Türkiye’nin başında yeterince dert varken bunlara bir de Cemal KAŞIKÇI’nın infazı eklendi.
Suudi Arabistanlı gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın (Jamal Khashoggi) İstanbul’daki Suudi Başkonsolosluğu’nda ( ya da rezidansta) Veliaht Prens Muhammed Bin Belman’ın; içlerinde adli tıp uzmanı da olan 15 kişilik özel infaz ekibi tarafından öldürüldüğü artık iddia olmaktan çıkıp ete kemiğe büründü.
Kaşıkçı'nın 2 Ekim'de girdiği Suudi Başkonsolosluğundan sağ olarak çıktığına dair hiçbir delil ya da emare yok.
Aksine içeride infaz edildiği henüz kanıtlanamasa da infaz ve temizlik/karartma için gerekli her işlemin (kendilerine göre) yapıldığı anlaşılıyor.
Nedir bunlar derseniz?..
Evlilik işlemi için Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçiliği’nden basit belge isteniyor orası Ankara’daki Elçiliğe yönlendiriyor oradan da İstanbul Konsolosluğuna..
Kaşıkçı'ya konsolosluğa ilk başvuru yaptığı 28 Eylül'de "evrakların hazır değil" deniliyor, operasyon hazırlığı için 2 Ekim'e randevu veriliyor ve bu tarihte de görev mahallinde bulunmaları sağlanan 15 kişilik infaz timi tarafından tuzağa düşürülüyor.
İnfaz ekibi; olay günü Suudi Arabistan'dan iki ayrı uçakla gelip operasyonu tamamladıktan sonra aynı gün geri dönüyor.
Bu ekipten bir grup Kapalıçarşı’ya gidip valiz alıyor.
2 Ekimde konsoloslukta görevli Türk çalışanlara izin veriliyor ve öğleden sonra konsolosluk çalışanlarının odalarından çıkmamaları isteniyor.
Başkonsolos Muhammed el Katibi tüm randevularını iptal edip 2 Ekimden itibaren üç gün konutundan dışarı çıkmıyor.
Ve en önemlisi Konsolosluktaki kameralar çalışmıyor.
İlginçtir, arızalı olduklarına dair bir bildirim de yapılmıyor.
ABD’nin ve batının reformcu lider diye pazarladığı, gittiği Avrupa Ülkelerinde kırmızı halı sererek karşılanan Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ın bu cinayeti gözümüzün içine baka baka işletmesi üzerinde durulması gereken bir alçaklık olmakla birlikte ilginçtir, ne ABD’den ve ne de Avrupa’dan ortalığı birbirine katacak güçlü bir ses çıkmadığı.
Ülkemizde gazeteci kılıklı teröristlere destek vermek için kıçını yırtanlar göstermelik bir iki açıklama dışında Kaşıkçı’nın Konsolosluk binasında infaz edilmesi karşısında ciddi bir tepki göstermediler.
Demek ki para baldan tatlı.
Demek ki daha satacakları çok silah, alacakları çok haraç ya da yaptıracakları çok ev ödevleri var.
Demek ki uşakları gazeteci infaz edebilir.
Ve demek ki basın özgürlüğü ancak beslemeleri için var.
Bin Selman’a olan kızgınlıkları (!) belki “şimdi sırası mıydı” ya da “bu işi biraz daha sessiz yapsan olmaz mıydı modunda..
Londra Merkezli Al Kuds al-Arabi gazetesinde yer alan habere göre; Suudi veliaht Prensi SELMAN Bloomberg ajansına yaptığı açıklamalarda, “Dünyanın bizim için ne söylediği umurumda değil. Önemli olan Suudi halkının maslahatıdır. Kaşıkçı ile ilgili meseleye de gelince, şimdi küçük bedel ödenmezse, ileride büyük bedeller ödenir.” şeklinde bir açıklama yaptı.
Yani adam açık açık infazı itiraf ederek, bunun küçük bir bedel ödetme olduğunu söylüyor ama basın özğürlü ve insan hakları savunucuları dut yemiş bülbül gibiler.
Cemal Kaşıkçı'nın da yazarları arasında bulunduğu Washington Post gazetesi, ABD istihbaratının yaptığı bir dinlemede, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın, Kaşıkçı'nın bazı vaatlerle Suudi Arabistan'a dönmesinin sağlanması, daha sonra da tutuklanmasını emrettiğini ileri sürmüştü.
