Suriye’nin kuzeyinde kukla bir devlet kurmaları için olağanüstü destek verdiği terör örgütü PKK/YPG'ye yönelik olarak Türkiye'nin yaptığı operasyonlardan rahatsız olan ABD, bir türlü amacına ulaşamamanın acısıyla kıvranıyor.
Bu kıvranma ve sancıda Türkiye’nin güneyinde bir terör devleti kurulmasına asla izin vermeyeceğini Fırat Kalkanı, Zeytindalı ve Barış Pınarı operasyonları ile kafalarına vura vura göstermesinin büyük rolü var.
Milyarlarca dolarlık silah ve mühimmat desteğine, Brett McGurk gibi her fırsatta sarmaş dolaş fotoğraflar çektirerek yanlarında olduğunu gösteren çete başının gayretlerine ve de içimizdeki işbirlikçi ve beslemelerinin desteklerine rağmen Türkiye’yi kararlılığından vazgeçiremeyen ABD, rahatsızlığını bu kez de Jode Biden’ın ağzından ifade etti.
Suriye hakkındaki Ulusal Acil Durum halini bir yıl daha uzatma kararı alan Biden, Kongre'ye gönderdiği bildirim mektubunda, Türkiye'nin Suriye'de terör örgütü YPG'ye yönelik operasyonlarının DEAŞ'la mücadeleye zarar verdiğini iddia etti.
Biden, kararın uzatılmasına yönelik yayınladığı mektubunda, "Suriye'deki ve Suriye'yle ilişkili durumlar, özellikle de Türk hükümetinin, Suriye'nin kuzeydoğusuna askeri taarruz düzenleme yönündeki eylemleri, DEAŞ'ı yenilgiye uğratma çabasına zarar veriyor, sivilleri tehlikeye atıyor; bölgede barış, güvenlik ve istikrarı zedeleme tehdidi barındırıyor ve ABD'nin ulusal güvenliği ve dış politikasına karşı alışılmadık ve olağanüstü bir tehdit oluşturmayı sürdürüyor" ifadelerini kullandı.
Bunlar aklın sadece kendilerinde bulunduğunu zannediyorlar.
Ne kadar gizlemeye ve DAEŞ ile mücadele kılıfı uydurmaya çalışırlarsa çalışsınlar, ülkemizin güvenliği ve dış politikasına karşı alışılmadık ve olağanüstü tehditler bizatihi ABD’den gelmektedir.
Önceden tehditlerine boyun eğilen ABD’nin bir dediği iki edilmez, ağzımıza çaldıkları bir parmak balla istedikleri yapılır ve ne kadar uslu bir müttefik olduğumuz gösterilirdi.
Devir değişti, şimdi kimseden izin alınmadan masada ve sahada gereği kararlılıkla yapılıyor.
Hal böyle olunca, mazideki konfora alışan ABD, kendisine haber verilmeden yapılan operasyon ve harekâtlardan rahatsız oluyor.
Onlar için zor ama gerçek şu ki köpeksiz köyde değneksiz gezmek devri bitti.
Bir yandan DAEŞ’i kurup işbirliği yapan diğer yandan; düşman gibi gösterip sözde mücadele ederek PYD/PKK’yı da bu mücadelenin ortağı olarak göstererek meşruiyet kazandırmaya çalışıyorlar.
Çıkarları için tepe tepe kullandıkları ve İslam düşmanlığı algısı oluşturması için verilen rolü başarıyla oynayan örgüt sadece ABD ve İsrail’in çıkarlarına hizmet ediyor.
DAEŞ’e karşı mücadele masalını onlar okuyor ancak dünyada en etkin mücadeleyi sadece Türkiye veriyor.
Sadece bu gerçek bile DAEŞ’in; Fetö gibi, PKK gibi ABD’nin gayrı meşru çocuklarından birisi olduğunu ortaya koymak için yeter de artar bile.
Türkiye tarafından istenmeyen adam olarak ilan edildikten sonra Afganistan’a postalanan John Bass isimli provokatör giderayak; “Türkiye’de 9 aydır DAEŞ eylem yapamıyor, bu işbirliğimiz sayesindedir” diyerek, DAEŞ ile işbirliği yaptıklarını itiraf etmişti.
DAEŞ-Horasan’ın teröristlerini Suriye’den Afganistan’a bizzat ABD götürdü.
İddia ettikleri gibi DAEŞ’le mücadele ettikleri filan yok, aksine gizli ve derin bir işbirliği ve saflara yutturulmaya çalışılan üçüncü sınıf bir “Mücadele tiyatrosu” var.
Tartışmasız gerçek şudur; ABD bir haydut devlettir, halk ve demokrasi düşmanıdır, milyonlarca masum insanın vahşice öldürülmesinin, işkence görmelerinin sorumlusu ve bir numaralı terör finansörüdür.
