Bilindiği üzere dört milyondan fazla göçmene ev sahipliği yapan Türkiye’ye mali yardım yapılması konusunda AB’nin verdiği hiçbir sözü yerine getirmemesi ve İdlib’ten gelebilecek ikinci büyük bir göç dalgasına çözüm üretmeyerek Türkiye’yi yalnız bırakması üzerine Avrupa’ya gitmek isteyen sığınmacıların engellenmemesi kararı alınmıştı.
Sığınmacılara kapılarını açmayan Yunanistan, sınırda bekleyen çocuk ve kadınların da bulunduğu topluluğu soğuk hava şartlarında aç susuz sınır kapısında bekletmekle kalmayıp, çok sert ve acımasız müdahalelerde bulunarak uluslararası hukuku ayaklar altına aldı..
Ama bize gelince ağızlarından köpükler saçarak konuşan “guguk baronlarının” umurunda olmadı.
Yunan güvenlik güçlerinin sığınmacılara biber gazı, göz yaşartıcı bomba ve tazyikli suyla müdahale ettiği ve lastik botla Ege Denizi'ne açılıp Yunanistan kara sularına girenlerin Yunan Sahil Güvenlik botlarınca geri itildiği de kameralara yansıdı.
Yunan güvenlik güçlerinin kullandığı orantısız güç sonucu üç sığınmacının hayatını kaybettiği, yüzlerce göçmen yaralandığı halde insan hakları şampiyonları dut yemiş bülbül gibiler, ağızlarından çıkan tek bir söz yok.
Şımarık beslemesi Yunanistan’ın göçmenlere karşı sınır tanımayan ahlaksızlığı ve zulmüne öküzün trene baktığı gibi bakarak izleyen vahşi batının bundan sonra “insan hakları”nın “i” sini bile ağızlarına almaya hakları yok.
Bize yıllarca medeniyetin beşiği gibi yutturulan “batı”nın kendi çıkarları söz konusu olduğunda nasıl vahşileştiği, derdinin insan ve hak olmadığı en utanç verici örneklerle beynimize kazınıyor.
Sınırı geçmek isteyen göçmenlerin üzerine gerçek mermiler sıkan, kadınlara tacizde bulunan, acımasızca şiddet uygulayan, sadece şortlarını bırakarak üzerlerini soyduğu bazı göçmenlerin telefonlarına paralarına el koyup, Türkiye’ye geri gönderen Yunanistan, bu vahşetinin karşılığında bırakın yaptırıma/soruşturmaya muhatap olmayı, batılı abilerinden sadece aferin değil yüklü miktarda para da alıyor.
Bu görüntü Nazilerin Auschwitz toplama kampında çırılçıplak soyduğu Yahudilere uyguladığı barbarlığın aynısı olmasına rağmen, Yahudilere yapılınca utanç verici olan nitelenen uygulama gariban göçmenlere uygulanınca, Medeni(!) AB’den para alınacak kadar çağdaş(!) ve seviyeli(!) bir davranış olarak takdir(!) topluyor
Çağdaş ahlaksızlık, hormonlu ve sahte insan hakları savunuculuğu böyle bir şey..
İçişleri Bakanı Sayın Süleyman SOYLU’nun ifade ettiği üzere; “21. yüzyılda böyle bir tabloyla karşılaşacağımızı bize söyleselerdi 'şaka yapıyorsunuz' derdik. Maskeler düştü, acımasızlıklar görüldü. Nasıl acımasız davrandıklarını hepimiz öğrenmiş olduk. Miçotakis'in ülkesinde paralarını 10 katı aldığı toplam 115 bin yabancı var. Bizde ise 4 milyon sığınmacı var. İnsan bir söz söylerken önce boyuna ve yüküne bakar. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni ihlal ettiler. En temel hak sığınma hakkıdır. Bunu ortadan kaldırma hiçbir devlet için söz konusu değildir.”
Yunanistan’ın iplemediği ve iplemediği için de alkış aldığı Uluslararası Hukuk ile mültecilere dair uluslararası sözleşme ve mutabakatlara göre, kendilerini güvende hissetmeyen, savaş ve benzeri korkular nedeniyle ülkelerini terk eden her insan başka bir ülkeye sığınma hakkına sahip bulunuyor.
Bu kişilerin, geldikleri ülke makamlarına kendilerini tanıttıktan sonra iltica ya da sığınma başvurusunda bulunarak "mülteci" statüsü kazanma hakları var.
Bu sözleşmelere taraf devletler, ülkelerine gelen kişilere bu imkanı sağlayacak yapıları oluşturma yükümlülüğünde.
1951 Mülteci Sözleşmesi ve 1967 Mültecilerin Statüsüne Dair Protokol’ün koruyucusu olarak hizmet veren Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğine (BMMYK) göre, mültecilerin korunması devletlerin birincil sorumluluğunda.
