Charlie Hebdo dergisine yapılan baskın terörist saldırı oluyor da Türkiye Cumhuriyetinin Savcısının odasının basılıp, alnına silah dayanıp ağzı bantlanarak rehin alınması ve saatler sonra şehit edilmesi neden eylem oluyor?
Ve neden bu saldırıyı yapanlar terörist değil de, eylemci oluyor?
Siyasi görüş ayrılıkları ne zamandan beri böylesine açık bir terör eylemini masum göstermeye gerekçesi oluyor?
Düşünce özgürlüğü adı altında sevgili Peygamberimize (SAV) hakaret karikatürleri yayımlanan Charlie Hebdo ile dayanışma gösterilerini–teröre karşı olmak yutturmacası ile- sergileyenler neden Cumhuriyetin Savcısının hunharca katledilmesine karşı tepki vermeyi bir yana bırakın utanmadan ve sıkılmadan rahmetli savcının başına silah dayanmış görüntüleri yayınladılar?
Siyasi partiler neden böylesine hassas ve bir olunması gereken bir olayda bile teröre meydan okuyan bir birliktelik sergileyemiyor?
Cumhuriyetin Savcısına doğrultulan silah bile gözümüzü açmıyor ise bundan sonra hangi acı gözümüzü açacaktır?
Ya da gözümüzün açılması için acılar yaşamaya mecbur muyuz?
Polisin kimi olaylarda görülen orantısız güç kullanımı, yine kimi olaylarda görülen şiddet ve ölüme neden olan davranışları haklı olarak eleştirilir iken savcımızı öldürenler neden masum çocuk muamelesi görüyorlar?
Yapmayın.
İnsanları aptal yerine koymayın.
Benim katilim eylemcidir, terörist değildir, benim katilim masumdur, benim canlı bombam özgürlük savaşçısıdır, mahkemeden istenilen karar çıkmaz ise tabii ki hak silahla alınır gibi akla zarar ve ancak hainler tarafından ileri sürülebilecek ifadelerle teröre destek verenler, “acıması ve merhameti olmayan” terörün bir gün kendilerine de döneceğini hesaba katmalıdırlar.
Terör terördür.
Katil katildir.
İyisi kötüsü yoktur.
Berkin Elvan’ın öldürülmesi de hesabı sorulması gereken bir cinayettir.
Burak Can’ın öldürülmesi de hesabı sorulması gereken bir cinayettir.
Yasin Börü’nün öldürülmesi de hesabı sorulması gereken cinayettir.
Savcımız Mehmet Selim Kiraz’ın öldürülmesi de hesabı en ağır bir şekilde sorulması gereken bir cinayettir.
Katillerin kim oldukları, unvanları, statüleri ve kimlerle görüş, anlayış ve eylem birliği içinde oldukları cinayetlerini haklı çıkartmaz.
Ama bir cinayet bahane edilerek yeni cinayetlerin işlenmesi amacın hak aramak olmadığını gösterir.
Ülkeyi yönetenlerin ve yönetmeye talip olanların, aydınların, işadamlarının, sanatçılarının ve özellikle de basınının her cinayete aynı tepkiyi vermeleri şarttır.
Bakın tepki gösterilmediği gibi sinsi sinsi desteklendiği için bu ülkede otuzbin civarında faili meçhul cinayet işlendi. Kim neyi önleyebildi.
Hedefinde ülkemizin huzurunu bozmak olan her hain olayda herkesin sağduyulu davranmalıdır.
Yaşadıkları derin acılara rağmen sağduyuyu elden bırakmayan acılı ailelere bir bakın.
Rahmetli Özgecan Aslan’ın babası Mehmet Aslan acıların en büyüğünü yaşamasına rağmen kızının katiline karşı linç dili kullanmadı. Acısını yüreğine gömerek sağduyulu ve sabırlı davrandı. Asla tahrik edici davranışlarda bulunmadı.
Rahmetli Savcımız Mehmet Selim Kiraz’ın babası da cinayet karşısında yaşadığı büyük acıya rağmen sağduyulu ve vakur davranışıyla örnek oldu. Çok üzgün olduğunu ancak oğlunun namusuyla şerefiyle görevinin yaparken öldürüldüğü -şehit olduğu- için gururlu olduğunu söyledi.
