İstanbul’da Derya Elbasan (39), 1999’da 18 yaşındayken Erol Elbasan’la (43) evlendi. İki kızları oldu. Erol Elbasan, Pendik’te karıştığı bir kavgada birini bıçakla öldürünce hapse girdi. 15 yıl ceza alarak 8 yıl hapis yattı. Çıktığında uyuşturucu madde kullanıyor, eşine sürekli şiddet uyguluyordu.
Derya Elbasan boşanma davası açtı. Kızlarıyla başka eve taşındı. Derya Elbasan 6 Haziran sabahı işe giderken Kartal’da karşısına çıkan eşi Erol Elbasan başına silah dayayarak tetiğe bastı. Silah iki kez tutukluk yaptı. Bağırmasın diye ağzıyla elini kapadığı eşinin yüzüne bu kez silah kabzasıyla vurdu. Yere düşünce de tekmeledi. Sonra da “Eşim düştü yardım edin” diye bağırmaya başladı. Taksiye bindirmeye çalıştığı Derya Elbasan o sırada “O yaptı” diye feryat etti. Çevredekiler durumu anlayınca Erol Elbasan kaçtı. Hastaneye kaldırılan Derya Elbasan’ın burun, çene ve elmacık kemiği kırılmıştı. Erol Elbasan, tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Erol Elbasan hakkında, ‘eşi kasten yaralama’, ‘tehdit’ ve ‘alenen hakaret’ suçlarından toplamda 3 yıldan 11 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. Anadolu 19. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen karar duruşmasında Derya Elbasan, “Sanığın pişman olduğuna inanmıyorum. Can güvenliğim yok. Dışarıya çıktığında yarım bıraktığı işi tamamlayacaktır. En üst sınırdan cezalandırılmasını talep ederim” dedi. Son sözü sorulan Erol Elbasan ise, “Bütün kadınlardan özür diliyorum. Yaşanan her şeyden pişmanım” diye konuştu. Mahkeme hâkimi, sanık Erol Elbasan’ı önce, ‘eşi kasten yaralama’ suçundan 3 yıl 3 ay hapis cezasına ardından iyi hal indirimi uygulayarak 2 yıl 8 ay 15 gün hapis cezasına çarptırdı. ‘Tehdit’ ve ‘alenen hakaret’ suçlarından ise delil elde edilemediğinden beraatine karar verdi. Sanık Elbasan, almış olduğu ceza miktarı ve tutuklulukta geçirmiş olduğu süre nazara alınarak yaklaşık 4 ay sonra tahliye edildi. Ayrıca, Derya Elbasan’ın konutuna 500 metreden fazla yaklaşmasının yasaklanmasına da karar verildi.
Duruşmanın ardından açıklama yapan Derya Elbasan, “İyi hal derken ne kastediliyor? Mahkemedeki iyi hal beni, hâkimin ve savcının gözünün önünde darp etmemesi mi, bana hakaret edememesi mi? Şu an çıkan karardan hiç memnun değilim. İyi hal kısmını kendime hakaret olarak sayıyorum” dedi.
Adam; eşini öldürmek amacıyla tetiğe basıyor ama silah tutukluk yapıyor, bağırmasın diye ağzını kapadığı eşine silah kabzasıyla vurarak çene, burun ve elmacık kemiğini kırıyor.
Ama yargılama sonucunda “Bütün kadınlardan özür diliyorum. Yaşanan her şeyden pişmanım” diyen ve iyi hal indirimi uygulanan şahıs aldığı ceza ve tutuklulukta geçirdiği süre dikkate alınarak 4 ay sonra tahliye ediliyor.
Öldürmek amacıyla çektiği silah tutukluk yaptığı için kasten yaralamadan aldığı cezayla paçayı yırtıyor.
Neden öldürmeye teşebbüs değil de yaralamaya teşebbüs?..
Silah tutukluk yapmasa ve Derya ELBASAN ölseydi yapılacak yargılama onu geri getirecekmiydi?..
En kutsal olan yaşama hakkı yok edildikten sonra ceza alsa ne olur almasa ne olur?..
Haaa.. bu arada sanığa çok ağır(!) bir ceza verilerek Derya Elbasan’ın konutuna 500 metreden fazla yaklaşması yasaklanıyor.
Tebrikler, çok caydırıcı(!) bir ceza.
