Muhtemelen izlemişsinizdir.
Yer İstanbul Havalimanı.
Şık (!) görünümlü bir bayan; uçağının (Atlas Global)15 dakika (evet sadece 15 dakika) rötar yapması nedeniyle bu gecikmeyle uzaktan yakından bir ilgisi ve sorumluluğu bulunmayan yer görevlisi bayanı önce aşağılayıp sonra ağza alınmayacak hakaretler etti.
“Koca kı….nı büyütene kadar aklını çalıştır, ben çingenelerle temas etmiyorum, temas yok, sokak süprüntüsü” ifadeleri hakaret ve aşağılamalarından sadece bir kaçıydı.
Ama aşağıladığı o görevli, bu terbiyesizin seviyesine inmedi.
Uçak yolculuğu yapanlar bilirler.
Rötar sık rastlanabilecek bir sorundur.
Üç saatlik gecikmeyle yaptığım yurt içi yolculukları yanı sıra yurt dışında yedi sekiz saati aşan gecikmelerle uçağa bindiğimiz oldu.
Hava şartları ve teknik nedenler dışında elbette bu gecikmeler medeni bir dille eleştirilebilir.
Gecikmenin sebebinin açıklanması istenebilir.
Ama havalimanındaki bir yer görevlisi rötarların hiçbir şekilde sorumlusu ve bu konudaki eleştirilerin muhatabı değildir.
Yabancı ülkelerdeki havaalanlarında saatlerce bekletilmelerine ve valizleri köpeklerle aranmasına rağmen sesleri çıkmayan kibir abidelerinin ülkesinde 15 dakikalık makul sayılabilecek bir gecikmeyi bahane ederek hakaret etmeleri sadece terbiyesizlikle açıklanamaz.
İçinde biriktirdiği kini kusmaya kararlı ve hazırlıklı bu terbiyesiz tip, rötar olmasaydı da muhtemelen başka bir gerekçeyle hakaret edip aşağılayacak ve böylece rahatlayacaktı.
Ama terbiyesizliğinin görüntüleri sosyal medyada yayımlanınca aşağılayayım derken yerin dibine gömüldü.
Kendi ifadesine göre işitmediği küfür ve hakaret kalmamış.
Çok da iyi olmuş.
Haddini bilmeyenlere böyle hadleri bildirilir..
Bu terbiyesiz kadın “sabah uyandığımda İnstagram hesabımdan çok çirkin yorum ve bildirimler gördüm. Bu beni çok üzdü. Haklı olduğumu savunmuyorum. Ama şu anda Muğla’daki evimden dışarı çıkamıyorum. Telefonum susmuyor” diye açıklama yapmak zorunda kalmış.
Ne bekliyordu?..
“Aferin ne güzel hakaret ettin” diyerek millet kapısında tebrik kuyruğuna mı girecekti..
Çirkin yorum görmek istemeyen çirkin yorum yapmayacaktı.
Aşağılarsan aşağılanırsın.
Üstelik bu terbiyesiz bayan bir süre bir halkla ilişkiler şirketinde çalışmış.
Bu kafadaki bir insanın “halkla ilişkiler” görevlisi olduğu şirketin vay haline.
Belki farkındasınızdır.
Özellikle son günlerde böyle dengesiz ve kişilik bozukluğu yaşayan entel görüntülü sefil tipler kendilerinden görmedikleri insanları aşağılayarak hakaret ettikleri yetmezmiş gibi utanmadan bunu sosyal medyada yayınlıyorlar.
Bir uçak yolculuğu öncesi bekleme salonunda otururken, kendilerince küçük gördükleri kalabalık bir ailenin uçakla seyahatlerinden rahatsız olan -beyaz Türklerin- varlığına tanık olmuştum.
Sanki uçağa binmek birilerinin tekelinde.
Uçaklar da babalarının tapulu malları.
Uzun lafın kısası bu kez ava giden avlandı.
Terbiyesiz kadın söylediğine göre sokağa çıkamıyormuş.
Bir musibet bin nasihatten iyidir.
Bu ülkede yaşayan her vatandaş aynı haklara sahiptir.
Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur.
Ya herkes birbirinin hukukuna saygı duyarak insanca yaşar.
Ya da yaptığı terbiyesizliğin bedelini hem yargıda hem de kamu vicdanında öder.
Kibir ve nefret, damarlarına işlediği için pek umudum yok ama belki bu sayede hadlerini bilir ve başkalarını ötekileştirmeye kalkışmazlar.