Berkin Elvan’ın babası Sami ve annesi Gülsüm Elvan imzalı açıklamada;:
Aşık Veysel “Koyun kurt ile gezerdi fikir başka başka olmasa” demişti. Hiçbirimiz aynı durumu, aynı olayı aynı yorumlamıyoruz. Kalbimiz farklı şeyler dese bile bir şekilde bulunduğumuz taraf o duruma farklı yorum yapmamızı sağlıyor. Berkin vurulduğunda ve öldüğünde böyleydi, savcı Mehmet Kiraz ve iki genç öldürüldüğünde de böyle oldu.
Tertemiz duygularıyla ayrım gözetmeksizin insanların acılarını sahiplenenler, destek olanlar, adaletsizliğe, hukuksuzluğa tertemiz duygularıyla karşı çıkan dostların her zaman başımızın üstünde yeri vardır.
Bunun dışında kalanların görüşüne saygı duyamıyoruz artık. Saygı duymadıklarımız için Berkin, Ceylan, Uğur, Nihat, Burak, Yasin, Mehmet Kiraz, Bahattin, Şafak sadece bir sonraki ölüm olana kadar geçerli gündem ve siyaset malzemesidir.” İfadeleri yer aldı.
Kim bu ifadelerin yanlış olduğunu söyleyebilir.
Bağlar ilçesi Şeyh Şamil Mahallesi’nde kurban eti dağıttıkları sırada Yasin Börü ve 3 arkadaşı 20’şer kez bıçaklanıp, cansız bedenleri sürüklendikten sonra kafatasları parçalanmıştı. Yasin Börü’nün babası Fikri Börü, “Allah kimseye bu acıyı göstermesin. Vahşice katledildiler. Yakalananlara da aynı şekil yapmaları lazımdır. Devletten beklentim bu olayları yapanların ve arkalarındakilerin yargılanmasıdır. Yakalanmaları sevindiricidir. Ömür boyu hapis cezası verilirse biz daha seviniriz. Cezaevlerinde ölsünler” diyerek sadece adalet beklentisini dile getirirken bu cinayetin yüzsüz ve hain azmettiricilerinin pişkinlikleri yanında –anlayacak çap ve nitelikte olmasalar da- onlara kapak olacak bir sağduyu sergiledi.
Evlat acısını yaşayan babaların gösterdikleri bu sağduyu örneklerini bu ülkenin tüm siyasilerinin, sanatçılarının, aydınlarının, gazetecilerinin göstermemesi/gösterememesi düşündürücüdür.
Eleştirinin gerektiği yerde eleştiri yapılsın, hukukun izin verdiği her türlü meşru tepki gösterilsin ancak, hiçbir şekilde savunulamayacak cinayetlere de ortak bir tepki gösterilsin.
Bu çok mu zor?
Değil elbette..
Geçmişte yaşanılan karanlık günlere bu ülkenin nasıl geldiğini en iyi biz yaşlardakiler biliyor.
O günleri yaşamayanların mutlaka bedel ödeyerek mi gerçekleri görmeleri gerekiyor?
Ders alınmaz ise tarih tekerrür eder.
Cinayete cinayet diyemezseniz,
Teröre terör diyemezseniz,
Katile katil diyemezseniz,
Haine hain diyemezseniz,
Yolsuza yolsuz diyemezseniz,
Darbeye darbe diyemezseniz,
Kumpasa kumpas diyemezseniz,
Casusluğu casusluk diyemezsiniz,
Tarih akar, siz bakarsınız.
Sonra da tarih tekerrür ediyor diye kendinizi kandırırsınız.
Bu ülke “basiretsizlikten” çok çekti.
Siyasi mücadelenizi nasıl yaparsanız yapın ama cinayetleri ve katilleri sevimli göstermeye kalkmayın.
Polise Kalaşnikof ve el bombaları ile saldırırken öldürüldüğü tüm Türkiye tarafından görülen canlı bombaya terörist demenin doğru olmadığını söyleyen bir televizyoncuya; haklısınız masum bir genç kız elinde keleş ve belinde bombalarla baharın tadını çıkarmak üzere neşe içinde yürürken hain polisler onu vurdular mı diyeceğiz?
