Hatırlanacağı üzere sosyal medya düzenlemesi ile Twitter, YouTube, WhatsApp, Instagram ve Facebook gibi sağlayıcılara, Türkiye'de uymaları gereken bazı şartlar getirilmişti.
Bu şartların başında hukuki muhataplık oluşturulabilmesi için Türkiye'de temsilci bulundurma zorunluluğu geliyordu.
Türkiye'den günlük erişimi 1 milyondan fazla olan yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcılarına temsilci belirleme ve bildirme yükümlülüklerini yerine getirmeleri için Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından yasa gereği verilen süre sona erdi.
Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan, geçtiğimiz gün Twitter üzerinden yaptığı açıklamada, temsilci bildiriminde bulunmayan başta Facebook, Instagram, Twitter, Periscope, YouTube ve Tiktok olmak üzere, platformlara 10 milyon TL ceza kesildiğini duyurdu.
Egemen bir devlet olarak ülkemizde faaliyet gösterebilmeleri için ülkemizin kanun ve kurallarına uymak zorunda olduklarını bir kez daha hatırlatan bu cezanın tebliğinden itibaren 30 gün içinde de yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde sosyal ağ sağlayıcılara bu defa 30 milyon lira idari para cezası kesilecek.
İlginçtir, kesilen bu cezalara ilk tepki sosyal ağ sağlayıcılarından değil Deva Partisinden geldi.
Yapılan açıklamada; "…….. Bu kanunla birlikte maalesef özgürlük, para ve itibar kaybediyoruz. Bu kanun, geleneksel medyanın baskı altında tutulduğu ülkemizde yegane nefes alanı olarak kalan sosyal medyayı kısıtlamayı hedefliyor. Bu çabaların bedelini uluslararası kuruluşların yaptığı araştırmalar açıkça gösteriyor. Türkiye artık dünyada interneti özgür olmayan bir ülkeler liginde değerlendiriliyor. Ne yazık ki Bangladeş, Kolombiya ve Zimbabwe gibi ülkelerin gerisinde yer alıyor” denilerek devleti, kanunları, kuralları ve mahkemeleri takmayan, sahte hesaplar açılarak kişilerin özel hayatlarının gizliliğinin ihlal edilmesine, devlet aleyhinde her türlü yalan, iftira ve hakaretin serbest dolaşmasına, terör örgülerinin provokasyonlarına çanak tutulmasına fırsat veren sosyal ağ sağlayıcılarının gönüllü avukatlığı yapıldı.
Eşek yüküyle para kazanan bu sağlayıcılar, köpeksiz köyde değneksiz gezmenin rahatlığı ile bir kuruş vergi vermeden ve hukuki muhataplık oluşturmadan; “bize ne sizin kanunlarınızdan” diyerek özgürlük platformu adı altında son ABD seçimlerinde de görüldüğü üzere küresel güçlerin tetikçiliğini yaparlarken, bu başıboşluğa son vererek temsilci atamadıkları ve hukuki muhataplık oluşturmadıkları için yasa gereği ceza kesilen sağlayıcıların sözcülüğüne soyunanların “Bu kanunla birlikte maalesef özgürlük, para ve itibar kaybediyoruz” diye yakınmaları mandacı zihniyetin hazin bir yansımasıdır.
Ülkesinin kanunlarını ve mahkemelerini takmayanları değil de onların hukuka uygun davranmasını isteyen devletini eleştirmek suretiyle itibar kaybedenler kendileridir.
Bu ülkede yaşayan herkesin uymak zorunda oldukları hukuk kurallarına uymamanın özgürlük ve itibar kaybı olarak nitelenmesi ibret vericidir.
“Vergi vermezlerse vermesinler yeter ki onlara dokunulmasın” diyen bu zihniyetin akılda kalan en önemli icraatları; içi boşaltılmış Bank Asya’yı Ziraat Bankası’na kakalamak ve IMF’ye sadakat olunca, “Türkiye artık dünyada interneti özgür olmayan bir ülkeler liginde değerlendiriliyor” sallamaları gerçek niyetlerini ortaya koymakla kalmıyor, bütün anketlerde neden sıfır virgül küsurluk bir oy oranına sahip olduklarını da gösteriyor.
Bu ülkede ifade özgürlüğü adı altında her türlü küfür ve hakaret yapılabilirken, her türlü yalan söylenebilirken, her türlü iftira atılabilirken, internetin özgür olmadığını söyleyenler, sosyal ağ sağlayıcıların ABD’de özellikle son seçimlerde utanç verici bir şekilde derin devletin emir ve güdümünde sansürcü, ırkçı, manipülatif ve provokatif uygulamalarına sadece gözleri değil (eğer varsa) vicdanları ile baktıklarında temsil ettikleri zihniyetin Bangladeş, Kolombiya ve Zimbabwe gibi ülkelerin bile gerisinde olduklarını rahatlıkla görebilirler.
