Son yıllarda birbirinin tekrarı olan öylesine ilginç olaylar yaşıyoruz ki artık şaşırmıyor ve hatta sıradakini bekliyoruz.
Okumuş yazmış, makam ve mevki sahibi olmuş insanların her gün yeni bir gaflarını, gafletlerini, ihanetlerini, ezikliklerini, cehaletlerini, kibirlerini, zorbalıklarını, saygısızlıklarını görmek vaka-i adiye’den oldu.
Uzunca bir süredir gerçek kimliklerini başarıyla(!) kamufle ederek sureti haktan görünenler, planları tıkır tıkır işlerken dillerini tutamayınca gerçekler ortaya dökülmeye başladı.
Hatırlarsanız; AK Parti'den ayrılarak Deva Partisi'ni kuran Ali Babacan, katıldığı bir televizyon programında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikili oynadığını övünülecek bir davranışta bulunmuş gibi sırıtarak itiraf etti.
Babacan; 2018 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AK Parti üyesi olmasına rağmen, muhalefetin aday yapmaya çalıştığı eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı adayı olması için çalıştığını belirterek, "Tam ortası, göbeğindeydim. Görünür değildim ama tam göbeğindeyim" dedi.
"Abdullah Gül'ün teklif edildiği ortamda siz de var mıydınız?" sorusuna, "Tabi ki vardım" cevabını verirken, “sizden başka kimler vardı?” sorusunu oralara girmeyelim diyerek cevapsız bıraktı.
Girsen ne olacak girmesen ne olacak?.. turpun büyüğü heybeden çıktı bir kere..
Devirdiği çamın büyüklüğünün fark ettikten sonra yaptığı “boş laflardan” ibaret savunma gerçeği ortadan kaldırmak bir yana pekiştirdi.
AK Parti tarafından TBMM Başkanlığı’na verilen dilekçede; "Anayasa'nın 101. ve Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu'nun 8. maddeleri uyarınca AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın 24 Haziran 2018 tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanı seçiminde ilişik listede imzaları bulunan milletvekillerimizce grubumuz tarafından aday gösterilmesi arz ve teklif ederiz" denilirken o dönemde AK Parti Ankara Milletvekili Ali Babacan, Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı adayı olması için 2. sırada imza vermişti.
Bir siyasi partide milletvekili iken, adaylığı için ikinci sırada imza verdiği lideri yerine muhalefetin aday yapmaya çalıştığı kişi için tam da göbeğinde olacak şekilde gayret göstermek ne kadar aksini iddia ederse etsin ikiyüzlülüktür.
KRT TV'de yayınlanan Stüdyo Ankara programında; “Allah kimseyi Sayın Bahçeli gibi birine muhtaç etmesin. Sayın Erdoğan'ın durumu hiç kolay değil. Yüzde 52'yi Cumhurbaşkanı sadece AK Partililerin oyuyla almadı, MHP'lilerin de oyu var orada. Dolayısıyla hem kendi Cumhurbaşkanlığının, hem de Meclis'teki çoğunluğunun Bahçeli'nin desteğiyle olduğunu herkes biliyor. Ve Bahçeli desteğini çektiği anda hem kendi Cumhurbaşkanlığının siyasi meşruiyetinin riske gireceğini, hem de Meclis'te artık istediği gibi işleri götüremeyeceğini biliyor. Ama Sayın Bahçeli'nin de bu küçük hissesini adeta hükümeti yönetmek için, hükümete baskı yapmak için, empoze yapmak için, dediğini yaptırtmak için kullanmasını siyasi etik açısından doğru bulmuyorum.” Diyerek (Sözcü 21/03/2021) siyasi etik masalı okuyanların pişkinliklerine bakınca iyi ki Sayın Cumhurbaşkanı sayın Devlet Bahçeli ile işbirliği yaparak partisi içindeki iki yüzlüleri temizlemiş diyoruz.
İmam Şafii’nin;“Memnun ettiğin zaman seni sende bulunmayan sözlerle anar.
Darılttığın zaman da seni sende bulunmayan sıfatlarla anar” diyerek çok güzel tanımladığı İkiyüzlülerin siyasi etikten bahsetmeleri tam bir kara mizah örneğidir.
