Baltimore'da polis şiddeti sonucunda yaşamını yitiren 25 yaşındaki siyahi genç Freddie Gray'in cenaze töreninden sonra çıkan olayların ardından 'olağanüstü hal' ve 'bir hafta boyunca sokağa çıkma yasağı' ilan edildi.
ABD'nin Maryland eyaletine bağlı Baltimore kentinde, polis şiddeti sonucunda yaşamını yitiren 25 yaşındaki Freddie Gray'in cenaze töreninden sonra olaylar çıktı. Polis şiddetini protesto eden göstericiler, işyerlerini yağmalayıp ateşe verdi.
Gösterilerde polis ve sivil kişilerin araçları da tahrip edildi. Olayların ardından Maryland Valisi Larry Hogan, eyalette 'olağanüstü durum' ilan edip, olayların son bulması için Ulusal Muhafızları devreye sokarken, Baltimore Belediye Başkanı Stephanie Rawlings Blake ise kentte Salı gününden başlamak üzere, akşam 22.00 ile sabah 05.00 arasında, bir hafta boyunca sokağa çıkma yasağı ilan etti.
Göstericilerle polisler arasında çıkan çatışmalarda aralarında 15 polisin de bulunduğu çok sayıda kişi yaralandı. Hastanede tedavi gören iki polisten birinin bilincinin kapalı olduğu, en az 30 kişinin de gözaltına alındığı belirtildi.
Baltimore'da 25 yaşındaki Freddie Gray, gözaltında hastanelik olmuş, belkemiğindeki ciddi ve açıklanamayan yaralar nedeniyle 19 Nisan'da yaşamını yitirmişti.
Missouri eyaletinin Ferguson kentinde görevli polis memuru Darren Wilson, 9 Ağustos günü devriye gezerken yolun ortasında yürüyen iki siyahî genç gördü. Aracı gençlere doğru yaklaştırdı ve "Yoldan çekilin, kaldırımda yürüyün!" diye bağırdı. Gençlerden biri olan18 yaşındaki Michael Brown polis arabasının camına doğru eğildi. Aracın içinden ateşlenen bir el silah sesi duyuldu. Kimse neler olup bittiğini anlayamamıştı ki; memur Wilson elinde silahıyla arabadan indi, silahının namlusunu gençlere doğrulttu ve ateş etmeye başladı. İkisi kafasına, dördü sağ omzuna altı kurşunun isabet ettiği Michael Brown'un cansız bedeni polis arabasının 11 metre uzağında, kanlar içinde yatıyordu. O güne kadar hiçbir sabıka kaydı bulunmayan ve o gün silahsız olduğunu açıkça belli eden Brown, polisin kendisini öldüreceğine ihtimal vermemiş, Wilson'dan kaçmamıştı. Brown'un olaydan 20 dakika önce bir dükkandan 50 dolarlık puro çaldığı, dükkan sahibini tartakladığı ortaya çıktı. Fakat memur Wilson hırsızlık ve tartaklama olayından haberdar değildi. Brown'u aralarında çıkan tartışmadan dolayı öldürmüştü.
Stockholm Üniversitesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi. Prof. Dr. Christian Christensen Al Jazerera Türk’te yayımlanan makalesinde;
”Video görüntüleri olmasaydı, ABD'de 50 yaşındaki Walter Scott Jr. isimli silahsız siyah bir vatandaşın polis tarafından vurularak öldürülmesi de sümen altı edilecekti. Walter Scott olayından günler sonra bu kez Oklahoma, Tulsa'dan bir görüntü ortaya çıktı. Videoda 73 yaşındaki gönüllü polis memuru Robert Bates'in Eric Harris isimli bir siyahı vurduğu görülüyordu. Bir sigorta şirketinde yönetici olan ve Tulsa Şerif Departmanı'nın önemli bağışçıları arasında yer alan Bates, gönüllü polis memuru olma ayrıcalığı kazanmış biriydi. Bates, ifadesinde olay sırasında elektroşok tabancası yerine yanlışlıkla görev tabancasını ateşlediğini söyledi. Görüntülerde Harris'in ağır yaralı şekilde yerde yatarken polislere vurulduğunu ve nefes almakta zorlandığını söylediği, polislerden birinin ise (dizini Harris'in kafasına bastırarak) "Nefesini …" diye küfrettiği dikkat çekiyordu.” İfadelerine yer veriyor.