Bu ahlaksız ve iki yüzlü tavırla ilgili olarak binlerce örnek bir yana daha birkaç gün önce Azerbaycan Dışişleri Bakanının hesabını askıya alan Twitter’ın, Ermenistan tarafından şehit edilen Azerbaycanlı askerlerin cesetlerinin domuzlara yedirildiği anların videosunu paylaşan Ermenistan Parlamento Başkan Yardımcısı Alen Simonyan'ın paylaşımına sessiz kalarak herhangi bir yaptırımda bulunmaması bile bu sosyal ağların amaçlarının fikir özgürlüğü değil uşaklığını yaptıkları küresel güçlerin talimatları doğrultusunda algı oluşturmak olduğunun en utanç verici göstergesidir.
Bırakın diğerlerini son ABD seçimlerindeki tavırları bile bunu çok net bir şekilde ortaya koymuştur.
Kimse laf salatası yapmasın, özgürlük platformu olarak yutturulmaya çalışan sosyal ağlar ABD/İngiliz derin devletinin ve elbette onların güdümündeki küresel sermayenin sadık köpekleridir.
Bu ölümcül gerçeği görmek için illa ki ısırılmak mı gerekiyor?..
Türkiye’nin yaptığı bu sadık köpeklere tasma takmaktır.
Sizce; kemiği az gelen köpekler kimlerdir?...
Daha önce terör örgütü PKK'ya kaptırdığı bir oğlu ve yakınının ölüm haberlerini HDP'lilerden alan anne Hacire Akar’ın, ortadan kaybolan diğer oğlu Mehmet Akar'ı terörün pençesinden kurtarmayı başarmasıyla evlatları HDP/PKK tarafından dağa kaçırılan annelerin 3 Eylül 2019’da HDP Diyarbakır İl Başkanlığı binası önünde başlattığı oturma eylemi bir yılı geride bırakırken 20 anne çocuklarını terör örgütünden kurtarmanın sevincini yaşadı.
2020 Ocak ayından bu yana aile devlet işbirliği ile 150 terörist ikna edilerek teslim olmaları sağlanırken, devletin etkin ve kararlı mücadelesi ile birlikte yeni katılımların önlenmesi örgüte büyük bir darbe vurulmasını sağlamıştır.
HDP ve gizli/açık işbirlikçileri bu direnişi itibarsızlaştırmak için çok çaba harcadılar.
Bunları hükümet oraya topladı, bu sipariş bir eylem dediler, hakaret ettiler tehdit ettiler ama evlatlarını kurtarmak için her şeyi göze anaların cesaretini kıramadılar, aksine onları daha da kenetleyerek eyleme katılanların sayılarının artmasına neden oldular.
Hatırlanacağı üzere; geçtiğimiz günlerde Diyarbakır İl Başkanlığı’na giden HDP’li Milletvekili Remziye TOSUN kendisinden çocuklarının getirilmesini isteyen evlat nöbetindeki ailelerin üzerlerine yürüyerek “İt, alçak, kemiğiniz az mı geldi, satılmış köpek” diyerek hakaret etmişti.
17 yaşında dağa kaçırılan oğlu Yusuf için oturma eylemi yapan baba Celil Begdaş’ın; "Oy verdiğim milletvekilli kapıdan çıkarken, 'Sayın vekilim, oğlumdan haber alamıyorum. Allah, peygamber için yeter artık. Dayanamıyorum' dedim. Bunun üzerine tekme atarak, hakaret etti. Çevredekiler araya girdi. Evladı giden ve yüreği yanan bir baba olarak sadece evladımı istedim. Bu hakaretleri hak etmedim. Sonuna kadar davacıyım." diyerek başvuruda bulunması üzerine Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, dağa kaçırılan çocukları için oturma eylemi yapan ailelere hakaret eden Remziye Tosun hakkında soruşturma başlatıldı.