Sanatçı geçinen birisi kurban kesenlerin İŞİD’in kafa kesmesinden bir farkı olmadığını söylemişti.
Bir insan, bu kadar yobaz olabilir mi?
İnanırsın inanmazsın. Ama insanları inançlarından dolayı aşağılayamazsın.
Peki; Hepimizde nefret uyandıran ve kafa keserek dine hizmet ettiğinin sanan İŞİD’cilerin kurbanlarının yanı başında elleri bıçaklı görüntüleri ile rahmetli savcımızın ağzını bantlayıp şakağına silah dayanmış görüntüleri arasında bir fark var mı?..
Evet; elleri kanlı İŞİD’ci pozları ile elleri silahlı terörist pozları arasında hiç bir fark olmamasına rağmen, kurban kesenleri İŞİD’ci olarak nitelemeye utanmayan sanatçı, siyasetçi ve aydın geçinenlerin bunu görememeleri ve söyleyememeleri utanç vericidir.
Günlerce bu ülkeyi teröre destek veren ülke gibi göstermek için her türlü provokasyonu yapanların, dış destekli olduğuna kuşku bulunmayan bu terör eylemini masum göstermeye çalışmaları, elektronik ortamda haysiyetsiz yorumları paylaşmaları ve neredeyse katillere alkış tutmaları ihanet değilse nedir?..
Kimin teröre destek verdiği açık seçik görülmüştür.
Boşuna kıvırmayın zaten eğreti duran takke düşmüş kel görünmüştür.
Bir ülkenin savcısı görev başında şehit edilmesine rağmen ülkede-birlik olup- toplu bir tepki gösterilememiş ise bu gelecek adına gerçekten umut kırıcıdır.
Görevi başında şehit edilen Cumhuriyetin Savcısının cenazesinde herkes saf tutmalıydı.
Mehmet Selim Kiraz; bir siyasi partinin, bir siyasi düşüncenin değil Türkiye Cumhuriyetinin Savcısıydı.
Ve onu ebediyete Türkiye Cumhuriyetinin her -meşru- siyasi rengi uğurlamalıydı.
Bu kadarcık bir olgunluğu bile sergileyemedik.
Siyasi karşıtlık cinayete destek verilmesini haklı kılmaz.
Bakın, Almanya gibi kimilerinin hayranlık duyduğu ülkede; 8 i Türk 10 kişiyi öldüren NSU davasındaki en özel tanık Melisa evinde ölü bulundu.
Melisa M’nin eski erkek arkadaşı Floran H. De 2013 yılında Stuttgart’ta otomobilinin içinde yanarak ölmüştü. Her ne hikmetse daha önce de iki tanık ölü bulunmuşlardı.
İkide bir ülkemizdeki gelişmelere burnunu sokan, her türlü kışkırtıcılığı yapan, her daim teröristlerin yanında yer alan Almanya hukukun canına böyle okurken, işbirlikçi maşalarını piyasaya sürdü.
Okmeydanı’ndaki İdil Kültür Merkezinde gözaltına alınan Alman İstihbarat Örgütü BND ile bağlantılı Stephan Shak Kaçinski’nin terör örgütünün Avrupa-Türkiye bağlantısını sağladığı anlaşıldı.
Savcımızın öldürülmesinde BND’nin parmak izleri ortada iken terörist güzellemesi yapmamızın maşalıktan öte bir anlamı yok.
Her seçim öncesinde; ülkemize zarar vermekten başka bir amacı olmayan senaryolarda figüranlık yapmayı kahramanlık sayanların riyakarlıklarından bıktık.
Hepimizin gözü önünde yaşanan olayları farklı yansıtmaya çalışarak halkı aptal yerine koyan hainlerden ve onların işbirlikçilerinden bıktık.
Hepimizi kendi gördükleri gibi görmeye kendi duydukları gibi duymaya ve kendi söyledikleri gibi söylemeye zorlayanlardan bıktık.
Ziya Paşa ne güzel demiş
Bed asla necabet mi verir hiç üniforma;
Zerduz palan ursan eşek yine eşektir.