygulanmaya başlanmıştır.
Kendilerinin eğitip yetiştirdiği besleyip büyüttükleri kafa kesen katillerin ısrarla ön plana çıkartıldığı sözde İslami örgütler sayesinde barış dini olan İslam terörle özdeşleştirilerek “İslami Terör” algısını yerleştirmeye çalıştılar.
Kudüs’ün İsrail’in başkenti olmasına, Myanmar ve Filistin’deki katliam ve soykırıma, başta Yeni Zelanda olmak üzere dünyanın çeşitli Hristiyan ülkelerindeki cami baskınlarına karşı hiçbir tepki göstermeyen, İsrail’i hiç üzmeyen bu örgütlerin faaliyetleri bir yandan çıkarlarına hizmet ederken diğer yandan kafa kesme görüntüleriyle İslam düşmanlığı körüklendi.
İslam düşmanlığı muhtemelen beklenen kıvama geldi ki artık pervasızlıkta sınır tanımıyorlar. İngiltere’de Müslüman kızların başörtüleri açılarak yol ortasında dayak atılıyor, camiler tahrip ediliyor. Belçika’da, İtalya’da, Danimarka’da Müslümanlara yönelik baskı ve kısıtlamalar arttırılarak inançlarını yaşamaları engelleniyor, Almanya'nın başkenti Berlin'de sabah namazı kılınırken 150 kişilik polis ekibi Mevlana Camii’ni basarak belge arıyor.
Berlin Başsavcılığının açıklamasına göre (COVID-19) salgınında zarar gören küçük işletmelere yapılan maddi yardımın haksız yere alındığı gerekçesiyle camide arama yapılmış.
PKK’nın eylemlerinde bile bu kadar polis görevlendirmeyen özgürlükler(!) ülkesi Almanya, üstelik sabah namazında ve üstelik 150 polis ile cami basıyor.
Bu utanç verici uygulama Savcılık açıklaması ile meşrulaştırılmaya çalışılıyor.
Hollanda da İslam karşıtı, Türkiye ve göçmenler karşıtı nefret saçan ifade ve eylemleriyle gündeme gelen ve şerefsizliğini Kur’an-ı Kerim yakacak kadar ileri götüren Özgürlük Partisi (PVV) başkanı ırkçı Geert Wilders’in yaptıkları ifade özgürlüğü gerekçesiyle kabul görüyor.
Fahişeler bile bunlardan daha şereflidirler.
Yıllarca Ayasofya’nın ibadete açılmasını engellemek için açık ve örtülü baskı yaptılar.
Egemenliğimizin gereği olarak Tapusu bize ait olan Ayasofya Camii ibadete açıldıktan sonra da kudurup akılları sıra tehdit etmeye kalktılar.
Başta Avrupa olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde camiler yakılır, yıkılır, tahrip edilirken sesleri çıkmayan AB’si, ABD’si, BM’leri, UNESCO’su, PAPA’sı birden ibadethanelerin insanlığın ortak malı olduğunu hatırlayıverdiler.
CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu da Meclis’te yaptığı konuşmada; “Benim görüşüme göre Topkapı Sarayı da müze olarak korunmalı, Ayasofya da müze olarak korunmalı hatta Sultanahmet de müze olmalı çünkü bunlar artık bizim kendi şeyimiz değil, kendimize özgü değil, insanlığın ortak mirasıdır bunlar” diyerek onlara destek vermişti.
Madem ibadethaneler insanlığın ortak mirası Alman Polisi neden pis ayakkabıları ile öküzün ahıra girdiği gibi camiye giriyor?..
Türkiye ya da bir başka Müslüman coğrafyada bir kilise, ayin esnasında belge aramak gibi dandik bir gerekçeyle 150 polisle basılsın bakın neler oluyor?..
Kıyamet kopar kıyamet.
Ama bütün bu olan bitene rağmen “Bu tür ahlaksız yayınlara, ne yaptığını görmek amacıyla da olsa itibar etmeyi dahi zül kabul ettiğim için karikatüre bakmadım. Ben neyim ki, benim sevgili Peygamberim, sevgililer sevgilisine bu denli hakaret eden bu namussuzlarla ilgili benim herhangi bir şey söylememe de gerek yok zaten. Üzüntüm ve öfkem, şahsıma yapılan iğrenç saldırıdan değil, aynı mecranın canımızdan aziz bildiğimiz Peygamber Efendimize yönelik terbiyesizliklerin kaynağı olmasındandır” diyerek peygamberimizin hukukunu kendi hukukunun önünde tutan Tayyip Erdoğan gibi tepki gösteren kaç Cumhurbaşkanı var?.
