Siyasetle uğraşanların sevenleri de sevmeyenleri de vardır ama siyasilerin dün yerden yere vurduklarına bugün methiyeler düzmeleri pek alışık olduğumuz bir durum değildir.
Bu durum bir stratejinin parçası olarak değerlendirilse de olanı tanımlayacak en uygun sözcük “platonik aşk”tır.
Platon'un idealist felsefesine dayanarak, gerçekte var olmayan ve gerçekleşmesi de oldukça zor bir tutkunun hayal gücüyle yüceltilmesini, maddeyle ilgisi olmayan, maddi tatmin aramayan, hayalde yaşatılan aşk olarak tanımlanabilecek platonik aşk daha anlaşılır bir ifadeyle “karşılıksız aşk”tır.
Siyasete uyarlarsak “siyasi platonik aşk” olur.
Siz farklı dünya görüşleri olan insanlara bol bol mavi boncuk dağıtırsanız, karşı mahalleye şirin görünmek için her şeyi yaparsanız, “aslında ben var ya” ile başlayan ve muhatabınıza ne kadar değer verdiğinizi gösteren cümleler kurarsanız, toplantılarına konferanslarına katılırsanız, basın yayın organlarına hoşlarına gidecek demeçler verirseniz, sempatik bir portre çizerek “bol bol aferin” alırsınız ama oy alamazsınız.
Bagajlarında “ağır yükleri” olmayanlar için oy alma ihtimali de vardır ama aldıkları oy onları iktidara taşımaz.
Özellikle “geleceğe” yelken açan ve yeni bir başlangıç iddiasında olan siyasi bir figürün dün söylediklerinin tam tersi açıklamalar yapması sözünü ettiğimiz “siyasi platonik aşkın” dramatik bir görüntüsünü oluşturmaktadır.
Dün kimin ne söylediğinden bazı örnekleri aşağıya çıkarttım.
Bakalım siz de bana hak verecek misiniz?..
Selahattin Demirtaş için, klasikleşmiş bir tabir vardır onu söyleyeceğim, parçalanmış benlik.
……..
Ordu Giresun Havalimanı ile aynı dönemde başladı Hakkâri Yüksekova Havalimanı. Hakkâri Yüksekova Havaalanı inşaatı bekledi. Neden 2 yıl daha geç bitti. Çünkü iş makinalarını yaktılar, işçileri tehdit ettiler. Keşke Demirtaş o saldırılar olduğunda, "Bu havaalanını Kürtler kullanacak, bırakın yapılsın bu havaalanı" deseydi. Şimdi bile tehdit eden terör örgütüne "Bırakın bu şiddeti" diyebilseydi.
……….
Beni üzen taraf, bu isimlerin özgürlükçülük adına bu açıklamaları yaptıklarını ifade ederken, "şiddeti bırakın" dememeleri. O zaman o deklarasyonun hiçbir anlamı yok. Yıkmak istedikleri şey AK Parti. Hangi özgürlükçü felsefede, bir taraftan dağda silah tutacak diğer yandan mecliste olacak. Meşru güç kullanma yetkisi sadece devlete aittir. Ama Suriye'de Irak'ta olduğu gibi zalimleşirse, bir kaos olur.
Ama Türkiye'de kime ne baskı var ki?
Zaten öyle bir şey olsa, HDP de "meclise gireceğim" diye uğraşamaz. (Ahmet DAVUTOĞLU’nun açıklamaları 18.05.2015 Timetürk)
Başbakan ve AK Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında konuştu.
Davutoğlu'nun hedefinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı eleştirirken "saray gladyosu" ifadesini kullanan HDP EŞ Genel Başkanı Selahattin Demirtaş vardı.
"Sizler terör gladyosunun unsurlarısınız" ifadesi kullanan Davutoğlu şunları söyledi:
"Haddini bilmez bu eş başkanlardan biri bütün bu oyunlar "saray gladyosu"nun eseri diyor. Cumhurbaşkanlığı makamına hakaret etme cüretini gösteriyor. Sizler terör gladyosunun unsurlarısınız.
PKK'nın soğuk savaşta kimler tarafından kullanıldığını iyi biliriz. PKK'nın Asala ile nasıl işbirliği yaptığını iyi biliriz. PKK'nın hangi istihbarat birimlerince kullanıldığını iyi biliriz. Onların arkasındaki gladyoyu da iyi biliriz.