ABD; binlerce TIR ve uçak dolusu silah, teçhizat ve mühimmat yardımına, lojistik ve istihbarat desteğine, askeri eğitimine rağmen Suriye’nin Kuzeyinde bir kukla devlet kurmaları görevi verdiği beslemelerinden beklediği performansı gösterememelerinin derin hayal kırıklığını yaşıyor.
Verdtiği her görevi ağızlarına yüzlerine bulaştıran içerideki muhiplerinin performansından da memnun değil.
Bir zamanlar “na’ber lan ufaklık” diyerek yanağımızdan makas alıyorlardı, şimdi ise biz onları öpüyoruz(!)..
Yıllarca terörle mücadele adı altında dağları taşları bombalatan, yapılacak her operasyonu haber veren asker ve polis içindeki beslemelerin temizlenmesinden sonra güç kazanan Türkiye artık kendi göbeğini kendisi kesiyor.
Bu milletin; muhtaç oldukları kudreti damarlarındaki asil kandan alan yiğit evlatları girilemez denilen yerlere giriyor, ulaşılamaz denilen yerlere çıkıyor ve elleri kanlı ABD/İsrail beslemesi teröristlere dünyayı dar ediyor, CIA’da MOSSAD’da çok güvendikleri adamlarını koruyamıyor. Saklandıkları inlerden kafalarını çıkartamıyorlar.
İşte bu nedenle Biden Türkiye’nin, Suriye'nin kuzeydoğusunda yaptığı operasyonlardan duyduğu rahatsızlığı ifade etmek için “DEAŞ'ı yenilgiye uğratma çabasına zarar veriyor, sivilleri tehlikeye atıyor; bölgede barış, güvenlik ve istikrarı zedeleme tehdidi barındırıyor ve ABD'nin ulusal güvenliği ve dış politikasına karşı alışılmadık ve olağanüstü bir tehdit oluşturmayı sürdürüyor" ifadelerini kullanırken hem suç bastırıyor hem de “Şecâat Arz Ederken Sirkatin Söylüyor”.
Sivilleri tehlikeye atmaktan bahsediyorlar ama 2 Ekim’de Bingöl’de elektrik arızasını tamire giden sivil Ömer Faruk KAYA ve Emrullah Anşin’in, koruyup himaye ettikleri PKK tarafından şehit edildiklerini görmüyorlar..
Geçen gün (11/10) destek verdikleri PKK/YPG kontrolündeki bölgeden Gaziantep Karkamış ilçe merkezine 5 havan mermisi düştü. Sınır ötesi operasyonlar yapılmadan önce de PKK/YPG tarafından atılan yüzlerce havan mermisi sivil yerleşim bölgelerine düşmüş masum insanlarımız hayatlarını kaybetmişti.
Suriye'nin Kuzeyi Fırat Kalkanı Harekat Bölgesi Azez'de seyir halindeki zırhlı araca teröristlerce Tel Rıfat Bölgesi'nden güdümlü füze ile yapılan saldırıda şehit olan Özel Harekat Polisleri Cihat Şahin ve Fatih Doğan için başsağlığı dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan “polislerimize yönelik son saldırı ve topraklarımızı hedef alan tacizler artık bardağı taşırmıştır. Suriye’den ülkemize yönelik terör saldırılarının kaynağı mahiyetindeki tehditleri, ya oralarda etkin olan güçlerle birlikte ya da kendi imkânlarımızla bertaraf etmekte kararlıyız, en kısa sürede gereken adımları atacağız” diyerek ABD’nin beslediği ve koruduğu katillerin haklarından gelineceğinin sinyalini verdi. Operasyon an meselesi.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price’in; “NATO Müttefikimiz Türkiye’ye sınır ötesinden yapılan saldırıları kınıyoruz, Suriye’de öldürülen iki Türk Polisinin ailelerine başsağlığı diliyoruz” açıklaması ise utanç verici bir ABD ikiyüzlülüğü olarak kayda geçti.
Türkiye’ye sınır ötesinden yapılan saldırıları kınıyorlar ama o saldırıları gerçekleştirenlere operasyon yapılınca güvenlikleri için alışılmadık ve olağanüstü tehdit olarak görüyorlar.
Artık bu kirli/ahlaksız ve kalleş numaralardan bıktık.
Sınırlarımızı yani namusumuzu korumak konusunda Siyasi irade ve Ordumuzun ne kadar kararlı, azimli ve güçlü olduğunu Obama gördü, Trump gördü, içimizdeki beslemelerine güvenip test etmeye kalkan bunak da hendekler, çukurlar açarak milletin evini barkını yakıp yıkarak, özerklik ilan ederek namusumuza (yani sınırlarımıza) saldırmaya kalkan hainler de onların siyasi uzantıları ile gizli/açık işbirliği yapan kifayetsiz muhterisler de göreceklerdir.