Dün de böyleydi, bugün de böyle ve yarın da böyle olacaktır.
Devir değişse de ikiyüzlülerin özellikleri değişmeyecektir.
İkiyüzlülerden çare beklemek yan tesiri faydasından fazla olan ilaçtan medet ummaktan farksızdır.
Görünmeden göbekte olan ikiyüzlüler deva değil olsa olsa dert verirler.
“Dertleri zevk edinenlere” sözümüz yok, paşa keyifleri bilir.
Sizinki ağız da vatandaşın ki torba mı?...
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’de düzenlenen grup toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, İsrail’in katliamlarının bir numaralı sorumlusu İsrail Başbakanı Netanyahu’ya benzetti.
Akşener, “Gözümüzün önünde kadınlar, çocuklar katlediliyor. Bir anlamda Sayın Erdoğan'ın İsrailli versiyonu olan Netanyahu, siyasi rakiplerini baltalamak ve bu şekilde koltuğunu koruyabilmek için gözünü kırpmadan sivillerin ve çocukların hayatlarına kastetmekten geri durmadı” dedi.
Yapılan son dört seçimi de kazanamayan ancak buna rağmen hükümeti bırakmamak için her türlü ahlaksızlığı sergileyen, döneminde Filistinlilere yönelik en alçakça katliam/soykırım ve saldırıların pervasızca yapıldığı, başta yolsuzluk ve nüfuz suiistimali olmak üzere hakkında açılmış bir sürü dava bulunan elleri kanlı bir katili 20 yıldır seçim kazanan ve en son bu milletin % 52 sinin oyunu alarak Cumhurbaşkanına eşitlemek eleştiri ve ifade özgürlüğü ile açıklanamayacak kadar vahim bir davranıştır.
Siyasi rakibinizi eleştirebilirsiniz, uygulamalarını beğenmeyebilirsiniz ancak rakibinizi sağduyu ve vicdan sahibi hiç kimsenin kabul etmeyeceği bir şekilde günümüzün en eli kanlı katili ile eşitlemek olsa olsa o katili meşrulaştırmaktır.
Bu kasıtlı ifadelerden sonra Cumhurbaşkanının memleketi olan Rize’ye giderek gövde gösterisi yapmaya kalkmak ise provokasyonun daniskasıdır.
Başkalarını suçlarken sınır tanımayan Akşener; “çocuk katilleri ile işbirliği yapıyorsunuz provokatörlük için buraya geldiniz diyen Havva Sevgen isimli bir vatandaşa sinirlenerek “sus konuşma işine bak, defol buradan” diye azarladı.
Market ziyaretinde bir esnafın, 'Sayın Genel Başkan'a iki soru sorabilir miyim?' sözlerine, Akşener'in yanındaki bir kadın 'Sen sorularını anana ve eşine git sor' diyerek edepsizlik yaptı.
Esnaf Hüseyin Yılmaz’a yumrukla saldıran İyi Parti Erzurum Yakutiye İlçe Başkanı Fatih Güney, küfür ve hakaretler eden İyi Parti Erzurum İlçe Gençlik Kolları Başkanı Yakup Yangel haklarında Kalkandere C.Başsavcılığı’nca soruşturma başlatılması bu saldırı ve hakaretlerin bir bedeli olacağını göstermektedir.
Erzurum’dan gelip Rize’de zorbalık yapmak, sorduğu soruyu beğenmediğiniz vatandaşa defol demek ne iş?..
Hani nerede demokrasi?..
Grup toplantılarında demokrasi tiyatrosunu ne güzel oynuyordunuz değil mi?..
Millet bu ucuz demokratlık gösterilerini yutmuyor.
Tabii gizli kapaklı çevrilen dolapları da..
Tahammülsüzlük ve zorbalık bu kadar açık iken sosyal medyada para karşılığı soru sorması istendi yalanını dolaşıma sokanlar Havva SEVGEN’in para aldığı kişinin öz oğlu olmasından da utanmamışlardır muhtemelen.
Hem kel hem fodullar.
Gerçekler yüzlerine haykırılınca nasıl da yıldızları dökülüyor.
Sevimli demokratik tiplerin yerini tahammülsüz zorbalar alıyor.