Utanmazca TBMM kürsüsünde ret ve asimilasyon politikasından bahsediyorlar. Faili meçhulleri kim bitirdi, olağanüstü hali kim kaldırdı? Ret ve asimilasyonla bize gelmesinler. O politikaları bitiren biziz. AK Parti'nin sicilinde sadece onur mücadelesi vardır." (NTV com.tr/30.07.2015)
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Ankara'da 86 kişinin ölümüyle sonuçlanan patlamalarda kendilerini eleştiren Başbakan Ahmet Davutoğlu'na sert tepki gösterdi. "Bize boyun eğdireceklerini zannediyorlarsa bu şekilde geçmişte de yanıldılar, şimdi de yanıldıklarını göstereceğiz. Başbakan bu akşam bazı açıklamalar yaptı. Yalanla, yanlışla dolu kendisinin bile inanmadığı bir konuşma yaptı.
………….
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun yarım saat konuştuğunu, 20 dakikasını kendilerine hakaret ve tehditle geçiştirdiğini öne süren Selahattin Demirtaş, halen bizi tehdit ediyor. Sen kimsin, nesin? Bizim başbakanımız değilsin doğru, ama bizim bu şekilde anbean günbegün katilimiz olmana da izin vermeyeceğiz. Bizi bu şekilde tehdit etmenize, boyun eğdirmenize asla müsaade etmeyeceğiz" dedi.
"Bugün başbakan ben olsaydım, çıkardım Türkiye toplumundan bin defa özür diler, istifa ederdim. Hatta onuru olan istifa değil, intihar eder." diyen Demirtaş, "Böyle bir alçaklık karşısında bunlarda utanma yok. ………O nedenle özellikle Davutoğlu’na sesleniyorum; bizi tehdit ederek, hakaret ederek daha cenazelerimizi morgda iken, daha parçalarını meydandan toplamamışken bizi suçlayan dilden seni men derim. Haddine değil. Sen Başbakan bile değilsin." (11.10.2015 Hürriyet)
Selahattin Demirtaş, 2019 Aralık ayında verdiği bir röportajda Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu'nu yakından tanıdığını belirterek şöyle söylemişti: "Program ve siyasi çizgileri bir yana, Davutoğlu'nun 'dinleme' diye bir yeteneği yok. Sadece konuşur. Dinliyor gibi göründüğünde de içinden konuşmaya devam eder." (21/1/2020 Net Haber)
Ahmet Davutoğlu Karar Gazetesine yaptığı açıklamalarda; "Dokunulmazlıkların kalkması sürecinde ise Nisan-Mayıs aylarında çünkü kamu düzenini yok eden 6-8 Ekim de olduğu gibi ve en çok da bölgedeki Kürt vatandaşlarımızın haklarını ihlal eden çukur barikatlara karşı bir terörle mücadele yürütüyorduk.
O zaman çıkıp açık şekilde kendim için kaldırmadığım dokunulmazlığı başka siyasiler için kaldırmam dedim ve dokunulmazlıkların bütün siyasilere teşmil edilebilecek şekilde genişletilmesini sağladım.
Yani kendi dokunulmazlığımı kaldırmadan Başbakan olarak Demirtaş’ın dokunulmazlığının kaldırılmasına izin vermedim. Benim de kalktı dokunulmazlığım o anda. O anda gerek Ak Parti içerisindeki genel hava, gerek toplumdaki genel hava sadece HDP'li siyasilerin dokunulmazlığının kaldırılması yönünde olduğundan bunu yapmadım.
Onların siyasal haklarını savunmak da benim görevim. Ve bu onlarla ihtilaf etsem bile onlara oy veren vatandaşlara saygımın bir gereği olarak haklarını savunurum.
Bütün bunları şunun için söylüyorum ister Demirtaş olsun, ister kim olursa olsun bu ilkeler onlar için geçerlidir. Bu bağlamda tutuklu yargılamaya zaten esastan karşı olduğum için ve siyasi mücadelenin siyasal alanda olması gerektiğini düşündüğüm için Demirtaş’ın tutuklu olmasına ne ben ne partim bu çerçevede onay vermez yani olumlu görmez." ifadelerini kullandı (21.01.2020 İnternet Haber)
TBMM Başkanı Mustafa ŞENTOP, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu'nun "2018 yılında Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili" açıklamalarına ilişkin, "Kendi dokunulmazlığımı kaldırmadan Başbakan olarak Demirtaş'ın dokunulmazlığının kaldırılmasına izin vermedim. Benim de kalktı dokunulmazlığım o anda" sözleri ile ilgili "O dönem toplamda 154 milletvekilinin dosyası vardı. Bunlardan 29'u AK Partili milletvekillerine aitti. 29 milletvekili arasında ona ait olan bir dosya yoktu" dedi.
