“ABD’de darbe olmaz, çünkü orada ABD Büyükelçiliği yok.” Sözü çok yaygın bir mottoydu.
Ancak; "Bu yıl seyahat kısıtlamaları nedeniyle ABD darbeyi evinde organize etmek zorunda kaldı." (Twitter/ @ghostjesse09 )
Ve böylece bir ezber daha bozuldu.
Ne diyordu atalarımız; Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.
O gün geldi ve hesap döndü.
ABD, uşaklığını kabul etmeyen yönetimleri devirmek için organize ettiği, desteklediği ve yönlendirdiği darbelerin amacını yıllardır “demokrasi getirmek” diye pazarladı.
ABD’nin desteği (!) olmadan ne demokrasi, ne insan hakları ve ne de özgürlük olmuyordu.
Çünkü ABD’nin iradesi halkın iradesinden üstündü.
Hani; “Ben iki fakülte bitirdim, dağdaki çobanla benim oyum bir mi olacak?” diyen ünlü Türk Düşünürü (!) gibi, koskoca ABD’nin iradesi sıradan devletin iradesiyle bir mi olacaktı?...
Onlar bir hükümeti devirmeyi düşünüyorlarsa mutlaka bir bildikleri vardı.
Ve ne yaparlarsa mutlaka halkın iyiliği(!) için yaparlardı.
Nitekim; Başkan seçilen Biden’da 2019 yılı Aralık ayında sırf halkın(!) iyiliği için Türkiye’de hükümeti demokratik yollardan devirmeyi söylemekten çekinmiyordu.
Devirmek demokratik olunca darbe olmuyordu..
Bu açıklama içeride birilerinin öylesine hoşuna gitmişti ki daha resmen başkanlığı açıklanmadan Biden’ı tebrik kuyruğuna girerek; “Bak abi biz seni herkeslerden önce aradık, devir şu iktidarı iki gözümüz önümüze aksın bu iyiliğini karşılıksız bırakmayız.” mesajları gönderdiler.
Kaderin cilvesine bakın ki tam da ABD demokrasimize destek (yani darbe) verecekken, Donald Trump’ın başkent Washington’daki “Amerika’yı Kurtar” adlı mitinginin ardından ortalık karıştı.
Beyaz Saray önündeki mitingden sonra ABD Kongresi’ne yürüyen binlerce gösterici, Kongre binasının önündeki barikatları aşarak polisle yaşanan çatışmalardan kısa süre sonra Senatoya girdi.
Bunun üzerine Kongre’deki Başkanlık Seçimi Seçiciler Kurulu oylamasının onay oturumuna ara verilerek, oturuma başkanlık eden Başkan Yardımcısı Mike Pence ve Kongre üyeleri binadan çıkarılırken bazıları da -muz cumhuriyetlerinde olduğu gibi- apar topar sığınağa götürüldüler.
Tam da “Bana demokrasinin resmini yapabilir misin Abidin?” denilecek cinsten seyrine doyum olmayan ne güzel demokrasi manzaraları idi bunlar!
ABD’nin seçilmiş başkanı Joe Biden yaşananların gerçek Amerika’yı yansıtmadığını belirterek, “Yapılan protesto değildir. Bir kalkışmadır. Bu kesinlikle kaostur. Ayrılıkçılığa bile girer. Bu kalabalığa çağrı yapıyorum. Geri çekilin” dedi.
Oysa aynı ABD; 15 Temmuz akşamı “taraflara” itidal çağrısı yaparak gelişmeleri “endişeli” bir şekilde izlediklerini söylüyorlardı.
Yani meşru hükümete, “our boys”larıyla uzlaşın diyordu.
Diğer yandan da İstanbul’a gelmek üzere İzmir’den havalanan Cumhurbaşkanının uçağının darbeciler tarafından düşürülmesi için “uçuş rotasını” canlı yayınlıyorlardı.
4 kişinin öldüğü bir eyleme kalkışma/kaos diyen Biden, 251 vatandaşımızın şehit olduğu yüzlerce vatandaşımızın yaralandığı 15 Temmuz darbe girişimine “bilgisayar oyunu zannettik” demişti.
