İYİ Partili Ümit Özdağ, parti yöneticilerinin herkesten saklayarak, CHP, HDP ve Saadet Partisi'yle birlikte bir anayasa taslağı üzerinde çalıştığını duyurmuştu. Genel Başkan Meral Akşener iddiayı yalanlarken, CHP'den "Taslak Millet İttifakı"nın açıklaması gelmişti.
Orijinal metni medyada yer alan 10 maddelik Anayasal Demokrasi Çalışması “yol haritası” başlıklı taslak metinde; 2018’den yürütülen çalışmalara dair bilgiler yer alırken 2. Maddede “çalışma mahremiyet ilkelerine bağlı olarak yürütülecek” ifadesiyle Ümit ÖZDAĞ’ın ileri sürdüğü parti yöneticilerinin çalışmayı herkesten sakladığı iddiası doğrulanmış olmaktadır.
CHP, İYİ Parti, SP ve HDP arasındaki Anayasa mesaisi 13 Ocak 2018'de yapıldı. 16 Şubat 2018'de ise toplantıların nasıl gerçekleştirileceğini ilişkin yol haritası hazırlanarak madde madde kayıt altına alındı. Yol haritasında toplantıların gizli olarak 2 haftada bir yapılması ve 3 ayda tamamlanması ve belirlenen ortak ilkelerin 4 parti liderinin katıldığı bir toplantı ile örtülü veya açık olarak paylaşılması kararlaştırıldı.
Anayasa Uzlaşma Metni başlığı altında; CHP, İyi Parti ve Saadet Partisi temsilcilerinin uzmanlar eşliğinde dört ay boyunca yürütülen ortak çalışma metninin kısa özeti (30 Nisan 2018)
Uzmanların katılımıyla CHP, HDP, İyi Parti ve Saadet Partisi’nin temsilcileri tarafından hazırlanan çerçeve metin (13 Ocak 2018-7 Mayıs 2018),
Başlıklı belgeler (Kaynak;13/11/2020 Takvim), birileri ne kadar inkar ederse etsin dört partinin bir Anayasa çalışması yaptıklarını teyit etmektedir.
Çerçeve metinde, mevcut Anayasa'da değiştirilemez denilen ilk 3 maddede yapılan değişiklikler dikkat çekiyor. İkinci maddede yer alan "Atatürk milliyetçiliğine bağlı" ifadesi taslakta bulunmuyor. Üçüncü maddedeki "Devletin dili Türkçe'dir" yerine "Resmi dili Türkçe'dir" ifadesi önerilerek çok dilliliğe kapı aralanıyor.
Taslakta "üniter yapının korunacağı" iddia edilse de yerel yönetimlere federatif yönetimlerde olabilecek yetkiler istendi, ayrıca 'yerel meclis' anlamına gelebilecek konseyler kurulması önerildi. Taslakta "Merkezi yönetimin yetkileri daraltılmalı, yerel yönetimler güçlendirilmeli. Bölge ve belediye yönetimlerinde yetkiler siyasi partilerin ve bağımsızların aldıkları oy oranında temsil edildikleri konseylerde toplanmalıdır" ifadeleri yer aldı.
İdari bölgesel yönetim başlığında sisteme daha da açıklık getirildi ve "… Bu bakımdan Türkiye'nin sayıları 2 ila 5 il arasında değişen idari birimleri kapsayacak şekilde 20-25 bölgeye ayrılarak yerinden yönetim birimleri oluşturulmalı" ifadelerine yer verildi. Ayrıca Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı belgesindeki bazı maddelere Türkiye tarafından koyulan şerhlerin kaldırılması istendi. Türkiye bu maddelere "federatif sisteme kapı araladığı" gerekçesiyle şerh koymuştu.
Taslakta inanç özgürlüğü adı altında yer alan bölümde ateistlik, agnostiklik, pasifistlik gibi inanç ve felsefi görüşlere Anayasa'da atıf istendi. Vatandaşlık tanımı maddesinde ise "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür" ifadesinde de değişiklik önerildi. "Türk devleti" ifadesinin yerine "Türkiye devleti" ifadesi tavsiye edildi.