1951 Sözleşmesi’ni imzalayan ülkelerin sınırları içerisinde mültecileri koruma ve onlara uluslararası standartlara uygun şekilde davranma zorunluluğu bulunuyor.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 14. maddesinde de "Herkes zulüm karşısında başka ülkelerde sığınma talebinde bulunma ve sığınma hakkından yararlanma hakkına sahiptir." ibaresi yer alıyor.
Gerek 1951 Sözleşmesi gerek 1967 Protokolüne taraf ülke konumunda bulunan Yunanistan’ın, ülkelerindeki savaş nedeniyle kaçan her bir göçmenin, sığınma başvurusunu alma ve olabildiğince kısa süre içinde bu başvuruları sonuca bağlama zorunluluğu bulunduğu halde Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis'in, ülkesinin bir ay boyunca sığınma başvurularını durduracağını bildirmesi hem uluslararası hem de AB hukukunun ihlali anlamına geliyor.
Nitekim BMMYK tarafından 2 Mart'ta yapılan açıklamada ne 1951 Mülteci Sözleşmesi ne de AB mülteci hukukunun, sığınma başvurularının kabulünün askıya alınması için bir yasal dayanak oluşturduğunun altı çizildi.
BMMYK’ye göre Yunanistan sınırı geçen sığınmacılara "ceza veremez, sınır dışı edemez"
BMMYK, 2 Mart'ta yaptığı açıklamada, Yunanistan’ın sığınmacılara yönelik kötü muamelesi ve bu kapsamda aralarında bir BMMYK çalışanının yer aldığı bazı insani yardım çalışanlarının maruz kaldığı saldırıları kınadı.
Kınadı da ne oldu?..
BMMYK’yı takmayan Yunanistan’ın saldırı ve zulmü aynen devam ediyor.
Hatta Atina; iltica başvuruları kabul edilen mültecilere bile mali yardımların kesileceğini duyurdu.
Yani açık açık ölsünler diyor.
Daha da vahimi üyesi olduğu AB, Yunanistan’a engelleme hizmetleri karşılığında para göndererek insanlık dramına karşı üç maymunu oynuyor.
Bununla da yetinmiyor 2015 yılından bu yana göç politikasını sığınmacıları sınırlarından dışarıda tutmaya göre planlayan AB, Konsey, Komisyon ve Parlamento başkanlarını ciddi şekilde uluslararası hukuku ihlal eden Yunanistan’la dayanışma göstermek için Yunanistan-Türkiye sınırına gönderiyor.
"Yunanistan’ın sınırları Avrupa’nın sınırlarıdır" açıklamasında bulunan AB, aynı zamanda sığınmacılara karşı orantısız güç kullanan Yunan güvenlik güçlerine de teşekkür ediyor.
Oysa AB'nin göç politikasını şekillendiren ve hala üzerinde çalıştığı "Ortak Avrupa İltica Sistemi"ne göre, iltica koşullarında "Kendi vatanında ciddi zulüm ve zarar tehdidiyle karşı karşıya kaldığı için kaçan ve uluslararası korumaya ihtiyaç duyan kişilere iltica verilir." deniliyor.
"Açık sınırlar ve hareket serbestisi" prensipleri bağlamında tüm AB üyelerinin bu "ortak değerleri" paylaşması gerektiğine işaret edilen sistemde, "Sığınmacılara koruma sağlanması için tüm üyelerin, ortaklaşa, yüksek standartları güvence altına alması gerekiyor." vurgusu yapılıyor.
Öte yandan, AB'nin göç politikasının bel kemiğini oluşturan 2003 tarihli "Dublin Sözleşmesi"nin 2013’teki son güncellenmiş haline göre, iltica talebinde bulunan kişinin sürecinin AB'ye ilk giriş yaptığı ülkede başlatılması gerekiyor.
Yunanistan'ın hukuk ihlallerini görmezden gelen AB, "sığınmacıların öldürülmesi pahasına" sığınmacıları sınırlarının dışında tutma gayesiyle sadece hukuku değil, bize yutturmaya çalıştıkları değerlerini de ayaklar altına alıyor.
BM'den duymaya alıştığımız "endişeliyiz" ve "kınama" açıklamaları ise “şecaat arz ederken merd-i kıpti sirkatin söylermiş”ten öte bir anlam taşımıyor.
Evet; sadece göçmenlere karşı tavırları nedeniyle değil son on yıldır iyice belirginleşen terör ve teröristlere/ırkçılara verdiği akıl almaz destek ve teşviklerle artık medeniyetin değil terörizmin, ırkçılığın, zulmün ve karanlığın merkezi haline gelen batı, rahmetli Mehmet AKİF’in tarif ettiği üzere tek dişi kalmış bir canavardı.
