‘Diplomasiyi Yeniden Kurgulamak' temasıyla ikincisi düzenlenen Antalya Diplomasi Forumu'na (ADF); 20 devlet ve hükümet başkanı, 70'ten fazla bakan, 50'ye yakın uluslararası örgüt temsilcisi olmak üzere toplamda 2 bin 500 kişi katıldı ve 200'ü yurt dışından olmak üzere 585 gazeteci takip etti.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun ifadesi ile Birleşmiş Milletler gibi bir platformda Ukrayna ve Rusya’nın Dışişleri Bakanları ilk defa aynı mekânda yüz yüze bir araya geldiler.
Ukrayna Dışişleri Bakanı Kuleba ile Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çabalarıyla barış için müzakere masasına oturtulması dünya basının gösterdiği yoğun ilgiden de anlaşılacağı üzere başlı başına bir diplomasi zaferidir.
Görüşme savaşı bitiremedi ama savaşın bitirilebilmesi için en samimi çaba gösteren ülkenin Türkiye olduğunu gösterdi.
Marine Le Pen'in söylediği gibi “sakalları uzun fotoğrafları, başı ellerinin arasında fotoğrafları, bütün bunlar fazla artistik olan Macron Fransa’sının, dağınık saçlarını toplamaktan aciz Boris Johnson İngiltere’sinin ve gençliğinde Almanya’yı "büyük sermayenin merkezi" ve NATO’yu "saldırgan-emperyalist" olarak eleştiren çiçeği burnunda Başbakan Olaf Scholz Almanya’sının beceremediğini Türkiye becerdi.
Savaşı Erdoğan istiyor diyen aptalları, “yalvar yakar Herzog’u getirttiler” diyecek kadar zıvanadan çıkan hasetçileri, olan bitenden bihaber “Türkiye Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmalıdır” diyecek kadar çapsız/vizyonsuz milliyetçileri ve dünyayı, yalvar yakar oturdukları yuvarlak masadan ibaret zanneden kifayetsiz muhterisleri çılgına döndüren bu görüşmenin Türkiye’de yapılması ve tarafların talebiyle Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu’nun masada yer alması yüreğinde vatan ve millet sevgisi olan herkes için gurur vericidir.
ABD’nin, AB’nin masalarında dekor olmaya alışmış dış kapının mandallarının gurur duymalarını beklemiyoruz elbette.
“Türkiye kimin dost kimin düşman olduğunu unutmadan, “müttefik” adını taşıyan, dost görünümlü düşman ülkelerin bile takdir etmek zorunda kaldığı son derece dengeli bir dış politika izliyor. NATO üyeliğinin verdiği hakları biliyor ve kullanıyor, sorumluluklarını da yerine getiriyor. Öte yandan savaşan iki taraf; Ukrayna ile Rusya arasında taraf tutmadan barış köprüsü olmaya uğraşıyor. Batı’nın açık ve gizli tüm çabalarına rağmen Türkiye bu pozisyonu bozmuyor.” (Nedim Şener/Hürriyet/11/03/2022)
Zelenski "Ukrayna halkı verilen desteği asla unutmayacak." diyerek Erdoğan'a teşekkür ederken ve Ukrayna halkı her fırsatta Türkiye’ye sevgi ve saygılarını ifade ederken izlenen dengeli politikayı eleştirenlerin acıklı halleri ibretliktir.
Hani Türkiye; yapayalnız, ekonomisi batmış, kimsenin can güvenliğinin olmadığı, hiç kimsenin güvenmediği, demokrasinin olmadığı bir ülke idi?..
İçerideki gafiller/uyurgezerlerin medet umdukları temsilcileri ile görüşmek için kapılarında nöbet tuttukları, saatler süren rakı balık ziyafetleri çektikleri Batının gizli ve açık tüm engellemelerine rağmen Türkiye Cumhuriyeti Devleti Barış Masası kurabilecek kadar kararlı, güvenilir ve dengeli bir politika izlemeyi sürdürüyor.
Muhalefet her şeye karşı olmak değildir, yanlış olana karşı çıkmak ama doğrusunun da ne olduğunu söylemektir.
