Darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra ancak kendilerine gelebilen ihanet şebekelerinin her gün bir yenisine tanık olduğumuz ihanet ve saldırıları ile karşı karşıya kaldığımız ve zorlu bir süreçten geçtiğimiz bu günlerde, bir yandan şehit haberleriyle yürekler dağlanırken, diğer yandan da Adana’nın Aladağ İlçesi’ndeki kız yurdunda çıkan yangında 12 kardeşimizi kaybetmenin tarifsiz acısını yaşadık.
Her faciadan sonra olduğu üzere yetkili yetkisiz, ilgili ilgisiz, bilgili bilgisiz herkes konuştu.
Kimileri bundan siyasi çıkarımlar yaptı kimileri her zaman olduğu gibi bilgi sahibi olmadan fikir beyan etti.
Yurt binasının ve özellikle çatısının ahşap olması, yerlerin kolay tutuşabilen malzemelerle kaplanması, yangın merdivenlerine açılan kapıların kilitli olması ya da kapı kollarının bulunmaması gibi gerekçelere bağlı olarak çıktığı ileri sürülen yangınla ilgili polemikler süre dursun, yokluk içinde olsalar da okumak isteyen 10 orta öğrenim öğrencisi kızımızla bir eğitmen ve yurt müdürünün kızı feci bir şekilde can vererek aramızdan ayrıldılar.
Yangının çıkış nedeni hakkındaki bilgiler basında çıkanlarla sınırlı..
O nedenle suçlu ve sorumluların yargı tarafından belirlenmesini beklemenin daha doğru olacağını düşünüyorum.
Ancak; yargı sonucunu beklemek daha önce de benzerleri yaşanan bu konularla ilgili değerlendirme yapılmasına engel değil.
Yargı suçluları ve sorumluları bulur ve cezalandırır.
Yargının önlem almak gibi bir görevi yoktur.
Yaşadıklarımızdan ders ve sonuç çıkartarak ve aklımızı kullanarak önlemi biz alacağız..
Asansör düşer insanlarımız ölür kaza deriz.
Maden göçer işçilerimiz ölür kader deriz.
Hiçbir kurala uymayız trafik kazası yaparız alın yazısı deriz.
Derenin içine ev yaparız sel götürür feryat ederiz.
Kaçak kat çıkarız depremde yıkılır isyan ederiz.
Bizi hayvandan ayıran aklı kullanmayıp her şeyi kadere yükleyerek işin içinden çıkmaya çalışırız.
Ne yazık ki standartlara uyma ve tedbir alma konusunda özürlü bir toplumuz.
Ne kadar kural konursa konulsun, bildiğimizi okuyoruz.
Çünkü bahane bulmak kurallara uymaktan daha kolay.
Muhtemelen yanan yurt binasının da yangın söndürme ve tahliye planları ve dolum tarihleri geçmemiş yangın tüpleri vardı.
Bu tür planları çerçeveletip duvara asarız ama uygulanabilirliğini test etmeyiz.
Allah bilir yurtta bir kez bile tatbikat yaptırılmamıştır.
Bir yangın durumunda nasıl davranılacağı konusunda çocuklar eğitilmedikleri ve bilgilendirilmedikleri yaşanan panik nedeniyle bilinçsizce üst kata çıkmaya çalışan çocukların yanan çatının altında kalmalarından anlaşılıyor.
Japonya’da kreş çocukları bile bir deprem durumunda nasıl davranacaklarını biliyorlar.
Israrla ve inatla eğitiyorlar.
Biz de ısrarla ve inatla “bir şey olmaz” diyoruz..
Görevim gereği yaptığım denetlemelerden biliyorum.
Bazı kuruluşların duvarlarında söndürme ekiplerinin, tahliye ekiplerinin isimlerinin yer aldığı listeler vardır ama yıllardır güncellenmeyen ve usulen asılan o listelerin içinde ölen, emekli olan ya da kuruluştan ayrılanların isimlerinin de bulunduğunu gördüğümüz olmuştur.
Kağıt üstünde her şey vardır ve tamdır ama iş uygulamaya gelince sonucunu hep birlikte görüyoruz.
Bundan birkaç ay önce bir ilin Valilik binası içinde bulunan bir Müdürlüğümüzü denetlemiştim.
Yangın anında kullanılacak yangın hortumunun bulunduğu dolap kapağının kolu çıkartılıp kullanım dışı bırakılmak suretiyle sabitlenmiş ve üzerine de büyükçe bir pano asılmıştı.
Yerel itfaiye biriminin tespiti doğrultusunda konulması gereken yangın söndürme tüpleri gelişigüzel yerleştirilmişti.
Sebebini sorduğumda bir ton bahane söylediler.
Allah korusun bir yangın çıksa siz hortumun yerini ve yangın tüplerini buluncaya kadar bina yanar biter.
