Mısırda darbe sonucunda görevinden uzaklaştırılarak Sisi cuntasının sirki andıran mahkemesinde cübbeli palyaçolar tarafından yargılanan seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi ve beraberindeki 122 kişiye idam cezası verilmesi üzerine Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon; idam kararını ciddi bir endişeyle not ettiğini buyurmuş.
İnsan haklarının sözde savunucuları ABD ve genel anlamda batı, değil not etmek ağızlarını bile açmadılar. Çünkü darbeciler “our boys” tu.
Pardon… ABD’nin hakkını yemeyelim. Kendileri; ismini vermek istemeyen bir yetkilisi aracılığı ile “derin kaygı duyduklarını” buyurmuşlar.
Ama gezi kalkışmasında Türkiye’ye parmak sallamışlardı.
Kaygının ötesinde açık açık tehdit etmişlerdi..
İkiyüzlü özgürlükler ülkesine ne kadar da yakışan bir utanç tablosu..
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri idamları not etse ne olur?.. not etmese ne olur?..
Tutulan notlar buradan köye yol oldu sonuç ne?.. hiç koskoca bir hiç.
Cuntacı Sisi’yi paraya boğan, milyar dolarları oluk oluk akıtan –müslüman- Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri de hiç oralı olmadılar.
Ölen Kral Abdullah’ın ardından gelen Selman bakalım Sisi’yi beslemeye devam edecek mi?. göreceğiz.
Gözleri kin ve nefretten dönmüş cunta ve onun burnunda kıl olmayı şeref bilen işbirlikçileri kendilerine gaz veren destekçilerinin alkışından mutlu olabilirler.
Ama bu mutluluk er geç biter ve son kullanma tarihi gelen darbeciler sadece tarihin çöplüğüne gönderilmekle kalmaz yaptıklarından mutlaka hesap sorulur.
Bakınız şekil 1 Türkiye. Bir cenaze nasıl kalktı?
Ayrıca kul sormazsa, Allah sorar.
Yönetimi ellerinde bulunduran –Müslüman güç sahiplerinin- kardeşlerinin; palyaço kılıklı hâkimlerin verdiği ve ABD uşağı Sisi’ye sadakati imanın parçası gibi gören El Ezher İmamlarının destekleriyle idama mahkûm edilmelerini öküzün trene baktığı gibi seyretmeleri, İslam ahlakı ve değerleri ile uzaktan yakından ilgilerinin olmadığını açıkça göstermektedir.
İş fetva vermeye gelince herkes ulema…
Kadınların araba kullanması yasak. Ama desteklenen cuntacıların Müslüman kadınları asmaları serbest.
Nur yüzlü Esma’nın (Biltaci) sadece protesto hakkını kullandığı için sırtından kahpece vurularak terörist muamelesi görmesi serbest.
Gösteri hakkı –sözde- batının olmazsa olmazı ama Mısır’da sadece darbeyi proteste ettikleri için beş bine yakın Müslümanın silahla kahpece taranarak öldürülmesi serbest.
Filistinli kadın yazar Lema Khatır “Mısır’daki tağutlardan her türlü azgınlığın beklendiğini ancak yıllardır İsrail zindanlarında tutulan Filistin’li bir esire ve yıllar önce İsrail saldırısında hayatını kaybeden Filistinli bir şehide idam cezası verecek kadar ileri gitmelerinin beklenmediğini yazmış.
Cübbeli palyaçolar o kadar hızlarını alamamışlar ki 19 yıldır İsrail’de cezaevinde tutuklu olan Hasan Salame hakkında da “devrim sırasında cezaevi baskınına karıştığı için” idam cezası istemişler.
Bütün bunlar; darbeye darbe diyemeyen ikiyüzlü sahtekarlara uşaklıkta sınır tanımayan zalimlerin sahiplerine yaranma çabalarından ibaret.
Zannediyorlar ki sahiplerine ne kadar çok yalakalık ederseler sahipleri de onları o kadar iyi korur.