Aksi takdirde yapılan muhalefet değil yabancı güçlerin distribütörlüğü olur.
****
Türkiye’nin özellikle Doğu Akdeniz’de hak ve çıkarlarını savunma –mavi vatan- konusunda ısrarlı çabalarının bir sonucu olarak ABD’nin EastMad anlaşmasından çekilmesiyle başta Mısır olmak üzere BAE ve İsrail düşmanca politikalarından geri adım atmak zorunda kaldılar. Kafkaslar’da verdiği destekle işgal altındaki Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’a kazandırılması, yıllardır düşmanca politikalar izleyen Ermenistan’ı bile bu tutumundan vazgeçirerek Türkiye ile ön şartsız görüşmeye sevk etti.
Görüldüğü gibi Türkiye düşmanca davranan komşuları ile diyalog yolunu seçerek yakın coğrafyada bir barış iklimi oluşturmaya çalışırken bundan rahatsızlık duyanların milli hassasiyetlerinden söz etmek mümkün müdür?..
Bir yanda terör örgütünün siyasi uzantısıyla işbirliği yapacak kadar derin bir ihanet içinde olup diğer yanda kazan/kazan esasına dayalı işbirliğini geliştirme çabalarını itibarsızlaştırmak ancak aşağılık kompleksiyle açıklanabilir.
Bu çerçevede, üstelik Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki’nin; “yakınlaşmadan endişe etmiyoruz, Türkiye İsrail ile müzakere önerirse kabul ederiz” açıklamasıyla açık destek verdiği üzere İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesini Siyonizm’e destek olarak nitelemek cahillik değilse aptallıktır.
Değerli Gazeteci Melih Altınok’un ifadeleriyle; “Foreign Policy'nin "ABD'nin adamı diye" açıkça yazmaktan çekinmediği Ahmet Davutoğlu'nun "İslamcı pozlar" kesmesi, tek kelimeyle komik... Tıpkı boyunu aşan ihtirasları gibi, ceketinin üzerine geçirmeye çalıştığı "solmuş milli görüş gömleği" de kalıbına birkaç beden büyük.
Efsane "One minute" çıkışıyla bugüne kadar uluslararası arenada İsrail'in yayılmacı politikalarına karşı en açık tavrı alan Erdoğan gibi simge bir isme "siyonist" iması yapacak kadar şirazesi kayanların kimlerle işbirliği içinde olduğu açık değil mi?" (11/02/2022 Sabah)
Siyonizmin en büyük destekçisi ABD’nin müşfik(!) kollarında iktidar arayışı içinde olanların, İsrail ile (elbette Türkiye’nin/Filistin’in hak ve çıkarları gözetilerek) normalleşmeyi Siyonizme destek olarak nitelemeleri gerçekten gülünçtür.
İsrail Kanal 12 televizyonu yorumcusu Muhammed Micedle, Türkiye ile temasın İsrail'de "kutlamayla" karşılandığını belirterek şunları söylüyor;
"İsrail genel olarak bölge ülkeleriyle kurduğu ilişkileri memnuniyetle karşılıyor. Bu, Türkiye gibi bölgesel ağırlığı, büyük ekonomisi, enerjide etkin, Arap ve İslam dünyasında varlığı bulunan bir ülkeyle olduğunda haliyle olumlu karşılanıyor. İsrail, bu açıdan Türkiye ile yakınlaşmayı stratejik değerlendiriyor. "Siyasi partilerin hiçbiri, (Likud lideri Binyamin) Netanyahu'dan (Savunma Bakanı) Benny Gantz'a, sağ, sol, Arap, Yahudi, dindar veya değil, İsrail siyasetinin hiçbir unsuru bu ziyareti eleştirmedi."
Çünkü ülkelerinin çıkarlarını düşünüyorlar.
Peki bizimkiler neden eleştiriyorlar?...
Çünkü ülke çıkarlarını düşünmek gibi bir dertleri yok.
