“Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.” (İsra, 17/1)
İsra, Resûl-i Ekrem’in (s.a.s) bir gece Cebrail (as) ile birlikte Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya yaptığı yolculuktur. Miraç ise Hz. Peygamber’in (s.a.s) Mescid-i Aksa’dan semalara yükselmesi ve Allah’a mülaki olması demektir.
Buhârî ve Müslim’de yer alan rivayetlerin ortak noktalarına göre olay şu şekilde cereyan etmiştir: Bir gece Resûlullah (s.a.s), Kâbe’de Hicr veya Hatîm denilen yerde iken, bazı rivayetlerde amcasının kızı Ümmühânî’nin evinde iken, uyku ile uyanıklık arası bir halde, Cebrâil (a.s.) geldi; göğsünü açtı, zemzemle yıkadıktan sonra içine iman ve hikmet doldurup kapattı. Sonrasında Burak isimli binekle Mescid-i Aksa’ya gelerek orada iki rekât namaz kıldı. Mescid-i Aksa’dan semaya yükseldi. Semaların her birinde sırasıyla Hz. Âdem, Hz. Îsâ, Hz. Yûsuf, Hz. İdrîs, Hz. Hârûn ve Hz. Mûsâ peygamberlerle görüştü; nihayet Beytülma’mûr’un bulunduğu yedinci semada Hz. İbrâhim’le buluştu. Beyt-i Mamur, hadislerdeki tasvire göre her gün 70 bin meleğin ziyaret ettiği meleklere ait bir ibadet ve zikir mekânıdır. Kur’an’da “sidretü’lmüntehâ” (hudut ağacı) denilen ve bir görüşe göre yaratılmışlarca bilinebilen alanın son sınırını işaretlediği kabul edilen hudut noktasının ötesine, Cebrâil’in geçme imkânı olmadığı için Hz. Peygamber (s.a.s.) refref denilen bir araçla tek başına yükselmesini sürdürdü. Bu sırada kendisine evrenin sırları, varlığın kaderiyle hükümlerin tesbiti için görevlendirilmiş olan meleklerin çalışmaları gösterildi. Nihayet bir yoruma göre bir beşerin insan olma özelliğini koruyarak Allah’a yaklaşabileceği son noktaya kadar yaklaştı.
Peygamber Efendimizin (s.a.s.) Rabbine selâm ve ihtiramını arzettiği, Allah’ın da ona selâmla hitap ettiği ve inananlara esenliklerin dile getirildiği “Tahiyyat” duasındaki diyalogun Miraç olayı sırasında gerçekleştiği kabul edilir. Mekândan münezzeh olan Allah Teâlâ ile Kur’an’ın “âlemlere rahmet” olarak gönderildiğini bildirdiği Hz. Muhammed (s.a.s.) arasında, insan idrakinin kavramaktan âciz olduğu bir şekilde gerçekleşen bu buluşma sırasında Resûlullah’a (s.a.s.) müjde ve hediye verildi. (bkz. Buhârî, Ṣalât, 1, Tevḥîd, 37, Enbiyâʾ, 5, Bedʾü’l-ḫalḳ, 7, Menâḳıb, 24, Menâḳıbü’l-enṣâr, 42; Müslim, Îmân, 259, 262-263, Feżâʾil, 164; Salih Sabri Yavuz, Mi’rac, DİA, 30/132-135; Kur'an Yolu Tefsiri, 3/458-459) Abdullah b. Mesud’un rivayet ettiği hadisi şerifte: “Resûlullah’a (s.a.s.) isra gecesi (Sidretü’l-müntehâ’da) üç şey verilmiştir. Beş vakit namaz ve Bakara Sûresi’nin son âyetleri verilmiş, ümmetinden Allah’a şirk koşmayanların büyük günahları mağfiret olunmuştur.” (Müslim, Îmân, 279)
Peygamber Efendimiz’e (s.a.s.) miraçdan dönüş sırasında cennet ve cehennem ile buralarda bulunacak insanların durumları gösterildi. Miraç esnasında kendi yüz ve bağırlarını tırmalayan bakırdan tırnakları olan bir topluluk görmüş, onların kim olduğunu sorduğunda, “Bunlar gıybet etmek suretiyle insanların etlerini yiyen ve şereflerine saldıran kimselerdir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 35) cevabını almıştır. Karınları yılanlarla dolu ve ev kadar şişkin olan insanları gördüğünde onların kim olduğunu sormuş, onların faiz yiyen insanlar olduğu bilgisi kendisine verilmiştir. (İbn Hanbel, II, 363)
Bazı hadislerde, Resûl-i Ekrem’in Mescid-i Aksâ’ya uğradığı ve burada içlerinde Hz. İbrâhim, Hz. Mûsâ ve Hz. Îsâ’nın da bulunduğu peygamberler topluluğuna namaz kıldırdığı anlaşılmaktadır. (Müslim, Îmân, 259; İbn Hişâm, II, 37-38)