ABD Başkanı Donald Trump olayların çığırından çıkması üzerine “ABD Kongre binasındaki herkesten barış içinde kalmalarını istiyorum. Şiddet yok. Unutmayın, Biz hukuk ve nizam partisiyiz. Hukuk’a ve muhteşem erkek ve kadınlarımıza saygı gösterelim” diyerek dalga geçercesine itidal çağrısı yaptı.
Bırakın ülke dışında işledikleri/işlettikleri cinayetleri, polislerinin her gün en az iki siyahiyi göstere göstere işkence ile öldürdüğü bir ülkede hukuk ve nizamdan bahsetmek genelevde ahlaktan bahsetmek gibi tam bir oksimoron.
Muhipleri hariç “etme bulmanın kaçınılmaz sonucu olarak” tüm dünyanın büyük keyif ve zevkle izlediği olaylar nedeniyle 12 saatlik sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Sokağa çıkma yasağının ardından OHAL kararı da 15 gün uzatıldı. 4 saatte güçlükle bastırılan kalkışmada 4 kişi hayatını kaybetti. Olaylarda 14 polis hafif şekilde yaralanırken, 52 kişi gözaltına alındı. Cumhuriyetçi Kongre üyesi Adam Kinzinger yaşananları “darbe teşebbüsü” olarak nitelendirirken Pennsylvania Valisi de özenle koruyup kolladıkları darbeci elebaşını görmezden gelip “Kongre’nin basılması bir darbe girişimidir” demiş.
Onlar daha darbe görmemişler.
Savaş uçakları bombalama yapmamış, tanklar sokaklara çıkmamış, helikopterlerden ölüm yağdırılmamış, CIA, FBI ve Kongre F -16lar tarafından bombalanmamış.
Topu topu 4 kişi ölmüş darbe diye yırtınıyorlar.
Daha görecekleri güzel(!) günler var gösteri yeni başlıyor.
15 Temmuz'da Türkiye'de yapılmaya çalışılan darbe girişimine alkış tutan ABD medyası, kendi ülkelerindeki olayları "terörizm, mafya ve trajedi" olarak tanımladı. Bazı senatörler, 15 Temmuz'u "günün müjdesi" diye duyurmuştu ama bekledikleri nihai haber bir türlü gelmemiş, Millet kuduz köpeklerine hak ettikleri dersi vermişti.
ABD Kongresi, İngilizlerin 1814’teki işgalinden bu yana savaş hali dışında ilk kez böyle bir işgalle karşı karşıya kaldı.
ABD'nin seçilmiş Başkanı Joe Biden Kongre Binası baskınına ilişkin yaptığı açıklamada, “Çeşitli protestolar oldu ama bu kişilere protestocu diyemeyiz. Onlar isyankar, ayak takımı bir kalabalıktı. Yerli teröristlerdi. Bu kadar basit, demokrasinin simgesi olan ülkemizin bu aşamaya gelmesi beni şoke etti” derken daha bir yıl önce Türkiye’deki hükümeti devirmekten bahseden kişinin kendisi olduğunu unutarak, utanç verici iki yüzlülüğünü ortaya koyuyordu.
Kendisine bundan sonra da kafasını kaldıramayacağı “bol şoklar” yaşamasını diliyoruz.
ABD'nin eski Başkanı George W. Bush da Trump destekçilerinin Kongre'yi basmasını "Bu olaylar muz cumhuriyeti ülkelerde olur" diyerek yorumlamıştı.
Bu altın fırsatı kaçırmayan Kenya Daily Nation gazetesi “Muz Cumhuriyeti kim şimdi?” başlıklı haberinde; “Kenya'da birkaç yıl sonra çekilecek bir filmde ABD'de yaşananlardan esinlenebilecekleri” ifade ederek dalgasını geçti.
Güney Afrika Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa da eline geçen fırsatı kaçırmadı ve "Yorumculardan birinin, ABD'nin Güney Afrika'dan ve Nelson Mandela'dan öğrenilecek çok şeyi olduğunu söylediğini duyduğumda çok sevindim. Eğer gerçekten bizden bir şey öğrenmek istiyorlarsa, Güney Afrika Cumhuriyeti olarak barışçıl şekilde demokrasiye geçiş deneyimimizi ABD ile paylaşmaya hazırız" ifadelerini kullanarak taşı gediğine koydu.
