Yeni bir Ramazanın mübarek iklimini soluyoruz.
Henüz kışlıkları bile kaldırmadığımız bir bahar ayının sonunda kavuştuk ramazana.
Bu mübarek ay merhamet duygularının kabarmasına, iyiliklerin artmasına vesile oluyor.
Yıllardır ramazanla birlikte toplumda dayanışma artar, iyilikler artar.
Bir bakıma temizlenme ve arınma ayıdır ramazan.
Onbir aylık gaflet, sorumsuzluk ve umursamazlık ramazanla birlikte yerini merhamete ve iyiliğe ve hayra bırakır.
Toplumsal barış ve huzur için iyi bir fırsattır ramazan.
Ramazanı fırsat bilip daha çok hayır ve daha çok iyilik yapanlara söyleyecek sözümüz yok.
Allah razı olsun deriz.
Ancak iyilikte de merhamette de “ölçünün” aşılmaması gerektiğini unutmamak gerek.
“İyilik yap denize at balık bilmezse halik bilir” sözü hiçbir iyiliğin karşılıksız kalmayacağını hatırlatmakla birlikte “merhametten maraz doğar” özdeyişi de ölçülü merhamet uyarısı gibidir.
Bu girişten sonra gelelim sadede.
Ramazanın önceki Cuma namazı için gittiğim mescidde merkezi yayınla vaazını dinlediğim hoca, Ramazanla ilgili olarak tavsiyelerini sıralarken haklı olarak etrafımızda aç kimsenin kalmamasını onları gözetmemizi anlatırken mealen şöyle bir ifade kullandı.
“Yol kenarlarında ve trafik ışıklarında arabanız durduğunda sizden yardım isteyenler muhtaç insanlar olduğunda onlara üç beş kuruş vermekle yetinmeyin. Alın onları arabanıza evinize götürün karınlarını doyurun giderken de bir sonraki öğünde yiyeceklerini paketleyip ellerine verin”..
Hocamız elbette ki bu tavsiyeyi iyi niyetle yapmıştır.
Ancak; terörün her türlüsü ile yoğun bir mücadele verilen şu günlerde kim olduklarını bilmediğimiz, tanımadığımız insanları alıp eve götürmenin ve evde ikramda bulunmanın hiç doğru olmadığını belirtmek gerekiyor.
Güvenlik açısından olduğu kadar sağlık açısından da risklidir.
Yardım yapmak iyilik yapmak yolda bulduğunu eve getirmek değildir.
Bu; ciddi güvenlik sorunlarına yol açabilecek bir tedbirsizliktir.
Çevrenizde kimlerin muhtaç olduğu araştırır onlara yardım yapabilirsiniz.
Gerçekten muhtaç olanlar varsa bir lokantaya götürüp karnını doyurabilirsiniz.
Ama yolda rastladığınız ve kim olduğunu bilmediğiniz birisini evinize getiremezsiniz.
Ev bizim mahremimizdir.
İnsanları iyiliğe teşvik ederken coşup bu tür abartılı ve zaafiyete neden olabilecek tavsiyeler yapılmamalıdır.
Böyle bir uygulama merhamet etmek ya da iyilik yapmak olmadığı gibi Ramazan ayının ruhuna da uygun değildir.
Evler yol geçen hanı olmamalıdır.
Şayet bu vaazı veren değerli hocamız da yolda bulduğunu alıp evine götürüyorsa doğru bir davranış yapmıyor demektir.
Muhtemelen eşi de böyle bir uygulamaya karşı çıkmıştır.
Oturduğum semtteki trafik ışıklarında dilenciliği alışkanlık haline getirmiş tipler var.
Sanki kadrolu imişler gibi hepsi kadın ve her gün aynı insanlar.
Hatta çocuklar bile aynı.
Sabah saat 8.00 de mesaiye başlayıp başlayıp akşam ezanına kadar kırmızı ışıkta duran arabalardakilerden para istiyorlar.
Bunların kim olduklarını, muhtaç olup olmadıklarını bilmiyoruz...
Belki de bir dilencilik şebekesinin mensuplarıdırlar..
Gel bir lokantaya götüreyim deseniz gelmezler.
Evde ekmek yok, çocuğumun sütü yok diyerek dilenen bu tiplere ekmek, süt verseniz de almazlar.
Ankara’da teravih namazı gece saat yaklaşık 23.10 da bitiyor.
Camiden bir çıkıyorsunuz o saatte her birinin kucağında birer çocuk en az 10 kadın dileniyor.
Her gece aynı kadınlar ve aynı çocuklar..
Evvelden cami avlusunda dilenirlerdi..
Şimdi sayıları arttığı için artık caminin içine girerek dileniyorlar.
4-5 yaşındaki çocuklar son safın arkasında bekleyip dilencilik yapıyor.
Muhtemelen vakit namazlarından sonra da dileniyorlar.
Bunlara verilen paralar dilenciliği teşvik olmaktan öte hangi amaçlarla kullanıldığını bilmediğimiz için belki de kötü amaçlar için harcanıyor.
Bu görüntü hoş bir görüntü değil.
Hoş olmadığı halde neden göz yumulduğunu anlamak ta mümkün değil.
Cami çıkışında neredeyse üstünüze saldıracaklar.
Geliştirdikleri tiyatral yetenekleriyle en tirajik tonda yapılan dilencilikten etkilenerek “ben Allah rızası için verdim o ne yaparsa yapsın” yaklaşımı da vicdan rahatlatmaktan başka bir işe yaramaz.
Belki de size ve devletimize sıkılacak kurşunun parasını veriyorsunuz.
Biz iyilik yaptığımızı zannederken onlar sırtımızdan geçiniyorlar.
Ayrıca bu dilenci kadınların yarıdan çoğu göçmen.
Devlet göçmenler için her türlü imkânı sunuyor ancak kamplardaki düzen ve kurallardan rahatsız olanlar devletin verdiklerine razı olmayanlar cami önlerini, kavşakları parselliyorlar.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları başta olmak üzere çok sayıda sivil toplum örgütü ramazan ayında özellikle maddi destek ve gıda yardımı yapıyor.
Ama buna rağmen dilenciden geçilmiyor.
Meselenin muhtaçlık olmadığı, Ramazanı fırsata çevirmek olduğu görülüyor.
İş yok, meslek yok.
Nereye kadar gidecek bu iş?..
Dilenmenin sonu yok.
Gerçekten ihtiyacı olan insanları ister Türk ister göçmen olsun araştıralım, bulalım ve yardımcı olalım.
Buna kimsenin itirazı olmaz.
Ancak kim olduğunu ne olduğunu ve gerçekten ihtiyacı olup olmadığını bilmediğimiz insanları alıp eve götürmek, ağlaya sızlaya her dilenene yardım etmek merhamet sömürüsüne zemin hazırlamaktır.
Kaş yapalım derken göz çıkartmayalım.