Muhtemelen tasarlayan ve uygulayanlarla işbirliği içinde oldukları için kapalı kapılar ardında sevinçle karşıladıkları; Diyarbakır, Suruç ve Ankara’daki saldırılardan sonra ağızlarından köpük saçarak katil devlet diyenlerin, lüzumu(!) halinde işbirliği yaptıkları DAİŞ tarafından Paris’te gerçekleştirilen katliamdan sonra terörü kınamaları şaka gibi ..
Benzer saldırılar ülkemizde olduğunda devleti suçlayıp “göz göre göre cinayet” manşetleri atanların, Paris saldırısı sonrasındaki şaşırtan terör karşıtı tavırları kimseyi yanıltmasın.
Paris’te teröre karşıdırlar ama Ankara’da Suruç’ta, Gaziantep’te böyle bir saldırının olmasında sakınca yoktur. Hatta ne kadar çok ölüm olursa o kadar makbuldür.
Bombanın patladığı dakikada katil devlet diyerek bağırmaya başlarlar, internet sitelerinde ve gazetelerinde başka ülkelerde yıllarca önce depremlerde ya da kazalarda ölenlerin ceset görüntüleri konularak altına polis tarafından vurulduğu yazılır, basın özgürlüğü adı altında ülkeyi yönetenlere en ağır küfürler ve hakaretler savrulur.
Bu da yetmez yargılanmakla, kelepçelenmekle tehdit edilirler.
Çarşaf çarşaf taziye ilanları ve -karanlığın aydıncıkları- imzalı bildiriler yayımlar..
Bakın Fransa’ya..
Olağanüstü hal ilan edildi, asker sokağa çıktı.
Hiçbir yayın organı katil devlet diye yazmadı.
Özgürlükler çiğneniyor diye manşet atmadı..
Üstelik; Irak Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre "Irak istihbarat kaynakları, Fransa, ABD, İran ve bazı ülkelerin DAİŞ'in saldırısına uğrayacağı bilgisini bu ülkelere tebliğ ettikleri” belirtildiği halde hiçbir Fransız siyasetçi ülkeyi yönetenlere hakaret etmedi, suçlamadı..
Aksine ırkçı Le Pen bile “ bir sonraki bildirime kadar çalışmalarımızı durduruyoruz” diyerek devletin yanında yer aldı.
Bir de Ankara saldırısını hatırlayın. Aynı Fransa basını yerli malı hainlerin de sufleleriyle “Türk Devleti içindeki muhtemel işbirlikçilerden” söz ediyordu.
Terör bizde olunca devlet içinden destek imaları ama Fransa’da olunca katliam.
Fransa’daki DAİŞ saldırısından sonra ihanetin sınırlarını zorlayarak bundan Türkiye’yi ve tabii ki Türk Hükümetini sorumlu tutmaya çalışan ve mal demenin bile iltifat olacağı entel kılıklı kaşarlı hainleri gördükten sonra Fransızlara ne söyleyebiliriz ki?.
Hatırlarsanız, Ankara katliamının akşamında kimileri -sonucunun işlerine yarayacağı beklentisiyle- pişmiş kelle gibi sırıtarak poz verirlerken ertesi gün de bu katliamdan oy devşirmeye çalışmışlardı.
Başkaları öldüğünde üzüntülerini ifade edenler artık tam bir ihanet projesi olduğu belirginleşen gezi kalkışmasında insanlar ölsün diye dört gözle beklemişlerdi.
Bekledikleri gerçekleşmeyince bu kez sosyal medyadan; Suriye’de, Filistin’de Irak’ta yaşanan şiddet olaylarında ölenlere ait cesetlerinin görüntülerini yayınlayarak toplumu galeyana getirmeye çalışmışlardı.
CNN başta olmak üzere işbirliği içinde oldukları ihanet medyası günlerce söylentilere dayanarak canlı yayın yapmış ancak ellerini ovuşturarak bekledikleri ceset görüntülerini bir türlü verememişlerdi.
Açıkça söylemek gerekirse Suriye’deki bataklık kurutulmadan bu DAİŞ pisliğinden de kurtulmak mümkün değildir.
