İzmir'de yakalanan üç cinayetin katil zanlısı Atalay Filiz'le İzmir Emniyeti'nde görevli, bir polis memuru selfie çekmiş, o anlara ait video sosyal medyada hızla yayılmıştı.
Bu selfie'ye tepkiler henüz dinmemişken, Atalay Filiz'le bir başka Emniyet mensubunun çektirdiği selfie sosyal medyada yayılmaya başladı.
İddiaya göre Atalay Filiz'le İzmir Cinayet Büro Amiri Vedat Yaylalı da selfie çektirdi. Fotoğrafta samimi ve güler yüzlü tavırları dikkat çeken ikilinin, Emniyet'e ait bir aracın içinde oldukları gözlemleniyor.
Sanırsınız ki selfie deki poz arkadaşı katil değil de, sınava girmeden önce babasından son taktikleri alan çalışkan bir öğrenci..
Bu selfie görüntüleri sosyal medyada büyük tartışma yaratırken, selfie çeken ve bu anı görüntüleyip paylaşan üç polis hakkında soruşturma başlatıldı. Polisler soruşturma tamamlana kadar açığa alındı.
Yakalamakla görevli olduğu suçluyla muhabbet pozları veren polislerin görevden el çektirilmeleri işin idari kısmı ve doğru olanı.
Ancak katil zanlısı ile selfie çektiren polisin; üç yıldır yakalanmadığı için Atalay Filiz’i tebrik edip “aferin” demesi” dikkatlerden kaçmayacak bir başka densizliği gösteriyor.
İşlediği cinayetleri Emniyetteki sorgusunda itiraf ettiği belirtilen ve en son bir masum öğretmeni katleden zanlının hangi kafayla tebrik edildiğini anlamak gerçekten zor.
Hadi diyelim ki üç yıldır yakalanamadığı için o densiz “aferin” kullanıldı..
Peki masum insanların katiliyle çok büyük bir iş başarmış pozlarında selfie çekilmesi hangi aklın ürünü?..
Oldu olacak bari bir de halay çekselerdi..
Katledilenlerin yakınları, devletin polisinin bu laubali ve densiz tavrı karşısında ne düşünmüşlerdir?
Ne oldu selfie çekilince?.. o polisin başı göğe mi yükseldi?..
Sadece selfie değil sorun olan.
Selfie çekilirken polis memuru kırk yıllık arkadaşı imiş gibi katilin omuzuna elini atıyor ve gökyüzünde yalnız gezen yıldızları arıyormuşçasına samimi ve masum bir poz veriyorlar.
Bu hastalıklı ruh yapısını anlamak gerçekten zor.
Bu kafayla suçlularla mahkeme salonlarında, hastalarla ameliyat masalarında, teneşirlerde cenazelerle selfie çekmeye başlarsalar şaşırmayız.
Bir mühendisin, bir teknisyenin bir işçinin yapımında emeği olan bir binanın, bir köprünün, bir tünelin önünde selfie çektirmesini, işini başarmış olmanın ortaya kalıcı bir eser çıkartmanın verdiği gururla açıklayabiliriz de Allah aşkına üç masumun katiliyle bir polisin selfie çektirmesini ne ile açıklayacaksınız?..
Sakın buna merak filan demeyin.
Böyle bir densizlik, merak gibi “öğrenme isteğinin dışa vurmuş en masum haliyle” açıklanamaz...
Haberlerde izliyoruz. Trafik kazası olmuş insanlar can çekişirken kimileri selfie çekme derdinde.
Birileri yolun ortasında tekme tokat kavga ederlerken kimileri onları ayırmak yerine selfie çekmek derdinde.
Adam boğaz köprüsünden atlayacak bakıyorsunuz bazıları o can pazarında selfie çekme derdinde.
Bina yıkılmış insanlar enkaz altında ama insan oldukları sanılan kimileri en iyi selfie pozu yakalama peşinde..
Enkazın önünde çekilen selfie olsa olsa insanlığınızın da enkaz altında kaldığının tescilli resmi olur.
Ölümüne Selfici arkadaşlar… gerçekten anlamadığım için soruyorum..
Böylesine kritik anlarda bile insani duyarlılık göstermek ille de selfie çekmek size ne kazandırıyor?.
Hiç tanımadığınız birisinin arabadan cesedi çıkartılırken çektiğiniz selfie size hangi -insan olanda bulunduğunu düşünmediğim-duyguyu yaşatıyor?.
Söyler misiniz bu neyin kafası?..
İçinde öncelikle ve mutlaka kendilerinin ve sonra da konu mankeni kabilinden belki bir çoğunu tanımadığı diğerlerinin bulunduğu bu kadar çok fotoğrafa sahip olmakla övünenlerin beyninin tomografisini çekmek gerekiyor.
İlk insanın ateşi keşfetmesi gibi selfie’yi keşfedenler de herhalde selfie’nin bu kadar suyunun çıkartılacağını tahmin etmemişlerdir.
Yanlış anlaşılmasın selfie’ye itirazım yok.
Tarzım olmasa da yerinde zamanında ve kararında olmak kaydıyla tabii ki selfie çekilir.
İsteyen istediği görüntüleri paylaşabilir. Kimsenin iletişim özgürlüğüne sınır koyacak halimiz yok.
Ama ısrarla ve inatla “ben”i merkezine alan ve “ben”i neredeyse kutsayan bir anlayışın teknolojinin kullanımı ile açıklanamayacak bir patolojik nitelik taşıdığının kabul etmek gerekiyor.
Nitekim; özellikle teravih namazlarında selam verir vermez telefona sarılıp gelen mesajları kontrol edip cevap yazan, ileti gönderen ya da okuyan, Cuma namazlarında ise hutbe dinlemek yerine cep telefonuyla paylaşımda bulunan ve imamın tekbir almasıyla telefonu lütfen elinden bırakabilen, cenaze defnedilirken bir elinde telefonla paylaşımda bulunmaya devam edenleri gördükten sonra bu patolojik durumun giderek tedavi edilemez bir niteliğe dönüşmek üzere olduğunu düşünüyorum.
Bu kadar “ben”lik, bu kadar “teknoloji bağımlılığı” ve bu kadar “paylaşım” hayra alamet değil.
Sizinle birlikte bunlar da gider..
Ama varlığınızı; “ben” merkezli selfie pozlarıyla kanıtlamak yerine, başkalarının çektiği “siz” fotoğrafıyla da kanıtlayabilirsiniz.
Tabii ki bir kopyası gönüllere kaydedilecek kadar güzel görüntüleriniz varsa..