Eylemdeki babalardan Süleyman Aydın, “HDP vekilleri Dersim Dağ ve Remziye Tosun, İl Başkanlığı’na girerken, ‘Sayın vekiller, bir yılı aşkın süredir burada evlatlarımızı bekliyoruz. Gelin bize bir açıklama yapın’ dedik. Hepimiz bunu söyledik. Bize ‘İt, satılmış köpekler’ dediler. Böyle vekil mi olur? Lafa gelince temsil ettiklerini söyledikleri Kürtlere bu sözleri layık görüyorlar? Kapılarında durduğumuz için bizden büyük bir rahatsızlık duyuyorlar. Bizi daha önce tehdit ettiler, şimdi de hakaret ediyorlar. Ama bir yere gitmeyeceğiz. Burada durmamızdan rahatsızlarla çocuklarımızı getirsinler” derken, eyleme katılan annelerden Ayşegül Biçer; “Bizim çocuklarımızı terör örgütüne satarak aldıkları parayla lüks hayat yaşıyor, çocuklarını özel okullara gönderiyorlar. Kimin satılmış olduğu ortada ve bunu herkes biliyor. Biz de bu hakaretlere karşı bulunacağız. Remziye Tosun hakkında da ayrı bir dava açacağız. Çünkü Remziye Tosun, tek derdi evladı olan gözü yaşlı anne ve babalara, ‘Satılmış köpekler’ diyerek hakaret etti” diyerek tepkisini dile getirmişti.
Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü ekiplerinin 22 Ekim’de HDP Diyarbakır İl Başkanlığı binasına düzenledikleri operasyon kapsamında binada 7 saat süren yapılan arama sırasında, gizli bir bölmeye saklanmış bir ajanda ele geçirildi.
Ajandada HDP önünde eylem yapan çok sayıda ailenin PKK terör örgütüne katılan çocuklarının örgüt içindeki kod adları ve kişisel bilgilerinin yer aldığı tespit edildi.
Bu verilerle PKK terör örgütüne katılımların HDP üzerinden gerçekleştiğine dair ailelerin yakınmaları belgelerle de ortaya konulmuş oldu.
Hatırlanacağı üzere dağa transfer merkezi gibi kullanılan İl başkanlığından yatak niyetine kullanılan onlarca battaniye çıkartılmıştı.
Böylece zaten bagajları yeterince dolu olan, terör örgütü olarak görmediklerini ifade ettikleri PKK ile aralarındaki organik bağı inkar etmeyen, bugüne kadar yaptıkları sabrı taşıran ve bölücülük yapan partinin kapatılmasına kadar gidebilecek yeni bir dönem başlamış oldu.
Evlat nöbetindeki acılı anne Ayşegül Biçer’in; “Bizim çocuklarımızı terör örgütüne satarak aldıkları parayla lüks hayat yaşıyor, çocuklarını özel okullara gönderiyorlar. Kimin satılmış olduğu ortada ve bunu herkes biliyor” sözleri vicdanı, vatan sevgisi ve Allah korkusu olan herkesin kolaylıkla anlayabileceği kadar açık.
Masum Kürt vatandaşlarımızın masum çocuklarını üst aklın talimatları doğrultusunda bölücü emellerine kurban edenlerin kendi çocuklarının yurt dışında gösterişli hayatlar yaşaması dertlerinin Kürt Halkı olmadığını açıkça ortaya koyuyor.
Dertleri Kürt halkı ise neden örnek olmak için kendi çocuklarını dağa göndermiyorlar?..
Yabancılardan duyarlık gösteren AP üyesi Tomas Zdechovsky ve 9 ülkenin Ankara büyükelçilerinin ziyaret ederek destek verdikleri Diyarbakır annelerini “oylarına muhtaç oldukları ortaklarını küstürürüz korkusuyla” ziyaret edemeyenlerin millete söyleyecekleri söz yoktur.
Oturdukları yerden vatan, millet, Sakarya nutukları atan; barış, kardeşlik güzellemeleri yapan, Yasin BÖRÜ ile birlikte 37 vatandaşımızın katledilmesinin azmettiricilerine şeref madalyası takmaya çalışan, terör örgütü ile ilişkileri yargı konusu olması nedeniyle görevlerinden alınan belediye başkanlarının yerine kayyum atanmasını eleştirirken, çocukları çalınan anneleri bırakın ziyaret etmeyi tek cümlelik bir destek vermekten aciz “bir zamanlar maziye bak ne kadar şendik” korosunun şen bülbüllerinin ve geç keşfedilmiş ak sakallı bilgelerin(!) işleri bundan sonra daha zor.
“HDP’yi PKK terör örgütünün yanına konumlandırdıklarını” söylemelerine rağmen Diyarbakır annelerine bir ziyareti çok gören, onlara desteklerini açıklamaktan çekinen siyasilerin, HDP Diyarbakır İl Başkanlığının dağa çocuk transfer Merkezi gibi çalıştığının belgelerle de ortaya çıkmasından sonra hiçbir şey yokmuş gibi davranmaları artık mümkün değildir.
Çünkü bu gelişme ilginç sonuçlara gebedir.
Devlet gecikir ama unutmaz.
“Oylarımıza ihtiyaçları var kimse bize bir şey yapamaz” şımarıklığı ile masum Kürt çocuklarını ölüme gönderenlere er ya da geç bu yaptıklarının hesabı sorulacaktı.