Bebek katillerinin siyasi uzantıları ile gizli kapaklı anayasa taslakları hazırladığınızı (o dönemde milletvekiliniz olan) Ümit ÖZDAĞ açıklamadı mı?
Sizinkisi ağız da vatandaşınki torba mı?..
Daha muhalefette iken vatandaşın soru sormasından rahatsız olup onu kovan, azarlayan ve yumruklayanlar iktidar olsalar kim bilir neler yaparlar.?..
Yoksa bu olup bitenler topuklu diktatörlüğün prömiyeri mi?.
Filistin’e yönelik İsrail zulmü, vahşeti ve katliamını eleştirdiği gerekçesiyle ABD tarafından “antisemitist” ilan edilen Sayın Cumhurbaşkanına, "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Yahudi karşıtı olduğunu öne sürmek çok haksız ve çok ayıptır. Tam tersine kendisi bize karşı her daim yapıcı, destekleyici ve teşvik edici olmuştur." İfadeleri destek veren Türk Yahudi Toplumu kadar basiret sahibi olamadan onu Netanyahu ile eşitlemek çok haksız, vicdansız, muhalif olmakla açıklanamayacak kadar düşmanca bir tavırdır.
Kendisi de bir anne olmasına rağmen (siyasi çıkar hesaplarıyla), evlatlarını çalan ve dağa kaçıran HDP’nin İl başkanlıkları önünde aylardır eylem yapan acılı ailelere destek veremeyen, hakkında “ileri geri konuşmasın, geldiğimizde İçişleri Bakanlığı önüne koyduğumuz bir yağlı kazığa kendisini oturturuz” diyen (emekli Orgeneral) Çetin Saner’den şikayetçi olmayan milliyetçilik iddiasındaki bir siyasetçinin, Filistin konusunda dünyada en sert tepkiyi vererek Filistinlilerin haklı davalarını her platformda savunan ve “Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz diyerek katil olduğunu İsrail’in yüzüne en açık bir şekilde söyleyen Cumhurbaşkanını Netanyahu katiliyle eşitlemesi; yalan, iftira, hakaret ve aşağılamaya dayalı, memlekete beş kuruşluk faydası olmayan ucuz siyaset anlayışının geldiği son noktadır.
İyi Parti Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu “Netanyahu benzetmesinde genel başkanımız sadece siyasi bir eleştiri yaptı asla onu kastetmedi” diyerek zevahiri kurtarmaya çalışsa da halkın haklı ve sert tepkisi nedeniyle başarılı olamayan Rize’deki provokasyon denemesi, masum bir sorusuna dahi tahammül edilemeyen vatandaşın kovulması, azarlanması ve esnaf ziyaretinde esnafın yumruklanması, meselenin basit bir eleştiriden ibaret olmadığını gerisinde planlanmış derin bir hesap olduğunu göstermiştir.
Algıyla, ajansla bir yere kadar.
Takke düşmüş kel görünmüştür.
Vatandaş kendisine hakaret edip aşağılayanlara neden oy versin?..
Pandemi ile mücadele bu kamikazelere kalsaydı Hindistan’dan beter olurduk…
Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesinde Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan Eyüp Akbulut, Kovid-19 tedbirleri kapsamında alınan yasakların hukuka aykırı, aşıların ise sağlığa zararlı olduğunu ileri sürerek bunlara karşı re'sen soruşturma açtığını duyurmuştu.
Bu uçuk ifadeler; Kovid 19’u komplo olarak niteleyerek aslında böyle bir virüs olmadığını, olmayan bir şey için devletin yasaklama ve kısıtlama getiremeyeceğini söyleyen bilgisiz fikir sahiplerinin zırvalarına ne kadar da benziyor değil mi?..
17-25 Aralık döneminde Cumhuriyetin değil Fetö’nün Savcıları da böyle açıklamalar yaparak gündem oluşturmaya ve yargıyı araç olarak kullanmaya çalışıyorlardı.