Bu söylediğim bir ilin valilik binası, varın gerisini siz düşünün..
“Bir şey olmaz” en çok kullandığımız sözcüktür bizim.
Beş kişilik asansöre 10 kişi bineriz sonra da “bir şey olmaz” deriz.
Geçenlerde Gazi Hastanesinde asansörle alt kata iniyorduk, ara katta durdu tam kapasite dolu olduğu için içeriye kimseyi alamadık fakat bir bayan ısrarla binmeye çalışıyordu. Asansör fazla yük alarmı vermesine ve uyarılarımıza rağmen bayan “ben bu asansöre binmek zorundayım” diyerek itiş kakış bindi.
Yani birisi binmek zorunda ise kurala gerek yoktu.
Asansör düştüğü zaman ise bunun adı “kaza” olacak yetkili yetkisiz ilgili ilgisiz herkes konuşacak aradan biraz zaman geçtikten sonra da unutulup gidecekti.
Bundan beş altı ay önce denetlediğim bir kamu binasında teknik yetersizlik ve eksiklikler nedeniyle büyük risk taşıyan asansörün kesinlikle bu eksiklikler giderilmeden kullanılmaması gerektiğini gösterir kırmızı etiketle etiketlenmesine rağmen kullanıldığını gördüğümde uyardığım yönetici, Bakanlıktan gelen bir üst yöneticinin bile bu etiketi görmesine rağmen asansöre bindiğini ve ödenek olmadığı için yaptıramadıklarını ancak ödenek gelinceye kadar başka seçenekleri olmadığı için kullanmak zorunda olduklarını söylemişti.
Yaşlıların bakım gördüğü aynı kuruluşta yangın söndürme hortumunun suyun alınacağı muslukla bağlantısı yoktu.
İşin ilginci yıllarca kimse bunun farkına varmamıştı.
Müdürün de aklına bunları kontrol etmek hiç gelmemişti.
Geçen ay inceleme yaptığım engellilerin kaldığı bir özel kuruluşta asansör 2016 Mayıs ayında (eksiklik ve yetersizlikler giderilmeden kesinlikle kullanılmaması gerektiğini belirten)kırmızı etiketle etiketlenmesine rağmen Kasım ayı itibariyle kullanımdaydı.
Allah korusun ölümlü bir kaza olduğunda her kafadan çıkacak ses, giden canları geri geri getirmeyecektir.
Sorumluların en ağır cezaları alması caydırıcı olmuyorsa burada durup düşünmek gerekir.
Basında yer alan haberlere göre; canlarımızın gittiği yurtta da yangın merdiveninin kapı kolunun olmadığı, elektrik panosundaki şalterlerin eski olduğu, kaçak akım rolesinin bulunmadığı ve binanın içinin vernikli ahşap kaplı olduğu ifade ediliyor.
Yangında içeride bulunan öğrencilerden bazıları paniğe kapılarak birinci ve ikinci kat pencerelerinden atlayarak canlarını kurtarmaya çalıştı. Bazı öğrenciler de üst katlara kaçarak çatı katına sığınınca adeta kapana kısılmışlar.
Eğer zamanında bu ve benzeri durumlarda ne yapılacağının eğitimi verilseydi belki can kaybı yaşanmayabilirdi.
Yani iş dönüp dolaşıp insan faktörüne geliyor.
İstediğiniz kadar mükemmel ve isabetli kurallar koyun, o kuralları uygulayacak ya da uygulaması gereken kişiler sorumluluk sahibi değilse, eğitimsizse ya da yürüttüğü görevin ciddiyetinin farkında değilse sonuç Aladağ örneğinde olduğu gibi hüsran oluyor.
Aladağ’da müdürün eşi ağır yaralanıyor ve çocuğu yangında can veriyorsa burada ihmalin ötesinde bir şeyler aramak gerekiyor.
Yetki verilenler sorumluluklarının bilincinde mi?..
Ya da yetki verilenler, gerçekten yetki verilmesi gerekenler mi?
Niyetin iyi olması sonucun kötü olmasını engellemiyor..
Hem niyet iyi olacak, hem hak eden yetkili olacak, hem yetkililer sorumluluklarının bilincinde olacak, hem de aklın, bilimin ve hukukun kurallarına harfiyen uyulacak..
Akıllı ve gösterişli binalar yapıyoruz da neden akıllı yurtlar yapamıyoruz.?.
Neden otomatik söndürme sistemlerini kuramıyoruz?
Neden tefrişatta yanmaz malzemeler kullanmıyoruz?...
İlla canların gitmesi mi lazım?..
İnşallah bu elim olay radikal bir zihniyet değişiminin başlangıcına vesile olur..
Yoksa araba devrildikten sonra yol göstermenin kimseye bir faydası olmaz.