Amerikan polisinin çoğu kere sert, kaba ve orantısız güç kullandığı görülmesine ve bilinmesine rağmen artık sokağa çıkma yasağı konulmasını gerektiren olaylara neden olacak pervasızlığı bıçağın kemiğe dayandığını göstermektedir.
Baltimor polisinin olayları kontrol altına alamaması üzerine; şehre 5 binden fazla ulusal muhafızın gönderildiği, 'olağanüstü hal' ve 'bir hafta boyunca sokağa çıkma yasağı' nın devam ettiği, sosyal medya ve diğer iletişim araçlarına sınırlamalar getirildiği halde Türkiye’deki her hain eylemde günlerce canlı yayın yapan -bazılarının kapılarına kul patronlarına köle olduğu- anlı şanlı ABD medyasından hiçbir tepki yükselmediği gibi eylemcilere anarşistler tanımlaması yapılarak sağduyu çağrıları yapıldı.
Hatırlarsanız özgür (bir kısım) Türk medyası Savcı M. Selim KİRAZ’ı şehit eden katillere dahi terörist diyememiş
- eylemci- olduklarını belirtmişti.
Şu hale bakın! Anavatan olarak ifade ettikleri ABD’de polisin pervasız siyahi öldürmesini protesto edenler anarşist, ancak ülkemizde Savcımızın katilleri eylemci.
Türkiye’de işlerine gelmeyen gelişmeleri not ettiklerini belirterek ağzına bakanları mutlu etmede üstüne bulunmayan ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü –poker suratlı- Jen Psaki bu kez sus pus oldu. Yaşananları not ettiklerini söyleyemedi. Çünkü ABD yönetimi ülkesindeki özgürlüklerin değil, kuklalarının özgürlüklerinin takipçisidir. Ya da ABD tarafından arkasında durulacaklar yani özgür olması gerekenler sadece kuklalardır.
Onlara göre Türkiye’yi yakıp yıkan yangın yerine çeviren vandallar özgürlük savaşçıları idiler ve yakıp yıkarak demokratik tepkilerini gösteriyorlardı. Tüm iletişim araçları ile vandalizmi överek, yücelterek ve köpürterek Bir imparatorluğun diz çöküşünü izleyeceksiniz kehanetinde bulunuyorlardı.
Yetmiyordu. “Toma’ların altında onlarca insan ezildi, çok sayıda kayıp var, polis hedef gözetmeden ateş açıyor” yalanlarıyla halkı sokağa davet ediyorlardı.
Bakın Baltimor’da Sokağa çıkma yasağına, internet erişimi ve iletişime kısıtlamaya rağmen ABD medyasının amiral gemileri CNN, Wall Street Journal ve Newyok Times üç maymunları oynuyor.
Gezi olaylarında saatler süren canlı yayınlarla Türkiye’yi polis şiddetinin hakim olduğu, temel hak ve özgürlüklerin çiğnendiği, demokrasinin olmadığı bir ülke gibi göstermeye çalışan Amerikan CNN kanalının Dış Haberler Servisi Şefi, CNN İnternational gece bültenlerinin sunucusu aynı zamanda ABC News'in Anchorwoman'ı olan İran asıllı İngiliz gazeteci Christiane Amanpour’un Baltimor’da olup bitenlerden sonra sesinin çıkmaması ilginç değil mi?
Niye eline mikrofonu alarak “Baltimor alev alev, insanların can güvenliği yok, polis şiddetine tepki yağıyor” nutukları çekemiyor.
Sıkıysa çeksin bakalım, çektirmezler.
Hadi internet erişimine getirilen kısıtlamayı protesto etsinler bakalım, ettirmezler.
Hadi; twitter, facebook ve Youtube gibi -özgürlük temsilcisi olarak gösterilen- ABD şirketleri mahkemeye başvurup internet erişim kısıtlamasının kaldırsınlar bakalım..
Yapmazlar, yapamazlar, yaptırmazlar…
Görsünler bakalım bir imparatorluk mu diz çöküyor yoksa azgın beyazların imparatorluğu mu?
Bugüne kadar “onlara sevdanın yolları onlara bize kurşunlar” dı…
Bu kez bize sevdanın yolları onlara kaos...