“İlginçtir Amerikalı yöneticilerinin emperyal amaçları için manipüle ettiği 'intifada' olgusu şimdi bir bumerang gibi onları vuruyor. Unutmayalım ki Amerikalılar Mısır'da 3 Temmuz 2003'teki askeri darbe ile 15 Temmuz 2016'daki darbe ve işgal girişimini meşrulaştırmak için intifada kavramını 'sivil başkaldırı' veya 'halk darbesi' ifadesiyle çarpıtmıştı. Barack Obama ve yardımcısı Joe Biden, Sisi cuntasını "Askeri değil bu halk darbesidir. Mısır intifadasıdır" diyerek alkışlamıştı.
Türkiye için de aynı manipülasyonu denemişlerdi. 15 Temmuz gecesi Beyaz Saray'a bilgi veren Ankara'daki ABD elçiliği, 'Turkish uprising/Türk intifadası başladı' notunu geçmişti.
Mısır ve Türkiye'deki eli silahlı terörist darbecileri 'masum siviller' diye aklamaya çalışan Obama-Biden ikilisi, şimdi kendi sivil ve silahsız eylemcilerini 'vatan haini yerli teröristler' diye yaftalıyor.” (Bercan TUTAR -Sabah 10/01/2021)
Geçen aylarda Trump ile sık sık karşı karşıya gelen ABD Temsilciler Meclisi başkanı Nancy Pelosi; “Trump’ın kimlere hayranlık duyduğunu biliyoruz. Putin'e, Kim Jong Un'a, Türkiye'de Erdoğan'a hayranlık duyuyor. Ancak kendisine hatırlatırım. Kuzey Kore'de değilsiniz, Türkiye'de ya da Rusya'da değilsiniz Sayın Başkan. Bu arada Suudi Arabistan'da da değilsiniz. Amerika Birleşik Devletleri'ndesiniz. Burası bir demokrasi. Neden bir an için ettiğiniz başkanlık yeminine ve Anayasaya bağlı kalmıyorsunuz” demişti.
Bu kadar öngörülü(!) olduğu için kendisini tebrik(!) etmek gerekiyor.
Gerçekten de seyrine doyum olmayan görüntüler Türkiye’de Kore’de ve Rusya’da değil, Amerika’da.
ABC muhabiri ABD'deki olayları aktarırken; kendisini ABD'nin kana buladığı Ortadoğu ülkelerinden birindeymiş gibi hissettiğini söyleyerek yaşadığı şaşkınlığı şu cümleyle anlattı: 'Bağdat'ta değilim, Kabil'de değilim, yurt dışında tehlikeli bir durumda değilim Amerika'dayım. Bunu bilmek korkunç.”
Kongre işgali sonrası, ABD merkezli Foreign Policy dergisinde, "Amerika yurt dışında demokrasiyi teşvik edemez. İçeride bile koruyamaz" başlıklı bir yazı kaleme alındı.
Yazıda; "Bir tankın tepesindeki Boris Yeltsin, Arap Baharı veya Venezuela sokaklarındaki fotoğraflar akla geliyor. ABD, Amerikan liderlerinin sık sık kınadığı hale geldi: iktidar değişimi sırasında şiddet ve kan dökülmesini engelleyemeyen zayıf bir demokrasi.
ABD'nin dünya genelinde demokrasiye önayak olamamaktan veya Çin ile küresel rekabetten endişe etmekten daha büyük sorunları var. ABD iç siyaseti, onlarca yıllık partizan istismarının ağırlığı altında sendeliyor." Denilerek örnek gösterilen demokrasilerinin şiddet ve kan dökülmesini engelleyemeyen zayıf bir demokrasi olduğu itiraf edildi.
Yazıda ayrıca, kanlı iktidar değişimine ilişkin “Dış politika elitlerinin küresel hırslarının gerçeklerden nasıl ayrıldığını ve ABD'deki fonksiyon bozukluğunun nasıl baltalandığını gösterdiği" görüşü paylaşıldı.
