“Kur’an’ı biz indirdik, onun koruyucusu da elbette biziz!” (Hicr,15) buyurdu Yüce Rabbimiz. Yeryüzünde Kur’an gibi okunan bir başka kitap yoktur. Gecesi gündüzü, günün her anı dünyanın dört bir tarafında müslümanlar Kur’an’ı okur. İlim, ibadet, amel, tezekkür, tefekkür vb. niyetlerle okunur. Baştan sona bitirildiğinde terk edilmeyen, unutulmayan, tekrar başlanıp okunan tek kitaptır Kur’an. Mushaf’ın kapağı tekrar açılmak üzere kapanır her defasında. Okunulduğunda, dinlenildiğinde usanılmaz. Her bir ağızda, her bir coğrafyada farklı bir lezzet vardır. O, Allah’ın değişmeyen, son kelamıdır.
Kur’an, ayet ayet sure sure okunur. Allah Resulü (s.a.s.) “Sizin en hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir.” (Buhari, Fedailu'l-Kur'an, 21) diye buyurmuştu. İnsanların en hayırlısı sözlerin en güzelini okuyandır. Başka bir seferinde de “Sözlerin en güzeli Allah’ın Kitabı’dır. Yolların en güzeli ise Hz. Muhammed’in (s.a.s.) yoludur.” (İbn Hanbel, III, 320) buyurmuştu.
Göz alır onu, dudaklar her bir harfini itina ile telaffuz eder, gönüle işler. Yetmez sadece onu okumak. Elbet en güzeliyle okumak için fem-i muhsinin rahlesine diz çökmek gerekir. Sabahın erken vakitleri Kur’an’ın gönül aynasına düştüğü en bereketli andır. Uyuyanlar olduğu gibi uyumayanlar da vardır.
Kur’ân-ı Kerim’in tamamını ezberleyen kişiye hafız denir. Arapçada “korumak, ezberlemek” manasındaki hıfz kökünden türemiş bir sıfat olan hafız (çoğulu huffaz) sözlükte “koruyan, ezberleyen” anlamına gelir. Aynı zamanda hafız, Kur’an’a ait bütün değerleri koruma sorumluluğunu üstlenen kimsedir. (Nebi Bozkurt, Hafız, DİA, İstanbul 1997, XV, 74) Kelam-ı ilahinin bekçisidir hafız.
Hafız, Hz. Peygamber (s.a.s.) den günümüze Kur’anı gönülden gönüle, dilden dile, nesilden nesile taşıyandır. Hafız gönlünü Kur’an ile mamur etmiştir. Zira Allah Resulü (s.a.s.) “Kalbinde Kur’an’dan bir miktar bulunmayan kimse harap ev gibidir.” (Tirmizî, Fazâilü’l-Kur’ân, 18) buyurmuştu. Hafız, Allah Resulü (s.a.s) tarafından övülmüştür. “Ümmetimin en şereflileri Kur’an hafızlarıdır.” (Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebir, 12/125) hadisinde buyrulan hamele-i Kur’an (Kur’an-ı gönlünde taşıyan) hafızdır. Gönlünü, zihnini Kerim Kitaba açmış, onunla doldurmuş, bu uğurda senelerce fedakarlıkta bulunmuştur. Mihrapta o önderdir. Saygıya, hürmete o, en çok layıktır. “İhtiyar bir müslümana, Kur’an’ın belirlediği sınırları aşmayan ve ondam uzak kalmayan Kur’an hafızına hürmet etmek ve adaletli devlet başkanına hürmet etmek, Allah’a duyulan saygıdandır.” (Ebu Davud, Edeb, 20) buyuran Hz. Peygamber (s.a.s.) hafızın, insanlar arasında saygıya, hürmete en layık olanlardan biri olduğuna dikkat çekmiştir.
Başka bir hadiste Allah Resulü (s.a.s.), hafızları Abese suresi 15, 16. ayetlerde geçen “şerefli ve sadık yazıcı meleklere” benzetmiş ve hafızların cennette onlarla beraber olacağını müjdelemiştir. (Buhari, Tefsir, 80; İbn Hanbel, VI, 110)
Hafızın eğitiminde ailesinin çok büyük desteği vardır. Hafızlık bir emektir, gayrettir. Bu yolun başı soğandan acı, sonu baldan tatlıdır. Sabırla, sebat ile aşılması gereken bir yoldur hafızlık. Hafızlık tacını dünyada hak edene, Kur’an’ı yaşayan kişiye, Cenab-ı Hakk’ın ihsanı olarak ailesine şefaat etme izni verilir. Bu husus hadis-i şerifte şöyle ifade edilmiştir: “Kim Kur'ân okur ve onu ezberler, hükümlerini muhafaza eder ve uygularsa Allah, bu Kur'ân sebebiyle onu Cennetine koyar ve ailesinden Cehenneme girmeyi hak eden on kişiye şefaat hakkı tanır.” (İbn Mace, Mukaddime, 16)
Rabbimiz bizleri Kur’an ve sünnetin yolunda daim ve kaim eylesin. Kur’an’ı gönüllerimize şifa, dertlerimize deva eylesin. Onu koruyan, onu yaşayan, yaşadığında samimi olanlardan eylesin!