Ashabı kiram, hicret izni verilmesi ile umutla Yesrib yoluna düşmüşlerdi. On üç yıl çilelerle geçen Mekke dönemi geride kalmıştı. Daha önce Habeşistan’a da hicret edilmişti. Ama bu bambaşka idi. Allah Resulü (s.a.s.) Habeşistan’a hicret etmemişti. Taif denenmiş olmamıştı. İslam Tarihi’nin dönüm noktası olacak bir göçtü Hicret. Yesrib Medine olacak, Hz. Peygamber (s.a.s.) orada kalacaktı. Ensar olmak ne demekti? Medineliler bunu gösterecekti. Malını, mülkünü, doğduğu şehri Allah ve Resulü için terk etmek ne demekti? Muhacir bunu gösterecekti. Gittikleri şehirde evleri, işleri olacak mıydı? Hicret eden Mekkeli Müslümanlar, bunları düşünmemişlerdi. Onlar Allah ve Resulü için hicret etmişlerdi.
Kimisi yalnız, kimisi kafile halinde hicret etti Medine’ye. Çoğunluk gizlice hicret etmişti. Hz. Ömer ise gideceğini herkese söylemişti. Hicret edenlerin içerisinde bir kişi vardı. Bu kişi, Ümmü Kays isimli hanım sahabi ile evlenmek istemişti. Ümmü Kays, o günlerde Medine’ye hicret etmeyi düşünmekteydi. Ümmü Kays, şayet niyeti ciddî ise Medine’ye hicret etmesini, kendisiyle ancak orada evlenebileceğini söyledi. Adam kabul etti. Herkesin Allah ve Resulü için çıktığı bu sefere o, evlenmek için çıkmıştı. Çöller aşıldı, zorlu bir yolculuk sonucu Medine’ye gelinmişti. Sahabe arasında duyulmuş, bu kişi “Muhâciru Ümmü Kays” olarak tanınmıştı. Ashab-ı Kiram Allah Resulüne bu kişinin hicret sevabı alıp almayacağını sordu. Bu olay üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Ameller niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kimin niyeti Allah’a ve Resûlü’ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allah’a ve Resûlü’ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir.” (Buhârî, Bed’ü’l–vahy, 1)
Bazılarımız o günün şartlarında sevdası uğruna yüzlerce kilometre yol kat etmiş bu kişiyi takdir edebilir. “Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir.” buyuran Peygamber Efendimiz (s.a.s.), o kişinin niyetine nail olacağını ifade etmişti zaten. Ancak Allah’ın rızasını kazanmak ise başkadır. Niyetinde Allah’ın rızası kazanmak bulunmayan kişi, iibadet sevabı alamaz. Sadece Muhâciru Ümmü Kays değil, dünyalık elde etmek için göçen başkaları da hicret sevabını kazanamayacaklarına atıf vardır hadiste.
Niyet, kalbin bir şeye karar vermesi, hangi işin ne için yapıldığının açıklıkla farkında olunmasıdır. Ameller ancak niyetlere niyete göre kabul olur yahut olmaz. Amellerin değer ölçüsü niyettir. Amellere ruh veren, âdetleri ibadete çeviren niyettir. Şehrimize 2210 km uzaklıktaki Kabe’yi ibadet niyetiyle ziyaret edip, usulünce hac veya umre yapan hacı olur veya umre yapmanın sevabını alır. Bir kişi de aynı hareketleri yapsa, oraları ziyaret edip gelse ama ibadet niyeti olmasa turist olur. Ramazan ayında bir kişi sahurdan akşama kadar yemese, içmese ibadet niyeti yok ise perhiz yapmış olur, orucun sevabını almaz. Cennetin Reyyan kapısını açan oruç sevabını alması için, Allah rızası için oruç tutmaya niyetlenmesi gerekmektedir. Yahut bir kişi zararı var diye sarhoşluk veren içeceklerden uzak dursa, içmese, bu kişi Allah’a itaat ederek haram diye içmeyen kişi gibi sevaba nail olmaz. Yoldaki bir taşı, insanlara zarar vermesin düşüncesiyle ve sevap kazanmak ümidiyle kaldırıp atan kişi, basit gibi görülen bu amelinin karşılığını alır.
Abdurrahman b. Mehdî, İmam Şâfiî, Ali b. Medînî, Ahmed b. Hanbel, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Dârekutnî gibi muhaddislerden bazıları “Ameller niyetlere göre değerlenir” hadisini İslâmiyet’in üçte birinin, bir kısmı da dörtte birinin özeti niteliğinde kabul etmişlerdir. Abdurrahman b. Mehdî bu hadisin İslâmî konulardan otuzunu, İmam Şâfiî ise yetmişini ilgilendirdiğini ileri sürmüşlerdir. Buhârî bu hadisi el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’in on bir yerinde tekrarlamıştır. (Bkz. M. Yaşar Kandemir, Cevâmiu’l-Kelim, DİA, 7/440)
Hadisten alınacak mesajlar:
Bir işten sevap kazanabilmek için o işe iyi niyet ve ihlas ile başlamak gerekir.
Allah rızası gözetilmeden yapılan işlerden sevap kazanılamaz.
Yapılan iş hicret gibi tarihte eşi az rastlanılan bir amel de olsa niyet halis değilse hicretin sevabı kazanılamaz.
Âdet kabilinden işler iyi bir niyetle yapılırsa bir tür ibadet hükmü alır.
Niyetin yeri kalptir. Kişi kendi niyetinden sorumludur. Başkasının niyeti okunamaz.