Bu sene Suudi Arabistan’a giden hacı adayları arka arkaya büyük can kayıplarına neden olan iki büyük facia yaşadılar.
Önce son 30 yılın en şiddetlisi ve etkilisi olduğu ifade edilen fırtınanın da etkisiyle nedeniyle denge ağırlıklarının takılı olmadığı belirtilen bir vincin devrilmesi sonucu 107 hacı adayı ölürken 238 kişinin yaralandığı, bayramın ilk günü Mina'da şeytan taşlanması sırasında çıkan izdihamda ise en az 765 kişinin öldüğü, 805 kişinin de yaralandığı belirtiliyor.
İçlerinde Türk hacı adaylarının da yer aldığı ölenler ve yaralananlarla ilgili rakamların ne kadar gerçeği yansıttığı bilinmiyor.
Suudi Arabistan’ın demokratik bir ülke olmaması yanı sıra basın hürriyeti bulunmadığı da dikkate alındığında Krallığın ve Müftülüğün açıkladığı rakamların inandırıcılığı konusunda kuşkular var.
Mina’daki facianın izdiham ve hacıların kurallara uymamalarından kaynaklandığını savunan Suudi yetkililer önceki facialarda olduğu gibi bu facialara kader diyorlar.
Ama uyulması gereken kuralların neler olduğu ve her ülke hacılarına bunların hatırlatılıp hatırlatılmadığını, bu kurallara uymayanlar içinde Suudi yetkililer bulunup bulunmadığını bilmiyoruz.
Yıllardır devam eden Kabe’nin genişletilme çalışmalarının bir türlü bitmek bilmemesi ve çok büyük kalabalıkların can güvenlikleri için yeterli tedbir alınmadan büyük iş makinalarının ulu orta kullanılmasının böyle bir faciaya yol açabileceği akıl taşıyan herkes tarafından tahmin edilebilirdi. En azından hac zamanı inşaat çalışmalarına ara verilebilirdi.
Dünyanın her ülkesinden gelen hacı adayları için nasıl bir standart belirlendiği bilinmiyor.
Bizzat gördüğüm için rahatlıkla söyleyebilirim. Müslümanların büyük bir çoğunluğunun standartlara uydukları yok. Aslında bir standart olup olmadığından haberleri de yok. Herkes kendi bildiğini uygulamaya çalışıyor.
Söz gelimi Hacer’ül Esved’e dokunmanız imkansız ya da kafanızın boynunuzun kırılmasını gözünüzün çıkmasını göze almanız lazım. Bu uğurda ölen yaralanan üstü başı parçalanan Müslümanlar var. Niye herkes Müslüman kardeşinin Hacer’ül Esved’e dokunmasını kolaylaştırmaz. Niye hep ben dokunayım deyip kalabalığı yara yara insanları eze eze gider.
Niye tavaf yapılırken say yapılırken öndekini itip kakar. Niye yere düşenin üstüne basıp geçer..
Bu Türk hacıları için de böyle diğer ülke hacıları için de böyle.
Hatem yerinde huşu içinde doğru dürüst namaz kılamazsınız. Hep bir itiş kakış vardır. Niye herkes birbirinin hakkına saygı duymaz?.. Niye sürekli ezilmekten korunmaya çalışırsınız bilinmez.
Hacca giderken kuzu gibi olan Müslümanlar oraya gidince şahinleşiyorlar. Siz otururken sırtınıza basıp geçerler. Seccadenize ayakları ile basarlar. Safa girebilmek için birazcık sıkışmalarını istersiniz tepki gösterirler. Önce giden arkadaşları beş kişilik yeri işgal edip gelecek var diyerek sizin oturmanızı engellerler. Otelde 10 kişilik asansörlere 15 kişi biner “evvel Allah’ın izni ile bir şey olmaz” derler. Servislerde kadın yaşlı dinlemez önce binmek için saldırırlar. Yemekhanede masa kapma kavgaları olur. Otobüslerin ön sırasında oturmak için her türlü mücadeleyi verirler. Kimisi klimaların soğuğundan şikayetçidir. Kimisi de sıcağından. Otobüslerde bir türlü orta yol bulunmaz. Mekke’den Medine’ye giderken klimadan gelen hava o kadar soğuktu ki derecenin biraz düşürülmesi talebim dikkate alınmayınca soğuktan korunmak için beş saatlik yolu kafama sarılı 2 seccade ile tamamlamak zorunda kalmıştım.
Trilyonlarca liranın döndüğü ve çok büyük bir gelirin elde edildiği hac organizasyonunda ihmal ve sorumsuzluklarından kaynaklanan facialarda kaybedilen canları kader kurbanları olarak görüp ödenecek tazminatlarla işin içinden çıkabileceğini zanneden Suudi Arabistan’ın; artık tüm kurallarını kendisinin koyduğu bir hac ibadetinin tek yetkilisi olmaktan çıkartılması gerekiyor.
Suud yönetimi elindeki imkanlar ve iyi niyetle bir şeyler yapmaya çalışıyor olabilir. Ancak dünyadaki bütün Müslümanları ilgilendiren ve çok kalabalık bir organizasyon olan hac uygulaması artık tek başına Suudi yönetiminin inisiyatifine ve iyi niyetine bırakılmayacak kadar ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır.
Suudi Arabistan’ın egemenlik hakları ihlal edilmeksizin tüm Müslüman ülkelerden seçilecek temsilcilerden oluşturulacak bir heyet hac uygulamasının yürütülmesinde yetkili olmalı ve Suudi Arabistan bu konuda tek karar verici olmaktan çıkartılmalıdır.