Yüzlerce masum sivilin katili olan ve birkaç gün önce de Hakkari’nin Derecik İlçesinde yol yapımında çalışan üç Kürt işçi kardeşimizi şehit eden kandan beslenen bir terör örgütünün siyasi uzantıları ile karşılıklı kahvaltı davetleri, eşlerin katılımlı tiyatro gösterileriyle alıştırılmaya çalıştıkları ortaklığı zor günler bekliyor..
Her şey gözümüzün önünde yaşandığına göre söyleyin bakalım!..
Sizce; İt, alçak, ve kemiği az gelen köpekler kimlerdir?.
Biraz Mussolini, biraz Hitler, biraz Stalin eşittir Macron…
Fransa'da 16 Ekim'de Peygamberimiz Hazreti Muhammed'e(sav) hakaret içerikli karikatürleri derste öğrencilerine gösteren öğretmenin başının kesilerek öldürülmesinin ardından, ülkede Müslümanlara yönelik hukuk dışı uygulamalar tırmanmaya başladı.
Çocukların Louis Pasteur İlköğretim Okulu'ndaki bir soru karşısında, "Hazreti Muhammed'e karşı yapılan karikatürleri sevmediklerini ve kötü olduklarını söylemeleri" öğretmenleri tarafından polise ihbar edildi.
Polis de ihbarı "terörizme destek" olarak algıladı ve evlerini basarak gözaltına aldıkları 10 yaşındaki 3'ü Türk, 1'i Mağrip kökenli 4 çocuğun ifadeleri tam 11 saat sürdü.
Çocuklara terörist muamelesi yapan polis; 'Erdoğan ve Macron arasındaki tartışma ve siyaset hakkında ne düşünüyorsunuz, Türkiye'deki siyasi görüşünüz nedir?' gibi sorular sordular, ailelerin başörtüsü ve inancını sorguladılar.
11 saatlik uğraşılarına rağmen 10 yaşındaki çocuklardan terörist çıkarmayı başaramayınca serbest bıraktılar..
Bu uygulama, yıllardır bize örnek gösterilen Fransa’nın; din, inanç, fikir hürriyeti, insan hakları ve demokrasi ile zerre kadar ilgisi bulunmadığını, tam bir terör devleti olduğunu gösterdi.
Sadık köpeklerinin 10 yaşındaki çocukları 11 saat sorgulayarak onlardan terörist çıkarmaya çalıştıkları Macron’un ırkçı bir faşist olduğunu hiçbir şey bu utanç verici örnekten daha iyi hiçbir şey anlatamazdı.
Çalkala hadi adamım…
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra 8-9 Mayıs 1992 tarihlerinde Şuşa Ermenistan Silahlı Kuvvetleri tarafından Rusya’nın da yardımıyla işgal edilmesi üzerine 23 bini aşkın nüfusunun yüzde doksanından fazlasını oluşturan Azerbaycan Türkleri şehirden göç etmeye zorlanmıştı.
Kafkasların incisi olarak ta nitelenen Şuşa, hem Ermenistan ile Karabağ’ın arasındaki ikmal yolu üzerinde bulunduğundan hem de bölgenin önemli şehirlerinden Hankendi’nin yakınlarında olması açısından, Azerbaycan ordusunca ele geçirilmesi son derece kritik bir hamle olarak değerlendiriliyor.
Askeri açıdan konumu itibarıyla Şuşa, Karabağ’daki en yüksek bölgede yer aldığından, ele geçirilmesi en zor şehirlerden biri olarak kabul ediliyordu.
Kayalık bir yükselti üzerine kurulmuş olan Şuşa’nın tek girişi bulunuyor.
İşte böylesine stratejik bir kent olan Şuşa, 8 Kasım 2020’de Azerbaycan ordusu tarafından işgalcilerden temizlenerek Azerbaycan’a bağlandı.
Türk’üm diyen herkesin bu zaferden gurur duyması ve gönülden tebrik etmesi gerekirken, kimlerin bu büyük zaferi tebrik etmeye gerek görmeden cuş-u huruş içinde Joe BİDEN’i tebrik kuyruğuna girdiklerine dikkat ettiniz mi?..
Kuyruktakilerin, Joe BİDEN’in Türkiye’deki meşru hükümeti devirmek için umut bağladığını açık açık ifade ettikleri olmasına şaşırdınız mı?
Ne diyordu Sezen AKSU Çalkala şarkısında;
“Çalkala hadi adamım
Devrine durumuna göre çalkala
Hadi kitabına uyduralım
Ele aleme karşı zevahiri topla
Seni lapacı
Seni yıkamacı, yağlamacı”