Karar duruşmasında; “Sanığın pişman olduğuna inanmıyorum. Can güvenliğim yok. Bu nedenle en üst sınırdan cezalandırılmasını talep ediyorum “İyi hal derken ne kastediliyor? Mahkemedeki iyi hal, beni, hâkimin ve savcının gözünün önünde darp etmemesi mi, bana hakaret edememesi mi? diyen Derya ELBASAN yerden göğe kadar haklıdır.
Ancak bu haklılığı hayatını garanti altına almaya yetmemektedir.
Sanığın iyi hali bu ise vay kötü haline..
Geçmişte yaşanan onlarca örnekte görüldüğü üzere pişmanlık duyduklarını söyleyip iyi hal indirimi alanlar, buldukları ilk fırsatta yarım bıraktıkları işi tamamladılar.
Hiçbir hukuk kuralı ve yargı kararı insan hayatından daha önemli ve daha öncelikli değildir.
Ama şunu söyleyelim ki bu tür kararlarla kadına karşı şiddeti önlemek asla mümkün değildir.
Çünkü bu cezaların caydırıcı özelliği yoktur.
Benzerlerinde olduğu gibi bu karar da hem mağdurda ve hem de toplumda yargıya olan güveni sarsıyor.
Yargıya güvenin sarsılmasını önlemek için bugünden tedbir alınmaz ise yarın çok geç olacaktır.
Et kokarsa tuzlarız ya tuz kokarsa?..
Bazıları Hatay’da ormanları PKK’nın yaktığına neden inanmak istemiyor?
“Türkiye ile eş zamanlı olarak dünyanın birçok yerinde yaz aylarında orman yangınları meydana gelmektedir. Türkiye’deki orman yangınlarını diğerlerinden ayıran en önemli fark ise bazılarının PKK tarafından gerçekleştirilen sabotajlar nedeniyle oluşmasıdır. Bu sabotajlar 1990’lardan itibaren PKK tarafından bir stratejinin parçası olarak uygulanmış ve uygulanmaya da devam etmektedir. Türkiye’nin özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden itibaren terörle mücadelede sonuç alıcı stratejiler benimsemesi, ülke içi ve dışında başarılı terörle mücadele operasyonları gerçekleştirmesi PKK’nın özellikle Türkiye’deki şehirlerde ve kırsaldaki operasyonel kapasitesine ciddi şekilde darbe vurmuştur. Bu durum örgütün dönem dönem uygulamaya koyduğu “çevre terörizmi” yöntemlerine son dönemde yeniden ağırlık vermesine sebep olmuştur. Bu kapsamda PKK, Türkiye’de Temmuz-Ağustos döneminde özellikle yaz turizminin yoğun olduğu şehirlerde orman sabotajları gerçekleştirerek dikkat çekmeye çalışmakta ve son yıllarda ekonomik getirisi içerisindeki payı oldukça artan turizmi sekteye uğratarak Türkiye’nin bölgesel ve ulusal ekonomisine zarar vermeyi amaçlamaktadır. Dünyanın farklı yerlerinde (Kaliforniya, Sibirya, Yunanistan, Amazon bölgesi gibi) meydana gelen orman yangınları uluslararası medyada oldukça geniş yer bulmasına rağmen PKK tarafından üstlenilen Türkiye’deki yangınların Batı medyasında faili işaret edecek biçimde yer bulmadığı görülmektedir. Nitekim bazı Batılı medya kuruluşlarının Türkçe servisleri Türkiye’deki orman yangınlarıyla ilgili haber yapsa dahi haberlerde PKK’nın yangınları üstlenmesine yönelik herhangi bir bilgiye yer vermemiştir. Türkiye’deki orman yangınlarıyla ilgili yapılan haberlerde yangının çıkma nedenlerinden daha çok yangınların söndürülmesi esnasında yaşanan siyasi tartışmalar haberlerin merkezine yerleştirilmiştir.(*)
Tam da bu gerçekleri doğrularcasına HDP’nin “HDP Ekoloji” adını verdiği bir sosyal medya hesabında Hatay yangınıyla ilgili olarak; “Hatay iki gündür yanıyor ve bu haber bile olmuyor. Yanan alanlar, maden sahası için ruhsatlandırılan alanlar. Ormanları sermayeye teslim etmek için binlerce orman canlısı ve ağaç yok ediliyor. Halkın ekmeği, gençlerin geleceği yakılıyor” denilerek kendilerine çok yakışan bir ikiyüzlü bir tutum sergileniyor.