"O dönemdeki tartışmalar hatırlanırsa, terör olayları ile ilgili dosyalar bakımından çok ciddi bir kamuoyu baskısı vardı dokunulmazlıkların kalkması yönünde. Bu tartışılıyordu ve o sırada bazı siyasi partilerin genel başkanları, milletvekilleri de... Sadece belli milletvekillerinin, belli siyasi parti milletvekillerinin veya belli dosyaların değil de dokunulmazlık dosyası olan bütün milletvekillerinin dokunulmazlığı kalksın diye bir meydan okumuşlardı.
Bu meydan okumaya ilk cevabı Cumhurbaşkanımız vermişti. Demişti ki, 'Bizim için sorun yok. Biz bütün milletvekillerinin AK Parti'liler dahil dokunulmazlıklarını kaldırabiliriz.' Sonra süreç bunun üzerinden yürüdü. Tabii sadece komisyonda olan dosyalar değil Adalet Bakanlığında olan, Başbakanlıkta olan, Milletvekili Hizmetleri Başkanlığında olan, yani sürecin içinde olan dosyaların tamamıyla ilgili bir prosedür geliştirdik. Formül benim formülümdü. Bunların toplu olarak kaldırılmasına yönelik Anayasa'ya bir ek madde eklenmesine dair değişiklik teklifiydi. Sürecin tamamı hakkında da detaylı bilgi sahibiyim.
Sanıyorum 809 dosya vardı. Toplamda 154 dosyası olan milletvekili vardı. Bunlardan 29'u AK Parti milletvekiliydi. Bahsettiğiniz kişinin bir dokunulmazlık dosyası yok idi. Yani dokunulmazlığın kaldırılması, sadece hakkında soruşturma ve kovuşturma yürütülen, dolayısıyla bir dosyası Meclise intikal eden milletvekilleri bakımından söz konusu. 550 milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırılmadı. Dokunulmazlık dosyası olan, soruşturma kovuşturması olan AK Parti'li 29 milletvekili arasında ona ait bir dosya yoktu." (23.01.2020 Takvim)
Bu açıklamaları okuduktan sonra başta söylediğim “siyasi platonik aşk” ifadesinin çok masum kaldığını gördüm.
Çünkü gelinen son nokta platonik aşkın çok ötesinde trajik siyasi bir savrulmayı işaret ediyor.
Bagajınızdaki yükü hesaba katmadan böylesine hızla savrulursanız devrilirsiniz ve bagajdakiler ortalığa saçılır.
Saçılmakla kalmaz didik didik edilir.
Savrulma bir siyasetçi için en değerli “şey” olan güvenirliği yok eder.
La ROCHEFAUCAULD’ın çok güzel ifade ettiği üzere; “Başkalarına karşı değişik yüzler takınanlar, sonunda kendi çehrelerini unuturlar.”
Oysa siyasette güvenirliğin birinci şartı “kendi çehresini asla ama asla unutmamaktır.
Kendileri unutsa da söylediklerinin toplum hafızasına kaydedildiği ve günü gelince yüzlerine çarpılacağını unutmamak özellikle siyaset yapanlar için hayati önem taşımaktadır.
Köpeklerin evde beslenmeleri kuduz olmalarına engel değil…
Elazığ merkezli meydana gelen can ve mal kaybına neden olan 6,8 büyüklüğündeki depremin ardından sosyal medyadan yapılan provokatif paylaşımlar; utanmazlığın ve ahlaksızın nerelere kadar uzandığını bir kez daha gösterdi.
Bir sanatçı bozuntusu "Hop güncelleme 6.5... Biliyorsunuz bir dereceden sonra o ilde vergi filan depremden dolayı muafiyet alıyor" diyerek hiç utanmadan, hiç yüzü kızarmadan para hesabı yaptı.
Bizim ülkemizde sanatçı olduğu iddia edilen utanmazlar böyle büyük afetlerde değil halkın yanında olmak onların ölümleriyle bile dalga geçebiliyor.