Aynı gece içerisinde Peygamberimiz Mekke’ye döndü ve o günün sabahında bu olayı halka anlattı. Bütün müşrikler bunu yalanlayıp reddettiler hatta daha ileri gidip alay konusu yapmak istediler. Çünkü o günün şartlarında Mekke-Kudüs arası 40 günlük bir mesafe idi ve bir kişinin bir gecede oraya gidip gelmesi muhtemel ve mümkün değildi. Bazı zayıf iradeli Müslümanlar dinden döndü. Müşriklerin bütün umudu Hz. Ebu Bekir’i de ikna etmekti. Derhal onun yanına koştular ve olayı müstehzi bir şekilde anlattılar ve kendilerine göre şu can alıcı soruyu sordular: Buna da inanabilir misin? Hz. Ebu Bekir’in cevabı “Ben ondan daha fazlasına inanmışım, onun göklerden haber almasını tasdik etmişim, buna mı inanmayacağım?” şeklinde oldu. (Cağfer Karadaş, Diyanet Aylık Dergi, Kudüs’te Gerçekleşen Mucize İsra Ve Miraç, Ocak 2018, 31)
Resûl-i Ekrem’in (s.a.s.) amcası Ebû Tâlib ile eşi Hz. Hatice’nin vefatının, ayrıca maddî ve mânevî eziyetlere mâruz kaldığı Tâif Seferi dönüşünün ardından hicretten bir yıl önce gerçekleşen miraç olayının ona Allah tarafından lutfedilen mânevî bir destek olduğu açıktır. Miraç mucizesi bedenen ve uyanık halde gerçekleşmiştir. Rüyada gerçekleşmiş olsaydı bu sıradan bir hadise olur, Kureyşliler de onu inkâr etmezdi. (Yavuz, Mi’rac, 30/132-135)
Mescid-i Aksa, “uzak mescid” anlamında olup, Mescid-i Harâm’dan sonra içinde insanların Allah’a ibadet etmeleri amacıyla yapılan en eski ikinci mâbeddir. (Buhârî, Enbiyâʾ, 10, 40; Müslim, Mesâcid, 1, 2) Bugün Kâbe’ye çevresiyle birlikte Mescid-i Harâm denildiği gibi Mescid-i Aksâ’ya da çevresiyle birlikte Harem-i şerif denilmektedir. İsra suresi 1. ayette Mescid-i Aksâ’nın çevresinin mübarek kılındığı bildirilmektedir. Çünkü burada Hz. Muhammed’den Hz. Îsâ’ya kadar pek çok peygamber gelmiş geçmiş; çoğu burada vefat etmiş ve buraya defnedilmiştir. Nihayet Peygamber Efendimizin mûcizevî bir şekilde buraya getirilmesi ve daha sonra bir süre buranın Müslümanlar tarafından kıble kabul edilmesi de Mescid-i Aksâ’nın çevresinin mübarek bir mekân oluşunun başka bir ifadesidir. (bk. Kur’an Yolu Tefsiri, 3/461)
Mescid-i Aksâ’nın müslümanların ilk kıblesidir. (İbn Hanbel, I, 325)
Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz: “(Namaz kılıp daha fazla sevap almak için) Ancak şu üç mescide yolculuk yapılabilir: Benim bu mescidime, Mescid-i Haram’a, Mescid-i Aksa’ya.” (Müslim, Hac, 511) buyurmuştu. Ümmü Seleme (r. anha)’nın rivayet ettiği hadiste şöyle buyrulmuştur: “Kim Beyti Makdis’ten umre yaparsa, bu onun önceki günahlarına kefaret olur.” (İbn Mace, Menasik, 49) Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Mescid-i Aksa’ya gidemeyenler için “Oraya aydınlanmada kullanılmak üzere zeytinyağı gönderirsin. Bunu yapan oraya gitmiş gibi olur.” buyurmuştur. (İbn Mace, İkame, 196)
Kudüs Müslümanların göz bebeği, ümmetin davası, Peygamberler diyarı, vahyin indiği kutsal toprak, Resulüllah’ın (s.a.s.) Mirac’da durağı, Hz. Ömer’in, Selahaddin Eyyubi’nin emaneti, ecdadımızın yadigârıdır. Mekke, Medine ve Kudüs kardeştir. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere nasıl harem ise Kudüs de haremdir. Kudüs’ün esareti ümmetin esareti, Kudüs’ün hürriyeti ümmetin hürriyetidir.
Miraç Gecenin İhyası İçin: Miracın hediyeleri olan, Bakara 285-286 ayetlerinin anlamını, mesajlarını düşünerek namazı miraç eylemenin ve ebedi kurtuluşa ermenin yolları tefekkür edelim. Hayatımızda yaşadığımız sıkıntılara sabredip, takva üzerine yaşarsak ilahi yardım ve kurtuluşun geleceğini unutmayalım. Bütün günahlardan sakınmakla birlikte hususen gıybet ve faizden sakınmada noktasında daha dikkatli olalım. Ailemiz, milletimiz, İslam ümmetinin hayrı ve Kudüs’ün kurtuluşu için dua edelim. İsra Suresi 23. ayet-i kerimeden 40. ayet-i kerimeye kadar okuyalım ve hükümlerini yaşamaya çalışalım. Rabbim gecemizi mübarek eylesin.