Geçmişte yaşadıkları Ramazanların tadı damaklarında kalanlar özlemle ve haklı olarak “Nerede o eski Ramazanlar?” Diye soruyorlar.
Ramazanlar yerli yerinde eskisi de yenisi de aynı ama gerçek orucun; sadece yiyip içmeyi değil, boş ve hayâsızca sözleri/işleri de terk ederek tutulan oruç olduğu bilen insanlar azaldı.
Varlığı da yokluğu da paylaşan insanlar azaldı.
Yaratılanı Yaratandan ötürü seven insanlar azaldı.
Haddini bilen insanlar azaldı.
Edep, haya, nezaket azaldı.
Sabır, şükür, kanaat azaldı.
Gösterişli ve süslü camiler arttı ancak, cemaat azaldı.
Vicdan ve merhamet azaldı.
Göründükleri gibi olan ya da oldukları gibi görünen insanlar azaldı.
Peki ne çoğaldı da eski ramazanları arar olduk?..
Yalan, iftira, hakaret çoğaldı.
Tamah, haset, ihtiras çoğaldı.
Vefasızlık, nankörlük çoğaldı.
Gösteriş, riya, kibir çoğaldı.
Cehalet, fitne, takiyye çoğaldı.
Edepsizlik, görgüsüzlük ve zorbalık çoğaldı.
Yediği içtiği, gezdiği gördüğü, giydiği kuşandığı, yatak odasına kadar her şeyi paylaşan ve mahremiyeti kalmayan insanlar çoğaldı.
Sahip olduklarına şükretmek yerine sahip olamadıklarını elde etme hırsına kapılanlar çoğaldı.
Kimliğini ve kişiliğini kaybederek kendisi olmadan ve sadece beğenilmek için yaşayan insanlar çoğaldı.
Sosyal medya icat oldu mertlik bozuldu, yıkılan yuvalar, parçalanan aileler çoğaldı.
Eskiden ana babaya el kalkmazdı.
Şimdi ana babaya el kaldırmak sıradan vak’a oldu.
Eskiden yaşlıya hürmet edilirdi şimdi yaşlılar şiddet uygulanan, parasına göz dikilen, dolandırılacak enayi gibi görülüyorlar.
Bırakın kadını, kadının yanındaki eşiyle bile kavga yapılmazdı.
Şimdi her gün en az iki kadın katlediliyor, binlercesi şiddete uğruyor, taciz ve tecavüz ediliyor.
Hayvanlara tecavüz eden, keyif için hayvanları öldüren, eşini aldatan, dini nikahı uçkur keyfine aracı eden, eşini ve çocuklarını terk ederek evli erkek ya da kadınlarla birlikte olmaktan utanmak bir yana bunu gururla paylaşan ancak teneşirin paklayacağı ar damarları çatlamış azgınlar hiç yüzleri kızarmadan hiç utanmadan ellerini kollarını sallaya sallaya aramızda dolaşıyorlar.
Çocuklarından şüphe ederek DNA testi yaptırmak ve LGBT severlik moda oldu.
Elbette kirlenen ruhlara ve bedenlere Ramazan yansımadı.
Eski Ramazanlar siyah beyazdı belki ama siyahın asaletini, beyazın masumiyetini taşıyordu.
Şimdiki Ramazanlar renkli ama ruhsuz, çünkü insanlar ruhsuz.
İftarda sahurda işi gücü bırakıp ilahiyatçı hocalara görüntülü soru sorabilecek kadar teknoloji ileri ama insanlık yerinde sayıyor.?..
Telefon her şey, insanlar telefonları, internet ve sosyal medya kullanımları kadar varlar.
Camilerde telefon elden düşmüyor, Allah’ın huzuruna bile telefonsuz çıkılamaz oldu.
Gidin bir Cuma Namazına, bakın vaaz verilirken hatta hutbe okunurken kaç kişi telefonuyla meşgul, kaç kişi hocayı dinliyor.
Selam verir vermez memeye saldıran çocuklar gibi telefona saldırıyorlar.
Bilinçsiz kullanılan internet ve sosyal medya başta aile olmak üzere her şeyi bozdu, çürüttü, kokuttu.
Ailenin tüm fertlerinin oturdukları, büyükler başlamadan yemeğe başlanmayan bittiğinde verilen nimet için şükredilen sofralar kalmadı.