Gerçekten duyum mu aldılar, yoksa ?..
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Mersin gezisine davet ettiği gazetecilere, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı "gerilimi doruk noktasına çıkarıp seçime gitmek istemekle" itham ederek, "Eğer iş belli grupların ellerine silah alıp belli kişileri öldürme yoluna gitmezlerse bir gerilim olmaz. Umarım öyle bir tablo da Türkiye'de yaşanmaz. Siyasi cinayetler... Böyle kaygılarım var" dedi.
İyi Partili Koray Aydın kendilerinin de bu konuda duyumlarının olduğunu ifade etti.
Aynı iddiaların Fetö’cüler, PKK’lılar ve firari suç örgütü lideri Sedat Peker tarafından da dile getirilmesi tesadüf olamaz.
Eğer böyle bir duyum varsa yapılacak iş meseleyi Savcılığa bildirmektir.
Bu ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanını sabah akşam Yassıada’yla, Menderes’in akıbetiyle, tehdit edenlerin, ona oy verenlerin köklerinin bir daha asla gelmemek üzere kazınacağının söyleyenlerin, 6-7 Ekim olaylarında işlenen alçakça cinayetlere kayıtsız kalanların, bir cinayet şebekesi olan PKK’nın siyasi uzantılarını meşru muhatap kabul ederek sözde sorun çözeceklerini ve bu ülkede can güvenliği bulunmadığını söyleyenlerin, tipik bir Fetö taktiği olan siyasi cinayet kaygısı taşımaları enteresan.
Kılıçdaroğlu 13 Mart 2016' da, İzmir'in Seferihisar ilçesine davet ettiği gazetecilerle konuşmasında, "İktidar, yani Adalet ve Kalkınma Partisi iktidardan gitmemek için siyasi cinayetler dahil her şeyi yapabilecek pozisyonda şu anda. Çünkü gitmenin kendisi açısından maliyetini çok iyi biliyor" demişti. 4 ay sonra da hain darbe girişimi meydana gelmişti.
Acaba kulaklarına üfleyenler kimler?
Kaynakları güvenilir ve iddiaları ciddi ise neden duyar duymaz Devleti ve Savcılığı bilgilendirmediler de basına açıklama yaptılar?
Yoksa bu bir ön alma mı?..
PKK kaç tane siyasetçiyi katletti ama bugün kaygı duyduklarını söyleyenler o siyasi cinayetlere seslerini çıkartmadılar.
İzmir HDP İl binasında bir provokatör tarafından öldürülen görevli çaycı bayanla ilgili olarak ayaklanma fırsatının kaçırıldığını bizzat Kandil açıkladı.
Seçimler öncesi Diyarbakır saldırısı, Suruç’taki patlama ve nihayet Ankara Garındaki bombalı eylemler kime yaramıştı?..
Ankara C. Başsavcılığı tarafından bu iddialarla ilgili olarak re’sen soruşturma başlatıldığını açıklanması son derece isabetli olmuştur.
Hukuk içinde iddianın kaynağı, ciddiyeti araştırılmalı, doğruysa da yalansa da yine hukuk içinde gereği yapılarak, korku siyaseti yapılmasına fırsat verilmemelidir.
Yapmayın beyler, bu ülkeye kötülük yapmayın, hırslarınızı ve ihtiraslarınızı ülkenin istikbal ve istiklalinin, huzurunun önüne geçirmeyin.
Bakın yukarıda Biden’in Türkiye’nin sınırlarının güvenliğinin sağlamak için yaptığı operasyonlardan ne kadar büyük bir rahatsızlık duyduğuna dair açıklamalarını yazdık.
Adam açık açık namusumuz olan sınırlarımızı korumamızdan rahatsız olduğunu söylüyor.
Neden bu rezil açıklamalara tek bir kelime söyleyemediniz?..
Kendi ülkenizin Cumhurbaşkanına karşı hakaret ve hatta iftiraya varan cesaretinizi Türkiye’nin sınır güvenliği için yaptığı operasyonları ABD’nin güvenliği için olağanüstü tehdit olarak gören bir bunağa neden gösteremiyorsunuz?
Namusumuza göz diken ABD olunca neden susuyorsunuz.?
Hani sınır namustu?..
Dijital diktatörlüğe karşı hemen tedbir alınmaz ise yarın çok geç olabilir…
Facebook’un eski çalışanı Frances Haugen’ın ifşa ettiği kurum içi yazışmalar, nasıl bir dijital diktatörlükle karşı karşıya olduğumuzu gösterdi.
Yeni Şafak Gazetesinde (07/10) yer alan habere göre; CNN’in ulaştığı Facebook iç yazışmalarına göre, platformun algoritması, nefret söylemlerinin ve yalan haberlerin önüne geçmek yerine, etkileşimin fazla olması nedeniyle bu içerikleri ödüllendiriyor.