Ama artık “kuduz” olmuş bir canavardır.
Bu güne kadar bize örnek olarak gösterilmeye çalışılan “Batı Medeniyeti”nin maskesi düşmüştür/düşürülmüştür.
Ve bu nedenle bu “ikiyüzlü ve ahlaksız” tavrının artık ders kitaplarına konu olmaz zamanı gelmiştir.
Kaç nesil batı hayranlığı ile yetişti.
Bu nedenle de ülke çıkarlarının değil batının çıkarlarının takipçisi ve sözcüsü oldular.
İran’la savaşırsak İran’ın yanında olacağını ifade eden, ABD ülkemize yaptırım uygulamıyor diye krize giren, PYD YPG bir terör örgütü değildir, güney sınırımızda başkası olacağına PYD komşumuz olsun diyebilen, PKK’ye terör örgütü diyemeyen, “Suriye’de askerlerimizi Esed koruyor” diyebilecek kadar aklımızla dalga geçen, Esed Katiline Allah’ın Arslan’ı diyebilecek kadar ihanete batan, Türkiye’ye gelen göçmenleri geri göndermeyi seçim vaadi olarak söylemelerine rağmen Türkiye’nin sınır kapılarını açması üzerine göçmenlerin zorla gönderildiği yalanını söylemekten utanmayan ama Yunanistan’ın göçmenlere yaptığı insanlık dışı muameleyi görmezden gelen, bir zamanlar kendilerine sunulan koltuklarından kalktıktan sonra tekrar o koltuğa oturabilmek için dün ak dediğine bugün kara diyen, Batının gözüne girmek için onların istedikleri gibi konuşan ve onlara şirinlik yapan, devleti yıkmaya yönelik kalkışma ve çapulcu hareketlerle gurur duyan, Kandil destekçilerinin (nasıl olduğunu bildiğimiz) çalışmalarında başarılar dileyen, bir yerlere gelebilmek için Kandil baronlarının uzantılarından destek isteyebilecek kadar geçmişini inkar eden, kendi yerli ve milli silahlarımızı üreten ve düşmana korku salan savunma sanayii ile gurur duymak yerine karalamak için her türlü yolu deneyen, darbeler ve darbecilerden medet uman, Hafter’den kahraman, Sisi’den demokrat yaratan, kendi ülkesini suçlamak ve iftira atmaktan utanmayan kimi zaman dindar, kimi zaman modern, kimi zaman demokrat, kimi zaman liberal görüntülü batı hayranlarının bu ülkeye hiçbir faydaları olmaz.
Günlerdir Yunanistan sınırında yaşanan insanlık dışı görüntülerle ilgili olarak bu batı hayranlarının ağızlarını açtıklarını gördük mü?
Hayır.
Barbar ve katil Yunanistan’a söyleyemediklerini kendi ülkeleri için söylüyorlar.
Kaybedilen nesil kaybedildi, onlar için yapılacak bir şey yok.
Gelecek nesilleri kazanmak adına batının artık hepimizin tanık olduğumuz vahşetini okul kitaplarına aktarmak farz oldu.
Böylece gelecek neslin zehirlenmesini ve dolayısıyla kaybedilmesini önleyebiliriz.
Nereden başlayalım diye soracak olursanız, Emile ZOLA’nın GERMİNAL isimli meşhur romanında “bugüne kadar neden fark etmedik?” denilecek kadar çok örneği bulabilirsiniz.
Sonrasındaki her şey gözümüzün önünde oldu.
Yaza yaza bitiremeyiz.
Daha neler göreceğiz?..
- Hindistan’ın Assam eyaleti Milletvekili Suman Haripriya; geçtiğimiz günlerde yaptığı bir toplantıda, "Korona’dan kaçınmak için inek dışkısı ve idrarının her yere yayılması gerekiyor. İneğin idrarı ve dışkısı yayılan herhangi bir yer kutsal hale gelir. Dışkısını vücuduna süren her kimse kanser gibi hastalıklara da yakalanmaz. Bence bu inek idrarı ve inek dışkısı ile koronavirüs dehşetinden kaçınmak mümkün." şeklinde konuştu (08.03 Yeni Akit)
- CHP’li Belediye Başkanı Tanju Özcan’a kızan HDP Bolu İl Başkanı İbrahim Yolci savcılığa başvurarak, "CHP, 31 Mart’ta verdiğimiz 4 bin oyu iade etsin" dedi. (08.03 Yeni Akit)
- “Orada terör örgütüne karşı savaşılmıyor. Tam tersine orada terör örgütleri destekleniyor. Onlar destekleniyor. Çünkü Rusya ve o (Esed rejimi) terör örgütlerine karşı mücadele veriyor. Onun için bizi vuruyorlar” Ülgür GÖKHAN Çanakkale Belediye Başkanı (08/03 Yeni Şafak)