Halbuki her uşağın bir kullanılma süresi vardır. O süre dolunca defedilir ve yerini yeni uşağa bırakır.
İşte bu çerçevede Mısır’da; Adına yargı dedikleri çadır tiyatrosunun cüppeli palyaçoları kendilerine verilen rolleri oynayıp, aldıkları kararları onaylanmak üzere sarıklı palyaçoya (Mısır Müftüsü) gönderdiler.
Müftü efendi bakacak, inceleyecek te –sıkıysa- hayır diyecek.
Daha ilk gün darbecilerin yanında yer alarak safını belli eden Müftü adil karar verecek öyle mi?.
Ya da adil karar verecek te o görevde kalacak?
ABD kuklası darbeci Sisi ve şürekâsı onu ”ham” yaparlar.
Şu ana kadar aç kapa şipşak çadır tiyatrosunu andıran mahkemelerde yüzlerce idam kararı verildi. Kaçını önleyebildi Müftü Efendi.
Din adına hüküm veren sözüm ona Müslümanlar bir başka Müslüman kardeşine yapılan zulmü reva görüyor ve destekliyor..
Müslüman bu kadar basiretsiz olabilir mi?
İşte Müslümanların bu basiretsizliği ve “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışı nedeniyle bir gemide iki aydır açlık ve susuzlukla boğuştuktan sonra Malezya tarafından kabul edilen 584 Rohingya (Arakan) ve Bengladeş’li Müslüman Endonezya’nın Açe bölgesinde yerleştirildikleri tesiste yaşam mücadelesi veriyorlar. Ama Çoğunluğu Burma’daki şiddetten kaçan Arakan’lı Müslümanlardan sekiz bini güney Asya sularındaki “yüzer tabutluk” olarak nitelenen botlarda her an ölümün soğuk nefesini enselerinde hissederek sözüm ona yaşıyorlar.
Ya da yaşadıkları zannediliyor.
Açlıktan gemideki halatları yediklerini yazıyor gazeteler.
Burma’da devlet destekli soykırım başta Birleşmiş Milletler olmak üzere kimseyi takmadan tam gaz devam ederken, insan hakları ve soykırım konusunda ahlaksız bir tavır sergileyen ikiyüzlü batı, soykırımın sadece Ermenilere yapıldığını düşünüyor.
Soykırım yapılan Müslümansa onlara göre bir sakıncası yok.
Filistin’de, Mısır’da, Burma’da, Suriye’de isteyen istediği kadar Müslümanı öldürebilir. Bu soykırım sayılmaz.
Onlara göre yok ta Müslüman ülkeler neden bu kadar duyarsız ve bu kadar aciz.
Neden birlik olup yumruklarını masaya vuramıyorlar?
Bir Müslümanın neden bir fok balığı kadar değeri yok.
Artık Müslümanların, Müslüman liderlerin bir masaya oturup çok ciddi kararlar almaları gerekiyor. Aklın varlığı bunu gerektirmektedir.
Sevgili Peygamberimizin (SAV);
Kişinin dini, aklı ölçüsündedir. Aklı olmayanın dini yoktur.[Ebuşşeyh]
İnsanı ayakta tutan aklıdır. Aklı olmayanın dini de yoktur.[Beyheki]
Aklı doğru olmayanın dini de doğru olmaz. [Taberani]
Hadisleri de aklın ve aklı kullanmanın önemine değinmektedir.
Müslümanlar akıllarını kullanmadıkça yukarıda anlatmaya çalıştığımız dramatik olaylar daha uzun süre yaşanmaya ve çile çekmeye devam ederler.
Çözüm üretmek yerine bunu kader bilip çile çekmeye razı olmak aklı kullanmamaktır.
Akıl yoksa din de olmadığına göre çekilen çilenin-dini açıdan- bir getirisi yoktur.
Yaklaşmakta olan Ramazan’ın Müslümanların akıllarını kullanmalarına vesile olması dilek ve duasıyla…