Akbulut; 'Esenlik Bildirisi'(yurtta sulh bildirisini nasıl da çağrıştırıyor değil mi?) adını verdiği açıklamasında; "Ben bunları söylediğim için muhtemelen işimi kaybedeceğim, başıma bela alacağım. Fakat haysiyetli bir hukukçunun bunu yapması lazım. Hukuk devletine yaraşmayacak uygulamalar görüyoruz ve bunlar büyük mağduriyetlere sebep oluyor. Bugün uygulamada olan sokağa çıkma yasağı, maske takma zorunluluğu, sosyal mesafe kuralı, seyahat kısıtlamaları, bunların tamamı hukuka aykırıdır. Uzatmamak için çok fazla tafsilata girmiyorum fakat Anayasada bunun nasıl yapılabileceği ayrıntısıyla düzenlenmiş." diyerek Pandemi sürecinde olağanüstü bir mücadele veren Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Savcısına yakışmayacak şekilde bilime ve hukuka aykırı bir tavır sergilemişti.
Söyleyen savcı olduğunu belirtmese yine birisi zırvalamış der geçerdik.
Ancak; davranışının bir bedeli olacağını bile bile böylesine bir cesaret(!) gösterisi “zırva” denilip geçiştirilemez.
Savcı Eyüp Akbulut hakkında HSK Müfettişlerince hazırlanan ön raporu görüşen HSK 2. Dairesi; hakkında soruşturma yapılan ilgilinin bulunduğu hal üzere göreve devamının yargı erkinin nüfuz ve itibarına zarar vereceği kanaatine ulaştığından oybirliği ile hakimler ve savcılar kanununun 77. maddesi gereğince geçici olarak görevden uzaklaştırılmasına karar vererek son derece doğru ve isabetli bir adım attı.
Bilim Kurulu tarafından getirilen ve Pandemi ile mücadele eden diğer ülkelerdekine benzer tedbirleri hukuka aykırı olarak niteleyerek mücadeleye zarar veren böyle bir zihniyetin Savcı olması düşündürücüdür.
Pandemi ile mücadelede en etkin bilimsel yöntem ve alternatifi olmayan aşıyı sağlığa zararlı olarak nitelemek sadece cehaletle açıklanamaz.
Gerisinde cehaletin çok ötesinde bir planın olduğuna kuşku yok.
Devletin büyük maddi fedakarlıklar yaparak temin etmeye ve teşvikler vererek üretilmesine çalıştığı ve ücretsiz olarak uyguladığı, yararları bilimsel araştırmalarla onaylanmış ve pandemiden kurtulmanın en önemli şartı olan aşıyı sağlığa zararlı olarak niteleyebilecek kadar önyargılı bir zihniyetin bilimsellikten ve ciddiyetten uzak açıklamalarını haysiyetli bir hukukçu olarak yaptığını söylemesi hukuka saygısızlıktır.
Çünkü hukuk toplumsal düzenin, kişi hak ve özgürlüklerinin koruyucusudur.
“Bırakın ölsünler” gibi ilkel bir anlayış hukukun değil olsa olsa ilkel kabilelerin ilgi alanına girer.
Haysiyetlisi böyleyse Allah haysiyetsizlerin şerrinden bizleri korusun...
Pandemi ile mücadele bu kafalara kalsaydık yanık ceset kokularından sokağa çıkılamadığı, yarısı yanmış cesetlerin derelere atıldığı, yollara bırakıldığı, oksijen tüplerinin karaborsaya düştüğü, insanların çaresizce hastane kapılarında ölümü bekledikleri Hindistan’dan beter olurduk.
Bütün dünyayı etkileyen bir süreçten en az hasarla çıkabilmek için olağanüstü mücadele verilir ve herkes kendi çapında fedakarlık yaparken hiç kimsenin Pandeminin ölümcül etkisini arttırmaktan başka bir işe yaramayacak önyargılarına hukuku alet etmeye hakkı yoktur.
Size de garip gelmiyor mu?..
Bütün dünyada uygulanan sokağa çıkma yasağı, maske takma zorunluluğu, sosyal mesafe kuralı, seyahat kısıtlamaları, aşılama uygulamasının hukuka aykırı olduğunu ülkedeki binlerce haysiyetli yargı mensubu göremedi de Viranşehir Savcısı mı gördü?..
Ya da görmesini ona kim/kimler fısıldadı?
Ne dersiniz? yoksa sufle okyanus ötesinden mi geldi?.