Taslakta eşcinsellik de Anayasal güvence altına alınıyor ve şöyle deniyor: "Eşitlik ilkesi din, dil, inanç, etnik kimliği, cinsiyete (cinsel yönelim dahil) dayalı ayrımcılığı yasaklayacak şekilde düzenlenmelidir. Fiili eşitliğin sağlanmasına yönelik geçici tedbirler ayrımcılık olarak yorumlanamaz yönünde bir düzenlemeye yer verilmelidir."
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ'ın açıklamalarıyla ilgili olarak: "Ben tek bir şey söyleyeyim, biz HDP ile CHP ile Saadet Partisi ile herhangi bir anayasa çalışması yapmadık. Nokta. Genel Başkan olarak tekrar söyleyeyim, hiçbir arkadaşım bilgim içinde ya da dışında, bu kadar geniş söylüyorum” diyerek çalışmayı reddetmişti.
CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu’nun, Anayasa taslağını HDP, CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi'nin birlikte hazırladığını 3 Ekim 2019 tarihinde kamuoyuna açıkladığını Ümit Özdağ Twitter sayfasından paylaştı.
Ümit ÖZDAĞ; Cumhuriyet Gazetesinden İpek ÖZBEY ile yaptığı söyleşide (10.11.2020);
“HDP konusunda yalan söyleyen birisi varsa o ben değilim. Bana, İYİ Parti Milletvekillerine, bütün İYİ Parti seçmenine ve Türk milletine HDP ile ilişkiler konusunda Meral Akşener doğruları söylememiştir. 2018 genel seçimlerinden önce İYİ Parti’den iki kişi Akşener’in talimatı ile divandan habersiz CHP, Saadet ve HDP’lilerle birlikte oturup dört ay boyunca seçimlerin ikinci tura kalması durumunda açıklanacak bir anayasa hazırlamışlar. Ve bundan benim ancak yerel seçimlerden sonra haberim oldu.
(İ.Ö.) Nasıl haberiniz oldu?
Divandan ayrıldığım hafta İstanbul’da Odatv’de bir haber okudum. Dört partinin anayasa taslağından bahsediyordu. Barış Tekoğlu’nu aradım, “böyle bir taslak yok” dedim. “Haber bizim değil, Birgün gazetesinin” dedi. Haberi yazan muhabirin telefonunu verdi, aradım. Kendisi bana Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nu kaynak olarak gösterdi. İbrahim Kaboğlu ile TBMM’de odasında buluştum. Kaboğlu’na sordum. “İYİ Parti CHP, Saadet ve HDP ile birlikte bir anayasa taslağı çalışmalarına katıldı mı?” “Evet, katıldı” cevabını verdi. Ben “partiyi kim temsil etti” diye sorunca “Önce Nuri Okutan katıldı. Sonra o hastalanınca Ahmet Erozan ile devam ettik” dedi. Gerçekten Okutan o dönemde hastalanmıştı. Anayasa taslağını rica ettim. İkinci görüşmemizde Kaboğlu anayasa taslağını teslim etti. Taslak mahrem bir yol haritası öngörüyor. Ve sonunda “dört siyasi partinin liderinin katılımıyla gerçekleştirilecek bilimsel bir anayasa toplantısı vesilesiyle kamuoyu ile örtülü veya açık olarak paylaşılacağı” ifade ediliyor. Hazırlanan anayasa taslağı seçimlerin ikinci tura kalması durumunda açıklanacakmış. Şimdi ben, İYİ Parti’nin kuruluşunda Akşener’e HDP ile anayasa yazsın diye destek vermedim. Hiçbir İYİ Partili ve İYİ Parti seçmeni bundan dolayı destek vermedi. HDP milletvekili bu taslağın ikinci tura kalındığı takdirde açıklanacağını biliyor, Ümit Özdağ bilmiyor….
(İ.Ö.) Taslağı okuduğunuzda tepkiniz?
Bir Türk Milliyetçisi olarak utandım. Önümüzdeki günlerde taslağı Türk kamuoyu ile bütün açıklığı ile paylaşacağım. Ve Akşener’in genel seçimden sonra HDP’den bahsederken neden “Kürt siyasi hareketinin temsilcisi” ifadesini kullandığını o zaman anladım. Masaya oturursan, “HDP eşittir PKK” diyemezsin. Anayasa yazmak için oturursan Kürt siyasi hareketinin temsilcisi demek zorunda kalırsın.” Diyerek iddialarını daha da netleştirdi.