Biraz Pakistan, biraz Malezya..
Hani nerede diğer Müslüman ülkelerin sözüm ona liderleri?..
Hani nerede Fetvalarıyla öğünen El Ezher’cilerin Mısır’ının Mursi’nin katili darbeci lideri?..
Hani nerede İran’ın mezhepçi Mollaları?..
Hani nerede utanmadan ülkeyi şeriat kanunlarına göre yönettiklerini söyleyen Kabe’den rant devşiren Suudi Arabistan’ın sümüklü kralı/ katil veliahdı?..
Hani nerede BAE’nin ebleh suratlı kralı ve Türkiye söz konusu olunca kuduz köpek gibi ağzından salyalar akıtarak saldıran ve Türkiye aleyhindeki her pisliğin içinde yer alan aşağılık veliahdı?..
Malum; şimdilerde Suudi Arabistan ve BAE normalleşme adı altında şu anda İsrail ile Kudüs’ü ve Mescid’i Aksa’yı satacak kadar haysiyetsiz bir metres hayatı yaşıyorlar.
İsrail ile kötü olmak demek saltanatlarının sona ermesi demek.
İslamiyet onlar için sadece iktidarlarını sürdürme aparatı.
Durup dururken başlarına iş mi alsınlar?..
Dünya kadar para verip üstünü kapatmaya çalıştıkları Cemal KAŞIKÇI cinayeti yeniden mi gündeme gelsin?..
Bu kafayla yarın Kabe’yi Mescid_i Nebi’yi bile satılığa çıkartırsalar şaşırmayız.
Nitekim Körfez’de ‘normalleşme’ adıyla başlayan İsrail açılımı öyle zıvanadan çıktı ki BAE’de Zayed’in sosyal medya tetikçisi olarak bilinen, sözde gazeteci Hamad Al Mazrouei, İsrailli bir gazeteye verdiği röportajda Peygamber Efendimize (sav) ‘Hayber’de Yahudilere haksızlık etme’ iftirasını atarak, “Onları Medine’den kovdu. 629’da Medine’den ihraç edilen Hayber Yahudileri için İsrail’den özür diliyorum” ifadelerini kullandı.
Bununla da yetinmeyen Mazrouei, Suudi Arabistan’a “Yahudilere tazminat ödeyin” çağrısı yaparak “Suudi Kralı Selman ve oğlu Muhammed bin Selman’ın başını çektiği Suudi yönetimini Yahudi örgütlerine tazminat ödemeye çağırıyorum. Paralarını, işlerini ve evlerini kaybettiler. Hicaz topraklarının sahibidirler. Suudi yönetimi şimdi bazı Yahudilere vatandaşlık vermeli ve onlara maddi tazminat ödemeli.” diyerek tam da Macron’un istediği gibi Müslüman düşmanı olduğunu ortaya koydu.
Charlie Hebdo’nun ve ona destek veren “güdük” zırtapoz Macron’un Peygamberimize ve İslam’a yönelik hakaretleri ne kadar büyük bir alçaklık ise Müslüman olduklarını söyleyen Hamad Al Mazrouei gibi hainlerin iftiraları da o kadar alçakçadır.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron yönetiminin İslam karşıtı tutumuna ilişkin, 'Laiklik, sabah, öğlen ve akşam Müslümanlara nefretini kusmak için bir bahane değil.' Diyen Avrupa Parlamentosunun (AP) Fransız Milletvekili Manon Aubry’ın sözlerine bakınca, Mazrouei ve onun gibi sözde Müslümanların nasıl aşağılık bir ruh hali içinde oldukları daha iyi anlaşılıyor.
Macron’gillerin düşmanlıklarının nedenini biliyoruz.
Ama atınca mangalda kül bırakmayan, mensuplarına cennet garantisi veren, yanmaz kefen ve cennet te arsa pazarlayan, sırtına geçirdiği cüppe, başına sardığı sarıkla dinin emirlerini yerine getirdiğini zanneden, mensupları için ihale, makam ve rant kovalayan şeyhler, hocalar neredeler?..