Çünkü; terör örgütü YPG/PKK'nın yandaşı sosyal medya hesaplarından Hatay’da başlayan ve 3 ilçeye yayılan orman yangınlarının, "Ateşin çocukları inisiyatifi" adlı örgüt tarafından çıkarıldığı belirtilirken, yangına ilişkin olarak, terör örgütünün medya organları ve örgüte yakın sosyal medya hesaplarından yoğun bir propaganda çalışması başlatılarak bir zil takıp oynamadıkları kaldı.
Yaban hayatının da büyük zarar gördüğü yangına ilişkin özellikle kin ve nefret kusan "alaycı paylaşımlar" da dikkatlerden kaçmadı.
Her olayda kayıtsız şartsız devleti suçlamayı ve Türkiye düşmanlığını varlık gerekçesine dönüştüren HDP’nin “HDP Ekoloji” sosyal medya hesabından yaptığı devletin ormanları sermayeye teslim etmek için kasten yaktığı yalanı, organik bağlarının bulunduğu örgütün; ormanları kendilerinin yaktığını açıklamasıyla çürütülmüş oldu.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli de yangın bölgesindeki incelemesinden sonra gazetecilere yaptığı açıklamada; yangının kasıtlı çıkarıldığına yönelik şüphelerin bulunduğunu belirterek, "Kamuoyunda özellikle son iki günde sosyal medyada olsun diğer kaynaklarda olsun bu yangının özelinde de çok ciddi kasıt şüpheleri ortaya çıktı. " demişti.
İstanbul Pendik’teki Aydos Ormanı’nda 19 Eylül 2019’da PKK terör örgütü adına yangın çıkartan Yakup Akman, vatandaşların ihbarıyla yakalanmış, İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılanması sonucunda, “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozmak” suçundan müebbet hapis ve “Silahlı terör örgütü faaliyeti çerçevesinde devletin ormanını yakmak” suçundan 25 yıl hapis ve 20 bin TL adli para cezasına çarptırılmıştı.
SETA araştırmasında da vurgulandığı üzere; bazı batılı medya kuruluşlarının Türkçe servisleri Türkiye’deki orman yangınlarıyla ilgili haber yapsa dahi haberlerde PKK’nın yangınları üstlenmesine yönelik herhangi bir bilgiye yer vermemeleri uygulaması Hatay yangınlarında da devam etti.
Nitekim; Hatay'da PKK'li teröristlerin başlattığı orman yangınları Türkçe yayın yapan yabancı medya kuruluşlarını da sessizliğe gömdü. PKK'nin siyasi kolu HDP ile ittifak halinde olan çevrelerden alçak saldırı hakkında açıklama gelmezken, DW ve BBC gibi yayın organlarında da PKK yangınları üstlenmesine rağmen BBC Türkçe'nin haberinde "sabotaj ihtimali" üzerinde durularak PKK'ya ait tek bir kelime bile edilmedi.
Hatırlarsanız geçen yıl İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi'nde Karabağlar yangınıyla ilgili terör örgütü PKK'nın kınanmasına ilişkin AK Parti, MHP ve İYİ Parti gruplarının kabul oyu verdikleri önerge reddedilmişti.
Yani içimizden birileri de PKK’ya toz kondurmak istemiyordu.
Kürtleri temsil ettikleri iddiasıyla yıllarca terör estiren ve Kandil’i genelevine çeviren uçkur düşkünü sübyancıların deliklerinden çıkamayacak hale getirildiği bu günlerde sık sık görülmeye başlayan yangınların, güvenlik güçlerimizin karşısına çıkacak yüreği olmayan şerefsizlerin beslemeleri tarafından intikam amacıyla çıkartıldığını görmemek ve anlamamak için aptal olmak lazımdır.
Yalan haberleri, ondan duydum, bundan duydum diyerek sosyal medyada sürüme sokanların, yangını çıkartanlar bizzat itiraf ettikleri halde seslerini çıkartamamaları aynı yolun yolcuları olduklarını göstermektedir.
Sosyal medyada üfürülen yalan haberlere balıklama atlayıp yorum yapanlar artık bir vahşete dönüşen yangınları çıkartanlara itiraflarına rağmen ölümcül bir sessizliğe bürünmeleri sizce de garip değil mi?..