Washington Post, geçtiğimiz gün Suudi Arabistan'ın Kaşıkçı'yı yakalamak için yaptığı planın ABD istihbaratının dinlemelerine takıldığı iddiasının ardından yine istihbarat yetkililerine dayandırdığı bir haber yayımladı.
Habere göre Veliaht Prens, Kaşıkçı'nın ABD'nin Virginia eyaletinden Suudi Arabistan'a dönmesinin sağlanması ve ardından tutuklanmasını emretti. Bu plan ABD istihbaratının dinlemelerine takıldı.
Yani ABD vatandaşı da olan Kaşıkçı’nın başına geleceklerden ABD’nin haberi var ancak hiçbir uyarıda bulunulmuyor.
Başka ülkelerin iç işlerine pis burunlarını sokarak “endişe duyan ve not alan ABD” nedense Kaşıkçı konusuna pek ilgi duymuyor.
Hatta infaz kendi ülkelerinde olmasın diye basit bir belge başvurusunu Türkiye’ye yönlendirmişler.
Şimdi de kalkmışlar, Suudi Arabistan isterse yardım için FBI’yı Türkiye’ye gönderebiliriz diyorlar.
Niçin Suudi Arabistan isterse de Türkiye isterse değil.
Çünkü boynuna tasmayı taktıkları veliahttan vazgeçmeleri mümkün değil.
İstedikleri her türlü ayak işini yaptırıyor, istedikleri silahları satıyorlar.
Yetmezmiş gibi “sizi biz koruyoruz ayağınızı denk alın” diye fırça atıyorlar.
Şimdi bir gazeteci için veliaht prensle aralarını mı bozsunlar?..
FBI; Türkiye’ye ancak Veliaht Prensi kurtarmak için delil karartmaya gelir.
Onların yapacakları hiçbir çalışma bu cinayetin ardındaki gerçeği ortaya çıkartmaz.
Olsa olsa tavşana kaç tazıya tut olur.
Türkiye bu tuzağa düşmez.
AA'nın haberine göre, Kaşıkçı'nın bazı arkadaşları son 4 aydır Prens Muhammed'e yakın Suudi yetkililerin Kaşıkçı'yı arayıp, gazetecinin Suudi Arabistan'a dönmesi durumunda kendisine koruma hatta yüksek mertebeli devlet işleri teklif ettiğini söyledi.
Arkadaşları, Kaşıkçı'nın bu tekliflere şüpheyle baktığını ve bir arkadaşına Suudi hükümetinin kendisine zarar vermemek konusunda verdiği sözleri asla tutmayacağını söylediğini aktardı.
Arap kökenli Amerikan bir siyasi aktivist olan Halid Saffuri, Cemal Kaşıkçı'nın Mayıs ayında bu konuda yaptığı bir görüşmenin ardından kendisine, "Şaka mı yapıyorsun, onlara en ufak bir güvenim bile olamaz. "dediğini kaydetti.
Türkiye Suudi Arabistan gibi çete devleti değil.
Mekke’nin Medine’nin Suudi Arabistan’da olması onlara kutsallık kazandırmaz.
Kendi vatandaşını vahşice öldüren bir devletin Mekke ve Medine üzerinde hak ve yetkisi olmadığı gibi Hac ve Umre ibadeti zorba ve katil Suudi Krallığının rant kapısı olmamalıdır.
Konsolosluk binasında kendi vatandaşını öldüren yabancıya neler yapmaz.
Böyle bir devlete hiçbir şekilde güvenilemez.
Türkiye yaşanan olaylar karşısında; başından beri hukuk devleti olmanın gerektirdiği gibi olaya soğukkanlılıkla ve hukukun öngördüğü çerçeve içinde yaklaşıyor.
Dolduruşa gelmeden delilleri topluyor.
Benim ülkem göstere göstere işlenen bu alçakça cinayete kesinlikle seyirci kalmaz/kalamaz.
O nedenle de şu andaki soğukkanlılığını; kendine olan güveni ve elde ettiği delillerin, bazılarının uykusunu kaçıracak kadar önemli olduğuna yoruyorum.
Mafya babası kılıklı Uçkur düşkünü başkan neyse de bakalım damadı Jared Kushner'ın kankası olmak reformcu kılıklı katili kurtaracak mı?..