Güneş Motellerde bakanların parayla satın alındığı, aylarca hükümetlerin kurulamadığı, Cumhurbaşkanlığına tehdit ve dayatma ile atama yapıldığı o eski saltanat günlerinin geri gelmesi için parlamenter sistem dedikleri ucubeyi allayıp pullamakla meşgullerken Türkiye’nin komşuları ile iyi ilişkiler kurması tekerlerine çomak sokuyor, İsrail Cumhurbaşkanının yalvar yakar Türkiye’ye getirildiğini iddia edecek kadar kendilerini kaybediyorlar.
Herhalde başkalarının da kendileri gibi istenilen yere tıpış tıpış getirilebileceğini zannediyorlar.
Bir diğeri de işi gücü bırakıp gizli ittifak ortaklarına şirin görünmek için gittiği Diyarbakır’da şerefli Diyarbakır annelerini ziyaret edecek cesareti gösteremezken, kaos baronu Soros’un fonladığı Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi DİTAM’ı ziyaret edip, Türk Ordusunun Irak ve Suriye’deki PKK/PYD/YPG terör örgütlerine yönelik yapılan operasyonları sanki Kürt halkının kendisine yapılmış gibi bunların durdurulmasını talep eden ve PKK’nın söylemlerini tekrarlayan eden Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Vural’ı sesini çıkartmadan kuzu kuzu dinlerken hangi güç odaklarının projesi olduğunu ve kimlerle işbirliği yaptığını gözler önüne seriyordu.
Bir yanda; barış adına önemli işler yapılır, çok sayıda üst düzey ziyaretler ve görüşmeler gerçekleştirilir ve bütün dünya olan biteni dikkatle izliyorken “bir elinde cımbız bir elinde ayna, umurumda mı dünya? Sorumsuzluğu ile davranan muhalefet bu ülkenin iç ve dış sorunlarını çözebilecek/yönetebilecek çap ve kabiliyette olmadığını bir kez daha göstermiş oldu.
Dışişleri eski Bakanlarından Şükrü Sina Gürel’in de ifade ettiği üzere; “Geç de olsa bugünkü dış sorunlara gerçekçi yaklaşmayı sonunda başaran ve umarım bundan sapmayacak olan hükümet doğru yoldadır. Muhalefet, iç ve dış sorunların üstesinden gelebileceklerini göstermekte aciz kalmış ve sınıfta çakmıştır!
Şükrü Sina Gürel, siyaseten AKP ile ya da hükümetle hiçbir ilişkisi olmamış, zamanında dış politika konusundaki eleştirileriyle de bilinen muhalif bir siyasetçi. Ama ülkesinin hak ve yararları, evrensel ilkeler söz konusu olduğunda objektiflikten ayrılmadığını da gösterebiliyor. Bir de Türkiye’nin Suriye’deki macerasının baş mimarı olan zamanın Dışişleri Bakanı Davutoğlu gibi isimler var, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’ın yalvara yalvara Türkiye’ye getirildiğini yazabiliyor.” (Nedim Şener 11/02/2022 Hürriyet)
“Ey hâkim, sen nasıl oluyor böyle birisini serbest bırakıyorsun?”
Olay 15 Aralık 2021 günü akşam saatlerinde meydana geldi. Evdeki misafirlerini gönderen G.Ç.'nin kapısı çaldı. Kapıyı açtığında içeri giren eski sözlüsü Resul Erkmen iddiaya göre kıskançlık nedeniyle dövdüğü G.Ç.’ye cinsel saldırıda bulunarak birlikte olduğu kişinin fotoğrafını göstermesini istedi. Olumsuz cevap alınca bu kez de kadının başından aşağı kızgın yağ döktü. Erkmen, bir süre daha dövdüğü G.Ç.’yi kendisinden geçince öldüğünü zannedip otomobiliyle hastaneye götürdü.
Gözaltına alınan Erkmen tutuklandı ve hakkında İskenderun 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nde 8 yıla kadar hapis cezası istemiyle 'eziyet' suçundan dava açıldı.
Sonrasında tutuklu yargılanan Erkmen’in tahliyesine karar verildi.
Kamu vicdanında onaylanmayan bu kararın ardından gösterilen yoğun tepkiler üzerine Resul Ekmen yeniden tutuklandı.
Ne yazık ki adaleti sosyal medya sağladı.