Yoksa bunlara da mı şeref (!) madalyası takmayı düşünüyorlar?..
Yoksa bunlar yangıncı arkadaşlar(!) mıdır?..
Yoksa siyasi uzantıları -bizim çocukları üzdünüz- diye kızıp açık/gizli ortaklığı sona erdirirler de bir çuval incir berbat olur mu?..
Böyle bir ton soru var sorulacak?
Ama cevaplaması gerekenlerin ağızlarını bıçak açmıyor.
Bu ülkede katile katil, teröriste terörist, tecavüzcüye tecavüzcü diyemeyen zehirlenmiş bir sosyoloji var.
PKK “ormanları ben yakıyorum” diye bağırıyor ve bunun bir sürü belirtisi var ama bazıları Hükümet gitsin de ormanlar yanarsa yansın havasında.
Yangını çıkartanlara söz edemeyenler, niye söndürülemiyor diyerek suç bastırıyorlar.
Hani Artvin’de, Bergama’da, Kazdağları’nda Gezi Parkın’da ve başka yerlerde çevre, ağaç, çiçek, böcek diye yeri göğü inleten çevreciler?..
Hani nerede çevre, ağaç, çiçek böcek hassasiyetleri göz yaşartan o ünlü(!) dizi oyuncuları, şarkıcılar, türkücüler, popçular, topçular?..
Hani nerede anlı şanlı meslek odaları ve sivil toplum örgütleri?..
Hani nerede Anayasa Mahkemesinin ihanet bildirilerini ağır eleştiri diyerek savunduğu hendekçi, çukurcu, barikatçı akademisyenler?..
Hani nerede izlemediği görüntülerden kanları donan yeni nesil duyarlı(!) yöneticiler?..
Çevreye duyarlılıklarıyla övünen (Z) kuşağı nerede?..
Joe BİDEN’in umut bağladığı siyasilerin PKK’ya söyleyecekleri tek bir söz yok mu?..
Orman yakan PKK’yı kınamak, hızlı trene, köprülere, otoyollara, şehir hastanelerine karşı olmayı açıklamaktan daha mı önemsiz ?
S -400’lerin Sarayı korumak için alındığını söylemekten, her oyunda yeni deste açılmasını açıklamaktan daha mı önemsiz?..
Karşı mahalleye şirin görünmek gibi boş bir beklenti uğruna hukukun gereği olarak yapılan kayyum atamalarına gösterilen tepki neden Ormanları yakanlara gösterilemiyor?
Bu nasıl utanç verici bir ikiyüzlülük?..
Ucuz siyasi çıkar hesapları nasıl da düşürüyor maskeleri?
Yerel seçim öncesi kendilerine talimat veren Kandil’e haddini bildiremeyenler, kadına karşı şiddete karşıyız naraları atıp Tuma ÇELİK tecavüz edince sesleri kesilenler, Belediye başkanları iş bulmak için görüşmeye gelen kadına tecavüz ederken kameraya aldırdığı ortaya çıktığı halde komplo masalları okuyanlar da ormanları yakan PKK’ya seslerini çıkartamıyorlar.
Yabancı basına ülkesini şikayet edip, “biz varken her şey iyi, biz yokken her şey kötü” masalları söyleyenlerin PKK’nın açıkça itiraf ettiği orman yangınlarını görmezden gelmeleri de tesadüf mü? yoksa oyların kardeşliği adına sergilenen bir ikiyüzlülük mü?..
Sonuç; Ormanları kasten yakmak ancak soyu, kanı ve sütü bozuk bozuklar tarafından yapılabilecek dünyanın en alçakça eylemidir ve bir insanlık suçudur.
Bu insanlık suçunu siyasi, ideolojik ve ekonomik çıkar hesabıyla görmezden gelmek insanlık suçuna ortak olmak demektir.
Ciğerlerimizi yakanların hak ettikleri ceza idamdır.
İdam dışında her ceza bu şerefsizlere verilen ödüldür.
İdamlar giden ormanı geri getirmez ama idam korkusu belki niyeti bozuk olan şerefsizleri caydırır, gizli ve açık destek verenleri de susturur.
(*) Oğuz Güngörmez, Aslıhan Alkanat; ÇEVRE TERÖRİZMİ VE PKK’NIN ORMAN SABOTAJLARI ANALİZ EKIM 2019, SAYI 296 sayfa 8 Seta Yayınları ISBN978-605-7544-85-8