Ota bota fetva döktürürken, cinsel hayatla ilgili tavsiyeler verirken coşan efendiler, neden sesiniz soluğunuz çıkmıyor?...
“Biz varken her şey tamam biz yokken her şey eksik” korosunun solistleri dilinizi tutan mı var? neden konuşmuyorsunuz?..
Geç keşfedilmiş bilgeler, damdaki kemancılar, dut mu yediniz?..
Taksim İstiklal Caddesi’ndeki Fransa İstanbul Başkonsolosluğu önünde toplanan bir grup, yanlarında getirdikleri projeksiyon ile başkonsolosluk binasının duvarına, Fransa’nın tarih boyunca gerçekleştirdiği katliamlara ilişkin görüntüler ve bilgilendirici yazılar yansıtarak son derece medeni bir eylem yaptılar, siz de neden hiç tık yok?..
Yapılan bu büyük ahlaksızlık karşısında konforlarını bozmadan etliye sütlüye karışmadan konuşan ama bir şey söylemeyenler, duymazdan gelenler, kedidir kedi diyenler, mevlit okuyup, ilahiler söyleyip, salavatlar getirerek Peygamberimize olan sevgi ve saygınızı ifa ettiğinizi sanıyorsanız sadece gaflet değil aynı zamanda ihanet içindesiniz.
Yarın hangi yüzle ondan şefaatçı olmasını isteyeceksiniz?..
Soysuzluğun cezası ellerini kollarını sallayarak salıverilmek mi?
Şırnak'ta etkisiz hale getirmek istediği patlayıcının infilak etmesi sonucu şehit olan Patlayıcı İmha Timi (PAMİT) Komutanı Astsubay Esma Çevik’in Sultangazi Cebeci Mahallesi’nde yaşayan babasının evine asılan Türk Bayrağı, bir kadın tarafından kopartılarak yere atıldı.
Haber verilmesi üzerine olayla ilgili çalışma başlatan polis, kadının kimliğini tespit ederek kısa sürede gözaltına aldı. Emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen kadın, serbest bırakıldı.
Olay anını anlatan Şehit Esma Çevik’in babası Hüseyin Akgül, “Acı bitmeden, yeni bir acı yaşadım. Benim kızımın şehit olmasından sonra bu olayın olması beni iyice derinden yaraladı. Şehit olduğu gün askerlerin asmış olduğu bayrağı bir hırsla çekip koparıyor ve yere fırlatıyor. İçler acısı bir durum. Bu yetmezmiş gibi şehitlere ve devlete bir sürü hakaretler etmiş. O da yetmemiş gibi kızıma yönelik, İyi ki geberdi. Şehitler iyi ki geberiyor’ diye laflar etmiş.” Diyerek sitemini dile getirdi.
Bu milletin fedakar evlatları özgürlük ve bağımsızlığımızın sembolü olan şanlı bayrağımız gururla dalgalansın diye canlarını hiçe sayarak en zor şartlarda bile görev yaparken, şehitlerimizin tabutları al bayrağa sarılarak getirilirken ve bayrak bizim namusumuz iken, bir şehit evine asılmasından daha doğal bir şey olmayan şanlı bayrağımızı büyük bir öfke ve kinle yerinden sökerek yere atan hainin serbest bırakılması kamu vicdanını yaralamıştır.
Şehit evladımızın babası; “acı bitmeden yeni bir acı yaşadım” derken haksız mı?..
Dahası olay sadece bayrağı söküp yere atmakla sınırlı da değil.
Acılı baba; zanlının devlete ve şehitlere hakaretler ettiğini, İyi ki geberdi. Şehitler iyi ki geberiyor’ dediğini de söylüyor.
Aşık Sefai;
“Bayraksızlar Bayraksızlar
Yere düşse bayrak sızlar
Nerden bilsin kıymetini
Soysuz sopsuz bayraksızlar”,
Dizelerinde, bayrağın kıymetini bilmeyenleri soysuz sopsuz olarak niteliyor.
Atatürk’ün “Bayrak bir milletin özgürlük alâmetidir. Düşmanın da olsa hürmet lâzımdır”. Dediği bayrağımızı yerinden kopartıp şehitlere de hakaret ederek yere atan soysuzun cezası ellerini kollarını sallayarak salıverilmek mi olmalıydı?..
El insaf..