Ve ne yazık ki bu toplum bu ahlaksızların dizilerini izliyor, reklamlarını yaptığı ürünleri alıyor.
Bir milletvekili, depremle ilgisi olmayan bir başka ildeki hastane görüntüsü paylaşıp hastane yıkıldı diyerek moral bozmaya çalışıyor.
Gerçek ortaya çıkartılınca görüntüyü siliyor ama özür dilemiyor.
Çünkü utanmıyor.
Çünkü ne yazarsa yazsın inanan zehirlenmiş bir sosyolojisi var ve onlara güveniyor.
Ve bu sosyoloji böylesi bir afette bile doğruyu araştırmak, yalan söyleyeni kınamak yerine kin ve nefret kusmaya devam ediyor.
Can kaybının çok olduğu ilçede en çok oyu alan siyasi partiyi bahane ederek “oh olsun” diyecek kadar insanlıktan uzak alçaklarla aynı topraklarda yaşamak ta bizim bahtsızlığımız.
Hayatlarını kaybedenler için siyasi tercihlerini bahane ederek “oh olsun” diyebilen insan olamaz.
İnanın Çin’de ortaya çıkan ve 24 kişinin ölümüne neden olan Koronavirüs bile bunlar kadar tehlike saçmıyor.
Ne yazık ki köpeklerin evde beslenmeleri kuduz olmalarına engel değil.
38 kardeşimizin öldüğü ve 1600’ün üzerinde kardeşimizin yaralandığı bir depremi bile provokasyon için kullanan, sosyal medyada kin ve nefret kusan sütü ve kanık bozukların yaptıkları ile PKK’nın PYD’nin DAEŞ’in elleri kanlı katillerinin yaptıkları arasında hiçbir fark yoktur.
Onların kurşunla yaptıklarını bu alçaklar sözlerle yapıyorlar.
Felaket ve afette bile birlik olamadığımız bu hainlere acınmamalıdır.
Gaziantep Valiliğinden yapılan; "Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında Elazığ ve çevre illerimizde hissedilen deprem sonrası sosyal medya hesapları üzerinden korku ve panik oluşturacak şekilde gerçek dışı paylaşımlarda bulunan 2 şüpheli hakkında gözaltı işlemi uygulanmış olup soruşturmaya devam edilmektedir" açıklaması umut olmuştur.
Hiç kimsenin yaptığı yanına kar kalmamalıdır.
İnşallah ibretlik cezalar alırlar.
Merhamet etmeyene merhamet edilmeyeceği sadece ilahi bir hüküm değil adalet ve huzurun da gereğidir.
Tamamen gönüllülerden oluşan UMKE “Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi”nde yer alan; enkaz altındaki Azize’nin telefonuna oluşarak onu ve enkaz altındaki Türkçe bilmeyen diğer vatandaşlarımıza yönelik Kürtçe kelimeleri hatırlatacak, nasıl nefes almaları gerektiğini söyleyecek kadar görevini aşkla şevkle yapan ve gönüllerde taht kuran gönüllü sağlık çalışanı Emine Kuştepe ve onun gibi düşünen ve davrananların varlığı yüreklerimize su serpti.
UMKE, AFAD, Jandarma Kurtarma ve İtfaiye teşkilatları başta olmak üzere Bir vatandaşımızı bile canlı kurtarmak için olağanüstü gayret gösteren sivil, resmi ve gönüllü çalışan herkesten Allah binlerce kez razı olsun; hepsi alınlarından öpülmeyi hak ediyor.
Elazığ’da enkaz altından çıkartılan Nurdan Aydın isimli vatandaşımızın; “Biz Suriyelilere taş atıyoruz ya. Mahmut isimli Suriyeli bir çocuk bizi kurtardı. Tırnaklarıyla toprağı kazıya kazıya bizi enkaz altından çıkardı. Parmakları paramparça olmuştu. Ben o çocuğu ömrüm boyunca unutmam. İyileşince hemen bulacağım" sözlerine konu olan Suriyeli Mahmut, göçmen olarak geldiği ülkemizde can kurtarmakla meşgul iken bu ülke vatandaşı olup ta bırakın can kurtarmayı klavye başına geçip fitne ve fesat peşindeki provokatörlerin yaptıkları domuzluk değilse nedir?..