Ruşen Çakır’ın 8 Mayıs 2020 Cuma günü Medyascope.tv‘den canlı yayınlanan söyleşisinde; "Dün bize aracı gönderen, ‘Şurada kiminle çalışalım? Nasıl çalışalım? Şunu nasıl yapalım?’ diye fikrimizi merak eden bir siyasal parti, bugün bize koordinat biçemez. İYİ Parti’yi kastediyorum. ‘Bizim nazarımızda HDP şuradadır’ falan gibi bir şey diyemez. Bu saygısızlığı bugün yapabiliyorlarsa, o gün, bizim bu ilkeselliği dayatmış olmamamızdan dolayıdır.” diyen Sırrı Süreyya ÖNDER’in sözleri de Ümit ÖZDAĞ’ın iddialarını destekler niteliktedir...
İYİ Parti’ye parti ile yollarını ayıran eski tanıtım ve medya başkan yardımcısı Adem Taşkaya, Twitter’dan paylaştığı mesajında; “Buradan İYİ Parti’nin palavracı kurmaylarına sesleniyorum! Gizlice anayasa hazırladığınız yalansa beni savcılığa verin. Ses kayıtlarını ve daha vahim olan şeyleri yüce Türk mahkemelerine vermekten ve maskelerinizi düşürmekten şeref duyarım” diyerek konunun yargıya intikali halinde daha vahim şeylerin ortaya çıkacağını iddia etti.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Çorum ve Amasya gezisinden dönerken Sözcü Gazetesinden (02/06/2018) Başak KAYA’ya yaptığı açıklamada; “Biz Millet ittifak'ını oluşturan partiler olarak anayasa değişikliği çalışması yaptık. Başında İbrahim Kaboğlu vardı. Bizim hazırlığımız Muharrem İnce'nin cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra başlamayacak. Daha önce başladı zaten. Üç aşağı beş yukarı bir mutabakat metni şu anda elimizde var.” diyerek millet ittifakı olarak bir anayasa çalışması yaptıklarını iki sene önce doğrulamıştı.
İddialara göre; eğer Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalsaydı CHP, İYİ Parti, SP ve HDP’nin Sorosçu Denge ve Denetleme Ağı’ndan bir ekibin de katılımıyla hazırladıkları taslak açıklanacaktı.
Muhalefetin ikinci tur planındaki amacının ikinci turda Kürt kökenli seçmenlerin oyunu almaktı. Ancak Recep Tayyip Erdoğan ilk turda oyların yüzde 52.6’sını alarak cumhurbaşkanı seçilince muhalefet hazırladığı anayasa taslağını gün yüzüne çıkaramadı.
Görüldüğü üzere; ortada dünya yalan Oscar’ları dağıtılsa birinciliği kimseye kaptırmayacak, öyle noktayla, virgülle kapatılamayacak kadar büyük ve kuyruklu bir yalan var..
Ne yaparlarsa yapsınlar mızrak çuvala sığmıyor ve her şey bu kadar açık ve ortada iken birileri milleti aptal yerine koyarak yalan söylemeyi sürdürüyor..
Hızlı tren, İstanbul Havalimanı başta olmak üzere devasa yatırımlara karşıtlığını yüksek sesle dile getirmekten çekinmeyen sayın KARAMOLLAOĞLU’nun suskunluğunu “sükut ikrardan gelir” diye yorumlarsak, “ortaklığa zarar gelir endişesini” anlayabiliriz.
Medya Ümit ÖZDAĞ’ın açıklamalarını “bombayı patlattı” diye manşete çekmişti.
Ortaya yayılan ağır kokuya bakıldığında Ümit ÖZDAĞ’ın bombayı değil bağırsakları İYİ patlattığı anlaşılıyor.
Darbecilere sevdanın yolları, darbeye direnenlere kurşunlar..