Gelelim yaşananlardan geriye kalan en keyifli olaya.
Amerika’daki olaylarla ilgili olarak; Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’ndan tarafından yapılan açıklamada;
“ABD Başkanlık seçimlerinin ardından yaşanan ve bugün kongre binasının göstericiler tarafından basılması ile teşebbüsüne kadar varan iç gelişmeleri endişeyle takip ediyoruz.
ABD’deki tüm tarafları itidal ve sağduyuya davet ediyoruz. ABD’nin bu siyasi krizi olgunluk içerisinde aşacağına inanıyoruz. ABD’ deki tüm tarafları itidal ve sağduyuya davet ediyoruz. ABD’deki vatandaşlarımıza kalabalık mekanlar ve gösterilerin yapıldığı alanlardan uzak durmasını tavsiye ediyoruz” denilerek gezideki/15 Temmuz’daki iki yüzlü ve ahlaksız tavırlarına kapak olacak harika bir gönderme yapıldı.
Bu gönderme öylesine içlerine oturdu ki CNN International muhabiri Clarrisa Ward; 'Türkiye açıkçası düşmanımız değil. Son dönemde anlaşmazlıklarımız oldu. Bu dil, tam da bir kriz veya ayaklanma durumunda bir Ortadoğu şehrinde olan ABD vatandaşlarına yönelik ABD basın açıklamasında görmeye alışık olduğumuz dil' ifadelerini kullanırken yoksa bu bir rüya mı şaşkınlığı içindeydi.
Bu arada Facebook, Instagram, Twitch ve Twitter ‘ın ABD Başkanı'na uyguladıkları sansür, bu platformların ifade özgürlüğünün temsilcileri olduğu iddiasının palavradan ibaret olduğunu gösterdi.
PKK’lı, Fetö’cü, DAEŞ’li teröristlerin hesaplarına dokunamayan Twitter; ABD başkanının yaptığı paylaşımların şiddeti özendirdiğini iddia edip engelliyor daha da utanç verici ve ahlaksız olanı yapacağı paylaşımların da şiddeti özendireceğini varsayarak sansürlüyor.
Ve bu dijital faşizm sadece hesapların engellenmesiyle yetinmeyip Trump’ın başka platformlarda hesap açmasını bile engelleniyor.
Söz konusu platformların tümünün Trump karşıtı olmaları ve Biden’ı (yani ABD derin devletini) desteklemeleri zeka sorunu olmayanlar için amacın ne olduğunu göstermektedir.
“İki yıl önce Venezuela Devlet Başkanı’nın hesabından onayı kaldırdılar, İranlı politikacılara, Ermenistan işgaline karşı savaşan Azerbaycan Dışişleri Bakanı’nın hesabını da kapattılar, sonra açtılar. Seçim kampanyası sırasında Trump’ın rakibi Biden ve oğlunun adının karıştığı uluslararası yolsuzluk skandalı ile ilgili haber yapan medya kuruluşları ile bunları paylaşan hesapları engellediler. Twitter’in başındaki Jack Dorsey, Joe Biden ve oğlunun Ukrayna ilişkilerini konu alan içeriğin yer aldığı 300 bin hesabı engellemekle hata ettiklerini söyleyerek özür diledi ama iş işten çoktan geçmişti.
İşin en çarpıcı yani ise bu şirketlerin, hesapları ve haberleri hiçbir yasal yetkisi olmadan engellemesi. Örneğin Trump hakkında aldıkları karar hiçbir mahkeme kararına dayanmıyor. Siyasi hiçbir sıfatları yokken, tarafsız görünmeye çalışsalar da hepsi Trump’a karşı yarışan Biden’ın tarafında yer aldı. Haklı ya da haksız Trump’ın “Seçimlerde yolsuzluk yapıldı” iddiasına karşı kampanya ve engelleme yaptılar.
Devlet kurumlarına Amerikan Anayasası’nda bile verilmeyen hakkı küreselci mafyanın Big-Tech oligarkları kullanıyor.”(Nedim Şener-Hürriyet 11/01/2021)
Biden’e seçim kazandıran ve Trump yanlılarının ifade özgürlüklerini yok sayan hatta mahkum eden bu despotluğun karşılıksız kaymayacağını gelecek günlerde yaşanacaklarla göreceğiz.