Mütevazi ve Allah ne verdiyse onun yendiği sofraların yerini tıka basa yenilen gösterişli sofralar aldı.
Çeşitler arttı ama lezzetleri kalmadı.
Yemeğe dualarıyla başlanılan ve dualarıyla bitirilen büyük anne ve dedeler huzurevlerine gönderildi, masalar şımarık, yemek beğenmeyen, babaannelerinin başında yumurta kırarak “like” almayı düşünen küstah/şımarık torunlara kaldı.
İftar ve sahur öncesi dönen reklamlarda Ramazan sofralarının kola ile şenlendiği beynimize kazınıyor.
Eski ramazanların vazgeçilmezleri; hoşaf, şerbet ve komposto kola’ya yenik düştü, ayran üvey evlat oldu.
Kaçırmaktan korkulan teravih namazlarının yerini kaçırılsa da önemli olmayan teravih namazları aldı.
Asırlardır tartışılmayan 20 rekat teravih namazının aslında 8 rekat kılınsa da yeterli olacağı söylenerek ileride “hepten kılınmasa da olur”un önü açıldı.
Pandemi sebebiyle iki yıldır camilerde teravih namazı kılınmaması “zaten ben de evde kılınca keyif alamıyorum diyerek” kaytaranlar için kaymaklı kadayıf oldu.
Huşu içinde iftar saati de beklenmiyor artık, kanaldan kanala zıplıyor, gözümüzü ekrandan ayırmıyoruz.
Millet soru bankası gibi, her kanalda bir ilahiyatçı yıllardır sorulan ancak bir türlü cevabı öğrenilemeyen (çünkü amaç öğrenmek değil sormuş olmak) sorulara cevap vermeye çalışırken dua için en uygun zaman olan iftar öncesi, reklamlarla bir beyin yıkamaya dönüştürülüyor.
Yetmiyor, ibadet için altın fırsatlar sunan sahur biraz sohbet, fazlaca reklam ve abuk sabuk sorularla heba ediliyor.
Onbir ay milletin dini inançları ve değerleri ile kavgalı olan kanallar bile bir hoca bulup Ramazan’ı reyting fırsatı olarak kullanırken gafil Müslümanlar bu kanalların Ramazanlık hocalarından sorularına cevap bekleyerek gönüllü figüranlık yapıyor.
Ramazan hoş geliyor safa geliyor ama ruha ve bedene yansımadan mahzun gidiyor..
İşte tam da bu nedenle iftarda, sahurda herkesin elinde bir cep telefonu bitmek tükenmek bilmeyen ve ahireti için beş para etmeyen paylaşımlar, görüntülü görüşmelerle ruha ve bedene yansımayan Ramazan’dan geriye kalan ancak boşa giden açlık oluyor.
Ruha ve bedene yansıtılmadan boşuna açlık çekilerek yaşanan Ramazan’ın Hicri Takvim’de bir ay olmaktan öte bir anlamı yoktur.
Bazılarının HES KOD’ları alınlarında yazılı(!)…
Pandemi sürecinde maske takmadığı ve kuralları hiçe sayarak sorumsuz davrandığı için sık sık ceza yiyen ve kendisini uyaran gazetecilerle antikor dersi(!) vererek aklınca dalgasını geçen oyuncu Merve ÖZOĞUR geçen hafta Nişantaşı’nda bir AVM’ne girerken pandemi kuralları gereğince kapıdaki güvenlik görevlisi HES KODUNU sorduğunda;
“Ben HES KODU kullanmıyorum. Beni Tanımıyor musunuz?” diyor.
Güvenlik görevlisinin yerinde ben olsam; “Bayan yüzünüz yok, yüzünüz olsa tanırdım” derdim.
Sıradan bir insanın bile böylesine kritik bir süreçte kendi ve toplum sağlığı için kurallara uyma zorunluluğu ve sorumluluğu varken topluma örnek olması gereken bir sanatçı(!)nın bu davranışı sadece kibirle açıklanamaz.
Keşke cehaleti öğrenmek için harcadığı zamanı iyi insan/iyi vatandaş olmak için harcasaydı..
Ve keşke kendisine HES Kodu soran güvenlik görevlisi kadar sorumluluk sahibi olsaydı.