Akıllarını başlarına almaz da terbiyesizliğe devam ederlerse o zaman sokağa çıkamamaktan şikayet etmeye hakları olmaz.
Yani men dakka dukka..
XXX
Başarılı bir şekilde yürütülen kamuoyu oluşturma sürecinin ardından; “Çok hasta, ölüm riski var” denilerek adli kontrol kaydıyla serbest bırakılan bir siyasetçi, belediye başkanı adayı olarak 3 ay boyunca seçim çalışması yürüttü.
Aday olduğu ili karış karış gezdi.
Gece gündüz demeden partisinin lehine ev ev, sokak sokak dolaşarak seçim propagandası yaptı. Şehir merkezinde, ilçelerde, beldelerde ve köylerde mitinglere katıldı ve 31 Mart’ta Belediye Başkanı seçildi.
Böylece hapiste yatamayacak kadar ‘hasta ve ölüm riski” taşısa da Başkanlık yapacak kadar ‘sağlıklı’ olduğu anlaşıldı.
Ha.. bu arada o kadar sağlıklı idi ki yoğun yaz sıcağına rağmen bir başka siyasi partinin yürüyüşüne bile katılmayı ihmal etmedi.
Hastalığına yönelik eleştirilere karşı, “Kendimi genç hissediyorum” cevabını veren bu siyasetçinin mazbatasını almak için gittiği Adliyenin merdivenlerini koşar adımlarla çıkması dikkat çekmişti.
Hakkında ‘silahlı terör örgütüne üye olmak’, ‘silahlı terör örgütü propagandası yapmak’ suçlarından yedi yıldan 18 yıla kadar hapis cezası talebiyle dava açılmıştı.
17 Kasım 2016 tarihinde İçişleri Bakanlığı tarafından görevinden alınmış, 21 Kasım 2016’da gözaltına alındıktan sonra mahkemeye sevk edilmiş ve sonrasında tutuklanarak cezaevine gönderilmişti.
Sağlık sorunları nedeniyle tutuksuz yargılanması için yapılan çağrılar üzerine gönderildiği Adli Tıp Kurumu verdiği raporda, kalp pili taşıyan kişinin, altı ayda bir tıbbi kontrollerinin yapılması şartıyla, cezaevinde kalmasında sağlık açısından bir sakınca bulunmadığı belirtilmesine rağmen 3 Şubat 2017 tarihinde yurtdışı yasağı getirilip, adli kontrol şartıyla tahliye edilmesine karar verilmişti.
Tüm aday listeleri YSK tarafından incelenerek onaylandığına göre bu siyasetçinin adaylığına hukuken bir itirazımız olamaz.
Adaylığı hukuka uygun olduğu gibi seçimi de kazandığına göre ‘silahlı terör örgütüne üye olmak’, silahlı terör örgütü propagandası yapmaktan’ yargılanan bir isim olmasına rağmen içimize sinmese de başkanlığının da hukuka uygunluğunu kabul etmek zorundayız.
Ancak ortada cevaplanması gereken ciddi sorular var.
Hapiste yatamayacak kadar ağır hasta ve ölüm riski bulunan ve üstüne üstlük terör örgütüne üye olmak ve terör örgütü propagandası yapmak gibi son derece ciddi ve ağır suçlarından yargılanan bir kişi nasıl beş yıl boyunca belediye başkanı olarak görev yapabilecek?
Belediye başkanlığı mı yapacak, terör örgütüne destek mi verecek?..
Yasalar önünde herkes eşit ise; cezaevlerindeki diğer hasta ve yaşlı mahkûmların da -Adli Tıp Kurumu farklı görüşte dahi olsa- adli kontrol şartıyla serbest bırakılmaları gerekmez mi ?..
Kimse kusura bakmasın ama ortada toplum vicdanında onaylanmayan ciddi bir imtiyaz var.
Terörle mücadele uğrunda askerlerimiz, polislerimiz hayatlarını kaybederlerken, terör destekçilerine sağlanan bu tür imtiyazlar toplumun güvenini sarsmakla kalmıyor adalete gölge düşürüyor.
Goethe’nin dediği gibi “Memleket yalnız adaletle ebedileşir, adaletsizlikle yıkılır”.
Ve son söz.
Kuzularını kendi elleriyle kurtlara teslim edip sonra onları sağ salim geri alacağını sananlar gafletin doruklarına -saflık- bayrağını dikenlerdir.