Bu ülkedeki katliam politikaları ne yazık ki terör ve teröristi iktidarı korumak adına medet umulur hale getirmiştir.
Dünya; Türkiye gibi birkaç istisna dışında 360 bin insanın hayatını kaybettiği Suriye’deki devlet terörünü dizi seyreder gibi seyretmektedir.
Her türlü insani ve ahlaki değer ayaklar altında sürünürken bunu görmezden gelmek, terörizme verilen en büyük destektir.
Bu açık gerçek ortada iken yapılan kınamaların hiçbir işe yaramaz.
Suriye’deki bataklığın kurutulmasını kimler istemiyorsa ya da kimler ellerini taşın altına koymuyorsa bu cinayetlerden onlar sorumludur.
Eli kanlı Esed katiline destek vermek için çat kapı kimler ziyaretine koşmuşsa onlar sorumludur.
En başta da adına Birleşmiş Milletler denilen ve şu andaki hal ve fonksiyonuyla Dingo’nun Ahırından farkı olmayan örgüt sorumludur.
DAİŞ işin görünen yüzü ve bilinen kötü polisidir.
Ebu Gureyb’teki insanlık dışı muamele, Saddam’ı devirdikten sonra Şii Maliki’ye Irak teslim edilerek Sünnilerin dışlanmakla kalmayıp yok edilmeye kalkışılması, İran’ın bu mezhepçi yayılma politikasına verdiği pervasız desteğe ve kendi insanına karşı kimyasal silah kullanan Esed katiline kırmızıçizgiler yerle bir edilerek göz yumulması ile adeta pamuklara sarılarak ortaya çıkartılan ve semirtilen DAİŞ şimdi dünyaya kafa tutuyor.
İyi de DAİŞ hala petrolü nasıl kolayca satıyor?
Kimse Esed’e DAİŞ’ten niye petrol alıyorsun diye sormadığı gibi aldığı petrolü kimlere sattığını da sormuyor.
Bu petrolü kimlerin taşıdığı sorulmuyor.
Bakın dikkat edin DAİŞ ile ilgili olarak yayımlanan görüntülerde son model Toyota cipler dikkat çekiyor.
Bütün dünya iddia edildiği gibi DAİŞ’e karşı ise bu ticareti kimlerle yapıyorlar?
Bu ticaret için gerekli olan parayı nereden kazanıyorlar?
Ve daha da önemlisi DAİŞ silahları nereden/kimlerden/nasıl temin ediyor?
Avrupa ülke vatandaşlarının da yer aldığı ve oranları üçte bir olarak ifade edilen yabancı savaşçılar DAİŞ’e nasıl bu kolay katılabiliyor?.
DAİŞ’te yabancıları bile cezbeden şey ne?..
Bu sadece harem kurma özgürlüğü ile açıklanabilecek kadar basit bir şey mi?..
CNN’deki belgeselde gösterildiği üzere DAİŞ’in üssü olan Kuzey Suriye’deki Rakka bölgesinde sakallı adamlar ve peçeli kadınların anadilleri gibi Fransızca konuşmaları bir şey ifade etmiyor mu?.
Bu sorulara inandırıcı cevaplar verilmeden DAİŞ’i kınamakla terör önlenemeyecektir.
Aksine -yüz bulduğu için- daha da azacaktır.
Mescid-i Aksa’nın İsrailli fanatikler tarafından çiğnenmesinden, Filistinlilerin kadın çocuk yaşlı denmeden -artık haber değeri olmayacak kadar- alçakça katledilmelerinden rahatsızlık duymayan, bir başka deyişle İsrail’in son derece memnun olduğu bir örgütün her ne kadar sünni bir yapılanma olduğu ileri sürülse de islamiyetle ve islami değerlerle uzaktan yakından ilgisinin bulunmadığı ve kanla beslenen bir cinayet örgütü olduğu kuşkusuzdur.