Amerika’yı özgürlükler ülkesi olarak tanımlayan safların kulakları çınlasın.
Bundan sonra ABD’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Bizim Biden dostlarının da işi zor. “Biden gelecek dertler bitecek” umuduyla günlerdir kıpır kıpır olanların iktidar hayalleri bir başka bahara kaldı.
Adam muhalefetle çalışmayı, iktidarı devirmeyi vaad ediyordu ama şimdi kendi başı belada. Olayların nedeninin seçim yenilgisini kabul etmeyen Trump’ın tahrikleri olduğunu iddia ederek paçayı kurtarmaya çalışıyor.
Oysa Bercan TUTAR’ın çok isabetli değerlendirmesiyle; “ABD'deki Kongre baskını her açıdan Amerikan devletinin darboğazını sergileyen bir halk isyanıdır. Fakat Joe Biden yönetimi bu haklı isyanı, günah keçisi seçilen Donald Trump üzerinden kişiselleştirip sistemin krizini perdeleme gayreti içinde. Oysa Capitol işgali, seçim yenilgisini hazmedemeyen Trump'ın şahsi intikam çabasının çok ötesinde niteliklere sahip.
Bu saatten sonra ABD'de her şey değişecektir. Zira Trump’çılar 20 Ocak'taki devir teslim töreninde ikinci intifada için yine sahneye çıkacak. Bu kez sadece başkent Washington'da değil bütün ülke çapında gövde gösterisi yapılacak. 6 Ocak'taki intifadanın sloganı, "Oyların çalınması ihanetini asla bağışlamayacağız" idi. 20 Ocak'takinin sloganı ise 'Ya Trump ya savaş!' olacak”(Sabah 10/01/2021).
Yıllardır demokrasi ihraç ettiğini söyleyerek dolaylı ya da doğrudan yüzbinlerce masumun kanını akıtan ABD’nin kirli maskesi düşmüştür.
Ama sevgili(!) müttefikimiz(!) yine de umutsuzluğa düşmesin, belki de bu olup bitenler kontrollü bir darbe, bilgisayar oyunu ya da bir tiyatrodur.
Yaşananlar göstermiştir ki ABD demokrasinin beşiği değil, tabutudur.
Mezar kazanlar günün birinde kendi mezarlarının kazılacağını unutulmamalıdırlar.
Uydu dediğiniz nedir ki? fırla dersin fırlar..
Türkiye'nin beşinci nesil uydusu Türksat 5A, SpaceX firmasına ait Falcon 9 roketiyle ABD'nin Florida eyaletinde bulunan Cape Canaveral üssünden fırlatıldı.
Uydu, 31 derece doğu yörüngesinde hizmet verecek. Türksat 5A uydusu manevra ömrüyle yörüngedeki frekans ve yörünge haklarını 30 yıl boyunca güvence altına alacak.
TÜRKSAT 5A, Türkiye, Avrupa, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Orta Batı Afrika, Güney Afrika, Akdeniz, Ege Denizi ve Karadeniz'i kapsayan geniş bir coğrafyada, TV yayıncılığı ve veri haberleşme hizmetleri sunacak.
Türkiye'nin yeni Ku Bandını kullanan öncü ülkelerden birisi olmasını sağlayacak TÜRKSAT 5A, 12 kilovat güçle çok daha kaliteli bir TV yayıncılığı ve haberleşme hizmeti sağlayacak.
Hani Çin’e giden ihracat treni, gümrük işlemleri için Halkalı’ya uğrayınca neredeyse zil takıp oynayarak “Çin’e giden tren miren yok” diye dalga geçen ama DDY 50 vagonluk treni vardığı her istasyonda konum atarak yalanını suratına çarptığı halde utanmayan bir sunucu vardı ya?...
İşte o sunucu uydu fırlatılmasını, gerçek gündemi örtmek için yapılmış “yapay gündem” olarak nitelemiş.
Mahatma Gandi ne güzel söylemiş
“Eğer bir aptala laf anlatmaya çalışırsanız dışarıdan bakanlar iki aptalın sohbet ettiğini sanır.”