Anayasa Mahkemesi, CHP'li Engin Altay, Özgür Özel, Engin Özkoç ve beraberindeki 127 milletvekilinin “15 Temmuz darbe teşebbüsüne karşı koyan sivillerin bu eylemleri nedeniyle sorumluluklarının bulunmamasına” ilişkin kuralın iptaline karşı açtığı iptal davasında Kanun Hükmünde Kararnamenin Anayasa'ya aykırı olmadığına karar vererek, kendi tezgahladığı darbeye “kontrollü darbe/tiyatro” diyerek canları bahasına önleyen milletin direnişini itibarsızlaştırmak isteyen Okyanus ötesini ve onunla aynı dili kullanarak “siyasi getiri” hesapları yapanları da şoka uğrattı.
CHP milletvekilleri, 15 Temmuz'daki hain darbe girişimi sonrasında Resmi Gazete’de yayınlanan 8 Kasım 2016 tarihli ve 6755 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 37’nci maddesinin 2 numaralı fıkrasının iptalini talep etti.
KHK’nın şekil ve esas bakımından iptali talep edilen kuralında, resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişilerin, bu fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluklarının doğmayacağı öngörülmüştü.
Dava dilekçesinde özetle, kuralın af niteliği taşıdığı, bu nedenle TBMM’de kabulü için üye tam sayısının beşte üç çoğunluğunun aranması gerektiği belirtilerek, şekil bakımından; başta yaşam hakkı ve işkence yasağı olmak üzere birçok temel hak ve özgürlüğü ölçüsüz biçimde sınırladığı esas bakımından Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştü.
Anayasa Mahkemesi yaptığı değerlendirmede, genel af ya da özel aftan söz edebilmek için öncelikli koşulun bir suçun varlığı olduğu belirtilerek, dava konusu kuralın herhangi bir suça ilişkin olmadığı, sadece darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamındaki fiillerin cezai sorumluluk oluşturmayacağını belirtti.
AYM esas bakımından yaptığı inceleme sonucunda; "Darbe teşebbüsünde saldırının kapsamının büyüklüğü, yaygınlığı, saldırıyı gerçekleştiren kişilerin önemli bir kısmının kamu görevlisi olması, esas itibarıyla saldırının yöneldiği hedefin bireyler değil, devlet ve hükümet güçleri olması gibi istisnai ve sıra dışı birçok faktör gündeme gelmiştir. Bu itibarla kanun koyucunun anılan istisnai ve sıra dışı özellikleri nedeniyle uygulamada ortaya çıkabilecek birtakım tereddütleri gidermek ve bu kapsamda kuralla egemenlik hakkına sahip çıkan vatandaşların herhangi bir zarara uğrama ihtimalini baştan bertaraf etmek amacıyla anılan düzenlemeyi yapma ihtiyacı duyduğu anlaşılmıştır. Öte yandan dava konusu kural bir yargılama engeli getirmemektedir. Haksızlık oluşturduğu ileri sürülen fiiller için yapılacak incelemede söz konusu fiilin, kuralın getiriliş amacı kapsamında işlenip işlenmediğinin değerlendirileceği ve varılan sonucun anılan kapsamda olmadığının tespit edilmesi halinde sorumluluğun gündeme geleceği kuşkusuzdur. Hukuka uygun bir fiili gerçekleştirenlere hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluk yüklenmemesinin hukuk devleti ilkesini ihlal eden bir yönünün bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı belirtilerek” açıklanan nedenlerle kuralın şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine karar verilmiştir.
AYM kararında yer alan çok önemli değerlendirmelerden aşağıya aldığım sadece şu iki paragraftaki açıklamalar bile darbe gerçeğini çok yalın bir şekilde ortaya koyarken darbeye darbe diyemeyenlere atılmış okkalı bir tokat olmuştur.
“Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi silahlı bir darbe teşebbüsü ile karşı karşıya kalmıştır. Darbe teşebbüsünde bulunanlarca hazırlanan sıkıyönetim direktifi ile Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından devletin yönetimi maksadıyla “Yurtta Sulh Konseyi” teşkil edildiği, yönetime el konulduğu, tüm yurtta sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan edildiği, kamu yetkisi ile yapılan tüm atama ve görevlendirmelerin teşkil edilen Yurtta Sulh Konseyi tarafından veya onun vereceği yetkiye istinaden yapılacağı bunun haricinde yapılacak işlemlerin yok hükmünde olduğu, mevcut yürütme erkine görevden el çektirildiği, TBMM’nin feshedildiği, tüm valilerin görevden alındığı, tüm vali, kaymakam ve belediye başkanı atamalarının Yurtta Sulh Konseyi tarafından yapılacağı, siyasi partilerin tüm faaliyetlerinin sonlandırıldığı, polis teşkilatının sıkıyönetim komutanlarının emine alındığı belirtilmiştir.”(24)
“Darbe teşebbüsü egemenliğin kaynağı olmayan ve milletin egemenliği kullanmak için yetkilendirdiği organlar arasında bulunmayan bir grubun zorla demokratik anayasal düzeni ortadan kaldırmaya ve değiştirmeye kalkmasıdır. Darbe teşebbüsü ve bununla bağlantılı terör eylemleriyle demokratik anayasal düzen ve millet iradesinin üstünlüğünün ortadan kaldırılması amaçlanmıştır. Demokratik düzende millete dolayısıyla onu oluşturan her bir bireye ait olan egemenlik bir grup zorba tarafından ele geçirilmek istenmiştir.”(28)
Başvuruyu yapanlar; Anayasa Mahkemesinin ifadesiyle; “anayasal düzen ve millet iradesinin üstünlüğünün ortadan kaldırılmasını amaçlayan zorbaların” hak ve özgürlüklerine gösterdikleri hassasiyeti, iradesine tecavüze kalkışanları durdurmak için canını hiçe sayarak mücadele veren vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerine göstermemişlerdir.
Rahmetli Kayahan’ın söylediği gibi;
Darbecilere sevdanın yolları, darbeye direnenlere kurşunlar..
Verdiği bazı tartışmalı kararlar kamu vicdanında onaylanmayan Anayasa Mahkemesi bu defa son derece net ve somut gerçeklere dayalı olarak kamu vicdanında da onaylanan çok önemli bir karara imza atmıştır.
Peki bu başvuruyu yapanlar AYM’nin red kararı verebileceğini düşünmediler mi?
Düşündüler ama kazan/kazan umuduyla şanslarını denediler.
Sadece şanslarını denemekle kalmadılar, içeriden/dışarıdan kendilerinden beklentileri olanlara da ellerinden geleni(!) yaptıklarını göstermiş oldular.
Kısaca söylersek; “darbe girişimini kontrollü darbe/tiyatro olarak niteleyip” darbecileri masumlaştırmaya çalışanların, darbeye direnerek önleyenlerden siyasi bir beklentileri yok.
Onlar içinde çantada keklik bir kitle zaten var.
Ama mağdur ilan edilerek masumiyet kazandırılmak istenen kitleden (sürü de diyebiliriz) siyasi beklenti çok.
Nitekim; sürekli “kontrollü darbe/tiyatro” diyerek darbecileri masumlaştırmaya çalışan ve tanklar arasından elini kolunu sallayarak geçtiği görüntüleriyle darbe gecesinin tek teatral gösterisinin sahibi olan siyasetçi 25 Aralık 2015’te gazetelerin Ankara temsilcileriyle bir araya geldiğinde, kendisine F. Gülen sorulunca, “Mazlumu savunmayacağız da kimi savunacağız? Kimse kusura bakmasın" diyerek bu beklentiyi aylar öncesinden açık etmişti.
Yani müstakbel darbenin planlayıcısı ve baş sorumlusu aylar öncesinden mazlum olarak nitelenerek koruma altına alınıyor ve bu nedenle de kimsenin kusura bakmaması isteniyordu.
Sonuç olarak; Anayasa Mahkemesi, “Demokratik düzende millete dolayısıyla onu oluşturan her bir bireye ait olan egemenliği ele geçirmek isteyen zorbalara karşı direnen vatandaşlarımıza hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluk yüklenmemesinin hukuk devleti ilkesini ihlal eden bir yönünün bulunmadığı” kararıyla ucu Pennsylvania’ya kadar uzanan son derece sinsi bir hesabı boşa çıkartarak takdiri hak etmiştir.