Bunun yanında; en azından Kabe’nin yakın çevresinin temizlik, bakım ve korunmasından yine bu heyet sorumlu olmalıdır.
Üyelerin görev süreleri sınırlı olmalı ve süresi dolan üyeler tekrar görevlendirilmemelidir.
İbadetlere halel geleceği endişesiyle kutsal topraklara gidenlerin gördükleri aksaklıkları ve sıkıntıları anlatmamaları gerektiği konusunda yaygın ancak yanlış bir inanış var.
Haccın meşakkatli bir ibadet olduğuna kuşku yok. Elbette zahmette rahmet var.
“Hacı sabır” kutsal yolculukta en fazla kullanılan söz.
Amenna..
Ancak halledilebilecek sorunları çözmemek ve bile bile sıkıntı çekmek, ibadetle ilgisi olmayan ve keyfilikten kaynaklanan dünyevi sıkıntıları göz göre göre çekmek haccı makbul hale getirmez..
Niye uçağa binip üç saatte Cidde’ye iniyoruz da daha meşakkatli olsun diye develerle hacca gitmiyoruz?..
Neden daha meşakkatli olsun diye klimasız odalarda kalmıyoruz?...
İbadetle ilgisi olmayan meşakkatin, ibadet yapma hevesini kırdığını düşünmüyoruz.
Bir hacımız kendisine deve eti yemeden gelme dedikleri için deve eti bulacağım diye gezerken güneş çarpıp hastanelik olmuştu.
Deve eti peşinde koşmanın/mutlaka deve sütü içmenin makbul hacla ne ilgisi var?..
2009 yılında hac görevimizi yerine getirmek için indiğimiz Cidde’den Mekke’ye 12 saate ancak gidebilmiş ve Mekke’de üç otele uğradıktan sonra indiğimiz son otelin de yanlış olduğu beş gün sonra anlaşılınca tekrar otel değiştirmek zorunda kalmıştık.
Aynı anda dört milyona yakın insanın belirli yerlerde ve bir arada bulunmalarından kaynaklanan izdihamın ciddi bir sorun olduğu kabul edilse de sitemli bir uygulama ile bu sorunun da önüne geçilmesinin mümkün olduğunu düşünüyorum.
Darbeci Sisi’ye milyarlarca dolar aktaran Suudi yönetimi ulaşımda hala etrafa zehirli gaz saçan eskimiş otobüsleri kullanmaktan vazgeçmiyor. Egzost gazından genziniz yanıyor.
Kabe’nin etrafına devasa beton bloklar dikerek o güzelim kutsal alanı dünyevileştiriyor.
Çok gerekli imiş gibi Kabe’nin avlusuna bitişik ve tünelle geçilen oteller inşa ediyor.
Yetmiyor Kabe’nin dibine kral için saray konduruyor.
Sokaklarda caddelerde hacı adaylarının konaklamalarına göz yumuyor. Bunlar yüzünden yürümek imkansız hale geliyor. Ayrıca etrafa saçtıkları çöpler neredeyse tepeler oluşturuyor.
Eğer bunlar Arabistan’ın izni veya daveti ile gelmiş iseler neden insanca yaşayacakları mekanlara yerleştirilmezler de yollarda sokaklarda ser sefil yaşamalarına izin verilir.
Neden hem kendileri için hem de diğer adaylar için sıkıntı yaratılır?..
Temizlik imandandır ancak sokaklarda yatıp kalkanların neden oldukları pislikten paçanızı sıvamadan yürüyemiyorsunuz.
Bahşiş vermeden hiç bir işiniz yapılmıyor. Otelde, otobüste, gümrükte, havaalanında her yerde bahşiş vermezseniz işiniz yapılmıyor. Adı bahşiş ama vermek mecbur..
Ortalık dilenciden geçilmiyor.
Caddelerde sokaklarda ellerinde süpürge ile bekleyen temizlik görevlileri bahşiş için gözünüzün içine bakıyorlar birisine para vermeye kalkarsanız hepsi tepenize üşüşüyor verdiğinize vereceğinize pişman oluyorsunuz.
Havaalanında gerekçesini bilmeden saatlerce pasaport kontrolü için bekletiliyorsunuz.
Bir şey sormaya kalktığınızda sanki suç işlemiş gibi ağır bir tepkiyle karşılaşıyorsunuz.
Fazla uzatmayalım.
Her sene yeni bir faciayla karşılaşmamak ve daha insani şartlarda hac ibadetinin gerçekleştirilmesi için artık tüm dünya Müslümanlarının yetki/sorumluluk alabilecekleri bir yapılanmanın oluşturulması kaçınılmazdır.
Ancak bu yapılanmanın İslam Konferansı Örgütü gibi etliye sütlüye karışmayan, Mescidi Aksa ayaklar altında çiğnenirken bile kılını kıpırdatıp tek cümle edemeyen mıymıy bir örgüt formatında olmaması gerekiyor.
Her olumsuzluğu, faciayı ve sorunu kadere yükleyerek bir süre inandırıcı olabilirsiniz.
Ancak; Allah’ın verdiği en büyük nimet olan aklı kullanmayarak “biz nerede hata yapıyoruz” diyemedikçe kadere yüklediğiniz ölümlerin dünyevi ve uhrevi sorumluluğundan kurtulamazsınız.