Yıllardır bizlere demokrasi ve insan hakları konularında örnek olarak gösterilen ABD ve genel anlamda AB’nin; gayrı meşru çocukları eliyle yapmak istedikleri darbe (işgal girişimi demek daha doğru olur) sadece püskürtülmekle kalmadı, 15 Temmuz 2016 dan itibaren artan bir hassasiyetle tek yumruk olan milletimizin gösterdiği direnç bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını da gösterdi.
Sadece takkeler değil, tüm maskeler ve sahte olan her şey düştü.
Demokratlık, fikir ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, din ve inanç özgürlüğü gibi ikide bir bize dayatılan hassasiyetlerin onda birinin bile bize bunu dayatanlarda bulunmadığı, sadece kendileri ve beslemeleri için bu haklardan bahsettikleri anlaşıldı.
Misal; Avusturya’da yaşayan vatandaşlarımızın önce darbeyi protesto için gösteri yürüyüşleri yapmaları engellenmek istendi.
Bunu başaramayınca gösterilerde bayrak taşıma yasağı getirildi.
Yurttaşlarımız iplemedi.
Kim takar yasağı aldı bayrağını fırladı sokağa.
Bayrakları modacılar tarafından çizilenler, bayraklarından don dikenler anlamazlar bayrağın kutsallığını.
Tarihin en büyük soykırımını yapmış Almanya, yurttaşlarımızın yaptıkları mitinge Cumhurbaşkanının video konferans yoluşla katılmasını -üstelik- Anayasa Mahkemesi kararı ile önledi.
Oysa; Alman Federal Meclisi Başkanvekili Claudia Roth yıllardır Güneydoğu’yu kapı komşusu yapmıştı.
Alman Federal Meclisine Güneydoğuya gittiğinden daha az uğruyordu. İç işlerimizle ilgili her konuda fikir beyan ediyor, yalan söylüyor, devlete ve hükümete hakaretler ediyordu.
Ve düşünce özgürlüğü bahanesiyle biz bu terbiyesizliklere göz yumuyorduk.
Artık bu ülkede babasının çiftliğindeymiş gibi at oynatmalarına fırsat verilmemelidir.
O demokrat maskeli Almanya şirketlerinin yatırımları hatırına darbeci Sisi’yi kırmızı halı sererek karşılamıştı.
Demokrasi, insan hakları palavra.
Bunların dinleri imanları para..
Para için desteklemeyecekleri darbeci/terörist/hain yoktur.
Artık bizim bu ırkçılardan, bu sahte demokratlardan, bu terör destekçilerinden alacak demokrasi dersimiz de yoktur.
7 Ağustos Yenikapı buluşması göstermiştir ki biz birlik olursak, biz istiklalimize ve istikbalimize sahip çıkarsak ABD si de AB si de kucaklarındaki beslemeleri de vız gelir tırıs gider.
Hem birlik olmalıyız ve hem de müttefik ve stratejik ortak diye bildiklerimizin darbe ve darbecilere verdiği açık desteğin hesabını sormalıyız.
Mesela “darbe girişiminden sonra Türkiye yanlış yolda ilerliyor, durum endişe verici” diyen İsveç Başbakanı Stefan Löfven gibi şaşkın dingillere de yürü de ense traşını görelim diyebilmeliyiz.
Siz beslemelerinizle kucak kucağa doğru (!) yolda ilerlemeye devam edin.
Gün artık savunmadan çıkma kim olursa olsun tüm hainlerin -anladıkları dilden- burunlarının kırılması günüdür.
Günlerdir sesi soluğu çıkmayan ABD güya Genel Kurmay Başkanının göndererek işi bağladığını zannetmişti.
Şimdi Dışişleri Bakanının geleceği söyleniyor.
İsterse Biden, Obama ya da Clinton gelsin..
Yetmez.
Kuru lafa karnımız tok artık.
Kıvrana kıvrana darbeden haberlerinin olmadığını ve -ortada duran bir ton işarete rağmen- darbecilerle hiçbir ilgilerinin bulunmadığı yalanını üfürüyorlar.
Halbuki (kabak gibi net olmasına rağmen) darbe ile ilgilerinin olmadığının kanıtlayabilecekleri çok kolay bir işlem var.
Versinler Fetörist başını inanalım.
Bu kadar basit.
7 Ağustos Yenikapı buluşması; ABD ve AB başta olmak üzere bütün ihanet şebekelerinin bu asil milletin özgürlüğünü ve istikbalini korumak, namusuna ve şerefine uzanacak elleri ve kafaları kırmak konusunda ne kadar kararlı olduğunu da göstermiştir.
Millet, bu alçakça darbe ya da işgal girişimi karşısında her türlü görüş ve fikir ayrılığını bir tarafa bırakarak tek yumruk olabileceğini göstermiştir.
Türk demokrasi tarihinde olmadığı gibi dünya demokrasi tarihinde de Yenikapı buluşması gibi büyük bir buluşma, protesto ve direniş kararlılığı yoktur.
Günlerdir kulaklarının üzerine yatıp darbe ve darbecileri aklamaya çalışan batı medyası bu muazzam buluşma ve gösterinin anlamını çözemediyse kendilerine halvet oldukları darbecilerle işbirliğinde (!) üstün başarılar dilerken bundan sonra vereceğimiz rahatsızlık nedeniyle beter olmalarını dileriz.
Çarşaflısı, şortlusu, türbanlısı, başı açık olanı, cübbelisi, sarıklısı, parmak arası terliklisi, çarıklısı, zengini, fakiri, memuru, işçisi, emeklisi, yaşlısı, genci, kadını, erkeği, çocuğu, mültecisi, yerlisi, engellisi engelsizi hasılı 14 Temmuz da bir araya gelmesi mümkün görülmeyen 50 milyon insanımız 15 Temmuz’dan bu yana fiilen meydanlarda al bayrağın altında nöbette.