Bu örgütün; PKK ve Suriye kolu PYD ile savaşıyormuş gibi görünerek, Türkmen ve Arap nüfusun yoğunlukta oldukları yerleşim bölgelerini önce ele geçirip sonra anahtar teslimi PYD’ye teslim etmesi aralarında bir işbirliği olduğunu ortaya koymaktadır.
Buna rağmen başta ABD olmak üzere DAİŞ ile savaştığı iddiası ile PYD’ye silah ve mühimmat yardımı yapılması kuzunun kurda tesliminden başka bir şey değildir ve bu şekilde DAİŞ ile mücadele edilebileceğini sanmak ta aptallıkların en büyüğüdür.
Rusya’da güya DAİŞ ile mücadele ediyor. Ama Her ne hikmetse attığı on bombanın dokuzu muhaliflere ve Türkmenlere isabet ediyor.
Nitekim bu aptallıklar yüzünden milyonlarca insan yaşadıkları toprakları terk ederek daha güvenli yerlere gitmek için düştükleri yollarda, denizlerde hayatlarını kaybediyor.
Her an ölümle burun buruna olan masum siviller, daha iyi bir hayat için komşu ülkelere ve Avrupa'ya sığınmaya çalışırken Mısır Müftüsü Şevki Allam, yasadışı ilticayı kınayarak bu eylemin "şeriata göre haram" olduğunu söylemiş.
Halkın seçtiği Meşru Cumhurbaşkanına darbe yapmak haram değil, darbecilere karşı diye yüzlerce kişiyi idama mahkum etmek haram değil, Sisi’yi protesto eden göstericilerin üzerine gerçek mermilerle ateş etmek haram değil, hapishanelerde darbe karşıtlarına işkence yaparak öldürmek haram değil, kimyasal silahla vatandaşını katletmek haram değil ancak can korkusundan kaçarak güvenli bir yere iltica etmek haram.
Böyle bir yalaka Müftülük yaparsa vereceği fetva bu olur.
Bu yalaka müftünün söyledikleri ne kadar utanç verici ise insan hakları, barış ve demokrasi deyince mangalda kül bırakmayanların göçmenler kapılarına dayandığında büründükleri ruh hali de o kadar utanç vericidir.
Bunları bize göndermeyin bize size para verelim teklifleri de tam bir ahlaksızlık örneğidir.
Halbuki sorunun çözümü son derece kolaydır.
İnsanların topraklarında huzur içinde yaşamaları için gerekli şartlar oluşturulsaydı ve elleri kanlı katiller bugüne kadar beslenip desteklenmesiydi bu göç dalgası yaşanmayacaktı.
İngiltere kraliçesi halkın seçtiği meşru Cumhurbaşkanını darbe ile görevinden uzaklaştıran beslemesi Sisi’yi Sarayda ağırlarsa, Almanlar şirketlerinin Mısır’dan ihale alması için darbeci katillere destek verirse, samimiyetlerine kimse inanır mı?.
Herkes çıkarına hizmet eden terör göz yumarsa terör nasıl önlenecek?
Alın işte 13.11.2015 tarihli gazetelerden bir haber;
“Türkiye'nin arananlar listesinde yer alan ve yakalanmasına yardım edenlere 4 milyon liraya kadar ödül verileceğini duyurduğu KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar, Fransa Ulusal Meclisi'nde düzenlenen "Ortadoğu'da kriz, Kürtler ve DAEŞ'e karşı direniş” başlıklı konferansa katıldı.
Rezalete bakar mısınız?.
Orta doğuda kriz ve DAİŞ’e karşı direniş..
Kim direnecekmiş DAİŞ’e?..
Fransızlara kalırsa PKK..
Kürtlere de Türklere de hayatı zehir eden, sivil, kadın, çocuk demeden katleden, ambulans ve hastane tarayan, hendekçi, barikatçı PKK DAİŞ’e direnecekmiş…
Peki biz bu durumda Fransa’nın terörle mücadelede samimi olduğuna nasıl inanacağız?..
PKK terör örgütü Fransa’dan destek bulmaya (sadece Fransa değil tüm Avrupa) devam ettiğine göre Fransa’ya nasıl güvenip te işbirliği yapacağız?.