*****
Tokat'ta hastanede temizlik işçisi olarak çalışan eşi Samet Ağ ile geçimsizlik yaşayan Özlem Ağ, geçen yıl Ocak ayında evi terk ederek, babası Mehmet Demirel'in yanına gidip, boşanma davası açtı. Samet Ağ, eşi ile konuşmak ve eve dönmeye ikna etmek için gittiği Mülk köyünde eşi ile kayınpederi Mehmet Demirel'i bıçakladı. 23 yerinden bıçaklanan Özlem Ağ ile bacağından yaralanan babası, Tokat Devlet Hastanesi'ne kaldırılarak tedaviye alındı. Gözaltına alınan Samet Ağ ise sevk edildiği adliyede çıkarıldığı hâkimlikçe 'tasarlayarak adam öldürmeye teşebbüs' suçundan tutuklandı.
Cezaevinde 3 ay kalan Ağmet Ağ, 1'inci Sulh Ceza Mahkemesi'nin kararıyla 16 Temmuz'da CMK'nın 109/3-b maddesi kapsamında yurt dışına çıkmama, her hafta cuma günü saat 08.00- 20.00 saatlerinde adresinin bulunduğu en yakın kolluk karakoluna imza atma şartıyla tahliye edildi.
Kamu vicdanında onaylanmayan bu tahliye kararına gösterilen yoğun tepkiler üzerine Samet Ağ, nöbetçi mahkemece tekrar tutuklandı.
Gelişmeler üzerine Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Samet Ağ'ın tahliyesini isteyen savcı ile tahliye eden hâkim hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu'na (HSK) inceleme yapılması izni verdi.
Elbette Hâkimler kararlarında bağımsızlardır ancak kamu vicdanında onaylanmayan bu tür uç kararlar vermeye de hakları yoktur.
Çünkü bu tür kararlar yargıya/devlete olan güveni sarsmakla kalmıyor toplumu umutsuzluğa ve hukuk dışı yollara itiyor.
Kamu vicdanında onaylanmayan bu tür kararları verenler yargı sistem içinde görevlerini objektif/adil bir şekilde yürütmeye çalışan yargı mensuplarını da zor durumda bırakıyor..
Sayın Cumhurbaşkanının bu olayla ilgili olarak; “Ey hâkim, sen nasıl oluyor böyle birisini serbest bırakıyorsun? Ondan sonra yargıya hakaret... Ben bu ülkede cumhurbaşkanıysam sen de 23 yerden eşini bıçaklayan böyle bir adamı serbest bırakıyorsan, bununla ilgili söylenmesi gereken neyse bunu ben sana söylerim. Sonuna kadar da takip edeceğiz, daha bitmedi işimiz. Hâkim olabilir, savcı olabilir, fark etmez. Adalet ortada kalamaz, yerde sürünmez. Onun için de gereğini yapacağız" ifadelerinin sonucunu merakla bekliyoruz..
Çünkü; “Adaletin olmadığı yerde ahlak da yoktur ( Montaigne)
Meselenin ağaç olmadığını bir kez daha gördük.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi iki aylık süre içinde hiçbir bilgilendirme yapmadan gizli gizli Beşiktaş Çırağan Caddesi'ndeki korumaya değer nitelikteki asırlık 112 tarihi çınar ağacını keserek üzerlerini betonla kapattı.
Gösterilen haklı tepkiler üzerine ağaçların "kanser oldukları gerekçesiyle" kesildiğini açıkladı.
İki ay gibi kısa bir sürede tarihi değere sahip 112 ağacın birden kanser olması ve 112 ağacın aynı anda tehlike saçması inandırıcı bir gerekçe değil.
Gezi Parkında kesilen üç beş ağacı bahane edip kalkışma başlatanlar, çevreci masalları okuyanlar 112 ağaçlık bir katliam karşısında üç maymunu oynuyorlar.
Nerede sanatçı, akademisyen kılıklı soytarılar?..
Nerede attıklarında mangalda kül bırakmayan çevreciler?..
Yaprakların alkışladığı adamları ağaçları kökünden söktürüyor ama seslerini çıkartamıyorlar.
Boşuna söylememişler;
Yalaka koyun kasabın keskin bıçağını övermiş.