Bu millet neden tek yumruk oldu?.
Çünkü sadece darbeye kalkışılmadı. Kendilerine cemaat diyerek dinsel bir kılıf ve ayrıcalık tanıyan iradelerini satmış hainler maşa olarak kullanılarak-hem de Kudüs’ün haçlılar tarafından işgal yıldönümünde- açıkça bir haçlı işgali denemesi yapıldı.
Ve kendilerine Müslüman diyen hainler bu haçlı işgalinde maşa olmayı kabul ettiler.
Millet bu alçak niyeti gördü ve söz konusu olan vatansa gerisi teferruattır deyip yumruğunu darbecilerin ve ardındaki üst aklın beynine indirdi.
Bu milletin bağımsızlığı ile oynanmaz.
Bu milletin istiklali ve istikbali ile oynanmaz.
“Şimdi albay olmak varmış, daha faydalı olurdum, sokağa bir tek kişi çıkamaz, bunlar korkaktır” diyen akademisyen bozuntusu kansızlara inat millet sel oldu sokaklara aktı.
Gösterdi kimin korkak, kimin cesur olduğunu.
Bu millet bağımsızlığı söz konusu olunca engel mengel tanımaz.
Kükremiş sel gibi bendini çiğner taşar.
Ne tank dinler, ne top.
Ne F16’yı görür gözü ne helikopteri.
“Bu millet beş lira için gelin arabasının önüne atlar” diyerek tankın önüne atlayanları aşağılamaya kalkan alçaklara da haddini bildirir.
Bu asil direnişi akılları sıra küçüksemeye kalkanlar ağababalarının uzattıkları yağlı kemiğin önüne bedava atladıkları için herkesi de öyle zannediyorlar zahir…
Bu yalın gerçeği görmezden gelip tiyatro masalları okuyanlar, hala darbeye darbe diyemeyenler, 15 Temmuz gecesi bodrum katlarında gelecek iyi (!) haberi merakla bekleyenler, son iki yıldır durmadan dinlenmeden PKK’ye ve Fetö’ye akıl ve taktik verenler, demokratik gazeteci, sanatçı akademisyen pozlarında ortada dolanıp darbeye giden yola taş döşeyenler, ha bu gün ha yarın olacak beklentisiyle darbe değirmenine su taşıyanlar hiç utanmadan ve sıkılmadan iç savaş çağrısı yapan -okunmayan- sözüm ona edebiyatçılar, Türk Milleti adına değil de çete başı adına hüküm veren sözüm ona yargıçlar ve bilumum yalakalar, destekçiler, azmettiriciler..
Belki farkında değilsiniz ama oyun bitti.
Sizin gibi şimdi deliklere saklanan (cemaat denilen çetenin silahlı bir örgüt olduğunu yeni fark ettikleri palavrasını sıkan) hainler dışında doğudan batıya kuzeyden güneye yurdun her yerinde siyasi görüşleri farklı olsa da vatan sevgileri bir olan milyonlarca insan, gerçekleşmesi için bir yerlerinizi yırttığınız işgal girişimine dur dedi.
Milletin nefreti ve tepkisi hiçbir olayda bu kadar ağır olmadı.
Millet hiçbir zaman ve hiçbir olayda bu kadar büyük bir kararlılık ve direnç sergilemedi.
Bu nedenle de tam bir toplumsal mutabakatla 7 Ağustos’ta Yenikapı’da yeni bir tarih yazıldı.
Tarihi millet yazdı altını da kalın çizgilerle çizdi.
Milletin verdiği mesajı herkes iyi değerlendirmelidir.
Millet terörün ve teröristin her türlüsüne tavır koyuyor.
Milli mutabakattan ödü kopup; "Yeni birliktelik yok. Bunlar üçü bir arada savaş cephesidir. Bugün Yenikapı'da başlamış bir beraberlik, birliktelik yok. Bunlar üçü bir arada kahve olurlar” diyerek hamamda ıslık çalan PKK’nın meclisteki uzantılarının da milletin verdiği mesajı dikkate almaları gerekiyor.
Hendeklere ve barikatlara gömülen terörist destekçilerinin akılları başlarına gelmemiş anlaşılan.
Sorumluluk taşıyanlara üçü bir arada kahve olur diye akılları sıra dalga geçenlerin kanalizasyon borularında atık olduklarını unutmamalarında yarar var.
Darbe gerçekleşmedi diye suratlarından düşen bin parça olan ve yarım ağızla da olsa geçmiş olsun bile diyemeyen sözde müttefik ve sözde stratejik ortakların da artık bir karar vermeleri gerekmektedir.
Çünkü dostluğun değerini bilmeyenlerin düşmanlıktan şikayet etmeye hakları yoktur.
XXX
MİT ve Genelkurmay'ın tespitlerine göre, 3 tuğgeneral ile çeşitli rütbelerdeki 60 darbeci askerler Zaho'da PKK'lı teröristlerce karşılanıp Kandil'deki ana kampa götürülmüş.
Bu hainlerin görevde iken yaptıkları ihanetler kim bilir kaç askerimizin ve polisimizin şehit olmasına neden oldu.
Kınalı kuzuları göz göre göre ölüme gönderen ve ihanet te sınır tanımayan bu alçaklar için idamdan başka hangi ceza toplum vicdanını rahatlatır ?..
Ve bu hainleri bu milletin parasıyla neden besleyelim?