Kim nasıl saklamaya çalışırsa çalışsın gerçek gün gibi ortada.
DAİŞ ve PKK bir elmanın iki yarısı gibi..
Duruma ve çıkarlarına göre birbirlerine destek verip birbirleri yararına eylemler yapıyorlar. |
Diyarbakır’da DAİŞ terör örgütüne yönelik 26.10.2015 günü saat 03.20 sıralarında 17 adrese eş zamanlı olarak düzenlenen operasyon esnasında örgüt mensuplarının gizlenmiş oldukları bir eve giriş esnasında canlı bomba örgüt mensubunun kendisini patlatması ve süregelen çatışma esnasında 2 Polis memuru şehit olmuş, 5 Emniyet mensubu yaralanmış, 2 hücre evinde çıkan silahlı çatışmada 7 örgüt mensubu ölü olarak ele geçirilmiş, 15 terör örgütü mensubu gözaltına alınmıştı.
Canlı bombanın ele geçirildiği evde yapılan kimyasal incelemede, çok fazla miktarda TNT (trinitrotoluen) ve RDX (siklotrimetilen-Trinitramin) (C4, A4) bileşenleri tespit edilmiştir. Operasyon kapsamında yapılan aramalar neticesinde, 2 kaleşnikof marka silah, 8 tabanca, 1 av tüfeği, 17 sağlam fünye(elektrikli kapsül), 3 adet patlamış fünye, 200 kilogram amonyum nitrat, 4 adet el bombası gövdesi, 128 adet kibrit başı eczası diye adlandırılan fünye, 3 adet EYB dış kabı, 95 metre kortex, çok sayıda örgütsel dökümanlar villa ve evlerde yapılan aramalarda çok sayıda Star Wars filmlerinin kötü karakteri ‘Darth Vader’ın plastik maskesi de bulunmuştu. Teröristlerin bu maskeleri şarapnel parçalarına karşı korunmak amacıyla kullandığı belirtiliyordu.
Diyarbakır’da; çorba içen polisi, bankamatikten para çeken sivil kıyafetli askeri ve eşiyle alışverişe giden sivil kıyafetli polisi takip ederek katleden PKK’nın, şehrin göbeğinde yukarıda yazılı silah ve mühimmatı depolayan ve eylem hazırlığı içinde olduğu belirlenen DAİŞ karargahından ve militanlarından habersiz olması mümkün müdür?..
İstedikleri yere istedikleri zaman girip istedikleri zaman çıkan, kendilerinden olmayanları tek tek fişleyerek göçe zorlayan PKK’nın hem de Diyarbakır’da DAİŞ’in varlığını bilmemesi saflık olur.
O zaman geriye bir ihtimal kalıyor.
Varlığına göz yumuyor çünkü amaçları ortak.
Çünkü ikisi de kandan besleniyor.
Nitekim; aralarında bir anlaşma olduğu 7 Haziran seçimleri sonrasında at oynatmaya elverişli olarak gördükleri ortamı fırsat bilip sonrasında aralarına DHKPC’yi de alarak devlete karşı toplu saldırıya geçmelerinden de anlaşılmaktadır.
Uzun lafın kısası Fransa’da yaşanan DAİŞ terörü aslında batının beslediği karganın oyduğu göz olmuştur.
Ve karga besleyen başka gözleri de oymak için pusuda beklemektedir.
Harun Reşit, üstü başı toz toprak içinde uzun bir yolculuktan gelmiş olmanın belirtileri ile huzuruna çıkan Behlül Dana’ya sorar;
Bu ne hal Behlül nereden geliyorsun?
Cehennemden geliyorum ey hükümdar.
Ne işin vardı cehennemde?..
Ateş lazım oldu da ateş almaya gittim.
Peki getirdin mi bari?.
Hayır efendim getiremedim. Cehennemin bekçileriyle görüştüm, onlar "sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir" dediler.
Terör belası da böyle..
Altına odun atanlar/destekleyenler/ teşvik edenler ve medet umanlar olmasaydı terör belası da olmazdı.