Belgelerde “platformun, mali açıdan büyümeyi engelleyeceği için tarafsız olamayacağı” belirtilirken, Facebook’un bilindik kimselere ait hesapların paylaşımları etkileşim sağladığı için, ne olursa olsun görmezden geldiğine vurgu yapıldı.
İçeriklerle ilgili şikayetlere nasıl yaklaşım sergilendiğine dair raporların yer aldığı bir belgeye göre; Facebook, nefret söylemlerinin geçtiği gönderilerin yüzde 5’inden azına, şiddet veya şiddete teşvik olarak kabul edilen içeriklerin ise yüzde 1’inden daha azına yaptırım uyguladığı belirtildi. Bunun nedeni olarak ise, etkileşim hacminin çok fazla olması sonucu, Facebook’un algoritmasının içeriği “değerli” olarak sınıflandırdığı ve kaldırmadığı vurgulandı. Şirketin kârı önceleyen bu politikasının toplum üzerinde yıkıcı bir etkisi olduğu düşünülüyor. Aynı belgede, tanınmış kişilerin etkileşim sağladığı için ayrıcalıklı tutulduğu ve yalan haber yaysa dahi uygulamanın “XCheck” veya “Cross-Check” gibi kontrol sistemlerinin bu hesaplara müdahale etmediği vurgulandı.
Facebook’ta 3 yıl boyunca veri bilimcisi olarak çalışan ve geçen yıl işten çıkartılan Sophie Zhang; platformun ASBD dışındaki ülkelerde kötüyle kullanılmasıyla ilgili olarak yeterince çaba göstermediğini belirterek “facebook’ta çalıştıktan sonra ellerinde kan olduğunu hissettiğini” söylüyor.
ABD’de seçime doğrudan müdahale edecek kadar sorumsuz sosyal medya ağlarının ülkemizde çok daha fazlasını yaptığını ve yapacağını; deprem, sel, yangın gibi felaketlerde yalan haberlere ve görsellere müdahale etmemesiyle gördük.
Sahte hesaplardan yapılan gerçek dışı görüntü ve içerikler ile halk tahrik edilerek kışkırtılmaya ve kamu otoritesini zaafiyete uğratmaya çalıştılar.
Hatırlarsanız teröristlere mavi tık vererek koruma altına alan Twitter, Devlet Bahçeli’nin Boğaziçi eylemlerine ilişkin paylaşımını ve Süleyman Soylu’nun LGBT karşıtı tweetini anında yayından kaldırmıştı.
Barış Pınarı Harekatı sırasında TRT World'ün içeriklerini sınırlayan Twitter, 196 ülkede kırmızı bültenle aranan terörist Mazlum Kobani'ye (terör örgütü PKK/YPG elebaşlarından Ferhat Abdi Şahin) onaylı hesap (mavi tık) verdi.
Twitter, Türkiye'deki birçok siyasetçi, gazeteci ve profesyonel içerik üreticisinin profillerini onaylamazken, sahte profillerle oluşturulan hesapları onayladığı ortaya çıktı. Twitter'ın onayladığı 6 sahte Türk kullanıcı hesabı da Haziran ayının aynı günlerinde açılmış. Hiç bir hesabı takip etmiyorlar. Ortalama bin takipçileri var. Bu takipçilerin 977'si onaylanan sahte altı hesabı da takip ediyor. Ayça Melek, Kübra ve Rabia isimleri ile açılan mavi tikli sahte hesapların profil fotoğrafları ise yapay zeka mahareti ile oluşturulmuş. Türkiye'de siyasi ve sosyal olaylarda gündemin belirlendiği ana mecra haline gelen Twitter yalan haberlerin hızlıca yayıldığı ve algı operasyonlarının merkezi olarak güvenilmez ve tartışılan mecra haline geldi.
ABD’nin en köklü öğretmen sendikası olan Uluslararası Eğitim Birliği (NEA) sosyal medya platformlarına mektup yazarak öğrencilerin geleceği için dijital zorbalığa son vermelerini ve yanlış bilgilerin yayılmasını önlemek için algoritmalarını düzeltmeye davet etti.
Yani yedikleri haltın büyüklüğünü kendi ülkelerindeki insanlar bile görüyor.
Bunlar bizi gelecekte nasıl bir tehlikenin beklediğinin küçük ipuçları.
Kendi ülkelerinde bile seçimlere pervasızca müdahale eden, hukuk tanımaz bu dijital diktatörlerle onlara hizmet etmeye hazır kuyruk acılıların ve iktidar için her yolu mubah gören kifayetsiz muhterislerin sinsi planlarını bozmak için gecikmeden yasal düzenlemeler yapılmaz ise yarın çok geç olabilir.